Bayram Mesajları

    Yarın Ramazan bayramı bende bir değişiklik yaparak sitemde bayramda sevdiklerinize gönderbileceğiniz mesajlardan bir demet sunmak istedim. Her ne kadar mesaj arayıp konuşmanın yerine geçmezsede en azından sevdiklerinize gönderbileceğiniz onların yüzünü gülümseten mesajlar olması dileğimle.

   Sevdiklerinizle nice huzurlu, mutlu, sağlıklı ve esenlikler dolu bayramlara ulaşmanızı diliyorum.
   Bir avuç dua, bir kucak sevgi, sıcak bir mesaj kapatır mesafeleri, birleştirir gönülleri, bir sıcak gülümseme, bir ufak hediye daha da yaklaştırır bizi birbirimize. Kalbiniz nur, eviniz huzur dolsun. Ramazan Bayramınız kutlu olsun!

   Kainatın yaratıcısı ve alemlerin Rabbi yüce Allah'a sonsuz şükürler olsun! Ramazan Bayramı bereketiyle, bolluğuyla gelsin, tüm insanlık için hayırlara vesile olsun

    Küskünlerin barıştığı, sevenlerin biraraya geldiği, rahmetle ve şefkatle dolu günlerin en değerlilerinden olan Ramazan Bayramınız kutlu olsun.

   Her ilkbaharda gelinciklerin en güzel başlangıçları müjdelemesi gibi, bu bayramın da sana ve ailene mutluluk ve neşe getirmesini diliyorum... İyi bayramlar!

   Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice bayramlara...

   Yüreğine damla damla umut, günlerine bin tatlı mutluluk dolsun. Sevdiklerin hep yanında olsun, yüzün ve gülün hiç solmasın. Bayramın kutlu olsun...

   Tüm yürekler sevinç dolsun, umutlar gercek olsun,acılar unutulsun,dualarınız kabul ve bayramınız mübarek olsun.

    Ramazan Bayramınız kutlu, yüreğiniz umutlu, umutlarınız atlı, sevdanız kanatlı, mutluluğunuz katlı, sofranız tatlı, mekânınız tahtlı, ömrünüz bahtlı, yuvanız bereketli olsun...

    Bin damla serilsin yüreğine, bin mutluluk dolsun gönlüne, bütün hayallerin gerçek olsun, duaların kabul olsun bu bayramda... Ramazan Bayramın mübarek olsun!

Benim ömrümde ırmaklar vardır sularında hayallerimi yüzdürdüğüm, benim ömrümde sevdiklerim vardır bayramlar ayrı geçince üzüldüğüm. Bayramınız mübarek olsun!

H  ep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, Ramazan Bayramınız kutlu olsun!

    Bir bayram gülüşü savur göklere, eski zamanlara gülücükler getirsin öyle içten samimi, gözyaşlarını bile tebessüme çevirsin. İyi Bayramlar.

  Sema kapılarının açık olduğu bugünde heybenizde tohum tohum dua menekşeleri saçmanız temennisiyle hayırlı bayramlar.

    Bin damla serilsin yüreğine, bin mutluluk dolsun gönlüne, bütün hayallerin gerçek olsun, duaların kabul olsun bu bayramda... Ramazan Bayramınız mübarek olsun!

Kendinize güvenmenin 14 yolu

Eğer özgüveninizi yitirdiğinizi düşünüyor ve nedenini sorguluyorsanız, ya da kendinize güveninizi nasıl pekiştireceğinizi merak ediyorsanız bu tavsiyeleri uygulayın.
1. Önce bütün olumsuz tecrübeleri unutun. Durup dururken güveniniz yitirmeniz, basarisizlik duygusunu yasamaniz bundan olabilir. O yüzden ilk adim olarak gecmisteki bütün kötü deneyimleri yok edin. Beyninizden silin gitsin!
2. Kendinizle iletisiminiz cok önemli. ”Sen bunu yeneceksin” gibi cümleler kurmayin. Yani kendinize ic sesinizle “sen” diyorsaniz bu sorundur. İlk olarak kendinizle “iletisim”e gecip, “ben bunu yaparim” seklinde cümlelerle ise baslayin.
3. Erteleme olayina bir son verin. Bir seyi sonlandirmayip, yarim birakma, basarili olamama korkusuna dayanabilir. “Su an” yapacaginiz ne varsa “hemen simdi” yapin. Bir not edin bakalim, “yarim” biraktiginiz isler cok fazla mi? Onlari tamamlamak güven duygunuzu rehabilite edecektir. Cok basit seylerde bile bunu uygulayin. Sacinizi kestirmeyi ne zamandir erteliyor musunuz. Hemen gidin kestirin mesela..
4. Kesin olarak istediginiz seyin ne oldugunu düsünün. Tam olarak neyi, ne kadar, nerede ve nasil elde etmek istiyorsunuz? Bunu dakikalarca düsünüp, o cok istediginiz seye odaklanin. Adrenalinizin arttigini, istediginiz seye kavusmayi “düsünmenin” sizi pozitif bir ruh haline soktugunu göreceksiniz.
5. Kötü tecrübeleri beyninizin bilgisayarini cöp kutusuna atip, silmistiniz ya. Eh simdi, arkadaslarinizla beraberken biraz sikiliyorsunuz degil mi? Onlara hep ”dertlerinizden” söz ederdiniz hani! Canim, biraz düsünün, sizin hic basariniz olmadi mi gecmiste. Dost sohbetlerinde arada sirada bu basarilarinizdan da söz edin.. Anlatirken bunu nasil yaptiginizi yeniden hatirlayacaksiniz. Belki de bu yöntem, baska ulasmak istediginiz idealleriniz icin de ise yarar!
6. Çevrenizi iyi gözlemlediniz mi? Basarili ve mutlu insanlar genellikle “Çözüm”e odaklidir. Bu insanlar yüzde 20 problemlere, yüzde 80 cözümlere odaklanir. Bazi sorunlar aslinda sizin “büyüttügünüz” kadar degil. Siz ona “odaklandikca” o büyüyor, büyüyor ve cözülmez bir hale geliyor. Bu sorunlarda cikmaza girdiginizde bir “örnek” bulun. Yari sorunu cözmüs bir insan örnegi. O, nasil cözdü? Tamamen bu yönteme odaklayin kendinizi.
7. Enerjinizi cogaltin. Cünkü enerji bize sadece fiziksel güc olarak gerekli degildir. Duyu organlarimiz da enerji ile calisir. Bu enerji sesinize, bakisiniza, görünüsünüze etki eder. Spor yaptiginizda seretonin ve endorfin hormanlari artacak. Bu iletisimde cok önemli; Bakislariniz da bu hormonlarin etkisiyle karsi tarafa daha kolay “olumlu” mesajlar göndermenizi saglayacak. Kendinizi “iyi” hissetmek, güne gülümseyebilmek icin spor cok önemli. Unutmayin, egzersizden uzak kaldiginizda, adeta benzinsiz bir araba gibisiniz!
8. Telkin cok önemli. Her ne istiyorsaniz onu olmus gibi hayal edin: Alt bilinciniz sadece simdiki zamani bilir. O yüzden gelecek zamanli cümleler kurmayin. Örnegin, ”zayiflayacagim” derseniz asla zayiflayamazsiniz. Belirsiz bir gelecek yerine, “su anda yapiyorum” deyin.. Bu mesaji yolladiginizda, alt bilinciniz sizi o amac icin bazi tutumlara davet edecektir. Siz farkinda bile olmadan… Enerjiniz cogalacak, yavas yavas zayiflama istegi artacaktir.
9. Aman, renkler cok önemli. Giysilerde renk tonajlarina dikkat edin. Sectiginiz her renk sizi anlatiyor cünkü. Canli renkler mutluluk ve neseyi koyu renkler ise ciddiyeti temsil ediyor. Bu tarz olarak size en yakisani secin. Bu giysileriniz canli renklere sahipse güveninizin kendiliginden gelistigini göreceksiniz. (Tabii yerine göre.. Bir is toplantisina da piril piril renklerle gidilmez elbette.) Su acik ki, asil olarak “ten giysiniz”, yani solgun olmayan bir cilt, pariltili bakislar giysilerden daha da önemlidir. Olumlu düsündükce farkli bir ten renginin ve bakislarin sizde oturdugunu farkedeceksiniz.
10. “Evet” ve “hayir” lara dikkat. Hickimse size istemediginiz bir seyi yaptiramaz. Bazi insanlara da hayir demeyi ögrenin. Hoslanmadigıniz bir mekana sizi götürmek isteyen arkadasiniza karsi rahatlikla ” hayir” kelimesini kullanin. Birlikte keyif alacaginiz mekanlari sececek arkadasiniz mutlaka vardir. Sizi rahatsiz eden, olumsuz ruh halinizi cogaltan insanlarla iliskinizi de gözden gecirin. Sizi üzen bir insanla yola devam etmek sizden sürekli götürecektir.
11. Gelecegi “belirsiz” birakmayin. Planlayin. O gerceklestiginde neler hissedersiniz, sürekli bunu düsünün. Artik o ideale, o “plan”a nasil ulasacaginizi düsünün ve kendinizi orada hayal edin sik sik. Örnegin isyerinizde “sef” mi olmak istiyorsunuz? Sürekli bunu nasil gerceklestireceginizi düsünmenin ve bu anlamda somut olarak neler yapabileceginizin ötesinde, o görevi “hayal” edin. Kendiniz orada, bir toplantida iken hayal kurun örnegin. Hayaliniz güclendikce, tutumlariniz da degisecektir. Örnegin, o iste sef olmak icin önce dil mi bilmeniz gerekiyor. Farkinda olmadan ayaklariniz sizi bir bir hafta sonu kursuna dogru götürecektir.
12. Gelecegi planlamak kendinize güveni, kendinize güvenmek de size bazi “formüller” de getirecektir. Örnegin zayiflamak istiyorsunuz ama neden sismanladiginizin “formülü”nü dikkate almiyorsunuz. İste olumlu bir sekilde basariya odakladiginizda beyniniz, size “neden sismanladiginiz”i da animsatacak. Ve sizi kilo almaya götüren nedenleri de hayatinizdan kaldirmak üzere planlar yapiyor olarak bulacaksiniz kendinizi..
13. Bir de, “olumlu” anlam iceren kelimelere dikkat edin. Olumsuz olarak beyninize yerlestirdiginiz cümleler size baski yapar. Orada “beslenir” ve daha güclü olarak geri dönebilir”. Bir örnek vermek gerekirse, “asla televizyon seyretmiyorum” demeyin. Beyniniz sizi daha istekli olarak TV seyretmeye zorlar. İnsanlarin “kötülükleriyle” ugrastiginizda da ters tepki verir. Kötü bir kelimeyi kullandiginizda ona yüklediginiz anlami bilincinize cagirirsiniz! Bu kelimeyi cok sik hatirlamaya baslarsiniz. Hatta yillar sonra o eylemin icinde bile görebilirsiniz kendinizi. O nedenle “olumsuz” herhangi bir kelimeyi (Her ne olursa olsun) beyinize yerlestirmemeye özen gösterin.
14. Hayatinizi yönlendirin. Ne eksikse yasaminizda ona kanalize olun. Sevgi mi yok, sevgi birlikteligine kanalize olun. O boslugu bir sevgili dolduracaksa, yani ona gereksinimiz varsa bunu planlayin. Bir takim duygusal bosluklarin yerini baska seylerle kapatmayin. Zaten olumluya ve basariya kanalize olmus bir ruh hali, baska arayislariniza cözüm bulmak üzere de konumlanacaktir. Basari ve sevgiyle birlikte donanmis benliginiz, size enerjiyi ve mutlulugu da cagiracaktir.


