Hayatı Doya Doya Yaşamanın İpuçları


İNSANLARLA TANISMAK
İnsanların sorun yaşadığı konulardan biri başkaları ile tanışmaktır. Bu gezegende çok sayıda insan olmakla birlikte birbirine yakınlaşmayan çok sayıda insan olması çok şaşırtı­cı bir durumdur.
Teresa beni danışmanı olarak seçmişti. Büyük bir şirket­te çalışıyordu. Yöneticilik yapıyordu ve dünya çapında iyi bağlantıları olan çok sayıda insanın olduğu büyük bir şirket partisine gidebilmek istediğini, partiye gitmeye korktuğunu ve gidecek olursa oradaki kimse ile konuşamayacağına inan­dığını söyledi. Her zaman bir dereceye kadar sosyal fobilere sahip biri olduğunu bana söyledi.
Bu fobi onun sokağa çıkmasını ya da insanlarla konuş­masını engelleyecek ölçüde bir şey değildi ama ne zaman yö­netici olmaktan çıkıp kendisini sosyal bir olayın içinde bulsa kendisini tamamen rahatsız hissediyor, konuşacak olursa da kekeliyordu. Bana bu partiye gidip eğlenebilirse yükselmesine yardımcı olacak bağlantıları ve benzeri birçok şeyi elde ede­bileceğini söyledi. Ona şöyle sordum, "İlk olarak, partiye bulunmanı sağlayacak olan şey nedir; ikinci olarak da parti boyun­ca orada bulunmanı ve keyif almanı sağlayacak olan şey ne­dir?" Bunlar iki farklı şeydir çünkü Teresa tipik bir şekilde bu durumlardan kaçmıyordu. Yaptığım ilk şey onun yoğun bir şekilde istediği bir şeyi düşülmesini sağlamaktı.

Hayatı Doya Doya Yaşamak-2



SEVGİYE ERİSMEK
İnsanların sevdikleri kişilere, sevgilerini ifade etmek gi­bi konulan ertelemeleri bana çok garip geliyor. Örneğin in­sanlar genellikle çocuklarıyla zaman geçirme gibi konuları erteliyorlar. Bana her zaman "Yeterli zamanını yok," diyorlar ama ellerinden hiçbir şeyin gelmeyeceği konular üzerinde en­dişe duyarak geçirdikleri zaman çok büyük boyutlarda. Aslın­da keyif alabilecekleri ve yapabilecekleri şeyler var.
İnsanların önceliklendirme yapması gerekiyor. İşe gide­bilmek için yola belli bir süre ayırmak zorundalar ama işi dü­şünmeye ne kadar zaman ayıracaklarını düşünmüyorlar. Eğer "Şimdi araba kullanarak işe gideceğini, bu bir samimi alır, bu bir saati de oraya vardığında ne yapacağımı düşünerek kullanabilirim," diyecek olursanız daha fazla boş zamana sa­hip olursunuz. Evden ayrılmadan önceki bir saatinizi kafanız­dan o gün yapacağınız işleri geçirmeye harcamak yerine çocuklarınızla geçirebilirsiniz.

Hayatı Doya Doya Yaşamak


Hayatta karşıma çıkan insanların çoğu sorunları konu­sunda endişelenmeye çok fazla zaman ayırıyor ama eğlence­ye yeterince zaman ayırmıyor. Ben insanlara her zaman şöy­le soruyorum, "Sorunlarını çözdükten sonra tüm o boş zama­nında ne yapacaksın?" Daha fazla eğlenceye ulaşmak mutlu olmanın önemli bir parçasıdır.
Mutlu olmanın diğer bir parçası iyi ilişkilere sahip olma­nızdır. Hayatlarını köle gibi çalışarak geçiren ve hayattaki önemli şeylere odaklanmayı beceremeyen çok sayıda insan vardır. Sevgiye erişmek ailenizle özel zamanlar geçirebilmek ve hayatınızdaki özel kişiye zaman ayırmak demektir.
Sevdiğiniz birini bulabilmek için ya da hatta daha iyi bir sosyal iletişim ağına ve daha iyi bir arkadaş grubuna sahip olabilmek için daha fazla insanla tanışmak önemli bir nokta­dır. Bu gezegende milyarlarca insan yaşıyor, bu yüzden her­hangi birimizin kendisini yalnız hissetmesi için hiçbir neden yok. Kendinizden hoşlanmayı öğrenmek, başka insanların yanında kendinizi nasıl hissettiğiniz konusunu iyileştirmek ve nasıl flört edileceğini bilmek insanlarla tanışma konusun­da sahip olabileceğiniz iyi bilgilerin başındandır.
Önemli görevlere sahip olmak hepimizin ihtiyaç duydu­ğu bir şeydir. Bu ister vergi, ister okulda yapılan çalışmalar olsun hayatlarımızı iyi bir şekilde geçirebilmek için gerçek­leşmesi gereken bazı şeyler vardır. Bunları yapabilmek için kendinizi motive edebilmek sahip olunması gereken yararlı yeteneklerden biridir.

