Önemli kararları vermeden önce su için

HOLLANDA'DAKİ Twente Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırma sonucunda, insanların idrar keseleri dolu olduğunda daha doğru kararlar verdikleri gözlemlendi.

Araştırmaya katılan bir gruptan önce 5 fincan su içmeleri istendi. Aradan 40 dakika geçtikten sonra, her iki gruba da tercih yapmalarını gerektirecek 8 ayrı soru yöneltildi. Tercihleri değerlendiren uzmanlar, idrar kesesi dolu olanların daha doğru tercihler yaptıklarını gözlemledi. Araştırmanın başında bulunan doktor Mirjam Tuk, beyin idrar kesesini kontrol ederken, o anda diğer konularda da kontrolünün istemsiz olarak arttığını belirterek, "beyin sadece idrar kesesinin kontrolü için değil, her türlü kontrol için sinyal gönderiyor" dedi. Tuk, insanların önemli kararlarından önce bir şişe su içmelerinin faydalı olabileceğini söyledi.

Kaynak : www.milliyet.com.tr

Gece Uyuyamayanlar Dikkat!

Çoğu insan yeterli miktarda uyumadığında gün boyun yorgunluk ve sersemlik halinden yakınır. Ancak Kaliforniyalı araştırmacılar tüm gece uykusuz kalmanın kısa süreli mutluluk hissi yarattığını da ekliyor.

Kulağa çok da kötü gelmiyor değil mi? Ancak uzmanların dikkat çektiği bir nokta daha var.

Neuroscience isimli dergide yayınlanan araştırmaya göre; kısa süreli mutluluk kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor olabilir; ancak bu durum duygusal dengesizliğe neden oluyor.

Araştırmacılar neden bazı klinik depresif hastaların uykusuz bir gecenin ardından kendilerini daha iyi hissettiğini merak ederek bir inceleme başlattı. Bu amaçla yarısının uyuduğu ve diğer yarısının uyanık kaldığı 27 yetişkin bireyin beyinlerini gözlemledi.

Gözlemler uyumaya gönüllülerin beyinlerinde pozitif hislerle alakalı olan bölümde aşırı bir aktivite olduğunu gösterdi. Bu bölüm motivasyon, seks isteği, bağımlılık, arzu ve karar verme işlemlerinde harekete geçen bölümdü.

Yani yorgunluğunuza yenilene kadar ayakta kalmak ilk zamanda çok güze gelebilir ancak uzmanlar ertesi gün vermeniz gereken kararların çok da yerinde olmayacağını düşünüyor.

Araştırmanın başındaki isim Prof. Matthew Walker; " Doktorlardan pilotlara kadar her türlü önemli kararlar alması gereken meslek grubunun yeterli miktarda uyuması gerektiğine özellikle değiniyoruz. Bu araştırmaya bakarak hiçbir hastanın tüm gece ayakta kalmış bir doktorun ameliyat masasına yatmak isteyeceğini sanmıyoruz," dedi.

Bu durum öğrenciler için de geçerliliğini koruyor. Sınav öncesinde sabaha kadar çalışmayı tercih eden öğrenciler ertesi gün çok da sağlıklı karar verebilecek bir ruh halinde olmuyor.

Bu nedenle uykunuzu eksik etmemeye ve vücudunuzun dinlenmesi için gerekli vakti ona vermeye özen gösterin.

Kaynak : www.gazeteport.com

Ego nedir ve Egonuzu nasıl yenebilirsiniz?

Ego nedir?
Egonuzu nasıl yenebilirsiniz.?
Ego iyimidir? Kötümüdür? 

Ego ile ilgili yapılmış tanımlarla işe başlayalım. Genellikle en çok kullanılan tanımlara bakalım.

- Ego sizin düşmanınızdır.
- Egosuz olmak hayatın en üst mertebesidir.
- Sakın egonuzu dinlemeyin.
- Ego kötüdür.
- Egosu ile hareket edeni kimse sevmez.
- Egomdan nefret ediyorum.


Ego keimesi  latinceden gelmekte olup “Ben” anlamına gelmektedir.
Şimdi birazda  kelimle oyunu yaparak  EGO kelimesi yerine BEN kelimesini kullanarak yukarıda yapılan tanımlarda cümleleri yeniden yazalım.

- BENliğiniz sizin düşmanınızdır.
- BENsiz olmak hayatın en üst mertebesidir.
- Sakın BENİ dinlemeyin.
- BEN kötüyüm.
- BENliği ile hareket edeni kimse sevmez.
- BENden nefret ediyorum

Özlü Sözler

• Yeterince sevginiz varsa dünyada ki en mutlu ve en güçlü insan olursunuz. DR. Emmet Fox
• Hata değil çare bulun. Henry Ford
• Annem Help, "Herkesin kaderini kendisinin çizdiğine inanırım. Yaradanın sana verdiğiyle en iyisini yapmalısın" derdi. Forrest Gump Filminden
• Düş kurmak değil, bir düşe sahip olmamak budalalıktır. Clıff Clavın, Cheers
• Başkalarına yardımcı olmak için elinize her zaman büyük fırsatlar geçmez, ama küçük fırsatlar hergün çıkar. Sally Koch
• Deneyim: En acımasız öğretmen odur. Fakat en iyi öğretmen de odur. C.S. Lewıs
• Düşünceli olun, çünkü karşılaştığınız herkes inanın en az sizin kadar zorlu bir mücadele veriyor. Plato

• "Sana bütün bunları kim öğretti, Doktor?" Yanıt anında geldi. "Acı çekmek." Albert Camus, Veba

• İnsan yaşamanın amacı başkalarına hizmet etmek, şefkat göstermek ve yardımcı olmayı istemektir. DR. Albert Schweıtzer

• Kendinizi tanıyıp ifade etmek onu inkar etmekten çok daha kolaydır ve başarırsanız lidelikte ödüllendirilirsiniz. Warren Bennıs

• Bir değişim, bze gelişme fırsatını sağlayacak olan bir sonraki değişime yol açar. Vıvıen Buchen

• Başarıya ulaşıp sıcrama yapan bireyler, aynı zamanda değişimin ustaları olacaklardır. R. Kanter

• Başkası düştü mü, "çürük tahtaya basmasaydı" deriz. Kendimiz düşünce, bastığımız tahtanın çürük çıkmasından şikayet ederiz. Cenap Şehabettin

• Dünyada bir çok kabiliyetli kişiler, küçük bir cesaret sahibi olmadıkları için kaybolurlar. Sydney Smıth

• Durmak ölüm, taklit uşaklıktır, çalışmak ve yetişmek ise hayat ve hürriyettir. L.Y. Rauke

• Aradığını bilmeyen, bulduğunu anlayamaz. Cladue Bernard

• Mevcut bilgi birikimimizle öyle sorunlar yaratırız ki aynı birikimimiz bu sorunları çözmemize yetmez. A. Eınsteın

• Bilgi, tek başına ekonomik bir kaynak değildir. Bilgi alınıp satılamaz, sadece bilgiyle yaratılanlar alınıp satılabilir. P.Drucker

• Hayatta rasladığım herkes, bir bakımdan bana üstüdür. Bu yüzden kendisinden bir şeyler öğrenebilirim Emerson

• İlk çağlarda güçlü olan, endüstri çağında zengin olan kazanırdı. Bilgi çağında ise bilgili olan kazanacaktır. A. Toffler

• Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşısındakilerinin anlayabiceği kadardır. Mevlana

• İlim ilim demektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır. Yunus Emre

• Tez elde edilen başarı, insanı kararsız ve maceraperest yapar. Bacon

• Güçlükler başarının değerini artıran süslerdir. Molıere

• Hayatta başarılı olanlar, kendilerine gereken bilgileri öğrenmekten bir an geri kalmazlar ve hadislerin sebeplerini her zaman araştırırlar. Rudyard Kıplıng

• Ne başarırsanız başarın, size yardım eden mutlaka vardır. Athea Gıbson

• En sıradan iş bile büyük başarılar getirme potansiyeline sahiptir. H.Jackson Brown