   Kendinize güveninizi kaybederseniz hayatı ıskalamaya başlamış demeksiniz. ne olursa olsun kendinizi sevin ve kendinize güvenin. Eğer siz kendiniz sevmezseniz yada kendinizie güvenmezseniz başkası niçin sizi sevsin yada size güvensin.

    Şartlar ne olursa olsun gülümsemeyi bırakmayın. 
 Lütfen Gülümseyin. Hayatın amacı deneyimlemek ve keyif almaktır.

Sorunlarınızı Sorularınızla Çözün

ÇÖZÜM DENKLEMİ
SORU(N)=SORU 
 Yukarıdaki deklemle birçok sorununuzu çöze bileceğinizi söylesem ne dersiniz? Çaresiz değilsiniz.çare SİZsiniz. Sorunlar içerisinde çözümleri de barındırır.Doğru sorularla sağlıklı ,cözümsel bir bakış açısına sahip olabiliriz. Bir sorun karşısında ,her şeyden önce kişisel sorumluluğumuzu farketmeliyiz. "Benim suçum değil" ,"Benim sorunum değil" ,“Benim sorumluluğumda değil.” ,“ Bu hatayı kim yaptı?" "kim suçlu''?... Genellikle hayal kırıklığına uğradığımızda veya bir mücadele içinde olduğumuzda ilk olarak olumsuz ve savunmacı bir tepki veririz.Bu cümleler masum gibi gözükse de, kişisel sorumluluk eksikliğini göstermektedirler. kişisel sorumluluğumuzu reddetmek suçlu aramak şu ana kadar gördüğümüz fikirlerin en verimsizi ve yaygın olanıdır. Ayrıca, yaşamda karşılaştığımız birçok problemin de kaynağıdırlar.suçlu aramaktan vazgeçip kişisel sorumluluklarımızı uygulamaya başlarsak potansiyelimize ulaşma şansımızı arttırırız.Sizinle başarı arasında sizin kontrolünüzde olmadan duran kişi veya durum nedir? Düşüncelerimizi tersine çevirip kendimize sorumlu sorular sormak, kendimizi ve kurumlarımızı geliştirmek için en güçlü ve etkili yollardan biridir. “Fark yaratmak için ne yapabilirim?"  ,“Ne yapmalıyım?” ,“Nasıl yapmalıyım?”... daha iyilerini yapabilme özgürlüğü iyi bir başlangıçtır. Bazen  hiçbir seçeneğimiz olmadığını düşünürüz,  Fakat her zaman bir seçeneğimiz vardır.  “seçmeme kararı” bile bir seçenektir. Bunun farkında olmak ve seçimlerimizin sorumluluğunu almak, hayatımızda olmasını istediğimiz büyük olayların gerçekleşmesi için önemli bir adımdır.""Biz sadece kendimizi değiştirebiliriz." Karşımızdakini değiştirmek güçtür ve gerçekçi değildir. Bu nedenle kendimize "Diğerleri benim dediğimi ne zaman yapacaklar?" yerine "Ben kendi isteklerimi ne zaman gerçekleştireceğim?" sorusunu soralım.Düşüncelerini disiplin altına al. Daha iyi sorular sorarak ne yapacağına karar ver harekete geç. Bu kişisel sorumluluğun gerçek uygulanışıdır.Sorularımızın kalitesi cevaplarımızın kalitesini belirler.Soruya "Ne" ve "Nasıl" ile başlayalım.
"Neden", "Ne zaman" veya "Kim" bizi çoğu zaman çıkmaza sürükler.Sorumuz "Ben" sözcüğünü içersin.  "Onlar", "biz" veya "sen"i değil. Eyleme odaklanalım."Ne yapabilirim?" işte bu önerge  "Ne" ile başlıyor, içinde "ben" var ve bir harekete odaklanmakta."Neden diğerleri daha çok çalışmıyor?"
"Bu neden benim başıma geliyor?"
"Neden işimi yapmamı bu kadar zorlaştırıyorlar?"
Yüksek sesle söyleyin. Bu sorular sizi nasıl hissettiriyor?
"Neden ben?" tipinde sorular "Ben çevrenin ve etrafımdaki insanların bir kurbanıyım" demektedir. Verimli bir düşünce olmamasına karşılık sürekli bu soruyu sorarız.
Bu sorular yerine şunları sorsaydık neler olabileceği hakkında düşünün:
"Bugün işimi daha iyi nasıl yapabilirim?"
"Durumun daha iyiye gitmesi için ben ne yapabilirim?"
"Diğerlerine nasıl destek olabilirim?"Sürekli yeni kaynaklar edinmekten öte, elinizdeki kaynakları değerlendirmek için çözüm yolları arayın. Kendinize yönelttiğiniz soru “Ne zaman yeni bir şeyler duyacağız?” değil “Daha önce duyduklarımı nasıl uygularım?" olmalıdır.Neye sahip olmadığımızı düşünmek zaman ve enerji kaybıdır. Fark yaratmak istiyorsak, enerjimizi çerçevenin içindekilere odaklayalım: "Elimdeki kaynaklarla nasıl başarabilirim?"
Ne yapabileceğini, başarabileceğini ya da yaratabileceğini sorarsan, yeni şeyler üretebilirsin. Bu kadar basit. Ancak harekete geçerek bir şeyi başarabilirsin.
Yanlış ve Doğru Sorular
 Hepimiz hayatta birçok rol oynarız ve bu rollerin her birinin kendine özgü zorlukları ve sinir bozucu özellikleri vardır.Rolümüz ne olursa olsun, birileri bizi izleyip davranışlarımızı taklit etmeye çalışır. Model olmak en güçlü öğretmenliktir. Bu nedenle davranışlarında sahip olduğun rollerin sorumluluğunu da hesaba katmalısın.
Aşağıda belli rollere göre, doğru ve yanlış soru örnekleri karşılaştırılmıştır.
Y:
"Ne zaman çocuğum beni dinlemeye başlayacak?"
"Neden kızım o çocuklarla takılıyor?"
"Ne zaman oğlum bana açılacak?"
D:
"Onu daha iyi nasıl tanıyabilirim?"
"Ebeveynlik becerilerimi nasıl geliştirebilirim?"
"Bu zor yıllan aşmasında ona nasıl yardımcı olabilirim?"
Y:
"Neden arkadaşlarımı sevmiyorlar?"
"Ne zaman anne babam beni anlayacak?"
D:
"Daha iyi iletişim kurmak için ne yapabilirini?''
''Anne baba olarak nasıl düşünüyorlardır?''
Y:
"Neden o eski hikâyeyi tekrarlamaktan vazgeçmiyor?"
"Beni ne zaman takdir edecek?"
"Neden her şeyi ben yapmak zorundayım?"
D:
"Bugün kendimi nasıl geliştirebilirim?"
"Ona yardımcı olmak için ne yapabilirim?"
"Nasıl sınırlarımı daha iyi tespit edip "hayır" diyebilirim?"

                                                                             II
SORULARLA DÜŞÜNME
Sorulara hayatımızdaki düşündürücü öğretici kısıtlayıcı,yargılayıcı taraflarındanda bakıp ele almalıyız.....Sorular bizim problemimizi çözmekle birlikte düşüncemizde de farklı, öğretici açılımlar yaratır.Çoğu zaman sorduğumuz soruların güç bela bilincindeyiz. Oysa sorular yaşamamızın hemen her anında düşünce sürecimizin parçasıdır.Sorular sonuçlara götürür. Sorular davranışlarımızı ve olası sonuçları programlar.Soruların bir kısmı öğretici bir kısmı yargılayıcıdır. Çoğu zaman öğretici ve yargılayıcı yollar arasında ileri geri gidip geliyoruz. Yaptığımız seçimin bizim kontrolümüzde olduğunun güç bela farkına varsak da her an bir seçeneğimiz var. Gerçek seçim kendi düşüncemizi gözlemleyebildiğimizde başlar. Kendi düşüncemizi yönetemezsek başka bir şeyi yönetemeyiz.Başımıza gelecekleri her zaman seçemesek de, başımıza gelenlerle ne yapacağımızı seçebiliriz.Olumsuz içsel sorular, farkında olmadan bizi olumsuz etkilemekte.
İyi ya da kötü, yanlış ya da doğru yoktur. Yanlıca olanlar vardır. Ve olanlarla ne yaptığın. Seçeneğin devreye girdiği nokta burası. Sorularla düşünmenin özü budur. Soruları değiştir, düşüncen değişsin.Gergin, üzgün, engellenmiş hissediyorsan ve kendine yargılayıcı konumda mıyım diye sorduğunda cevap evetse, “Olmak istediğim yer burası mı?”diye sor. “Başka ne şekilde düşünebilirim?”, “Neye ihtiyacım var?” gibi öğretici sorular size daha yararlı olabilir.
Bir tartışma sırasında iki kişi de yargılayıcı olduğunda, ilk uyanan avantajlıdır. Bu kişinin öğreticiye geçmesiyle, kişi sürücü koltuğuna oturup durumu her ikisi için de tersine çevirebilir.
Kendi kendimize sorduğumuz bilinçli ya da bilinçsiz sorular, en kötü düşmanımız veya en büyük yardımcımız olabilir. İki farklı soru grubunun bizi nasıl etkilediğine bakalım. Kasların duruşuna ve nefesin ve bedenin değişik bölgelerinde neler tecrübe ettiğimize dikkat edelim.
Yargılayıcı
*Yanlış nerede?
*Kimi suçlayabilirim?
*Haklı olduğumu nasıl kanıtlayabilirim?
*Kendi sahamı nasıl koruyabilirim?
*Kontrolü nasıl elimde tutabilirim?
*Nasıl olur da kaybedebilirim?
*Nasıl olur da zarar görürüm?
*Bu insan neden bu kadar aptal ve sinir bozucu? 
*Neden canımı sıkıyor?
<="">
Öğrenici sorular
*Ben ne istiyorum?
*Seçeneklerim neler?
*Ne tür varsayımlarda bulunuyorum?
*Sorumluluklarım neler?
*Bu konuda başka nasıl düşünebilirim?
*Diğer insan ne düşünüyor?
*Neyi kaçırıyorum ya da sakınıyorum?
*Bu kişiden ya da durumdan…Bu hatadan ya da başarısızlıktan…Bu başarıdan… ne öğrenebilirim?
*Hangi soruları sormalıyım? (kendime ya da başkalarına)
*En çok anlam ifade eden eylem basamakları hangileri?
*Bunu nasıl bir kazan-kazan ilişkisine dönüştürebilirim?
*Mümkün olan ne?
Hepimiz her iki türlü sorular sorarız. Hangi soruları soracağımızı seçme gücüne sahibiz. Kendi tepkilerini karşındakinin davranışlarından ayırabilirsin. Karşımızdakinin davranışlarına göre tepki verdiğimizde, özgür düşünce ve davranışlarımız olmayabilir. Güç kaybedip, ipleri başkalarının elinde bir kukla gibi olma ihtimalimiz var.
Karşımızdakinin yaptığıyla, onun yaptığına karşılık, yapmayı seçtiğimiz şey arasındaki farkı fark etmeliyiz.
Bir tartışmayı kazanmak mı yoksa güzel bir gece geçirmek mi istiyorum?Sorunları yargılayıcı sorularla  çözmek zordur. Kişiyi felç edebilir. çaresiz ,çözümzüz hissetmesine neden olur.Öğretici sorular zihni açar seçenekler yaratmakta ve durumu iyileştirmekte özgürkılar.
Öğrenici/Yargılayıcı Kafa Yapıları
 Yargılayıcı
 *Yargısaldır(kendine ve başkalarına karşı)
 *Tepkisel ve otomatiktir
 * Her şeyi bilir
* İnatçı ve katıdır
* Ya bu/ya da şu diye düşünür
* Kendi haklılığından emindir
* Meraklıdır 
*Değişiklikten korkar
* Yalnızca kişisel bakış açısına sahiptir
* Varsayımları savunur  
* Olasılıklar sınırlı görülür   
* Temel ruh hali koruyucudur
 Öğrenici
*Kabullenicidir(kendine ve başkalarına karşı)
* Uyumlu ve düşüncelidir
* Bilmemeye değer verir
*Esnek ve intibak eder
 * Her ikisi de/ve diye düşünür
* Değişikliğe değer verir
* Başkalarının bakış açısını değerlendirir 
* Varsayımları sorgular
* Olasılıklar sınırsız görülür
* Temel ruh hali meraklıdır