Ruhsallığın Egosu


 Bilmek OLMAK DEĞİLDİR
Ego kelimesini derinden incelemeye aldığımda iletişimde bulunduğum çevreye de ego ile ilgi­li araştırmaları çeker hale gelmiştim. İnsanların yaptığı her harekette altındaki egoyu görmeye çalışıyordum. Hatta ileri giderek onların egoları olduğunu söylüyordum. Çünkü öğrenmiştim. Onları egolarından vurmaya çalışmak fikri her ne kadar ego olsa da bilgimin arkasına sığınıp bunu silah olarak kullandığım durumlar oldu.

Tersini de yaşadım. İnsanlar benim egolarım olduğunu, bir şeyleri yenemediğimi söylediler. Bu canımı acıtan bir şey oldu zaman zaman. Yaptığımın karşılığını alıyordum. Ama bunu göremiyordum. Ego hakkındaki bilgilerim bile kendi egosunu oluşturmuş insanları egolarından vurmaya çalışıyordum. Ve biri beni vurmak istediğinde tepki veriyordum. Egolarımın olduğunun söylenmesi bana küfür gibi geliyordum. Yani aynı olayın iki zıt kutbuda beni tetikliyordu... Ne mutlu ki böyle şeylerim yok artık...

Affetmek En Asil İntikamdır


Affetmek En Asil İntikamdır
Nefreti aşmanın tek yolu var: Affetmek
Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.
Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi engeller
Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir
Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk denizinde boğar insanı Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.
Affetmek insanı derinleştirir.
Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi gerekir
Çünkü affetmek bir seçimdir
Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir
Affetmek bir süreçtir Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür
Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır Yani koşullu affetme yoktur
Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi olmasını beklemeyin
Affetmek bir seçimdir. Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir
Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık yaratmayacaktır

Bir Başarı Hikayesi


Bir zenci.
Çocukluğu kötü geçmiş.
Babası onları terk etmiş, üvey babası çok kötü davranmış, onu ve kardeşlerini hırpalamış, annelerini dövmüş.
Daha yedi yaşındayken "çocuklarını asla bırakmayacağına" yemin etmiş.
Akıllı olduğu için arkadaşları buna "koca kafa" adını takmışlar.
Ama okumamış.
Gidip Deniz Kuvvetleri'ne yazılmış.
Sıhhiyeci olmuş.



Orada işleri çabuk öğrenmiş, doktorların ilgisini çekmiş.
Askerden sonra tıp okumayı düşünmüş.
Ordudan ayrılınca bir hastanede çalışmaya başlamış.
İşler iyi gidiyormuş.
Evlenmiş.
Sonra hastanede çalışmaktan vazgeçmiş.
Hastane malzemeleri satarak zengin olacağına karar vermiş.
Bu karar, onun felaketinin başlangıcı olmuş.
Bu arada bir de oğlu doğmuş.
Kapı kapı dolaşıp "tarayıcı" denilen bir alet satmaya uğraşıyormuş doktorlara.
Ama işler iyi gitmiyormuş.
Hayat gittikçe daha zorlaşıyormuş.
Parasızlık, çocuğun yuva masrafı, biriken faturalar, ödenemeyen kira, karısının çift vardiya çalışması, tarayıcıları kimsenin almaması.