• Başarılarını gizlemek en büyük başarıdır. La Rochefoucauld

• Okunu hedefden öteye atan okcu, okunu hedefe ulaştıramayan okcudan daha başarılı değildir. Motnagıne

• Para asıl parayı çekerse, başarı da başarıyı çeker. Chamfort

• Büyük işler başarmak isteyen kimse, ölüm yokmuş gibi davranmamalıdır. Vauvenaroues

• Başarı isdediğini elde etmek, mutluluksa elde ettiğini sevmektir. Brown

• Büyük aşkların ve büyük başarıların büyük riskler içerdiğini unutma. Kim iyi yaşamış, bol bol gülmüş ve çok sevmişse, başarıyı yakalamış demektir. Bessıe Anderson Stanley

• Ders alınmış başarısızlık başarı demektir. Malcom S. Forbes

• Başarı insana belki çok şey öğretmez, fakat başarısızlık çok şey öğretir. Çin Atasözü

• Mağlubiyete uğrayınca ümitsizliğe kapılma, her başarısızlıkta bir zafer arzusu yatar. Germaın Martın

• Başarısızlıklar, kuvvetlilere daha da kuvvet verir. Saınt Exupery

• İyi bir başlangıç, yarı yarıya başarı demektir. Andre Gıde

• Her şeyin mühim noktası, başlangıçtır. Eflatun

• Bütün büyük işler, küçük başlangıçlarla olur. Cıcero

• Ya başlamamalı, ya daa bitirmeli. Ovıdıus

• Bir milletin büyüklüğü, nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur. Victor Hugo

• Çalışanlar, kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayanlar ise, kendilerini kötülükten kurtaramazlar. Hz. Ali

• Basit bir adamın elinden geleni yapmaya çalışması, zeki bir adamın tembelliğinden iyidir. G. Gracıan

• Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olamk şartdır. Balzac

• Hiçbir şeye cesaret etmeyen, hiçbir şeye beslemsin. Schıller

• Bilgi insanı şüpheden, iyiylik acı çekmekten, kararlı olmak korkutan kurtarır. Konfüçyus

• Başkalarının kusurlarını tartarken, parmağıyla terazinin kefelerini bastırmayan insan pek enderdir. Byron Langenfeld

• Büyük adam büyük olduğunu; fakat büyüklüğünün küçüklük olduğunu bilir. Andre Mauroıs

• "Bundan yirmi yıl sonra yapyınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Öyleyse demir alın ve güvenli limanlardan çıkın, rüzgarları arkanıza alın, araştırın hayal edin ve keşfedin." Mark Twaın

• İyi bir kafaya sahip olmak yetmez; mesele onu iyi kullanmaktır. Rene Descartes

• İnsan beyni sahibinin ihtiyaçlarından fazla gelişmiş bir araca benzer. A. R. Wallece

• Hayal gücünden daha önemlidir. Albert Einstein

• Yapacağın ilkşeyi kafanda net olarak görmelisin. Alex Moorison

• Güzel cevap her zaman daha güzel soruyu sorana verilir. E. E. Cummings

• En büyük zaman hırsızı kararsızlıktır. C. Floru

• İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluğu, zenginliği, fakirliği yapan zihindir. Edmund Spencer

• Vücutlarımız bahcemizdir... Niyetlerimiz de bahcıvanımızdır. William Shakesreare

• Gerekeni yap ve güce sahip ol. Emerson

• Gülümseyin: öyle samimi ve sıcakolun ki her sıktığınız ele, ruhunuzu da katın. Dale Carnegia

• Akli resimler zihni kalıbımızın biçimlenmesine yardım eder. Robert Collier

• "Vereceğimiz bilinçli komutlarla beyin merkezlerimizi geliştirebilecek, böylece şimdilerde düşleyemeyeceğimizi kullanabileceğiz". DR. Frederic tilney

• "Harukulade şeyler ancak, içlerindeki bir şeyin koşulların üzerinde olduğuna inanma cesaretini gösterenler tarafından yapılmıştır." Barton

• Yapabilirler çünkü yapabileceklerini düşünüyorlar. Virgil

• İnsanlar arasında fark ufaktır. Ancak bu ufak fark büyük farklılığa yol açar. Ufak farklar tutumlardır. Büyük farklılık ise bu tutumun olumlu veya olumsuz olduğudur. C.Lement stone

• "Ben hayatımın hiçbir anında karamsallık nedir tanımadım." M. Kemal Atatürk

• "Güzel bir düşünce de ibadet sayılır." Ahmet İbşihi

• Büyük adamlar olmassa hiçbir şey başarılmaz, insanlar da ancak karar verilirse büyük olabilirler. Gaulle

• Kararlılık insan iradesinin uyandırma zilidir. Anthony Robbins

• "Yapmak istediğin herşeyi düşünerek karar ver, verdiğin kararıda mutlaka gerçekleştir. Benjamin Franklin

• "Kişinin geleçe dönük umutları şimdiki gücünün kaynağıdır." Maxwel

• "Bilinçlik potansiyeli, insan tarafından henüz keşfedilmemiş, en son ulaşılabiliecek alan olarak kalmıştır. Henüz keşfedilmemiş bir ülke gibidir."

• Limiti koyan zihindir. Zihin bir şeyi yapabileceğini kestirebiliği kadar başarılı olur. Yüzde 100 inandığın sürece her şeyi yapabilirsiniz. Arnold Schwarzenegger

• "İnsan yalnız tek bir şey istemeli ve durmadan hep onu istemeli, o zaman onu elde edeceğimizden emin olabiliriz." Andre Gide

• "Eğer hepimiz, yapabileceğimiz her şeyi yapsaydık, şaşkınlıktan kendi aklımızı başımızdan alırdık. Thomas Edison

• "Konsantrasyon, bezginlik duymadan fiziksel ve zihinsel enerjiyi tek bir noktaya sürekli uygulama yeteneğidir." Thomas Edison

• "Yetenekler ortaktır; herkes onlara sahiptir ama nadir olan yeteneklerimizin bizi götürdüğü yere gitme cesaretidir." Anonim

• Allah´a dayan, sa´ye sarıl, hikmete ram ol... yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol. Mehmet Akif Ersoy

• Eğer sizde deha varsa çalışkanlık bunu inkişaf ettirir. Eğer yoksa onun yerini doldurur. Reynolds
• "Gerçek başarı başarısızlık korkusunu yenebilmektir." Sweeney

• "Ne geçmiş vardır ne gelecek; sadece sonsuz bir şimdi vardır." A. Cowley


• Kaynak : www.kisiselbasari.com

Bakış Açısı

New York'un düşük kiraları yüzünden sanatçılarla dolu olan Greenwich Village'ında üç katlı bir binanın en üst katındaydı Sue ve Johnsy'nin stüdyoları. Amerikanın 2 ayrı ucundan gelen kızlar bir lokantada tanışmış ve ortak sanat zevkleri oldugunu anlayınca ortak bir ev tutmaya karar vermişlerdi. Bu olay Mayıs ayındaydı.Kasım ayında ise bölgeye doktorların zatürree adını verdiği soğuk bir yabancı gelip buz gibi parmaklarıyla orayı burayı yoklamaya başlamıştı. California rüzgarlarıyla kanı sulanmış ufak tefek, ince yapılı bir kızcağız olan Johnsy'yi de yatağa sermişti. Zavallı kızcağız demirkaryolasına yatmış, yandaki evin tuğla duvarlarını seyrederek kıpırdamadan yatıyordu doktor geldiğinde. Doktor kır kaşlarını sağa sola oynatarak Sue'yu koridora çağırdı.

"Kurtulması için onda bir olasılık var," dedi. "O da içinde yaşama isteği varsa. Doğrusunu istersen mezarcının tarafını tutan insanlar tibbi komik duruma düşürüyor. Sizin arkadaşınız da kendini iyileşmeyeceğine inandırmış. Aklına takılan birsey mi var acaba?" Napoli körfezinin resmini yapmak isterdi," dedi Sue.