Hepimiz her iki kafa yapısına ve herhangi bir anda hangisini kullanacağımızı seçme gücüne sahibiz.
Öğrenici/Yargılayıcı İlişki Yapıları
Yargılayıcı        
*Kazan-kaybet ilişkisi
* Başkalarından ayrı hisseder
* Farklılıklardan korkar
* Tartışır  
* Kusur bulur
* Geri besleme ret olarak algılanır  
*Saldırır ya da savunur 
Öğrenici
* Kazan-kazan ilişkisi
* Başkalarıyla arasında bağ hisseder 
* Farklılıklara değer verir
* Konuşur
* Eleştirir
* Geri besleme değerli olarak algılanır 
* Çözer ve yaratır

Hepimiz ilişkilerimizi her iki kafa yapısını da kullanarak kuruyoruz ve herhangi bir anda nasıl ilişki kuracığımızı seçme gücüne sahibiz.Dünya sonsuz olanaklarla dolu olsa da yargılayıcı gözlerle baktığında ya da yargılayıcı kulaklarla duyduğunda kullanımın sınırlı kalır.
Yargılayıcıda olabileceğini sezdiğin anda, dur, derin bir nefes al ve kendine sor: “Yargılayıcı yolunda mıyım?” Cevabın evetse, şunun gibi basit sorular sorarak Değişim Hattına geçebilirsin: “Bu konuda daha başka nasıl düşünebilirim ve nerde olmak isterdim?”
Bu şekilde Öğrenici yolda ilerleyebilirsin.(Farkındalık-Nefes-Merak-Seçim Yöntemi)Öğrenici ve yargılayıcı yolları arasında ikilem yaşadığında F-N-M-S Yöntemi sana yol gösterebilir.
Farkındalık
 Yargılayıcı yolda mıyım?
Nefes
 Geri çekilip, durarak bu duruma daha tarafsız bakmaya ihtiyacım var mı?
Merak
 Bütün gerçekleri biliyor muyum? Burada neler oluyor?
Seçim
 Seçimim ne?
SONUÇ...
Yargılayıcıyı fark et, öğreniciyi uygula. Bu sloganı beynine kazı. Şu şekilde düşün:
Hiçbir zaman saf öğrenici olmayacaksın, ama dikkatini nereye çevireceğin konusunda seçim yapmayı öğrenebilirsin.
Ne zaman dikkatini yargılayıcıya verecek olsan, başka şeylere enerjin kalmaz. Bu durumun, etrafındaki insanları nasıl etkileyeceğini gözünde canlandırabilirsin.
 ***İyi sonuçlar, iyi sorularla başlar.***

DEĞİŞİM İÇİN 12 TEMEL SORU:
1.  Ben ne istiyorum?
2.  Seçeneklerim neler?
3.  Ne tür varsayımlarda bulunuyorum?
4.  Sorumluluklarım neler?
5.  Bu konuda başka nasıl düşünebilirim?
6.  Diğer insan ne düşünüyor?
7.  Neyi kaçırıyorum ya da sakınıyorum.
8.  Bu kişiden ya da durumdan…
     Bu hatadan ya da başarısızlıktan…
     Bu başarıdan…
     ne öğrenebilirim?
9.  Hangi soruları sormalıyım? (kendime ya da başkalarına)
10. En çok anlam ifade eden eylem basamakları hangileri?
11. Bunu nasıl bir kazan-kazan ilişkisine dönüştürebilirim?
12. Mümkün olan ne?
 Sorularla düşünme sistemini nasıl kullanılacağı bir kere anlaşıldığında bütün parçalar yerine oturur. Bu yeni araçlar ve yöntemler kişiyi daha etkili, üretken ve başarılı kılar. Sonunda, tereddütlerin ötesinde büyük bir sıçrama yapabilirsinHer şeyi sorgulayın. Haklı olduğunu kanıtlamaya çalışman karşındakiler tarafından nasıl karşılanıyor?Kendi düşüncelerinin,duygularının,ve onların neden olduğu davranışlarının  sorumluluğunu üstlenmeye istekli misiniz?
Ne kadar gönülsüz olursa olsun, kendini affetmek hatta kendine kahkahalarla gülmek istiyor musun?
Deneyimlerinin, özellikle en zor olanların taşıdığı değeri araştıracak mısın?
Yaşadıklarından ders çıkartmaya ve buna bağlı değişiklikler yapmaya istekli misin?
Nur Meriç


Kitabımı edinerek kendinize ve bana katkıda 

bulunmak ister misiniz?












KONTROL SENDE

Çekim Yasası Ve Bilinçaltı Dönüşüm Teknikleri Kitabı




      

Her başarının altında disiplin vardır.

