Echart Tolle - Farkındalık


Siz düşünceleriniz değilsiniz: Siz düşüncelerinizin gerisindeki Mutlak Bilinçsiniz.
Düşünceler çoğu zaman negatif ve acı vericidir. Gelecekten beklentilerimiz vardır, gelecekten bazen korkarız. Şu anda bir şeylerden şikayet ederiz. Geçmişte yaptıklarımız bizi rahatsız eder. Tüm bu düşünceler egomuz tarafından üretilir fakat gerçek kimliğimiz egomuz değildir. Egonun ürettiği düşünceleri objektif bir şekilde gözlemleyip o düşünceler girdabına kapılmama çabası bizi ruhani hürriyete götüren ilk adımdır.
· Sadece şimdiki anın gerçekliği vardır.
· Şimdiki ana direnmeyin sadece kabul edin.
· Acılara bağımlı olmayın.
 Gerçeği arama, sadece görüşlerine sıkı sıkıya tutunmaktan vazgeç. Bu ne demektir? Kendinizi zihinle tanımlamaktan vazgeçin demektir. Bunu yaptığınızda zihnin ötesinde kalan gerçek kimliğiniz zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Ego biçimseldir, ilişkide bulunduğunuz kişilerle sizin aranızda şekilsel farklılıklar bulur ve eşit değilsinizdir der. Sadece varlık boyutundayken eşit olursunuz ve ancak kendi içinizdeki biçimi olmayan boyuta ulaştığınız zaman ilişkinizde gerçek sevgiden söz edebilirsiniz. İçinizdeki varlık bir diğerinin içindeki kendini tanır. Sevgi, kendinizi başka birinde görmektir. O zaman karşınızdaki kişinin "başkalığı" sadece insan boyutundaki bir illüzyon olarak kendini gösterir.
Egodan kurtulmak için gereken tek şey, onun farkında olmaktır, çünkü farkındalık ve ego bir arada olamaz. Farkındalık, şimdiki anın içinde gizli olan güçtür. Ancak şimdide var olabilirsiniz, geçmişte ya da yarında değil.

Ne Yaparsam Yapayım.



Ne yaparsam yapayım gördüklerim hiçbir zaman değişmeyecek ; Ta ki gördüklerimin başına benim gördüklerimi yaşayıncaya dek. İstediğin kadar samimi ol istediğin kadar insancıl tarafınla yanaş, yaklaş;  insanlara, karakterlere, mevkiye ve en yüksek kişiye.
Senden almak istediğini verinceye dek ; savaşacaktır, sataşacaktır; hatta hiç yapmadıklarını yapıp diz çökecektir karşında. İstediğini alıncaya dek. İstediğin kadar bilgi sahibi ol, istediğin kadar bilgisiz.
Bir gün sana verilen mutluluğu, rahatlığı, huzuru, ihtişamı almak için biri gelip keyfini ayaklarının altından halı gibi çekecektir.

İstediğin kadar vaaz ver, başını döndür pırıltılı kutularla, ümitlendir hayallerini, yaşandığı zaman anlarsın hiç bitmeyecek gibi gelir bazen, tablonun renklerini oluşturursun gözlerinle ve hiçbir zaman bitmeyeceğini gözlerini kapayınca anlarsın.
Bir çok Tv kanalları, yapılan reklamlar, dağıtılan broşürler, filimler, diziler hep bir mesaj verir ; Kürsüye çıkan vaazlar verir. En iyi rolünü oynayan  en çok insanı tarafına çekendir. Hiçbir zaman bitmeyecek sanılır; Çeşit çeşit kıyafetler dizilir karşımıza. Etrafımızda pervane gibi döner durur. Bir kıyafet alırsın kendine , çoğu zaman bir kostümdür ; gün be gün , an be an kokteyl den partiye oradan toplantıya, kumar partilerine , kahve içmeye derken sinema ve spora ardından yatağa girerken bile hep değiştirirsin kıyafetini. Bir kostüm olduğunu bilmeden ; içindeki canavarı terbiye etmeden ; sürekli değişimi gösterirsin sahnende. İçinde yananları görmeden.
Daha ne kadar ve her gün yenilenebilir ruhlar ; daha ne kadar her gün yeni bir gün uyanır insan.