"Ben bir erkeği kastetmiştim."

"Erkek mi? Yo hayır doktor, erkek falan yok."

"O halde zayıf düştü demek. Bilimin bana verebileceği herseyi yapacağım. Ama hastalarım cenazelerine elecek arabaları saymaya başladı mı umudumu yüzde elli keserim. Eğer ona kış modası konusunda bir soru sordurtabilirseniz şansı yüzde yirmiye yükseltiriz."

Sue eve dönünce bir süre doya doya ağladıktan sonra resim tahtasını kolunun altına yerleştirdi ve ıslık çalarak Johnsy'nin odasına girdi. Johnsy yüzünü pencereye çevirmiş hiç kımıldamadan yatıyordu. Sue arkadaşının uyuduğunu sanarak ıslığı kesti. Sonra bir dergide yayınlanacak hikaye için resim yapmaya başladı. Biraz sonra duyduğu bir mırıldanma ile yatağın başına koştu. Johnsy'nin gözleri pencereden dışarı bakıyor ve geriye doğru sayıyordu.

"On iki," dedi, biraz sonra, "On bir," sonra sıra ile "dokuz, sekiz, yedi."

Sue meraklanarak dışarı baktı. Ortada sayılacak ne vardı ki.? Çıplak ve iç kapayıcı bir avlu ve beş metre ilerdeki evin dümdüz tuğla duvarı. Kökleri çürümüş yaşlı bir sarmaşık duvarın yarısına kadar anca tırmanabilmişti. Sonbaharın soğuk soluğu ile yaprakları dökülen bitki yıkılmak üzere olan duvara iskeletiyle tutunuyordu sanki. "Ne var canım?"

"Altı," diye fısıldadı Johnsy. "Şimdi daha hızlı dökülüyorlar artık. Üç gün önce yüz taneydiler. Sayarken başım dönüyordu. Ama şimdi iş kolaylaştı. İşte bir tane daha gitti. Beş tane kaldı."

"Beş tane kalan ne Johnsy?"

"Yaprak. Sarmaşığın yaprakları. Sonuncu da düşünce ben öleceğim. Üç gündür biliyorum bunu. Doktor sana söylemedi mi?"

"Hayatımda böyle saçma sey duymadım. Sarmaşık yapraklarıyla iyileşmenin ne ilgisi var? Aptallaşma lütfen. Sen eskiden o sarmaşığı ne çok severdin unuttun mu? Doktor bu sabah iyileşmen için tam onda bir olasılık olduğunu söyledi. New York'ta yürürken bile bu kadar şansımız yoktur. Şimdi sen çorbanı iç. Ben de resmimi bitireyim. Resmi satınca sana şarap, kendime ise pirzola alacağım."

Johnsy gözlerini pencereden ayırmadan, "Şarap almana gerek yok. İşte bak bir tane daha düştü. Hayır çorba da istemem. Dört tane kaldı şimdi.Karanlık basmadan sonuncusunun da düşüşünü görmek istiyorum. O zaman ölebilirim artık. "

Sue hastanın üzerine eğildi. "Johnsy, ben su işimi bitirinceye kadar gözünü kapatıp, dışarı bakmayacağına söz verirmisin? Yarın bu resimleri teslim etmek zorundayım. Işığa ihtiyacım olmasaydı perdeyi çoktan indirirdim."

"Öteki odada çizemez misin?" diye soğukça sordu Johnsy."Senin yanında oturmak istiyorum. Ayrıca o yapraklara da bakmanı istemiyorum"

Johnsy gözlerini kapatarak yıkılmş bir heykel gibi bembeyaz ve kıpırtısız yattı. "Bitirir bitirmez haber ver ama. Sonuncu yaprağın düştüğünü görmek istiyorum. Beklemekten bıktım artık. Düşünmekten de. Herşeyden kurtulup o zavallı yapraklar gibi döne döne boşluğa uçmak istiyorum."

"Uyumaya çalış. Ben yaşlı Behrman'ı modellik yapması için çağırmaya gidiyorum. Hemen gelirim. Ben dönene kadar sakın kıpırdama yerinden."

En alt katta oturan Behrman altmışını aşmış, kırk yıldır resim yapmasına rağmen başarının eteğine dahi ulaşamamıştı. Her zaman bir başyapıta başlayacağını söylese de, henüz ortalarda böyle birşey yoktu.Reklam ve afişlerle geçinmekteydi.Profesyonel model tutmaya paraları yetmeyen genç ressamlar için modellik yapardı.

Sue adamı loş stüdyosunda buldu. Adama Johnsy'yi, gerçekten bir yaprak kadar zayıf ve güçsüz olan kızı dünyaya bağlayan bağların gittikçe inceldiğini anlatırken, yaşlı adam gözünden yaşlar boşanarak, "Hala böyle budalalar varmış bu dünyada," diye söylenmeye başladı.

Yukarı çıktıklarında Johnsy uyuyordu. Sue perdeyi indirip Behrman'a yan odaya geçmesini işaret etti. Oradan korku ile sarmaşığa baktılar. Karla karışık soğuğa bir de yağmur eklenmişti.

Sue ertesi sabah bir saatlik bir uykudan uyanınca Johnsy'nin kapalı yeşil perdeye bakmakta oldugunu gördü. "Aç görmek istiyorum." dedi Johnsy. Sue bitkin bir halde arkadaşının emrine uydu. Hayret bütün gece yağan yağmura rağmen sarmaşığın üzerinde bir tek yaprak kalmıştı. Kenarları çürümüş, sararmış yaprak hala yeşil olan sapıyla yerden beş altı metre yüksekte bir dalın ucunda sallanıyordu. "Sonuncu," dedi Johnsy.

"Dün gece nasıl olsa düşer demiştim. Rüzgar çok şiddetli esiyordu. Ama bugün düşecek, ben de aynı anda öleceğim."

Sue kızın yanağını kendininkine yapıştırarak, "Kendini düşünmüyorsan beni düşün, ben sensiz ne yaparım?" dedi.

Johnsy cevap vermedi. Dünyanın en kimsesiz şeyi esrarlı yolculuğa hazırlık yapan ruhtur. Kendisini dünyaya ve arkadaşlığa bağlayan bağlar birer birer gevşeyip koptukça kızın hayal gücü daha da kuvvetleniyordu. Gün sonu yaklaşmıştı. Alacakaranlıkta bile o tek sarmaşık yaprağının dalına sımsıkı yapışık olduğunu görüyorlardı. Geceyle birlikte Kuzey rüzgarı ve yağmur yeniden başladı. Sabahın ilk ısıklarıyla Johnsy acımasızca perdenin açılmasını istedi yine. Sarmaşık yaprağı hala oradaydı. Johnsy uzun uzun baktı yaprağa. Sonra gaz ocağının üzerinde çorba kaynatan Sue'ya seslendi.

"Ben çok kötü bir kızım Sue. Benim ne kadar kötü olduğumu göstermek için bir güç o son yaprağı orada bıraktı. Ölümü istemek günahtır.Bana biraz çorba ile süt ve şarap getirebilirsin şimdi. Ama hayır, hayır...önce bir ayna getir, arkama da birkaç yastık yerleştir de senin yemek hazırlamanı seyredeyim." Bir saat sonra "Sue birgün gidip Napoli körfezinin resmini yapacağım," dedi.

Doktor öğleden sonraki muaynesini bitirip çıkarken Sue da bir bahane uydurup ardından yürüdü. Doktor Sue'nun titreyen elini sıktı."Yüzde elli olasılık var. İyi bakarsanız siz kazanırsınız. Şimdi aşagıda yenibir hastayı görmeye gidiyorum. Behrman diye biri. Ressam sanırım. O da zatürreeye tutulmuş. Zayıf ve yaşlı bir adam, hastalığı da çok şiddetli. Hiç umut yok ama biraz rahat etmesi için hastaneye kaldıracağız." Doktor ertesi gün, "Artık tehlike kalmadı, siz kazandınız," dedi. "Şimdi beslenme ve dinlenme gerek.... Hepsi o kadar."