“Okuldan benim ‘yazıhane’m aşağı yukarı 15 dakika… İstanbul’un en güzel bölgesinden, Beyoğlu’nun arka sokaklarından, Ceneviz havasının Levanten rüzgarlara karıştığı eski Rum apartmanlarının arasından, Ermeni kalfaların yaptığı binaların önünden geçerek, o gün yapacaklarımı planlayarak ve erken kalktığım için kendimden memnun olarak, sabahın sessizliğini, şehrin ilk kokularını, daha ısıtmayan güneşi hissederek, sokağı ezbere bilen ayaklarım, beni yoluna alışmış bir ada eşeği gibi yazıhaneme getirir. (Ada eşeği gibiyim)
Romanıma sabahlar hakim oldu
“Eskiden geceleri çalıştığım için şehrin karanlığını, gecesini bilirdim. Kimi zaman gece yazının başından kalkardım, Nişantaşı’nda, gece de açık olan sandviççilerden bir şeyler alırdım. Gece yarıları şehrin sokaklarına çıkan orospuları, arabaları, ne olduğu belirsiz, bağıra çağıra geçen çöp ve polis araçlarını, gece yarısı piyasaya çıkan köpek çetelerini tanırdım.
İstanbul’un gece sessizlikleri, neon lambalarının ancak gece fark edilen çıtırtısı, bir yerde bir kedinin devirdiği bir kutu, tek tük çöpleri karıştıran ve gündüzleri asla göremeyeceğiniz garibanlar… Bunlar romanlarımda çok yer almıştır. Sebebi benim de geceleri 4′lere kadar oturmam ve kimi zaman o saatte, yazıhanemden çıkıp eve dönmemdi. Fakat kızım doğunca İstanbul’un bu gece hayatı kapandı. Romanlarıma daha çok sabahlar hakim olmaya başladı; ‘tek tük geçen arabalar ve eski otobüsler, poğaçacıya eşlik eden salepçinin kaldırıma konup kalkan güğümleri ve dolmuş durağının değnekçisinin düdüğü’ vs.”
Yazıhaneme girer girmez…
“Yaptığım ilk iş kahvenin başına koşmaktır. Sabahları fazla gazete okumam. Şöyle bir bakarım o kadar… Öyle gerinip yatakta vakit geçirmekten hiç hoşlanmam. Baskına uğramış asker gibi, kedi gibi kalkarım ve 8 dakikada kahvaltı sofrasında olmayı tercih ederim. 16 dakikada da evden çıkarım. Gazete okumam. Çünkü bu tempomu böler. Ülkesinin dertleriyle ilgilenen roman yazarının maneviyatını, moralini bozar gazete… Güne kötü başlamasına neden olur.”
Yüzlerce kuralın olmalı
“Terbiye edilmiş bir makine gibi yazının başına geçerim. Bazı törencikler, bazı kurallar, ezberlenmiş alışkanlıklar beni disipline eder. Okurlarım hep ‘Nasıl iyi yazılır?’ diye sorarlar. Benim buna cevabım şudur:
Yazarlık çok disiplinli bir iştir. Yüzlerce kuralınız olacak. Bunlar sizi çalışmaya itecek. Geleceksin. Kahveni yapacaksın. Ve küçük törencikler başlayacak.
Neler onlar? Masa üzerinde kahven, küçük kağıtların, yapılması gereken işlerin olur. Telefonu kaparsın, kendi kendine volta atarsın. Masanda oturursun. Seni çalışmaya zorlayacak şeyleri yaptıkça mutlu olursun. Onların mutluluk olduğuna inanırsın. Bu bağlamda disiplin ya da kurallar dışardan bakıldığında saçma gibi görünür ama aslında o törenlerden çok, o törenlere boyun eğmek önemlidir. Yazarlıkta da benim dışarıdan saçma gözükebilecek törenlerim, alışkanlıklarım aslında beni bütün gün, sayfaya boyun eğmeye, yazıya hürmete sevk eder.”
Kendimi döve döve yazar yaptım
“Bir anlamda kendimi kurallarla döve döve, kendimi ite ite, terbiye ede ede yazar yapmışımdır. Böyle yazar olunur.Yazarlığı gösterişli jestler, büyük dramatik hayatlar sanıyorsanız, bundan bir an önce caymanız lazım. Küçük bir odada, kendi kendinize, küçük alışkanlıklarınızla iğne ile kuyu kazarak ve aslında bütün gün bir sayfaya bakarak ve bunu yapmayı severek, hayal gücünüzü işleterek yaşamayı göze alabiliyorsanız, yazarlık serüvenine girişebilirsiniz.”
Takılınca volta atmaya başlarım
“Yaptığım ilk iş, Hemingway’in öğüdüyle, önceki gün yazdıklarımı okumaktır. Bu beni hem romanımın havasına sokar hem de yazdıklarımı yeniden değerlendirme şansı verir. İyi mi, kötü mü olduğuna hemen karar veririm: Gaddar bir günümdeysem hemen cart curt yırtar atarım. Bu yüzden de telli dosyalara yazarım.
Elimi korkak alıştırmamışımdır. Yırtmak en büyük eleştiridir. Eleştirmenler bizim kitaplarımız çıktığı vakit, kenarından, köşesinden en fazla ‘kemirebilirler’ ama biz yazarlar, onlar bizi öldürmesin diye daha başta cart diye yırtarız. Yazarlığın temel sırlarından biri yırtıp atmak, biraz daha iyi bir sayfaysa silip değiştirmektir.”
Güzel cümleyi yarına sakla
“Bütün mesele odur işte… İlk cümleye başlayabilmek… O güne iyi başlamak, o günün ilk cümlesini bir an evvel yazabilmek… Yine üstadımız Hemingway’in çok güzel bir öğüdü vardır bu konuda:’Akşam gün biterken yazılacak iyi bir cümleniz varsa onu yazmayın. Onu ertesi sabaha bırakın ki, sabah hemen yazmaya başlayabilesiniz’ der. Buna uymuşumdur. Yani ‘Ahmet kapıyı açtı, elinde tabancası vardı. Korkuyordu’ cümlesi hazırsa onu yazmam, ertesi sabaha bırakırım. Sabah da, önceki gün yazdıklarımı okuyup hemen o cümleyi oraya oturturum.
Çok yazdım, kesin kötü oldu
Bu cümleyi yazdıktan sonra genellikle ikincisi, üçüncüsü gelir. Sanki cümleler size kendilerini sunarlar. Olaylar ‘Ben de olmak istiyorum, ben de olmak istiyorum’ diye bağırırlar; cümleler ‘Ben de gözükeyim’ diye yalvarırlar. O sahneleri, o karakterleri aslında aylarca, yıllarca düşünmüşsünüzdür ama onların cümleye geçmesi sanki var olmaları anlamı taşır.
Genellikle beş-altı cümle yazdıktan sonra takılırım. Çünkü o bana çok gelir. Çok yazdığıma göre mutlaka bir yerde gevşeklik yapmışımdır. Kötü bir şey yazmışımdır. ‘Dur şunu yeniden okuyayım’ derim. Okurum. Mutluluktan ve bu gerginlikten ayağa kalkar, yürümeye başlarım. Bütün gün yaptığım asıl iş budur işte.
Volta atarım. Ben hapiste yatmadım ama Türk edebiyatından ve filmlerden volta atmayı bilirim. Birçok Türk yazar hapislerden yetiştiği için volta atarak çalışmıştır. Benim günümün çoğu da sayfa üzerine bir şeyler yazmakla değil, volta atmakla, yani evin içinde disiplinli bir şekilde bir yerden bir yere hızlı hızlı gidip gelmekle geçer. Bir koridor voltam vardır, uzun. Bir de salon voltam vardır, daha kısa… Karıştıra karıştıra günü doldururum.
Volta atarken romanıma bundan sonra girecek isimleri düşünürüm, onların etrafında yürüdüğümü düşünürüm. Cümleyi içimde hissetmişimdir. Onu yazmak için büyük bir istek duyarım.”
Birden dökülüverirler
“Ruhum harekete geçemiyorsa, kendini çok engellenmiş ve kötü hisseder. Ezilir sanki. O zaman hiç olmazsa vücudum hareket etmek ister ve yürümeye başlarız. Yürürüm… Yürürüm… Cümlenin etrafında da döndüğümü, sağını solunu kurduğumu düşünürüm. En sonunda o cümle bana gelir ve onu yazarım. Yalnız o cümleyi değil; ağacı sallayınca bir armut yerine beş-altı armut dökülmesi gibi, beş-altı cümle birden dökülür. Onları toplarım. Memnunumdur, yorgunumdur. Tekrar volta…
Matematik problemi çözen bir lise öğrencisi gibi bir buzdolabını karıştırırım, bir yazı okurum. Kafam dinlenir. Sonra kafamın orduları tekrar toparlanmaya başlar. Tekrar bir ağaç sallanır. Tekrar volta… Zaman böyle geçer. Yazma sürem kısıtlıdır. Vaktimin çoğu onun etrafında orduları toplamak ve düşünmekle geçer.”
Baba, kitabın çıkmış, gördüm
“Artık ne yazık ki eskisi kadar heyecanlanmıyorum. Eskiden mesela ‘Cevdet Bey ve Oğulları’nı ilk defa vitrinde gördüğümde ne kapağını biliyordum ne de nasıl dizildiğini…
Şimdi ise itiraf edeyim, her şeye karışıyorum. Ukalalığımla kapağa da içeriğine de karışıyorum. O yüzden de kitabı elime aldığımda hiç şaşırmıyorum.
Bu sefer hayret eden kızım oldu. ‘Benim Adım Kırmızı’yı kızıma ithaf etmiş, kahramanına da onun adını vermiştim. Bir gün bir kitapçıda el yazısı ile ‘Orhan Pamuk’un yeni romanı çıktı’ yazısını görmüş. Telaşla bana telefon etti. ‘Baba kitabın çıkmış, gördüm’ dedi. Sevinerek zıplamaya başlamış. Artık yeni kitap heyecanımı kızıma devrettim.”
Mutlaka kahvem ve mide ilacım
“Benim Adım Kırmızı’yı bitirirken bir ara çok yoruldum. Öyle dönemlerde hatalarımız, küçük kusurlarımız bize dünyanın en büyük felaketleri olarak görünür. Bunlara tahammül edemeyeceğimi, rezil olacağımı ve herkesin ‘Gördün mü, neler saçmalamış’ diye bana bakacağını düşündüğüm bir dönemimdeydim. Romanın son düzeltmeleri üzerinde çok çalışmıştım. Kendime bir eğlence aradım. Onun ne olduğunu biliyordum.
Bir arkadaşla Steven Spielberg’in ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ filmine gittim. Sinema ağzına kadar doluydu, ön sıraya oturdum. Neredeyse perde beni kuşattı. Dolby sinema sarsıldı, müzik bütün vücuduma sızıp dolaştı. Ben filmin içindeydim sanki, o savaşın, o korkunç dehşetin içindeydim. Ve dehşet de çok güzeldi. Kendimi unutmuştum. Filmi seyrederken o kadar mutlu oldum ki sonunda bu, bir mutsuzluğa dönüştü. Çünkü o anda sinemanın romandan daha üstün bir sanat olduğunu düşündüm. Çünkü sinema en yorgun, en yıkık anımızda bile bizi içine alabiliyor. Bizi teselli edebiliyor. Bize dünyayı unutturabiliyor.”
İlaç, sigara ve kahve
“Masamdaki mide ilaçları yazarlığımın küçük törenlerinden biridir. Yazarken ara sıra ağzıma bir tane mide ilacı atarım. Cümle istediğim gibi olmamışsa midemde asit salgılaması artar çünkü… Bir hap belki midemin işine yaramaz ama kafama yarar.
Yıllarca sigara içtim, gittikçe de çok içiyordum. Bir elimde sigara, bir elimde dolmakalem vardı. Ve bundan korkmaya başladım. Ölüme dört nala gittiğimi fark edip sigarayı irade ile bıraktım. Ama kahve içmeye devam ediyorum. O da bir küçük törenciktir. Masamdan kalkarım, kahveyi bastırırım. ‘Kara Kitap’ta da yazdığım gibi, sabırsız adamın anlamsızca buzdolabını karıştırması, sanki birisi yeni bir şey koymuş gibi, boş boş içine bakması, tekrar yürümesi, tekrar kahve makinesi, bütün bunlar yazarın vazgeçilmez alışkanlıkları, günlük törenleridir.”
Bütün dünya ‘Yaz artık’ diye bağırır
“Geçen yaz ıssız bir adadaydım ve günde 12 saat çalışıyordum. Çok da memnundum. Adaya çekildiğim zaman romanımdan başka bir şey düşünmem. Kimse beni aramaz. Beni görmez. Telefonları başkası açar. Dünyadan kopmuşumdur. Ama o zaman insan kafası, ruhu bir lokomotif şeklini alır; hızla yeni fikirler üreterek, fikirleri birbirine katlayarak, zincirleri birbirine birleştirerek durmaksızın düşünür. Yazacağım şeyler, ben olurum; kitap sanki bana dönüşür. Düşüncelerle birleşirim.
Sabah kalkar duşa girerim, her yerime su değil, romanın düşünceleri akar, denize girerim, sırt üstü yatar düşünürüm. Sanki deniz, romanımın bir parçası olmuştur. O zaman verimliliğim olağanüstü artar.
Gece 9.30′da yatıp, sabah 3.30′da kalkıyordum bir dönem… Sabah 10′a kadar yalnızca kahve içerek ve olağanüstü yazıyordum. Böyle sessiz bir ortamda sanki bütün dünya sana ‘Yaz artık. Yaz’ diye bağırır, ‘Görüyorsun. Bir zamanlar zor zannettiğin şey ne kadar kolay’ der. Doğa da hayat da basittir. Her şey yalandır, her şey senin yazmam içindir ve siz yazmaya devam edersiniz.”
Telefonun fişini çekerim
“Genellikle cevap vermem. Fişini çekerim. İsteyen bana faksla ulaşır. Bir zamanlar telesekreter kullanıyordum. Ama o da bana Gabriel Garcia Marquez’in ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ta bahsettiği oturağı hatırlatıyor. Orada çok kalabalık bir ailenin tek bir helası vardır. Herkes sabah helaya gitmek için kuyruk olur. Bunu da herkese oturak vermekle çözerler. ‘Ama oturak da sorunu çözmedi, sadece erteledi’ der Marquez; ‘Çünkü akşam bu kez de oturağı boşaltma kuyruğu oluyordu.’
Telesekreter de öyledir. Cevap makinesine not bırakanları geri ararsınız, çoğunlukla bir seferde bulamazsınız. ‘Kusura bakma seni arayamıyorum, benimle konuşmak istemişsin ama aslında konuşacak bir şey yok’ demek için peşinden koşarsınız. Bu, sorunu çözmez. Yalnızca erteler ve büyütür. Onun için telesekreter de kullanmıyorum.”
Kalemin boş kartuşlarını saklarım
“Kartuşlu dolma kalem kullanıyorum. Boş kartuşları da saklıyorum, tıpkı bir avcının boş kovanları saklaması gibi… Çünkü kartuşu boşaltmak, bana çok yazdığımı, yol aldığımı gösterir. Yazım, düzeltile düzeltile biraz arapsaçına döner. O haliyle yayınevine yollarım. Şimdi daha ‘ünlü’ bir yazar olduğum için yayınevindeki arkadaşlar sağolsunlar nazımı çekiyorlar. O el yazısı sayfaları İletişim Yayınları’nın Avrupa şampiyonu dizgicisi Hüsnü Abbas dizer. En okunmaz yazımı okur ve çok büyük süratle yazar. Bazen ben yazmasam bile onun romanı iyi yazdığını hayal ederim.”
Bir roman nasıl başlar?
“Bir roman bir düşünceyle başlar. Derim ki kendi kendime, ‘Resimle ilgili, nakkaşlarla ilgili bir roman yazayım’. Bu, genel düşüncedir. Ama bir de bunun tomurcuğu mu desem, bir sahnesi, bir anı, bir durumu, bir kahramanı, hayata bağlı bir yanı vardır. Bu ikisi birbirine denk düşmeyebilir. Ama ne zaman ki bu fikirle gelen bir kahramanı merdivenlerden inerken görürsünüz ya da bugün söylediğiniz bir cümle o zamana cuk oturur, ne zaman bir ayrıntıyı içinizde hissedersiniz, roman işte asıl orada başlar ve onu yazmaya koyulursunuz.
Romanın bir de bilgi edinme süreci vardır. Mesela ‘Benim Adım Kırmızı’ için ben ta 1990′da kütüphaneye girmişim. Defterimin ilk sayfasında şu not var:
’1 Haziran 1990… İran ve Türk minyatür sanatı üzerine bazı kitaplar istedim. Kitapları kütüphane memuru raflardan bulup getirmeye gitti.’
Masada beklerken kendi kendime bu notu almışım. O gün kitapları okumaya başladım ve roman tam dokuz yılda çıktı.”
Çalışırken eve müzik girmez
“Müzikle, aşk ve nefret ilişkim var. Müzik benim için bir teselli aracı… Diyelim ki hayatta yenilmişimdir, kederliyimdir, işler istediğim gibi gitmemiştir; o zaman müziği açarım. Müzik beni defterlerimden uzaklaştırır. Teselli eder. Son derece tutucu ve yararcı bir müzik anlayışım vardır. Bana ilham verip coşturmaz. Verse bile verdiği ilham, asla yazıya dönüşmez. Onun için müziği olduğunca hayatımdan uzak tutuyorum. Çünkü yazım için gereksindiğim şey, teselli değildir; biraz saldırgan, muzır, girişken bir ruh halidir; kimsenin girmeye cesaret edemediği bir toprağa girip orayı ele geçirme durumudur. Böylesine muzır, girişken, saldırgan, yırtıcı, haksızlık etmeyi göze alabilen, adil olmaktan çok, atak olan, başkalarının canını yakabilen bir ruhun, müziğe ihtiyacı yoktur. Bilakis benim yazdıklarımı okuyacak olanların müziğe ihtiyacı olabilir diye düşünürüm. Ben müzik dinlersem başkalarında bu isteği uyandıramam.”
Günde bir sayfa
“20 senedir yazıyorum. Yazdığım sayfa sayısını topladım, böldüm, çarptım. Hesabıma göre senede 300 güne yakın çalışıyorum ve 170-180 sayfa yazıyorum. Demek ki ben aslında günde 0,75 sayfa yazıyorum. Bir sayfa yazamıyorum ama bütün günüm burada geçiyor. Tabii bazen şöyle oluyor: 15 gün uğraşıp 10 sayfa yazıyorsunuz, sonra hepsini çöpe atıyorsunuz.”
Romanı bitirmek, liseyi bitirmek gibi
“O gün, lise bittiği gün ne olursa o olur. Birdenbire önünüzde dünyanın sınırsızlığı açılır; hem mekan hem zaman olarak… Yapılacak şeyler birikmiştir. ‘Bitirince yapacağım’ diye ertelediklerinizle bir baş dönmesi yaşarsınız. Hayat olağanüstü güzeldir. Herkes niçin gülümsemiyor diye şaşarsınız. Ama bu, üç gün sonra geçer ve bakarsınız ki o üç gün doğru düzgün bir şey yapmamışsınızdır. Çünkü kendinizi sıkmamışsınızdır. Hepsinden, bir ucundan yarım yamalak tatmışsınızdır.”