Saf Sevgi Özdedir



Son zamanlarda kendimce içine çekilmiş, hayat yolculuğun da doğruları nasıl seçebilirim ? Doğru karar verdiğimi nasıl anlayabilirim? Ve doğrular gerçek mi yoksa bizim yarattığımız şeyler mi doğru?   Nedir doğru?  Sorgulayarak, araştırarak köşeme çekildim.  Birazda münzeviyim ;
Şehrin gürültüsünden uzaklaşarak, yaşadığımız ilişkileri iş-aile-eş-çocuk bir bütün olarak görerek odaklanmaya, gözlemlemeye koyuldum. Pek iç  açıcı değildi bu güne kadar gördüklerim en azından beni tatmin etmiyordu özel bir şey olmalıydı , değerli ve hiç bitmeyecek bir şey olmalıydı.
Okuduklarımı aktarmak istiyorum;
Yaşam nasıl sorunlu olabilir? o bir boşluktur, onun içi kalabalık değildir, kalabalık olan senin zihnindir ve yaşam daima boşluğun dansına eşlik eder. Onun içinde sevginin evi vardır ve insanlar bu boşlukta kurulmuş olan sevgi evini ona kattığı anlamlar ile şekillendirir. ‘ Ben üzgünüm ‘  dendiğinde ona enerjini katmış olursun, ona can verirsin, onu farkında olmadan beslemişsindir. Ve beslediğin her ne ise büyümeye başlar. Aşk beslersen Aşk büyür, Korku beslersen Korku büyüyecektir.  Hiçbir sorun ciddiyet taşımaz , o saf haldedir, o sadece mevcut enerjisi ile gelir, o tarafsız durumdadır;  yoğunluğu ne fazladır ne de azdır. Ve onu yoğunlaştıran senin bakış açındır. Onu ne kadar büyütürsen o kadar sorunlu hal alır. Ona kattığın yoğunluğu azaltırsan , o önce bir portakal büyüklüğünde olabilir, sonra onu bir fındık kadar küçültebilirsin ve onu sonunda toz parçaları haline getirerek üflersen kaybolacaktır.
Ve her şeyin içinde mutlak sevgi vardır. Sevginin içinde var olmadığı hiçbir şey yoktur , o her duygunun , her olayın ve her anın içinde mutlaka vardır. Ve o derinlerdedir. 
İyi yahut kötü, olumlu yada olumsuz durum, duygu nasıl olursa olsun, geçecektir, bu yaşamanın gerçeğidir, senin bir şey yapmana gerek yoktur; yaşam böyle işler. Sahte olan zamanın içinde tezahür eder ve zamanın içinde kaybolur. Zihnin içinde tutunduğun her gerçek dışıdır, önce bunu idrak et. Yaşamın akışında her şey mevcuttur bunu kabullendiğinde içindeki Sevgi tomurcuğu filizlenmeye başlar. Sen, bugün sahip olduğun inançların ve kendi doğruların ile yaşamı kendine zindan ettiysen bir yerlerde yanlışlık vardı. Doğrular ve inançlar hakikati gösteren işaretler olabilir; fakat hakikatin kendisi değildir, onlar sana toplum tarafından empoze edilmiştir ve artık değiştirme zamanın gelmiştir.

Çekim Yasasını İlişkilerde Uygulamak - 2

1.   Zamanda yolculuk.

Bir adamla tanıştınız. Belki arkadaşınız tanıştırdı., belki internette tanıştınız ve buluşma ayarlandı. Belki daha önceden tanıyordunuz ve ilk defa aranızda bir şeyler olma ihtimali başladı.
İlk gece hazırlanmaya başladınız. Ruj sürüldü. Saç yaptırıldı. En güzel elbise giyildi. En iyi huylar yanınıza alındı. En yapmacık gülüşler onlarda hazır. Aaa  dur dur listeyi unutmayın.
Adamla buluştunuz ve güzel ortamda güzel bir yemek yemeğe başladınız. Aklınız nerde zannediyorsunuz.
Belki büyük kısmı yemekte, adamda vs. ama bir o kadar büyük kısmı da bu adamın nasıl koca olacağında. Hiç inkâr etmeyin listeniz varsa, karşılaştırmalar başlamış demektir.


Şuna benzer sahneler olmaya başlayacaktır. Siz istemeseniz bile.
Aaa bak annesinden bahsederken umursamaz davrandı. Dur bakim, benim annemle ilgili bir maddem vardı? Hah “annemle iyi anlaşsın.” maddesi. Aaa yok yok istemem. Adam kendi annesinden bahsederken bile kendi gözleri parlamıyorsa benim annemi hiç iplemez bu. Zaten Aykut’un ilk kitabını okudum, bu adamın çok kötü ego kodları var annesiyle ilgili canım belli.
Adam belki size işinden bahsederken, son derece heyecanlı bir şekilde hayalleri olduğundan falan bahsetti, ama hayalleri işiyle alakalı değil di.
-   Aaa bu şimdi işi gücü bırakır ayol. Birde başıma kalacak. Üstüme iyilik sağlık. Benim listemde bulunan koca, kendine ve bana bakabilmeli. Ay yok yok.