Sue öğleden sonra yatakta mavi yünden gereksiz bir şal ören Johnsy'nin yanına oturdu. "Beyaz farem benim, sana birsey söylemek istiyorum.Bay Behrman bugün zatüreeden öldü. Hastalığı yalnızca iki gün sürdü.Kapıcı ilk günün sabahı onu sancıdan kıvranırken bulmuş. Üstü başı ve ayakkabıları sırıl sıklammış. Öylesine korkunç bir fırtınada nereye çıkmış olabileceğine akıl erdirememişler. Sonra henüz yanan bir fener, yerinden çıkarılmış bir merdiven, birkaç fırça ve üzerinde yeşil ve sarı boyalar olan bir palet bulmuşlar. Pencereden bak şekerim, son sarmaşık yaprağını görüyor musun? Rüzgar estiği zaman neden sallanmadığını merak etmedin mi hiç? Bu Behrman'in bahsettiği şaheseri işte! Son yaprağın düştüğü gece yapmış."

İyi fikirler nereden gelir?

İnnovasyonun Doğal Öyküsü
  4 Nisan 1836. Darwin Hint okyanusu açıklarındaki Keeling adalarının atollerinde kıyıda durmuş, mercan resiflerini seyrediyor. Kıyı denizin dibine doğru inen bir dağın zirvesi gibi. Darwin bu zirveyi inşa eden kuvvetler
hakkında bir fikrin eşiğinde. Bu fikir ilerde mesleğinin ilk büyük keşfini oluşturacak. O anda ve sonraki günlerde, haftalarda kafasını meşgul edecek olan bir başka mesele de şu: parçalanmış mercan kayalıklarının meydana getirdiği bembeyaz kumlarla kaplı adanın yüzeyinde sadece birkaç Hindistan cevizi ağacı, yosun ve otlar varken, havada ola ola bir kaç kuş uçarken, resifin çevresindeki deniz nasıl oluyor da sonsuz çeşit ve sayıda canlıyla kaynıyor?
Oysa okyanusun başka yerlerinde doğru dürüst varlık bile yok. Darwin’in sözcükleriyle “Okyanusun ortasında bir mercan adasının eko sistemiyle karşılaşmak, tıpkı çölün ortasında bir vahaya rastlamak gibi”. Biz bu olguyu
şimdi “ Darwin’in Paradoksu” olarak adlandırıyoruz.
  Mercan resifleri dünya yüzeyinin yalnızca binde birini kapladığı halde, bilinen deniz canlılarının kabaca dörtte biri buraları mesken tutar.
  Beagle gemisinin 5 yıllık yolculuğunu onaylayan amirallik kararnamesinde ana talimatlardan biri, atol formasyonunun araştırılması. Resifin çevresindeki deniz ölçülemeyecek kadar derin. Atollerin denize batan veya denizden yükselen volkanların tepesi olduğuna dair teoriler Darwin’e yeterince açıklayıcı gelmiyor.
  Gerçeğe ulaşması daha uzun yıllar alacak.

Seni Seviyorum

Sevgiliye sevgiyle...
Sevgili Tanrım, Sevgilim olur musun? Yol gösterenim, amacım, nihayetim, beni burada sensiz bırakma...
Biliyorum bırakmazsın da ben bazen unuturum seni, kusura bakma, insanlığıma ver.
Bedenlendiğimden beri bir tarafım hep seni unutmaya meyilli, bir tarafım hep hatırlamakta.
Senden geldim ben, seni yansıtırım, ben senim. Senin sevginden yaratıldım ben, sonsuz, sınırsız ve beklentisiz sevginden. Senin gibi sevebilmeyi öğret bana, senin gibi affedici ve verici olmayı öğret.
Sen her yerde ve her zaman var olurken, ben de sensem eğer; ben de her yerde ve her zamandayım. Hem sevgilimin gözlerinde, hem çocuğumun kokusundayım.
Tüm çözümlerin ortasında, her şeye sahibim, sendeyim.
En çok canımı sıkan sensizlik burada, senin yoğunluğunu anımsatan her şeyin peşinden gitmekteyim.
Ben, senin beni sevdiğin gibi sevsem kendimi, kalbim dayanmaz sanırım bu titreşime?
Bir tarafım sana kavuşmak için can atarken, diğeri burayı tamamlamakta, bir sarılsam her şeyi yine unutacağım. Bu nasıl muazzam bir döngüdür; unut, hatırla, unut, hatırla, öyle hayranım ki sana, herkese seni anlatırım. Bir anlaşma yapalım; sen beni bırakmayacağına söz ver, ben de seni artık aramayacağıma söz vereyim.
Yanımızdasın, bizlesin, kalplerimizi aydınlat, ruhumuzu yükselt.
Şu anda her şeyden çok sana ihtiyacımız var, bilmektesin, bazen neye ihtiyacımız olduğunu biz bilemeyiz, sen söyle... Hatalarımızdan dolayı çok acı çekmekteyiz; yaralarımızı sar, iyileştir, şifa ver bizlere...
Seni öyle özlüyoruz ki tüm bağımlılıklarımız bundan, içimizde dolduramadığımız boşluk bundan, nereye gitsek, ne yapsak sen yoksan tatsız, tuzsuz...
Bize yardım et, buraya neden geldik? Hatırlat, unutmaktayız, azaptayız. Neydi görevim, ne yapacaktım, neyin sözünü vermiştim, ne imzalamıştım, lütfen hatırlat, mümkünse her an, her dakika... Hatırlat ki tamamlayayım, büyüyeyim, yükseleyim, bunu yapmazsam eksideyim, anladım, yardım et.
Görevim önemli mi, sıradan mı, yaparsam ne olur, yapmazsam ne olur? Biraz daha yapmasam ne olur?
Ben mi yazdım her şeyi, inanamıyorum, bu kadar acıyı, derdi seçmiş olamam, bir tür delilik haliymiş kusura bakma...
Tekrar yazıyorum bundan sonra, bildiriyorum haberin ola; bundan böyle zor dediklerim kolay ola...
Bana fırsatlar, denk düşmeler, yeni yollar, düşünceler, yeni alışkanlıklar yolla ya da ben yaratayım sen onayla...
Beni sev, sev, sev, sanırım hiç doyamayacağım sevgine ne burada ne orada...
Şımarık çocuk gibiyim bazen hayatımın sorumluluğunu başkalarına yüklemeye bayılıyorum...
Ne olur bu oyun bir kere işe yarasa, ben de bedel ödemesem? Bu nasıl ince bir adalet, şaşırıyorum...
Ben de seni öyle çok seviyorum ki bazen yaptıklarımdan dolayı karşına çıkacak yüz bulamıyorum, öyle mahcup, öyle pişman, öyle ne yaptığını bilen... İşte bu anlarda tut ellerimden, hatırlat kendini, affet beni, sana hata yapmayacağıma dair söz veremem, yine yapacağım, bunun için göndermedin mi beni?
Konuşsak her gün, buluşsak, ben sorsam, sen cevaplasan, dertleşsek, gülsek...
Bazen çekip gelesim geliyor yanına öyle bunaldığım anlar, öyle sıkışmışlık duygusu, bu beden öyle dar ki anlatamam.
Cevabını biliyorum, ben hep yanındayım diyeceksin, beni sinirlendireceksin.
Madem yanımdaydın neden izin verdin diyeceğim ben de; sen öyle istedin diyeceksin, yine sinirleneceğim.
Tamam kızmıyorum, pes, kızmak çözüm getirmedi, keşfettim. O zaman olanı olduğu gibi kabul etme gücü ver bana, kendim de dahil...
Halen kendime dayanamıyorum bazen, insanlaşıp, uyumlanamıyorum...
Kendimi sevme gücü ver bana, ben kendimi seversem yeni bir dünya yaratırım ya da dünyayı yerinden oynatırım. Kendimi seviyorum, kendimi seviyorum, kendimi seviyorum her gün bin kere söylesem sever miyim ne diyorsun?
Yardım için hep son anı beklemesen, önceden hazırlasan diyorum, o sırada hazırlanıyor mu diyorsun, anlıyorum.
Senden başka hangi enerjiden, hangi varoluştan, hangi gerçeklikten bahsedilebilir?
Her şey seninle, sendedir, yani bendedir...
İster Tanrı de ister Allah, ister enerji, neden bahsettiğimi ruhun bilir, ona iyi bak...
Seni çok seviyorum, hep hatırla..
 Sevil ŞATANA

Aşkın Tarihçesi

Şubat ayı denilince herkesin aklına ilk olarak gelen önemli zaman sevgililer günüdür. Dilerseniz öncelikle size sevgililer günü ne zaman doğdu ve ne zamandan beri kutlanıyor ondan bahsedeyim.