Kaynak: Milliyet / Can Dündar

İletişim Yeteneğini geliştirme

iletişim kurma

Zaman takıntısı, hız ve iş konusundaki açgözlülük, insanlara ve değişime yönelik önyargı ve nefret, utangaçlık, sürekli ego tatmini peşinde koşmak, yalnız kendini düşünmek, kendi kendine yapılan negatif konuşmalar, had safhadaki seçenek sayısı, gelecek takıntılarının yanı sıra geçmişi eşeleyip durmak ve geçmiş yaşanmışlıkları ya da inançları sürdürebilmek için yoğun gayret içinde olmak, bu nedenle de bugüne ve her gün yeniden oluşmakta olana uygun davranmamak.
Bütün bunlar bizim birbirimizle bağ kurmamızı, birbirimizi anlamamızı ve uyum içinde yaşamamızı tehlikeye atan yanlış davranış kalıplarıdır ve sevgiyle, nezaketle yerlerine yeni davranış ve düşünüş kalıplarının yerleştirilmesi genel toplumsal ve bireysel sağlık için çok ama çok önemlidir.
Bu yüzden artık en iyiler sınıfına girmeli ve iletişim yeteneklerinizi en yüksek seviyeye taşımalısınız.

1- Sözcüklerinizi yönetin

İçinde bulunduğunuz durum ne olursa olsun daima saygı çerçevesi içinde iletişim kurun. Bu karşınızdakinin ihtiyaçlarını göz önünde bulundururken, aynı zamanda ağır başlı olmanızı gerektirir. Aşağıdaki maddeleri uygulamayı deneyin: Konuşmakta olduğunuz kişinin neyi duymak istediğini belirleyin. Sadece gerçekleri mi istiyor? Anekdotlardan hoşlanır mı? Karşınızdaki kişinin duymak istediklerini söyleyerek yaptığınız bir konuşmada sözcükleriniz çok daha fazla değer kazanır. Karşınızdaki kişiye değil, sorunlara odaklanın. Siz veya o ne kadar kızgın olursanız olun, karşınızdaki kişi yerine sorunlara saldırmak başarılı olmanın tek yoludur. Aynı kişiyle gündelik hayatınızda çok sık iletişim kurmanız gerekiyorsa, bu kişinin e-mail’i mi, telefonu mu yoksa yüz yüze konuşmayı mı tercih ettiğini öğrenin. En kaprisli insanlar bile nasıl iletişime geçmekten hoşlandıklarının sorulmasından memnuniyet duyarlar.

2- Kültürler arası iletişim kurmayı öğrenin

Kültürel ve etimolojik bariyerler konuşmalarınızın gereğinden farklı olmasına yol açabilir ve iki tarafa da zarar verebilir. Başka kültürlerden olan kişilerle düzgün iletişim kurabilmek için aşağıdaki önerileri inceleyebilirsiniz: Yüksek sesle değil, yavaş konuşun. Sesinizi yükseltmek çok nadir durumlarda karşınızdakinin sizi daha iyi anlamasını sağlar. Karşınızdakinin hiçbir şey bilmediğini varsayın ve spesifik olun. Siz işlerin nasıl yürüdüğünü biliyor olabilirsiniz, fakat herkes bilmiyor. Bu yüzden konuşmanızın başarısını garantilemek için karşınızdaki kişiye her detayı verin. Yazılı iletişimi tercih edin. Bir e-mail daha iyi anlamak amacıyla tekrar tekrar okunmaya el verişlidir.
Eğer bu yolu seçerseniz karşınızdaki kişi ile periyodik olarak telefonda da iletişime geçin, böylece tavrınızı daha net ortaya koyabilirsiniz. En temel usulleri aklınızdan çıkarmayın. Her şey ters gittiğinde bile teşekkür etmeyi bilin ve gerektiği zaman özür dilemekten çekinmeyin.

3- Karmaşık fikirleri iletmeyi bilin

Her şeyi açıkça belirtmek veya vermeniz gereken bilgileri organize edip küçük gruplar halinde listeledikten sonra numaralandırmak işinizi çok kolaylaştıracaktır. Bu sayede dinleyicilerin beklentilerini karşılama ve iletmek istediğiniz bilginin anlaşılma ihtimali yükselir. Bu durumu şu örnekle açıklayabiliriz: Eğer bana ulaşmanızın 4 yolu mobil telefon, e- mail, otel telefonu ve ofis telefonu derseniz size ulaşmak isteyen kişiler bu 4 yoldan 3′ünde bile başarılı olsalar, size daha fazla seçenek sunduğunuzu ama sözünüzü yerinize getirmediğinizi hatırlatırlar. Bu yüzden bilgileri sıralamak ve organize etmek hem eksik bilgi vermenizi engeller, hem de anlaşılma ihtimalinizi arttırır. Sonuçların ne kadar etkili olduğunu görünce şaşıracaksınız!

4- Yüz yüze iletişim kurmayı tercih edin

E-mail sayesinde yüz yüze iletişime geçme zorunluluğu azalmıştır. Masanızda oturup telefon veya e-mail ile iletişime geçmenin daha verimli olduğunu düşünüyor olabilirsiniz, ancak bu durumun bazı dezavantajları vardır. Kendinizi izole etmek gerçek anlamda verimli iletişim kurma yeteneklerinizin kullanılmamasına yol açar. E-mail’den faydalanmanın sınırını aşmayın ve düzenli olarak yüz yüze toplantılar talep edin. Yüz yüze iletişime geçmek niçin bu kadar önemlidir? İlk olarak e-mail’de tavrınızı ortaya koymanız zordur. Ayrıca, insanlar konuşurken göz teması kurmayı ve karşılarındakinin vücut dilini anlamaya çalışmayı sever. Sonuç olarak doğal iletişim yönleri daha açık ve güçlü bir şekilde iletişim kurmanızı sağlar.

5- Görünümünüze dikkat edin

Görüntünüzün de en az sizin kadar konuştuğunu asla unutmayın. Kıyafetlerinizin sizin hakkınızda neler dediğini biliyor musunuz? Örneğin yaratıcı bir reklam ajansında çalışırken koyu ve yünlü bir takım elbise giyip eski bir saç kesimi yaptırarak Bay Tutucu olmanız aynı zamanda Bay İşten Çıkarılması Gereken olmanız anlamına gelir. Aynı durum bankada çalışan bir bayanın çok abartı giyinip gösterişli takılar takması örneği için de geçerlidir. Unutmayın ki konsept her şeydir.

6- Daha iyi iletişim kurmanın yararları

İletişim yeteneklerinizi geliştirmek çok ciddi bir avantajdır. Gelişme göstermeniz istediğiniz kariyere adım atmaya başlamanız anlamına da gelir. Daha iyi iletişim kurabilen kişiler daha başarılı ve sorumluluk almaya daha uygun kişiler olarak görülür ve bu kişiler genlikle zamlarla ve terfilerle ödüllendirilirler.

Kendini değiştir Hedefini 12 den vur!

Önce biz değişeceğiz. Ama geniş anlamda bir değişim ve paralelinde bir gelişim hedeflenmişse bu yetmez. Sağlam, aklı başında bir vizyon ve bu vizyon için enerji şarttır.
Değişimden, değişmekten söz açıldığında “Değişim, değişmeyen tek şeydir” ya da “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” şeklindeki ifadeleri pek çoğumuz hemen anımsarız. Değişimi en net ve en açık şekilde açıklayan bu söylemlerin ışığında rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu eylem şarttır. Yani değişime, değişmeye mecburuz. Peki önemi sıklıkla vurgulanan bu değişim kavramı neden şart? Bu sorunun cevabı aslında çok açık. Çünkü değişmezsek, değiştirmezsek; yenilenemeyiz, gelişemeyiz, ilerleyemeyiz.
Bu hayatın çok güzel bir yerinde, çok özel şartlara sahip olmuş olabiliriz. Ancak zaman ilerledikçe bulunduğumuz noktada kalır ve daha ileriye gitmeyi hedeflemezsek ne kadar özel bir konumda olursak olalım, belli bir zaman sonra içinde bulunduğumuz durumumuzu da koruyamadığımızı görürüz. Bu gerçeği göz ardı etmemek çok önemlidir. Aslında bu gerçeği göz ardı etmemek ya da bir başka ifadeyle bu gerçeğin farkında olmak tek başına yeterli değildir. Çünkü harekete geçilmezse bu farkındalık hiçbir işe yaramaz. Değişim için hareket şarttır. Sonuç olarak şunu unutmamak önemli; olmamız gereken şeyi olduğumuz gibi kalarak olamayız (Max de Pree). Değişmesi gereken her şey değişmeli. Belki de ilk etapta kendimiz. Çünkü değişim sürecini gerçekleştirecek olan bireyin değişmeye ihtiyacı varsa ve bunu başaramıyorsa zaten yola çıkılamamıştır. Bu sürecin başarılı sonuçlar vermesi belli başlı şartlara bağlıdır. Evet, önce biz değişeceğiz. Ama geniş anlamda bir değişim ve paralelinde bir gelişim hedeflenmişse bu yetmez. Sağlam, aklı başında bir vizyon ve bu vizyon için enerji şarttır. Sahip olunan bu enerji ile harekete geçilmelidir. Çünkü eylem olmadı mı vizyon bir rüyadır. Vizyon bu eylemin sebebidir, yani vizyon olmazsa eylem zaman öldürmektir. Sadece eyleme sahip bir vizyon dünyayı değiştirebilir.
Hedefi Vurmak, Hedefe Ulaşmak
Değişmezsek, değiştirmezsek gelişemeyiz dedik. Vurguladığımız gibi, zaten değişimin asıl amacı da sürekli gelişimdir. Bu iki kavram birbirini tetikler niteliktedir. Bir kişi değişim ve gelişim sürecini yaşamaya başladığında, bu durumun devamı için de çalışmalarını aralıksız sürdürür. Çok geniş anlamda düşünebiliriz bu kavramları. Kişisel gelişim, sosyal gelişim, her türlü maddi ve manevi gelişim… Aslında, bir anlamda hayatın her alanında güçlü olabilmektir de diyebiliriz. Kişi değiştikçe geliştiğini görmüştür ve bu gelişim sürecinin durmasını, duraksamasını istemez. Değiştikçe gelişir, geliştikçe değişir. Bu durum kişisel başarısını artırmakla beraber çevresini de etkilemeye başlayacaktır; çünkü hem bu birey hem de çevre bu gelişim süreci için karşılıklı hareket etmeye başlayacaktır. Kişi çevresini değiştirmeye çalışırken, çevresi bu durum karşısında olumsuz bir duruş sergilemez, aksine bu değişim ve gelişim için isteklidir.