Çekim Yasasını İlişkilerde Uygulamak - 1


Son günlerde ilişikler konusunda ne yapacaklarını soran pek çok mail aldım. Aslında hepsi bir birinin benzeri sorunlar. Sadece bakış açısı olarak kendimizi belirlediğimiz kalıplara uygun şekilsellik üzerine odaklamış durumdayız. Başka bir yöne bakamıyoruz veya başka bir çözümlere ve seçeneklere sahip olabileceğimizin farkında değiliz.
Yarattığımız ilişkiyi kendi seçimlerimizle yarattığımız halde, bakış açımızla ve düşüncelerimizle yarattığımız kısır döngüsü içinde sıkışmış durumdayız.
Bu konuda düşüncelerimi aktarmadan önce bu konuda yazılmış en güzel yazılardan birisi olan Aykut Oğut’un üzerinde ayna olan kitabındaki bir bölümü paylaşmak istiyorum.

  


Dünyanın birçok yerinde bulundum ve uzun süreler yaşadım, size yemin ediyorum daha Türkiye kadar evlenme meraklısı bir ülke görmedim. Lafım kızlarımıza.
Ne zaman birine niye ille evlilik desem, şuna benzer cevaplar alıyorum.
-          Ee yaşım geldi.
-          Ee yaşım geçti.
-          Arkadaşlarımın arasında bir tek ben bekar kaldım.
-          Artık güvende olmak istiyorum.
-          Annemle babamla oturmaktan sıkıldım artık.
-          Bu oğlanı kaçırmak istemiyorum.

Akışa Bırakmak.

Maddi konularda egoyu ikna çalışmları yapıyordum. Bu konuda yazı yazmak için başlangıç yaptım ama yazıyı bitiremedim. Yazının devamını yazmak içimden gelmiyordu ve bende bunun için kendimi zorlamadım ve akışına bıraktım. Çünkü bu durum bana aslında şunu hatırlattı, eğer yazıyı böyle yazarsam eksik bir şeyler olacak, deneyimlemem gereken bir şeyler daha var, onu ya da onları deneyimledikten sonra yazı tam olarak amacına uygun yazılabilecekti.
Bende olayı akışına bıraktım ve kendimle ilgili çalışmalara devam ettim. Bir olay üzerine arkadaşımla konuşurken çekimser olduğumu fark ettim. İşle ilgili bir konuydu bu ve normalde o konuda yazılı bir kural olmasına ve hak olarak verilmesine rağmen uygulamada amirler tarafından bu konunun gündeme getirilmesi pek hoş karşılanmıyordu. Ya da biz öyle değerlendiriyorduk. Sonuçta hakkımız olduğunu düşündüğümüz şeyi uygulamada istemek zorunda olmaktan rahatsız olduğum bir durumdu. Çok önemli olmamakla birlikte gündeme getirildiğinde üst kademe tarafından hoş karşılanmayacağını düşündüğümüz kalıplaşmış bir durumdu.

Bununla ilgili temizlik çalışması yapmaya karar verdim. Yaptığım çalışmalar sonrasında bu olumsuz duygunun farklı ayaklarını temizledikten sonra kafamda bir şimşek çaktı. Aslında burada ki en büyük problem bizim o duruma yapmış olduğumuz tanımın içindeydi.
Hak Etmek ya da Hak Etmemek. Hayatımızın her alanında etkili olan bir konuydu. Bizim tüm yaşamımızda kendimizi kafese kapatmamıza neden olabilecek güçte olan kelimelerdi.

Şelaleri Sever misiniz?