Şubat ayı ortasının aşk ile ilişkisi antik çağlara dayanmaktadır. Antik Yunan takvimlerinde, Ocak ayı ortası ile Şubat ayı ortasının arasında kalan zaman Gamelyon ayı olarak adlandırılmıştı ve Zeus ile Hera’nın kutsal evliliğine adanmıştı. Antik Roma’da 15 Şubat, bereket tanrısı Lupercus’un onuruna, Lupercalia günü olarak kutlanmaktaydı. Bu günde, Lupercus’un din adamları tanrıya keçi kurban ederlerdi. Daha sonra kafalarının üstüne koydukları bir parça keçi derisi ile Lupercus’u simgeleyerek, Roma sokaklarında koşturup, karşılaştıkları herkese dokunurlardı. Genç kızlar gönüllü olarak ileri atılır ve bereket tanrısının dokunuşundan paylarını almaya çabalarlardı. İnanışa göre bu dokunuş sayesinde doğurganlıkları kolaylaşacaktı. Lupercalia Bayram’ının arifesi olan 14 Şubat’ta genç erkeklerin genç kızların isimleri yazılı kura çekerek bayram boyunca ‘çift’ olma alışkanlığı vardı. 469’da Papa bu gayri-Hristiyan bayramını yasaklayarak sadece kura çekilişine izin verdi. Ancak artık kuralarda kızların değil azizlerin isimleri yazılıydı.

1908 tarihli Katolik Ansiklopedisi’ndeki eski şehitler listesinde, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzünden öldürülmüş üç tane Aziz Valentine geçmektedir: Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı tarihi dokümanlarda hiç geçmemektedir ve kimi tarihçilere göre sadece bir efsanedir. Valentine’nin onuruna kutlama günü, 14 Şubat 496 yılında Papa Gelasius tarafından ilan edilmiştir. Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı ilk olarak 14. yüzyıla ait kaynaklarda görülmektedir. 1381 tarihli Parlement of Foules adlı kitaba göre, Fransa’da ve İngiltere’de 14 Şubat geleneksel olarak kuşların çiftleşme günü olarak bilinmekteydi. Günün bu özelliğinden dolayı sevgililer birbirlerine güzel sözler yazan notlar vermekteydi ve bu notlarda birbirlerine Valentine diye hitap etmekteydiler.

Hristiyan olduğu için öldürülmüş din adamı Valentine ile romantik aşk arasındaki ilişkiyi anlatan efsanelerin 14. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Valentine, öldüreleceği günden bir gün önce gardiyanın kız kardeşine “Valentine’ninden” imzalı bir aşk notu vermiştir. Valentine, Romalı askerlerin evlenmesinin yasak olduğu dönemlerde; gizlice evlenmelerine yardım etmişti. 14 Şubat, 1800’lü yıllarda Amerika’lı Esther Howland’ın ilk sevgililer günü kartını yollamasından bu yana çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü çok fazla önem kazanmış, sevgililer günü tüm dünyada ticaretin canlandığı bir dönem haline gelmiştir.

İşte bu dönemde hediye almak veya kendi yaratıcılığınızla bir hediye yapmanın çok önemli bir anlamı vardır. Birine hediye almak yerine kendi emeğinizle bir şeyler yaratarak ona çok güzel kartlar, takvimler ve kısa filmler yapabilirsiniz. Bu hediyeleri genelde herkesin kullanabildiği Powerpoint programında, işe öncelikle güzel bir zemin seçerek başlayalım. Daha sonra sizin ve onun resimlerini bu zeminin üstüne yerleştirelim. Arka planda da romantik bir şarkı ya da müzik ekleyerek hediyemizi bitirebiliriz. Böylece karşınızdaki insana süpriz yapabilir onu çok mutlu edebilirsiniz. Klasik ve maddi değeri olan hediyeler yerine böyle yaratıcı bir hediyeden etkilenmeyecek bir kişi yoktur sanırım. Böylece hediyeleriniz manevi anlamda daha da değer kazanır.

Aragon’un dediği gibi mutlu aşk var mıdır yok mudur bilemem ama hepinize aşk dolu mutlu bir sevgililer günü dilerim.

Loto ve Çekim Yasası

Evet, itiraf ediyorum: benim de aklıma geldi.
Hatta bir iki kere loto bayisinin önüne gidip kalbimden ”Şimdi oyna!!” gibi bir önsezinin gelmesini bekledim.
Gelmedi.
20 li yaşlarımda her hafta oynamıştım lotoyu. Benim için çok acıklı anılardır onlar. Günler süren ”Bu kez çıkacak!!’ umutları ve her çekilişle gelen büyük hayal kırıklığı. Tekrar tekrar, tekrar tekrar, tekrar tekrar…
Çok sevdiğim birisi, o haftanın kazanan numaralarına gelecek haftanın çekilişine kadar bakmazdı. Neden mi, çünkü bir hafta süren o umut dolu, bilinmeyenle dolu bekleyişi mümkün olduğunca uzatmak ve çekilişle gelen hayal kırıklığını hissetmemek için.
Hep bir hafta geriden kazanan numaralara bakınca, umut hep orada oluyordu: ”Belki de geçen haftanın talihlisiyim.” umudu…
Bu çok sevdiğim kişinin kendini böyle avutmayı seçmesi, bana bu loto oynama alışkanlığının ne kadar acıklı olabileceğini daha da iyi öğretmişti.
Ve bir gün yemin ettim bir daha oynamayacağım diye… Loto benim için ”yalan hayaller sunanlar” kategorisine girmişti ve uzak durmak benim için en iyisiydi.

Çekim yasasını öğrenince, işte o zaman tekrar aklıma geldi oynamak. Madem çekim yasası gereği bizim düşünce ve duygularımıza göre hayatımızdaki olaylar çekiliyor veya itiliyor. Ben de loto kazanmayı hayatıma çekmek istiyorum. Olamaz mı?
Loto kazanmanın düşüncesini gerçekmiş gibi düşün, loto kazanmanın hissini gerçekmiş gibi hisset. Aksi hiç bir olasılığı aklına bile getirme. Kazanmaya niyet et, kazanırsın.
Ama çok şükür, oynamaya fırsat olmadan, daha da derin bilgilere ulaştım çekim yasası ve hayat hakkında.
İşte şimdi size bu bilgiyi veriyorum.
Dikkatini ve aklını,
  • hiç bir karşılık vermeden bir şey almaya,
  • az bir karşılık vererek çok şey almaya,
  • verirsen, hayatta bulacağın olaylar insanlar da aynı olacaktır.
Yani sana düzgün bir karşılık vermeden senden almaya çalışanlar,
  • seni sömüren arkadaşlar,
  • az ücretle köle gibi çalıştıran müdürler,
  • düzgün hizmet yapmadan veya iyi bir ürün çıkarmadan senden yüksek ücret isteyen şirketler,
  • düzgün hizmet yapmadan veya iyi bir ürün çıkarmadan senden yüksek vergi ödemeni isteyen kurumlar,
  • yüksek faizle borç verip seni borç altında kıvrandıran bankalar veya bankerler…
  • düzgün hizmet yapmayan veya iyi bir ürün çıkarmayan, üstüne üstlük çalıp çırpan, kendi ceplerini dolduran hükümetler, politikacılar…
 Allah Allah tanıdık geldi mi? Sanki Türkiye’deki günlük hayatımızın bir özeti değil mi?