Keşfedilmeyeni Keşfet
  Pozitif değişim için sahip olmamız  fereken erdemlerin başında sabır gelir. İsteklerimizi bir anda elde edemeyebiliriz. Ve vurguladığımız istekler sıradan ve basit olmayan nitelikli düşüncelerin ürünüdür. Ayrıca değişim ve beraberindeki gelişim sürecinin sürekliliği, sürülen hayatın kalitesini ne denli artıracak, bu durum yaşandıkça idrak edilebilir. Öncelikle inanmalı, daha sonra yapılması gerekenleri büyük bir özenle yapmalıyız. En sonunda da sabırla gelişmeleri beklemeliyiz. Tüm bu hamlelerin ardından, her şeyin olumlu yönde değiştiğini izlemek, sürpriz olmayan sonuç olacaktır. Bu andan itibaren tek bir şey yapmanız gerekir; bu hazzın tadını çıkarmak…
     “Uzakdoğu’da yetişen bir bambu türü olan Moso, dikildikten sonra, 5 yıl boyunca en ideal şartlar altında dahi hiçbir gelişme göstermez. Sonra sihirli bir el dokunmuş gibi, birdenbire günde 40-45 cm kadar büyümeye başlar ve nihayet 6 hafta içinde yaklaşık 27 metrelik boyuna ulaşır. Aslında sihir değildir yaşanan. Moso ağacının duruyormuş gibi yapıp birdenbire büyümesinin sebebi, 5 yıl boyunca toprağa sabırla saldığı yüzlerce metrelik kökleridir.”
Farkını yansıt, değiş, geliş, keşfedilmeyeni keşfet, yücelerin içinde yüksel. Sonunda tek ol! Çünkü…
Bir sır daha var, çözdüklerinden başka
Bir ışık daha var, bu ışıklardan başka
Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye
Bir şey daha var, bütün yapıtlardan başka…
(Ömer Hayyam)

Gülümse, Odaklan, Değiştir

Şu ana kadar anlamış olduğunuz gibi G.O.D. Gülümse, Odaklan, Değiştir anlamına gelmektedir.
   Size gereken üç basit cümledir (gülümse - odaklan - değiştir) hayat aslında bu kadar BASİTtir. Dikkat edin KOLAY demedim, basit dedim. Eğer oyunu kurallarına göre oynamıyorsanız, oyun oldukça ZOR bir hal alabilir. Kendinizi son derece kolay kapana kısılmış bir fare gibi hissedebilirsiniz.G.O.D. sistemi sizin kapandaki fare gibi aynı tekerleğin içinde dönüp durmanızı durdurmak için tasarlanmıştır.



Bakın hayat nasıl çalışır,

İlk olarak EGO oyunun ilk anından son anına kadar oyunun içindedir. Ego'nun işi elinden her geldiğinde bu oyunu yönetmektir. Ego oyunu yönettiği sürece sizler etrafınızda olup biteni "aynı filmi tekrar tekrar seyrediyormuşçasına" gözlemlemeye başlarsınız.

- Sürekli parasızlık, arada para gelse bile hemen gider. İki yakanız bir türlü bir araya gelmez.
- Sevgililerinizle hep aynı tür sorunlar yaşayıp durursunuz. Sonunda uzun yıllar sonra "üff bıktım bu heriflerden hepsi aynı bok" demeniz çok normal.
- Ailenizle hep aynı konularda problem yaşarsınız. Size göre suçlu onlar. Acaba gerçekten öyle mi???
- Kendinize güveniniz yoktur. Sürekli başka insanların sizi ONAYLAMASI ihtiyacı duyarsınız. Bir gün her şey harika giderken iki gün sonra birden her şey üstünüze üstünüze gelmeye başlar.
- Olan şu.. Ego size aynı filmi tekrar tekrar seyrettiriyor.
- Gelin size kendi hayatımdan bir örnek ile ne demek istediğimi daha basit bir şekilde anlatayım.

Hayatınızı Keyiflendirecek Öğütler

1. Vücudunuza dar gelen kıyafet giymeyin.
2. İlaçla yaşamaktan kaçının.
3. Randevularınızı önceden ayarlayın.
4. Hafızanıza güvenmeyin; mutlaka yazın.
5. Aracınızı, bozulmadan servise götürüp bakım yaptırın.

6. Her kilidin yedek anahtarını yaptırın ve belli yerlerde bulundurun.
7. Daha sık ’hayır’ deyin.
8. Yapacaklarınızı öncelik sırasına sokun.
9. Zamanınızı israf etmeyin.
10. Öğle ve akşam yemeklerini basitleştirin.

11. Kötümser insanlardan uzak durun.
12. Önemli evrakın birden fazla fotokopisini çektirin.
13. Evde çalışmayan ne varsa tamir ettirin.
14. Yapmaktan hoşlanmadığınız işler için yardım isteyin.
15. İhtiyaçlarınızı önceden belirleyin.

16. Bir defada yapılması zor büyük işleri, küçük parçalara ayırın.
17. Etrafı toplayın, dağınıklıktan kurtulun.
18. Gülümseyin.
19. Bebekleri gıdıklayın.
20. Dost bir kediyi veya köpeği okşayın.

21. Kendinizi, bütün soruların cevabını bilmekle yükümlü hissetmeyin. Bazı şeyleri de bilmeyin.
22. Karşılaştığınız insanlara, onların hoşuna gidecek bir şey söyleyin.
23. Yağmur yağmasını isteyin; yağınca yağmurda yürüyün.
24. Kendi kendinize, nerede eski günler, her şey daha güzeldi demekten vazgeçin
25. Verdiğiniz kararın ne anlama geldiğini iyi düşünün.

26. Kendinize güvenin.
27. Nüktedan olun.
28. Sizi mutlu edecek bir şey yapmayı yarına bırakmayın.
29. Hiç tanımadığınız insanlara yürekten bir merhaba deyin.
30. Eski bir arkadaşlarınızla karşılaşınca ona sıkıca bir sarılın.

31. Hava açıksa, gece yıldızları seyredin.
32. Bir şarkıyı ıslıkla çalmayı öğrenin.
33. Arada bir şiir okuyun.
34. Kendinize bir demet çiçek alın. Bir çiçek koklayın.
35. Yardım istem ekten çekinmeyin; alamazsanız üzülmeyin.

36. Görünüşünüze özen gösterin.
37. Her şeyi kararında yapın; ifrata kaçmayın.
38. Nerede gerekiyorsa, orada mutlaka gerekli emniyet tedbirini alın.
39. Daima daha iyisini yapmaya çalışın, ama mükemmeliyetçi olmayın.
40. Resim ve heykel sergilerini gezin.

41. Berbere gidin.
42. Kendi kendinize bir şarkı mırıldanın.
43. İyi bir müzik dinleyicisi olun.
44. Kendi kendinize yetmeyi öğrenin.
45. Her gün biraz idman yapın; her fırsatta yürüyün.

46. Dünyanın en yetenekli insanı olmadığınızı kabul edin gerekiyorsa elimden ancak bu kadar geliyor deyin.
47. Yeni moda birkaç şarkıların sözlerini ezberleyin.
48. İşe erken gidin.
49. İşe her gün aynı yoldan gitmeyin.
50. Kırlarda dolaşın.

51. Maça gidip bağırın.
52. Başkaları dilemeden, siz onlara iyi günler dileyin.
53. Teşekkür edin.
54. Evde kendi kendinize yemek pişirin, güzel bir sofra kurun, sonra da afiyetle yiyin.
55. Başkalarını adam etmekten vazgeçin.

56. Severken karşılık beklemeyin.
57. Sinemada film seyrederken patlamış mısır atıştırın.
58. Bir ağaç, olmazsa bir çiçek dikin.
59. Şişmanlamayın.
60. Hatıra defteri tutun.

61. Kağıttan bir uçak yapıp uçurun.
62. Bir derneğe veya kulübe girin, arkadaş edinin, toplantılara katılın.
63. Mutlaka yeterince uyuyun.
64. Az konuşun, çok dinleyin.
65. İş arkadaşlarınıza ve dostlarınıza iltifatı esirgemeyin.

66. Bir güne yapılacak çok şey tıkıştırmayın.
67. Acelesiz yaşayın; daha önünüzde yaşanacak çok güzel günler var.
68. Stresli davranmak, doğuştan gelen değil, sonradan kazanılan kötü bir huydur; bunu unutmayın.
69. Arabanıza güzel koku yayan bir alet koyun.
70. Son söz: Öfkeyi, kendinize zevk edinmeyin.

Yazan : Prof. Dr. İmer Okar

Mutsuzluklar EGO yoluyla gelir...

 Bir Zen üstadı sokak boyunca yürürken bir adam koşarak gelmiş ve sert bir şekilde ona vurmuş. Üstat yere düşmüş. Ayağa kalkmış ve önceden yürüdüğü yönde, geriye bile dönüp bakmadan tekrar yürümeye başlamış. Yanında bir öğrencisi varmış. Şoka uğramış. "Bu adam da kim? Bu nedir? Böyle birileri yaşıyorken, herhangi birisi gelip sizi öldürebilir. Ve siz adamın kim olduğunu, bunu neden yaptığını merak edip dönüp bakmadınız bile" demiş. Üstat da, "Bu onun sorunu, benim değil" demiş.

    Siz aydınlanmış birisiyle çatışabilirsiniz, ama bu sizin sorununuzdur, onun değil. Ve bu çatışmada incinirseniz o da sizin kendi sorununuzdur. O sizi incitemez. Bu bir duvarı yumruklamak gibidir canınız yanacaktır ama duvar değildir sizi inciten.

    Ego sürekli problem peşinde koşar. Neden? Çünkü kimse size ilgi göstermezse, ego acıkmış hisseder. O ilgi ile yaşar. Dolayısıyla, birisi size kızgın ve sizinle kavga ediyorsa, bu bile iyidir, çünkü en azından ilgisi üzerinizdedir. Eğer birisi severse, iyidir. Eğer kimse sizi sevmiyorsa, o zaman kızgınlık bile iyi olacaktır. En azında ilgi üzerinizde olacaktır. Fakat, kimse size hiç bir ilgi göstermezse, kimse sizin önemli birisi olduğunuzu düşünmezse, o zaman egonuzu nasıl besleyeceksiniz? Diğerlerinin ilgisine ihtiyaç vardır.