Kötü İlişkilerin Üstesinden Gelmek

Kötü İlişkilerin Üstesinden Gelmek

İnternet üzerinden benden yardım isteyen birçok kişinin dile getirdiği ve ilişkiler sonrasında yaşanan terk edilmenin verdiği travmaları, sürüncemede kalan ilişkiler sonrası yaşanan duygusal durumu atlatma konusunda NLP yaratıcısı Dr. Richard Bandler’in Eskimeyen değişim kitabında yazmış olduğu bölümü paylaşmak istiyorum
Artık yapacak bir şey kalmamış bitmiş aşkların peşinde bir çok insan kendini heder ediyor üzüyor. Kendini kafese kapatıp, ayağından bağlayıp dışarıya çıkmaya korkuyor. Ama şunun  kafesin dışına çıkma cesareti gösteremezlerse, kendi ayaklarından kendilerini bağladığı ipi çözmedikleri için aynı yerde aynı şeyleri yaşayıp duruyorlar sonrada başkalrını suçluyorlar. Özgürlük istiyorsanız, ayağınızdaki bağı çözmeniz, kafesin dışına çıkmanız lazım. Yeni yaşamlara yelken açabilesiniz. Bir çoğunuz Tarzan filmini seyretmişsiniz yada belgesellerde maymunların ağaçlar arasında nasıl hızla bir daldan bir dala geçtiklerini görmüşsünüzdür. Aslında bizimde yapmamız gereken bu yeri geldiğinde tutunduğumuz dalı bırakıp yeni dalı tutmalıyız ki ilerleyebilelim.


Bazı insanların üstesinden gelmesi gereken diğer bir konu kötü ilişkilerdir. Konu kötü ilişkiler olduğunda her şeyden önce iyi bir hayatı hak ettiğinize ilişkin yeni bir inanç oluşturmaya karar vermenizi öneriyorum. Bu çok önemli bir şeydir ama birçok insan bunu yeterince yapmaz.

Affetmek ve Ego

Ego mutsuzlukla geçinir; ne kadar çok mutsuzluk varsa onun için o kadar beslenme vardır. Coşku dolu anlarda ego tamamen yok olur ve tam tersi: Şayet ego yok olursa coşku üzerine yağmaya başlar. Eğer egoyu istersen affedemezsin, unutamazsın; özellikle de acıları, yaraları, hakaretleri, aşağılanmaları, kâbusları. Unutamayacağından değil. Onları abartmaya devam edip duracaksın, onları vurgulayacaksın. Hayatında güzel olan şeyleri unutmaya meyledeceksin, yaşamındaki neşeli anları unutacaksın; onlar ego söz konusu olduğu sürece bir amaca hizmet etmezler. Neşe ego için zehir gibidir ve mutsuzluksa vitamin gibidir.
Egonun tüm mekanizmasını anlamak zorunda kalacaksın. Şayet affetmeye çalışırsan bu gerçek affediş değildir. Çaba ile sadece baskılayabilirsin. Sadece zihninin içinde sürüp giden aptalca oyunu anladığında affedebilirsin. Yeniden ve yeniden onun tüm saçmalığı görülmek zorundadır; aksi taktirde bir taraftan bastıracaksın ve o diğer taraftan gelmeye başlayacak. Bir şekliyle onu bastıracaksın; o ise kendisini başka bir biçimde gösterecek: Bazen o kadar zor fark edilir bir biçimde olur ki onun çok iyi yenilenmiş, yeniden dekore edilmiş ve dayanıp döşenmiş aynı eski yapı olduğunu fark etmek nerdeyse imkânsızdır, neredeyse yeniymiş gibi görünür.

Affetmekle ilgili Bir hikaye...

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: ‘Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?’ Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. ‘O zaman’ der öğretmen. ‘Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin’ öğrenciler bunu da yaparlar.
Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır.
Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: ‘Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.’ Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine ‘Peki şimdi ne olacak?’ der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: ‘Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar.’
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: ‘Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.’ ‘Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?’
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: ‘Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.