 Dikkatini lotoya ve loto kazanmaya vermenin bedeli buysa, hangisini istersin? Düzgün bir hayat yaşamayı mı yoksa bu eziyetler içinde belki bir gün bana çıkacak yalan hayalin umudunu yaşamayı mı?

  Üstelik bu eziyetler içinde çekim yasasının avantajımıza işlemesi için gerekli olan iç huzura ulaşmamız da imkansızken…

Söyleyin bana arkadaşlar, değer mi?

Şimdi anlıyorsun değil mi, o masum kendi halinde loto oynayıp duran milyonlarca vatandaşın, sırf akıllarını ve dikkatlerini lotoya vererek, nasıl bir hayatı çektiklerini ve nasıl bir ülke yarattıklarını?

  Umarım, bu satırları okuyan herkesi loto oynamayı bırakıp, akıllarını ve dikkatlerini ”karşılık olarak ne verebilirim ve nasıl daha çok ve daha bol verebilirim?” sorusuna çevirmeye ikna edebilmişimdir.

  Aklını almaya değil de vermeye odaklarsan, hayatına da sana her şeyi bol verecek insanlar ve olaylar çekersin.

  Kurandaki şu soruyu çok seviyorum:

 ”Artık son veriyorsunuz değil mi?” (Maide suresi 91)

 Siz de evet deyin, hepimiz kazanalım.
Alıntıdır

Girişimci Olabilir Miyim?

   Her  yıl  ülkemizde  yüzlerce  kişi  kendi  işini kurmayı denemeye karar verir. Bir çoğu başarılı olur. Siz de kendiniz için bir iş kurabilir misiniz acaba? Eğer denemeye karar verirseniz, çok zorlu bir yolculuğa  girişiyor olacaksınız. Hiç kimse iş kurmanın kolay bir iş  olduğunu iddia edecek durumda değildir ve bir çok girişimin başarısız olduğu da doğrudur. Ancak başarının ödülü muazzam olabilmektedir. Burada paradan çok  ayrı  olarak,  bir  işi  kendinizin  başarmış olduğunuzu bilmenin tatmini; kendi zamanınızın hakimi olmanın özgürlüğü; büyük bir ihale ya da sipariş kazanmanın keyfi ve tatmin olmuş müşterilerden gelen sürekli siparişlerin pırıltısı vardır.
   Bu  kitapçık,  kendi  işinizi kurmayı denemeniz gerekip gerekmediği konusunda karar vermede  size  yardımcı olacaktır.  Başarılı  bir  iş kurmanın  genellikle  bu formüle  dayalı  olduğu söylenir:
Başarı  =  Fikir  +  Bilgi  *  + Çevre
* Know how
Diğer bir deyişle, doğru iş fikri ile  birlikte  o  fikri  hayata geçirecek bilgi ve uzmanlığa
ihtiyacınız  vardır.    Ayrıca güçlü  bir  ilişkiler  ağına  da ihtiyacınız  vardır.    Elbette, bütün  bunların  üstüne,  ne yapıp  edip  işleri  olduracak cinsten bir kişi  olmanız da gereklidir.
Bu  kitapçıkta  verilen örneklerde de göreceğiniz gibi, her tür insan iş kurabilmektedir.  genç  insanlar,  kadınlar, emekliliği yaklaşmış insanlar, özürlüler,  işsizler,  ve  saire.
Ama  asla  tipik  başarılı  iş adamı ya da iş kadını  diye bir şey  yoktur  .  her  tür  insan başarılı olabilir. Bunu söylemiş olmakla  birlikte,  belirtmek gerekir  ki  başarılı  iş sahiplerinde  genellikle bulunan bazı özellikler vardır.
Bu kitapçık, kendi işini kurma konusunda  potansiyelinizi yoklamanıza  yardımcı
olacaktır.
Girişimci Olabilir Miyim?  Elektronik kitabını indirmek için lütfen burayı tıklayınız.

Özgüven nasıl Kazanılır.


 
Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.


Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.
Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.
Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz. Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz.
Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize yardım etmek isteyenleri de genellikle reddederiz.
Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda ise; en iyi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz. Hatalarımızı dert etmek yerine onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla daha iyi baş edebiliriz.
Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir. Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.
Birçoğumuz, belirli zamanlarda, belirli insanlarla ve belirli durumlarda kendimizi güvenli hissederken bazı durumlarda, zamanlarda ve bazı insanların karşısında özgüvenimizi yitiririz. Kendimize olan güven duygumuzu nelerin etkilediğini doğru anlamamız gerekir.
Bunun için şu soruları kendimize sormalıyız ve dürüst cevaplar vermeliyiz.
Ø Kendimize en çok güvendiğimiz zamanlar hangileridir? Yeteneklerimizden emin olduğumuz ve kendimizi en rahat hissettiğimiz durumlar nelerdir?
Ø Karşısında özgüvenimizin en yüksek olduğunu düşündüğümüz insanlar kimlerdir? Niçin?
Ø Onlar, bize özgüvenimizi artıracak ne söylüyorlar veya ne yapıyorlar?
Ø Ne zaman kendimize olan güvenimizin en düşük olduğunu hissediyoruz?
Ø Özgüvenimizi azaltanlar nelerdir? Hangi insanlar ve hangi durumlar bizim kendimizi güvensiz hissetmemize neden oluyor? Söylenen ya da yapılanlar nelerdir?
Bu sorulara cevap verirken hazır olmadığınız yeni durumlardan ya da kıyafetinizin ve dış görünümünüzün iyi olduğu zamanlardan söz edebilirsiniz. Özgüven, çoğunlukla, kendimizi nasıl hazırladığımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Özgüven gelip giden, azalıp artan bir duygudur. Bazı günler kendimizi diğer günlere göre daha güvenli ve güçlü hissederiz. Bazı günlerde de kendimizi arkadaşlarımızın yanında yetersiz hissederiz veya kendi yeteneklerimizi sürekli olarak onlarınki ile kıyasladığımız durumlar yaşarız.
Özgüvenimizin zayıfladığı durumlarda yapabileceğimiz ilk iş, hiç kimsenin mükemmel olmadığını kabul etmektir. Belki, başka insanların sizin sahip olmadığınız becerileri vardır. Ancak, siz de büyük olasılıkla onların yapamadığı bazı şeyleri yapabiliyorsunuz.
Özellikle, onlarla rekabet edebileceğiniz alanlarda kendi yeteneklerinizi geliştirmeye odaklanın. Tüm yapabileceklerinizi aklınıza getirin, yapamayacaklarınız için fazlaca endişelenmeyin, onlara takılıp kalmayın.
Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.
Eğer, siz de özgüveninizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsanız, yeteneklerinizi önemseyin ve kabuğunuzdan çıkın. Daha rahat ve girişken davranmayı öğrenin. Fikirlerinizi daha sesli ifade edin. Sorumluluklar alın. İş yaşamınızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendinizi gösterin. Enerjik olmak için bu tür insanları kendinize örnek alın. Cesaretli olun, hata yapmaktan korkmayın. Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.
Yazan : İsmet Barutcugil

Acaba… ?” : Performans Kaygısı Ve Başarısızlık Korkusu

    İş yaşamında, belirli bir işi yaparken hissedilen performans kaygısının ve başarısızlık korkusunun o işle / iş ortamıyla ilgili birtakım özelliklerin yanı sıra temelde bireyin kendisine ilişkin algı ve tutumlarından kaynaklandığı bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında, sadece iş yaşamında değil gündelik yaşamın birçok alanında belirli bir sonuca ulaşma konusunda duyulan performans kaygısının ve başarısızlık korkusunun insanların kendileri hakkındaki düşüncelerinin (kendilik), kendilerine duydukları saygının (kendilik saygısı) ve kendilerini belirli bir işi yapmakta/başarılı olmakta ne derece yetkin/yeterli hissettiklerinin (kendilik yeterliliği) bir sonucu olduğunu söylemek mümkündür.