     Milyonlarca şekilde insanların ilgisini çekersiniz; belli bir tarzda giyinirsiniz, güzel görünmeye çalışırsınız, çok kibar olursunuz, roller edinirsiniz, değişirsiniz. Ne tür koşulların geçerli olduğunu sezinlediğinizde, hemen insanların size ilgi göstereceği yönde değişiverirsiniz. Bu çok derinden bir dilenciliktir  Gerçek bir dilenci ilgi arayan ve talep eden kişidir. Ve gerçek imparator da kendi içinde yaşayandır; onun kendi merkezi vardır, başka kimseye bağımlı değildir.

     Buddha bodhi ağacının altında oturuyor; o an dünya yok oluverse, Budha için bir şey fark edecek midir? Hiçbir şey. Hiçbir şey fark etmemiş olacaktır. Tüm dünya kaybolsa bir fark yaratmayacak çünkü o merkezine ulaşmıştır.

     Ya siz; şayet eşiniz kaçar, sizi boşar, başka birisine giderse tamamıyla dağılırsınız - çünkü o size ilgi gösteriyordu, özen gösteriyor, seviyor, etrafınızda dolaşıyor, sizin kendinizi birisi olarak hissetmenize yardım ediyordu. Tüm imparatorluğunuz kayboldu, siz dağılıverdiniz. İntihar etmeyi bile düşünmeye başlarsınız. Neden? Neden karınız sizi terk edince intihar edesiniz? ? Neden kocanız sizi terk edince intihar edesiniz? Çünkü kendinize ait bir merkeziniz yok. Karınız size merkezi veriyordu; kocanız size merkezi veriyordu.

     İnsanlar bu şekilde varolurlar. Böylelikle insanlar başkalarına bağımlı hale gelir. O çok derinden bir köleliktir. Ego bir köle olmak zorundadır... O başkalarına bağımlıdır. Ve sadece egosu olmayan kişi ilk defa olarak efendidir; artık o bir köle değildir. Bunu anlamaya çalışın. Ve egoyu kendi içinizde aramaya başlayın, başkalarında değil, bu sizin işiniz değildir.

     Kendinizin ne zaman mutsuz hissedecek olursanız hemen gözlerinizi kapayın bu mutsuzluğun nereden gelmekte olduğunu bulmaya çalışın ve her seferinde göreceksiniz ki, sahte merkeziniz başka biriyle çatışmakta. Siz bir şey umdunuz ve gerçekleşmedi. Siz bir şey beklediniz ve tam tersi oldu - egonuz sarsıldı, mutsuzsunuz. Yalnızca bakın; ne zaman mutsuz olursanız, neden olduğunu bulmaya çalışın.

    Sebepler sizin dışınızda değil. Temel neden içinizdedir ama siz her zaman dışarı bakarsınız, her zaman sorarsınız: Beni kim mutsuz ediyor? Benim kızgınlığımın sebebi kim? Beni kim hayata küstürüyor? Ve dışarı bakarsanız göremezsiniz. Sadece gözlerinizi kapayın ve her seferinde içe bakın. Tüm mutsuzluğunuzun, kızgınlığınızın, can sıkıntınızın kaynağı sizde, egonuzda gizli. Ve kaynağı bulursanız, onun ötesine geçmeniz kolaylaşacaktır. Eğer sizin başınıza dert açan şeyin kendi egonuz olduğunu görebilirseniz, ondan kurtulmayı tercih edersiniz çünkü hiç kimse mutsuzluğunun kaynağını anlayacak olduktan sonra onu taşıyamaz. Ve şunu unutmayın ki, egodan vazgeçmeniz için bir neden yoktur.

     Ondan vazgeçemezsiniz. Ondan kurtulmaya çalışırsanız, "Alçak gönüllü oldum" diyen, daha zor fark edilen türden bir egonuz olacaktır. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Bu kendini gizleyen bir egodur ama ölü değildir. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Alçak gönüllü olmayı kimse deneyemez, ve kimse kendi çabasıyla alçak gönüllülüğü yaratamaz, asla! Ego ortadan kaybolunca, alçak gönüllülük size gelir. O yaratılan bir şey değildir. O gerçek merkezin gölgesidir. Ve gerçekten alçak gönüllü bir adam ne alçak gönüllüdür ne de bencil. O sadece basittir. Hatta alçak gönüllü olduğunun bile farkında değildir. Eğer alçak gönüllü olduğunuzun farkındaysanız, orada ego vardır. Alçak gönüllü kimselere bakın. Kendilerinin gerçekten alçak gönüllü olduğunu düşünen milyonlarca insan vardır. Yerlere kadar eğilirler, ama izleyin onları en sofistike egoistlerdir onlar. Artık onların besinlerinin kaynağı alçak gönüllüktür. "Ben alçak gönüllüyüm" derler ve sonra da size bakıp sizin onları takdir etmenizi beklerler. Sizin onlara "Sen gerçekten alçak gönüllüsün" demenizi isterler. "Aslında sen dünyanın en alçak gönüllü kişisisin; hiç kimse senin kadar alçak gönüllü değil". Sonra da yüzlerine gelen gülümsemeye bakın. Ego nedir? Ego "Kimse benim gibi değil" diyen bir hiyerarşidir. Alçak gönüllülükle kendisini besleyebilir. "Kimse benim gibi değil, ben en alçak gönüllü kişiyim."

    Zamanın birinde: Sabahleyin hava henüz aydınlanmamışken fakir bir dilenci caminin birinde dua etmekteydi. Kutsal bir gündü ve o dua edip şöyle diyordu, "Ben bir hiçim. Ben fakirlerin en fakiriyim, günahkârların en büyüğüyüm" Birden. bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunu fark etti. Adam ülkenin imparatoruydu ve bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunun farkında değildi - karanlıktı ve imparator da, "Ben bir hiçim. Kimse değilim. Sadece kapındaki bir dilenciyim" diyordu. Başka birisinin daha aynı şeyleri söylediğini duyduğunda imparator dedi ki, "Durun! Beni geçmeye çalışan da kim? Sen kimsin? Bir imparator 'bir hiç olduğunu' söylerken, onun önünde aynı şeyi söylemeye nasıl cesaret edersin?"

     İşte ego böyle çalışır. Çok zor fark edilir. Onun çalışması çok kurnazca ve derindendir, çok çok uyanık olmalısınız, ancak o zaman onu görebilirsiniz. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Yalnızca tüm mutsuzlukların, acıların ego yoluyla geldiğini görmeye çalışın. (OSHO)

Mutluluğun reçetesi var mı..

Mutluluğun reçetesi var mı..
Ya da bana mutluluğun reçetesini yazabilir misiniz???
Ernie E. Zelinski bilge kişilerin çağlar boyunca söylediklerinden yararlanıp bir mutluluk reçetesini oluşturmuş.
Kanımca bugüne kadar yazılmış en iyi reçetelerden biri bu.
Bu reçeteyi mutlaka bir kenara not edin. Kesip saklayın.
Mümkünse eşe, dosta, sevgiliye, arkadaşa fakslayın. E-posta veya telefon mesajı ile yollayın.
Ama en önemlisi mutlaka uygulayın.
 
İŞTE REÇETENİZ:
  1. Doyum sağlayacak kadar bir amaç
  2. Geçinebilecek kadar bir iş
  3. Temel ihtiyaçlara yetecek kadar zenginlik
  4. İş ve eğlenceyi dengeleyecek kadar sağlıklı bir akıl
  5. Birçok insanı beğenecek, bunlardan birazını da sevecek kadar şefkat
  6. Kendini sevecek kadar özsaygı
  7. Muhtaç olanlara verecek kadar iyilik duygusu
  8. Zorluklarla yüz yüze gelecek kadar cesaret
  9. Sorunları çözecek kadar yaratıcılık
  10. Her an gülecek kadar mizah duygusu
  11. İyi bir yarını bekleyecek kadar umut
  12. Hayatı bütün değerleri ile yaşayacak kadar bir sağlık
  13. Sahip oldukların için şükran duygusu
 
Reçetenizdeki 13 ilaçtan siz hangisini beğendiniz bilmiyorum ama benim favorim sonuncudur. SAHİP OLDUKLARINIZIN DEĞERİNİ BİLİN!!
"Sahip olduğunuz şeylere şükran duymak".
Bu her insanın kendi içinde bulabileceği çok eski ve güçlü bir ilaç!! Sahip olduğunuz her şeyi kaybettiğinizi sonra da bulduğunuzu düşünün. Nasıl da mutlu olurdunuz. Sahip olduğunuz şeylerin, sağlığınızın, eşinizin, çocuklarınızın, arkadaşlarınızın ve dostlarınızın değerini bilmek...
Mutluluğun peşine düşmek yerine, biraz da onun sizi bulmasını beklemek, kısacası bulduğunuz ve olduğunuzla yetinmek bu ilacın en önemli faydalarıdır.
Mark Twain yazmış: "Palamarı fırlatıp at. Güvenli limanlardan uzaklaş. Bırak alize yelkenleri şişirsin. Araştır, düşle ve keşfet".

Sevgi Özgürlüktür

Asla yanlış bir şeyi sevme çünkü o, seni dönüştürecektir. Hiçbir şey sevgi kadar dönüştürücü değildir. Seni yükseltecek, yüksek seviyelere çıkaracak şeyi sev. Kendinin ötesindeki bir şeyi sev. Dinin tüm gayreti budur: Sana Tanrı gibi bir sevgi objesi verir, böylece düşmene olanak kalmaz. Kişi yükselmelidir. Bir tür 'ben,' 'ben-o' olarak var olur.
   Diğer tür 'ben,' 'ben-sen' olarak var olur. Bir kişiyi sevdiğinde diğer tür bir 'ben' sende ortaya çıkar: 'ben-sen.' Birisini seversin, o kişi olursun. İyi ama ya öz sevgi? 'O' yoktur ve 'sen' yoktur. 'Ben' kaybolur. Çünkü 'ben' sadece iki bağlamda var olabilir: 'o' ve 'sen.' 'Ben' figürdür, 'o' ve 'sen' alan olarak iş görür. Alan kaybolduğunda 'ben' kaybolur. 'Sen' tek başına kaldığında, sen varsın ama bir 'ben'in yoktur, herhangi bir 'ben' hissetmezsin. Sen basitçe derin bir /oluşsun./ Normalde biz "ben varım" deriz. Bu haldeyken, kendini derinlemesine seviyorken 'ben' kaybolur. Sadece 'varım' kalır. Saf varoluş, saf varlık kalır. O seni muazzam bir saadetle dolduracaktır. O seni bir kutlamaya, bir sevince dönüştürecektir. Onlar arasında ayrım yapmak sorun olmayacaktır. Eğer sen giderek daha çok mutsuz oluyorsan, o zaman sen bir kendini beğenmişlik yoluna kapılmışsındır. Eğer sen giderek daha çok sakin, sessiz, mutlu, bir arada olursan, o zaman sen başka bir yolculuğa çıkmışsındır: öz sevgi yolculuğuna.
   Eğer sen ego yolculuğundaysan başkalarına karşı tahripkâr hale geleceksin çünkü ego 'sen'i yok etmeye çalışır. Eğer öz sevgiye doğru yol alırsan ego kaybolacaktır. Ve ego kaybolduğunda diğerine kendisi olması için izin verirsin; bütünüyle özgürlük tanırsın. Eğer herhangi bir egon yoksa, sevdiğin diğer kişiye bir hapishane yaratamazsın, bir kafes yaratamazsın. Diğerine yüksek cennetlerde bir kartal olması için izin verirsin. Diğerine kendisi olması için izin veriyorsun; bütünüyle özgürlük tanırsın. Sevgi tam özgürlük verir, sevgi özgürlüktür. Senin için özgürlük, sevginin nesnesi için özgürlük. Ego esarettir. Senin için esaret ve kurbanın için esaret.

OSHO

Kaderini sev belki seninki en iyisidir

 Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"Ol" der Tanrı. Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. "Ol" der Tanrı. Bulut olur.
Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da "Ol" der Tanrı.

Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Herşey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.

Ordan esen burdan eser, kaya banamısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
Sırtında bir acı ile uyanır....

Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır. ..

" Nietzsche "

Her Şey Mümkün (The Meta Secret)

HER ŞEY MÜMKÜN
SECRET MUCİZESİ DEVAM EDİYOR!

The Secret ta saklı kalanların anahtarını The Meta Secretta bulacaksınız
THE META SECRET tüm sırların ötesindeki bir sırla alakalı bir kitap: Çekim Yasasını da kapsayan Evrensel Yasaları derinlemesine irdeliyor. Gerçek olaylara dayanan bu bilgelik kitabı dünya çapında tanınmış uzmanların kaleminden dökülen öğretilerle dolu. Her zaman hayalini kurduğunuz zenginlik, aşk ve mutluluğa ulaşmanıza yardımcı olacak tüm teknikleri THE META SECRETta bulacaksınız.

Meta Sır öğretmenleri Evrenin gizemli işleyişini tartışmak üzere buradalar. THE META SECRET onlardan size bir ARMAĞAN... Çekim Yasasının ötesinde çok az bilinen eski sırları çözmede bir ANAHTAR...


 The secret kitabında sadece çekim yasasından bahsedilmekte ancak the meta secret çekim yasasının 7 hermetik yasadan (Mentalizm yasasıritim yasasıkutupsallık yasasıbenzeşme yasasıtitreşim yasasıcinsiyet yasasıetki tepki yasası) sadece biri olduğunu belirtmekte.


Her zaman pozitif duygu durumunda pozitif cümlelerle,inançlı,kendinizden emin şekilde kullanın.

Olumlama 1
1. Hayal gücüm neye inanırsam onu yaratıyor.
2. Kolayca, zorlanmadan hedeflerime ulaşıyorum.
3. Her gün daha iyi oluyorum.
4. Her gün zihin kapasitemin yüzde yüzünü kullanıyorum.
5. Etrafımdaki bilgeliğe ve bilgilere açığım.
6. Her gün hedeflerime çok daha fazla yaklaşıyorum.
7. Sadece hedeflerimi destekleyen inançlara sahibim.
8. Hedeflerime çoktan ulaştığımı görüyorum ve bunu hissediyorum.
9. Her gün kendi şansımı yaratıyorum.
10. Hayatıma olumlu deneyimler çekiyorum.


Zengin Olumlamaları
1. Ben bir para mıknatısıyım.
2. Şu anda kendime ve etrafımdakilere fikirlerimle, enerjimle ve tutkumla zenginlik yaratıyorum.
3. Bütün yatırımlarım bana kar getiriyor.
4. İstediğim ve ihtiyacım olan paraya ulaşabiliyorum.
5. Harcadığım bütün para bana 3 katı olarak geri dönüyor.
6. Düşüncelerim finansal bolluğa dönüşüyor.
7. Paramın ne kadarını verirsem, param o kadar çoğalıyor.
8. Çaba harcamadan düşüncelerimle istediğim parayı kendime çekiyorum.
9. Diğerlerinin armağanlarını bunun onların bolluğunu artıracağını bilerek kabul ediyorum.
10. Zarif bir verici alıcıyım.


Sağlık Olumlamaları
1. Sağlığımı, canlılığımı ve enerjimi her gün artırıyorum.
2. Olumlu düşüncelerim istediğim bedeni yaratıyor.
3. Çabucak, kolay olumlu sağlık alışkanlıkları kazanıyorum.
4. Her gün daha çekici oluyorum.
5. Ben ince, güçlü, yağ yakan, kas yapan bir makineyim.
6. Kutsal hayat şu an her hücremi dolaşıyor, beni iyileştiriyor ve bana enerji veriyor.
7. Her gün bedenimi alkalileştiren ve bana enerji veren doğru yiyecekleri yiyorum ve doğru içecekleri içiyorum.
8. Her gün tam potansiyelime doğru iyileşiyorum ve ilerliyorum.
9. Bedenim sürekli yağ yakıyor ve çok fazla enerji, sağlık ve canlılık yaratıyor.
10. Ne kadar enerji yakarsam o kadar enerji üretiyorum.


İlişki Olumlamaları
1. Etrafımdaki iyiliği fark ediyorum.
2. Diğerlerini bana yardım etmeye şevk ediyorum, çünkü ben de onlara yardım etmeye hazırım.
3. Diğerlerinin söylediklerini bölmeden dinliyorum.
4. Adil, dürüst ve sağlıklı, sinerjik, olumlu ilişkiler yaratıyorum.
5. Bütün yüz ifadelerim hoş ve kendimi de diğer insanları da memnun ediyor.
6. Diğerleriyle konuşurken benimkinin yanında onların bakış açısını da anlayabiliyorum.
7. Sevgilim için gerçekten şükrediyorum ve bunu ona anlatmak için çaba gösteriyorum.
8. Sevgilim konuştuğunda ona bütün dikkatimi veriyorum.
9. Sevgilime ve insanlara kendime nasıl davranılmasını istiyorsam öyle davranıyorum.
10. Sevdiğim insanların içindeki iyiyi görüyorum ve olumlu davranışlarını takdir ediyorum.


Mutluluk Olumlamaları
1. Sürekli inanç, kesinlik ve kendime güven duyguları yaratıyorum.
2. Mutluyum çünkü kendime mutlu bir gerçeklik yaratıyorum.
3. Etrafımdaki dünyayı takdir ediyorum ve bana gelen her şeyi ders alabileceğim bir armağan olarak kabul ediyorum.
4. Her şeyde ve herkeste iyi bir yön bulabiliyorum.
5. Gerçekten de sahip olduğum her şey için müteşekkirim.
6. Bütün fırsatları fark ediyorum ve onları cesaretle takip ediyorum.
7. Kendi mutluluğumdan ben sorumluyum. Hayatımda değiştirmeyi seçtiğim her şeyi değiştirme yetisine sahibim.
8. İyiliğim aldığım her nefeste artıyor.
9. Hayal ettiğim her şey mümkün.
10. Kendimi susturup bilinçaltıma açıldığımda en iyi halimden bilgelik alıyorum. İhtiyacım olan her şeyin zaten içimde olduğuna güveniyorum.


************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN


***********************************************

Affetmek ne demektir?

Affetmek başkalarının yarattığı koşullardan ve yanlışlardan dolayı kendimize acı vermeye ya da başkasının bize acı vermesine izin vermemize son vermek demektir.

Affetmek bir keşiftir... Bir yanlısı silmek değil affettiğimiz kişiyle aramızdaki benzerliği keşfetmektir.

Affetmek unutmak değildir. Geçmiş unutulmaz. Unutmamalıyız da. Ama geçmişte yapılanların yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaktır. Artik acıyı hissetmemektir.

Affetme sureci yas tutma surecidir. Kişi affetse de kaybetme duygusunun ve yaralanma duygusunun acısını hissedebilir. Onarım zaman gerektirir.

Affetmek yapılanları onaylamak hoş görmek değildir. Yapılanları önemsiz farz etmek örtbas etmek yapılanların kotu olduğunu geçersiz farz etmek ya da o kişinin hakli olduğunu zannetmek de değildir. Tam tersi "yapılanlar kotuydu. İncitti " diyerek ve yüzleşerek yola çıkılır.

Affetmek o kişiye kendimizi daha büyük hissettirerek onu bize karsı borçlu kılmak ta değildir. Bu bir ego oyunu olabilir ancak. Affetmeyi seçtiğimizde kimse bize borçlanmayacaktır. Diğer insanin da affetmesini özür dilemesini değişmesini ve bizim istediğimiz gibi olmasını beklemeyeceğiz. Çünkü biz ancak kendimizi kontrol etmeye muktediriz. Bir başkasının seçimlerini kontrol edemeyiz. Böyle bir gücümüz yok.
Affetmek fedakârlık değildir. Katlanmak hiç değildir. " İyilik perisini" oynamak ta değildir.

Affetmemiz için illa o kişiyi anlamamız gerekmez. Olayları illa hatırlamamız da gerekmez.

Affetmek o ana mahsus bir durum değildir. Bir süreçtir. Zaman içersinde sabırla yavaş yavaş olur.

Affetmek bir secimdir. Amaç bizim öz mutluluğumuz rahatlamamız özgürleşmemiz hastalanmamamız ve hayatimizi sağlıklı ve mutlu yasamamızdır.

Evrenin yasalarını Anlamak ve Refah İçerisinde Yaşamak-9

ETKİLİ BİR TEKNİK – AYNA GÖRÜNTÜSÜ – ÖNEMLİ TAVSİYE

Bilinçaltı, bilincin dikkat etmediği şeylere dikkat eden bir yapıya sahiptir. Bir partiye gittiğiniz zaman bilinciniz odadaki insanlara, konuşmalara, tanıdıklara odaklanırsa, bilinçaltı renklere, kokulara, seslere, halıya, duvarlardaki resimlere dair bilgileri kayıt etmeye başlayacaktır. Tam tersine siz bu ayrıntılara bilinçli olarak odaklanırsanız, bu defa bilinçaltınız, insanlara, tanıdıklara veya konuşmalara odaklanacaktır. İlginç bir şekilde, bilinçaltı, bilincin dikkat etmediği, konularla daha fazla ilgilenil' görünmektedir. Bu nedenle de bilincin fark etmediği şeyleri fark etme eğilimindedir. Bu noktada çok etkili bir teknikle bilinçaltımıza herhangi bir inancı kaydetmemiz mümkündür.

Bu teknikte öncelikle bilinçaltınıza girmek istediğiniz tekniği, bir kağıda doğru şekilde yazın. Örneğin; " Ben kolay bir şekilde para kazanıyorum ve refah içinde yaşıyorum" Daha sonra elinize bir ayna alın ve yazdığınız kağıdı aynaya doğru tutarak, aynada yazınızı okuyun, Yazının aynadaki görüntüsüne bakarak, bu görüntünün aynısını, beyaz bir kağıda yazın. Artık elinizdeki beyaz kağıtta Ben kolay bir şekilde para kazanıyorum ve refah içinde yaşıyorum afirmasyonu, ayna görüntüsü ile yazılmış şekilde var. Daha sonra bu kağıttan birkaç tane fotokopi çekin ve evde değişik yerlere asın. Özelikle sabah uyandığınız anda ilk gördüğünüz yere, banyoda, aynanın üzerine, yemek masanızda oturduğunuz yerden görebileceğiniz şekilde asmanız çok daha iyi olacaktır.

Tersten yazılmış bu yazı bilinç için bir şey ifade etmeyecektir. İşte bu noktada bilinçaltı devreye girecek ve yazıya dikkat edecektir. Bu çok etkili ve başarılı sonuçlar veren bir tekniktir.

PÜF NOKTASI: Bütün olumlamalarınızı cenin durumunda ( anne karnındaki gibi kıvrılarak) yapmanız çok daha etkili olacaktır. Bilinçaltı anne karnındayken gelişti ve anne karnında bilinç durumu yoktu. Bu nedenle cenin durumunda yapılan olumlamalar, bilinçaltı için daha kabul edilirdir. Yine aynı şekilde olumlamalarla çalışırken avuçların kapalı olması da etkilidir. Anne karnında bir çok bebek avuçlarını kapalı tutar ve bu pozisyonda bilinçaltını canlandırır, uyarır.