   Kendilik ya da benlik, kısaca, insanın “ben kimim” sorusuna verdiği yanıtları kapsar. Kendilik saygısı ise, bireyin, sahip olduğu bu özellikleri nasıl gördüğünü ve değerlendirdiğini ifade eder. Kendilik saygısının iki temel boyuttaki deneyimlere dayandığı söylenebilir:
•    Bireyin, özellikle yaşamının ilk yıllarında edindiği tüm deneyimler (Özellikle ailesi ve sosyal çevresi tarafından ne oranda onaylanıp onaylanmadığı, kabul görüp görmediği, değer verilip verilmediği ya da desteklenip desteklenmediğine ilişkin yaşadığı tüm olaylar).
•    Bireyin o ana kadarki elde ettiği statü ve pozisyonunu da kapsayacak biçimde yaşadığı tüm başarı ya da başarısızlıklar.
Kendilik saygısı, bir anlamda, kendiliğin duygusal olarak değerlendirmesidir. “Olduğunuzu düşündüğünüz insanı beğeniyor musunuz ?” sorusuna verilen yanıt o bireyin kendisine duyduğu saygıyı; başka bir deyişle düşük ya da yüksek saygıya sahip olmasını ifade etmektedir. Peki kendine duyduğu saygı düşük ya da yüksek olan bireyler gerek gündelik yaşamlarında gerekse iş yaşamlarında ne tür davranışlar sergilerler ?
Kendilik saygısı düşük bireyler;
•    Olumsuz duygulanımlar (öfke, suçluluk, üzüntü, yoğun kaygı gibi) yaşamaya eğilimlidirler ve belirli bir iş konusundaki başarısızlık hayali bile bu tür olumsuz duygulanımların tetiklenmesine neden olur
•    Olumsuz geribildirimlere karşı aşırı duyarlılık ve pasif davranma (hiçbir aktif ve yapıcı çözüm arayışında bulunmama) eğilimi görülür. Bu tür geribildirimler, geçmişteki hataları ve zayıflıkları da hatırlatması açısından önemlidir
•    Sürekli olarak geçmişteki başarısızlıklarına odaklanırlar
•    İhtiyaç duyduklarında başkalarından yardım istemezler (yetersiz algılanma korkusu nedeniyle)
•    Başarısızlık beklentisi nedeniyle eyleme geçmezler (“Zaten…beceremedim. Neden bir kez daha deneyeyim ki !”)
•    Belirli bir konuda başarılı olduklarında yaşadıkları mutluluk kısa sürelidir
•    Engellenmelere gösterdikleri tolerans düşüktür
•    Depresyon, yeme bozuklukları, yakın ilişki kurma ve sürdürmede zorlanma, alkol, madde ve ilaç kötüye kullanımı, intihar eğilimi ya da girişimi gibi psikolojik sorunlar yaşamaya eğilimlidirler
•    Motivasyon ve üretkenlik genellikle düşüktür
•    Belirli bir konuda yaratıcı olmak için yeterince çaba göstermezler
•    Belirli bir işi yaparken kendileriyle ilgili beklentilerden çok etkilenirler. Başarılı olup olmadıklarına ilişkin olarak çevrelerinden gelen geribildirim ya da uyarı/ yönergelere duyarlılık gösterirler. İş tamamlandıktan sonra ortaya çıkan ürünün kalitesi ya da bekleneni verip vermediği konusunda da kötümser bir yaklaşım sergilerler
•    “Attıkları adımların” (girişimlerinin) doğruluğu hakkında belirsizlik yaşarlar; bununla başa çıkmak için de diğer insanlarla sosyal karşılaştırmalar yaparlar (“O da aynı/benzer durumda…O…bir zarara uğramadığına göre…” gibi)
•    İnsanlardan olumlu geribildirim alma konusunda bağımlılık gösterirler (özellikle sosyal onay alma ihtiyacı)
Kendilik saygısı yüksek bireyler ise;
•    Bir başarısızlık durumunda, yaşamlarının başka alanlarında başarılı olduklarını düşünerek o anki gerilim-stresle baş etmeye çalışırlar (“Kimse benim kadar iyi tenis oynayamaz / yüzemez” gibi) ya da kendilik saygısı düşük bireylerin aksine, aktif ve yapıcı bir biçimde çözüm arayışına girerler (“Nasıl olur da / Ne yaparım da …bir daha tekrarlanmaz” gibi)
•    Geçmişteki hatalar ya da başarısızlıklar yerine geleceğe odaklanırlar
•    Kayıpları birer başarısızlık olarak değil birer gelişim ve öğrenme fırsatı olarak değerlendirirler
•    Sorunlarla ve hayal kırıklıklarıyla başa çıkabilme potansiyeline sahiptirler
•    İnsanlara kendilerini / yeteneklerini geliştirebilmeleri şansı tanırlar ya da başarılı olabilmeleri için onlara destek olurlar
•    İnsanları oldukları gibi kabullenirler (“Öteki”ne saygı)
•    Kararlarını kendi doğru ya da yanlışlarına göre verirler. Kendilerini, başkalarının kendileriyle ilgili özellikle de kişisel-sosyal olarak uygun olmayan beklentilerine her durum ve koşul altında karşılık vermek / tatmin etmek zorunda hissetmezler
•    Kendilerine yönelik olumlu algıları / tutumları yaşanması muhtemel olumsuz duygulanımlara karşı bir güvenlik duvarı gibi işlev görür
•    Başarısızlıkları genellikle dışsal koşullara (şans, hava durumu ya da ekonomik kriz gibi) atfederler
•    Her zaman yüksek performans göstermeye odaklanırlar. Bununla birlikte, performans olumsuz geribildirimlere rağmen düşmemekle birlikte artma eğilimi bile gösterebilir
•    Kendilerine belirgin hedefler koyarlar ve bu hedeflere ulaşmak için de yoğun çaba sarfederler
•    Kendine duyulan saygının artması beraberinde kendini belirli bir işi başarıyla tamamlama konusunda yetkin / yeterli hissetmeyi de (kendilik yeterliliği) getirir
•    Gerçekçi bir “çaba ð performans” beklentisine sahiptirler (“Eğer…gece/ay çalışırsam…projesini tamamlayabilirim” gibi)
•    Gereksinimlerine ve yeteneklerine uygun olduğunu düşündükleri işleri seçme eğilimindedirler
•    Rol belirsizliği ya da rol çatışması gibi stres kaynaklarından kendilik saygısı düşük bireylerden daha az oranda etkilenirler
    Belirli bir görevin etkili ve başarılı bir biçimde gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğine ilişkin algıları / beklentileri / yargılarını ifade eden kendilik yeterliliği ise a) bireyin yaşamı boyunca yaptığı çeşitli tercihlerini, b) belirli bir konuda nekadar çaba göstereceğini ve c) belirli bir durum / görevle ilgili zorluklara ya da stresli durumlara ne oranda katlanacağını belirler. Bununla birlikte, bireyin kendilik yeterliliğine ilişkin algılarının, meslek seçimini, kariyer planını, belirli bir konudaki motivasyonunu, belirli bir noktada yaşadığı stres düzeyini, potansiyel tehlikelerle başa çıkıp çıkamayacağına ilişkin algılarını, yaşamına yönelik hedef seçimini ve bu hedefe(lere) olan bağlılığını belirlediği de söylenebilir.
Bireyin herhangi bir işi yapma konusunda kendisini yeterli olarak algılamasını (yüksek kendilik yeterliliği) ya da algılamamasını (düşük kendilik yeterliliği) sağlayan 4 temel etken vardır:
•    Kişisel Performans/Başarı Algısı: Bireyin kendisiyle ilgili genelleşmiş bir algısını ifade eder. Yaşam süreci içerisinde hangi konuda olursa olsun ulaşılan başarılar bu algıyı güçlendirirken başarısızlıklar ise zayıflatır. Bireyin performansıyla ilgili kişisel inançları/yanlılıkları, görevin özellikleri (güçlüğü, karmaşıklığı, riski ya da tehlikeleri), sergilenmesi gerektiği düşünülen tahmini çaba miktarı ya da gerektiğinde alınabileceği düşünülen yardım miktarı gibi faktörler bireyin performans algısını etkilemektedir.
•    Başkalarını Model Alma: Başkalarının yapabildiğini görmek bireyde kendisinin de aynı işi yapabileceği / benzer performansı yakalayabileceği izlenimini uyandırır. Bu noktada, model alınan kişiyle olan kişisel yakınlık, benzer meslekten olmak, yapılan işin / görevlerin benzerliği ya da benzer tutumlara-özelliklere sahip olmak (aynı etnik köken ya da sosyo-ekonomik düzey vb.) gibi faktörler bireyin kendisini yeterli hissedip hissetmemesinde önemli birer etken olur
•    Sosyal Onay: Birey için özellikle de önemli / saygın olan ve o konuda uzman olarak algıladığı kişilerden o işi yapma konusunda başarılı olacağına dair sosyal onay almak yeterlilik hissinin uyanmasında aktif bir rol oynar. Model alınan kişilerin birey açısından önemi, değeri, saygınlığı, alanında uzmanlığı, model alınan birden fazla insanın bireye verdiği geribildirimler arasındaki tutarlılık ya da çelişki gibi faktörler de model alma sürecinde etkili olan faktörlerdir.
•    Fiziksel / Duygusal Durum: Bir işi yaparken yaşanan stres ya da ağrı-acı birey tarafından o işin başarılamayacağının birer işareti olarak algılanır. Bireyin o anlarda yaşadığı bedensel tepkiler/şikayetler, bu tepkileri nasıl algıladığı/neye dayandırdığı ya da yaşadığı ağrının türü/şiddeti gibi faktörler kendini yeterli ya da değil olarak değerlendirmesine yol açar
    Bireylerin kendilerine duydukları saygının ve kendilik yeterliliklerinin artması ve böylelikle de hem performans kaygılarının hem de başarısızlık korkularının azalması mümkün müdür ? Bireylerin, belirli bir görevde ya da farklı görevlerde başarılı oldukça ve bu başarılarına dair sürekli olarak olumlu geribildirimler aldıkça hem kendilerine verdikleri değerin hem de kendilerinin yetkin / yeterli insanlar olduklarına dair algılarının pekişeceği söylenebilir. Bununla birlikte, bireyin yaşam deneyiminin artmasının, kendisine gerek yapılacak işin – işlerin özellikleri ya da karmaşıklığı gerekse bu özellikleri nasıl kontrol edebileceğine ilişkin eğitim verilmesinin, kendisiyle ilgili farkındalığını artıracak profesyonel psikolojik destek almasının ya da etkili bir performans için yeteneklerini nasıl kullanabileceği konusunda danışmanlık yapılmasının da gerek kendine duyduğu saygının olumlu hale gelmesine gerekse kişisel yeterlik duygusunun gelişimine katkı sağlayacağı şüphesizdir. Bununla birlikte, ister düşük ister yüksek olsun her iki kendilik boyutunun da doğuştan getirilmediği; yaşam süreci içerinde olumlu ya da travmatik olaylarla oluştuğu ve düşük ya da yüksek olmasının “doğruluğunun” ya da “yanlışlığının” olmadığı önemle vurgulanmalıdır.

Uzm. Psk. Tarık Solmuş

Yaşam Koçluğu

Son zamanlarda çok konuşulan, yaşam koçluğunun ne olduğu üzerine sorulan sorular doğrultusunda bu sayımızda, bu konuya hem daha net bir açıklama hem de yeni bir bakış açısı eklemek istedim.

Yaşam koçluğu nedir, ne değildir?

Geçenlerde bir film izledim, ismi “Limitsiz”. Başrol oyuncusu derin depresyon günlerinden birinde bir hapla tanışır. Bu hapı içtiğinde zihni tam kapasite çalışmaya başlar; yaratıcılığı, fiziksel gücü, öğrenme gücü maksimumdadır. Çok önce bir yerlerde okuduğu bir yazıdaki bilgiyi dahi hatırlar, istediği dili konuşmaya başlar, üç gün içinde milyon dolarlar kazanır. Arzu ettiği ilişkiyi yaşamaya, müthiş iş teklifleri almaya başlar. Tabii hapı bıraktığında bulunduğu noktadan daha aşağıdadır, tüm hayatını hapı elde etmeye ve onun getirdiği tüm olanaklara adar.

Senin hayatında kendini adadığın konu nedir? Çocuğun? İşin? Güzelliğin? Evin? Banka Hesabın? Sağlığın? Arzu ettiklerinizin hepsi bir arada mümkün olabilseydi, bunun için ne yapardın? Ya da artık mümkün değil, sadece elimdekileri tutmanın peşindeyim diyenlerden misin?

Hayat amacımın ne olduğu üzerine düşünmeyi, sağlığımı düşünmeyi, para kazanmanın alternatif yollarını düşünmeyi uzun zaman önce bıraktım mı diyorsun?

Her birimiz muazzam bir kapasite ve potansiyelin odalarına sahibiz, ne var ki bazen o odaların kapılarını aralamayı unuturuz. Bir gün birisi gelir der ki; “Sen daha önce neleri başardın, tekrar yapmaya ne dersin? Kendini hatırlamaya ne dersin? Geçmişin yükünü bir tarafa bırakmaya ne dersin? Hayalini kurduğun her ne ise bunun için adım atmaya var mısın? Kendine yatırım yapmaya, daha çok kazanmaya, zamanını, sağlığını kazanmaya var mısın?”

Koç; kapıyı fark etme yolculuğunda yanındadır, kapıyı sen fark edersin, sen açarsın, içeri sen girersin. Daha önce hiç fark etmediğin hazineni keşfedersin, onu kullanmaya, yaratmaya, üretmeye, pozitife odaklanmaya başlarsın. Arzu ettiğin her ne ise birer birer oluşturmaya başlarsın. Kapıyı nasıl açacağını öğrendiğin için ihtiyacın oldukça yine sen açarsın.

Koç senin için dinleyen bir kulak, geleceğini ve vizyonunu açan bir göz, seni hisseden bir kalp olur. Yolculuğunda yanında olmakla birlikte seçimlerine her zaman saygılıdır, yargısızdır, sırdaştır.

Koçluk çalışmasıyla; filmlerdeki gibi sana müthiş güçler verecek bir hapa, sihirli nir değneğe ihtiyacın olmadığını, tüm kaynaklara sahip olduğunu fark edersin.

Koç, senin adına, senin hayatın için karar veremez, her ne kadar bunun için ona gitmiş olsan da… Değişimin sorumluluğu senindir ve sorumluluk özgürleştiricidir.

Kendine yapacağın haftada bir saatlik yatırımın tüm hayatını olumlu yönde etkileyeceğini bilsen bunu yapar mıydın?

Koçluğun arkadaş sohbetinden farkı sürecin tümüyle senin gelişimine ve mutluluğuna odaklı olması ve sonuç aldırmasıdır, verdiğin sözleri tutmandır, ayağa kalkman ve kendin için yaşamaya başlamandır.

Hayatının herhangi bir döneminde koçluk almazsan ne olur? Neler değişmez? Her şeyin aynı kalacağını hissettiğini hissediyorum, doğru mu anladım?

Peki, o kapıları aralarsan hayatında neler olur? Potansiyelini, yaratıcılığını, aklını tüm kapasitesiyle kullanmaya başladığında sence neler olur?

Bugün birkaç dakikanı hayalindeki seni düşünmeye ve o olmaya ayır, o nasıl biridir? Neler konuşur, neler yapar, nasıl düşünür? Daha mı rahattır, daha mı mutludur? Sen o olsaydın ve hayatını öyle yaşasaydın, sence nasıl olurdu?

O’nu yaşamaya niyetliysen ve kararlıysan yanında olduğumu bil, sevgilerimle…

Özgüven Nasıl Kazanılır.

  Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.
   Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.
   Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.