Şelalelerin bana en ilgi çekici gelen tarafı şelaleye sebep olan suyun geliş şekli ve miktarı. Amicalola denize çok uzakta, dağların tepesinde yer alan,çok yüksekten dökülen,uzak mesafelerden bile görülebilen bir şelale.Suyunu sağlayan ise küçük bir dere, yavaş yavaş akan bir su akıntısı…. Nasıl oluyor da sakince akan,akışındaki güzellik ve temizliğinden dolayı dayanamayıp ayaklarımızı içine sokmak istediğimiz bu küçücük dere bu şelaleye sebep oluyor diye düşünüyorum.
Akan suyun çağlayana dönüşmesi, döküleceği uygun yüksekliği bulması ile alakalı. Kendisinden beklenmeyecek kadar çok ses çıkartıyor, çok daha büyükmüş gibi gözüküyor.Yukarıda usul usul akarken mütevaziyane bir hayat yaşarken birden en heybetli görüntüye sahip oluyor. Sanki bizlere, bazılarımıza sesleniyor; hayatı, okulu, vazifelerini gözünde büyütenlere, ümitsizliğe düşenlere haykırıyor; ’’büyük biri olmayabilir, kendinizi yetenekli görmeyebilir, istediğiniz birçok şeyi yapamayacak, durumda ve imkanlarda zannedebilirsiniz.
Bunlarla ye’se düşmeyin, ümidinizi kaybetmeyin, sadece akmaya devam edin ve uygun yüksekliği bulmayı, Allah’ın o fırsatı karşınıza çıkarmasını bekleyin. Statik değil,aktif bekleme yapın, beklerken durmayın.Bir birikintiye, bir göle kavuşup onun bir parçası haline dönüşüp durgun bir hale dönüşmeyin. Akın, çalışın, akmaya, üretmeye, faydalı olmaya devam edin. Bir gün gelecek, yollar sizi yukarılara, tepelere götürecek, şelale eyleyecek, gözlere, kulaklara ve kalbe güzellik getirecek bir hale bürünecek…’’

Alıntıdır

Değişim ve Ertelemenin Önündeki Engelleri ve Uygulama Çalışmaları


Değişim için bir amaç iyi bir plan ve yeterince neden gerekir. Mümin Sekman
Hepimiz değişmek isteriz. Değişeceğimize olan inancımız tam. Değişebileceğimizi de biliyoruz. Ama bunlar değişmemiz için yeterli neden sayılmaz. İstemekten öte harekete geçebiliriz. Neden değişemediğimize gelecek olursak bunun nedenleri; amaçsızlık, değişmekten korkma-değişime güvenememe, risk alamama (hata yapmaktan korkma) ve erteleme. Bu engeller her ne kadar değişimin önündeki engeller gibi gözükse de aynı zamanda ertelemenin en önemli nedenleri arasında yer alır. Ne kadar değişmek istersek isteyelim eğer değişimimizin önündeki engelleri kaldırmazsak olduğumuz yerden daha ileri gidemeyiz. Ben bir hayat boyu engellerle yaşamak zorunda değilim. Engelleri ortadan kaldıracağım şimdi ve daima.
Peki ya sen ?
Bizler ne zaman hayatımızla ilgili bir adım atmak istesek neden hep ilk önce olumsuza odaklanıp atmak istediğimiz adımı da atmamıza engel olup kendi ayağımıza çelme takarız ki? Düşünsene hayatınla ilgili bir adım atmak istiyorsun ama sadece atmak istediğin adımı düşünüyorsun kısıtlamalar sınırlamalar negatif düşünceler yok, bizler adım atmak istiyoruz ama çoğumuz adım atmak istediğimiz alanda benim gibi olumsuzluklara odaklandığı için sorun oluşturuyor ve bu sorunlarda hedefimiz doğrultusunda adım atmak istediğimizde önümüze engel olarak beliriyorlar. Bizler ne zaman ki hayatımızla ilgili yenilikler için adım atmak istediğimizde çözümlere odaklanırız işde o zaman gelişiriz. Sorunlarla zaman kaybetmeyiz. İşte tamda burada proaktif düşünmenin ve olumlu düşünmenin bizler için ne kadar sağlıklı olabileceğini görüyorum..
Amaçsızlık:
Gidilecek bir hedefin olmaması ve o hedef için çaba sarf etmemesinden kaynaklanıyor. Felsefik veya bilimsel bir tanımdan ziyade basit kelimelerle durumu özetlemeye çalışıyorum. Büyük heveslerle başladığımız o egzersizler neden günün birinde bırakıyoruz. Kendimize söz vermeler, verdiğimiz sözleri tutamamalar, hayatımızı tek düze halinde yaşamak, değişmek isteyipte değişememeler neden? Bir insanın hedefi için amacı olmalı ama sadece değişmek isteyipte amacı olmadan harekete geçmenin onun için hiçbir yararı olmayacaktır. Amaçsızlığında diğer başlıklardaki gibi altında erteleme nedeni yatıyor. Amaçsızlık, eylemsizliğin bir eylem olduğunu kabul etmek gerekir. İnsanı psikolojik olarak çok yıpratan ve yaşama isteğini sıfıra indiren bir şey vardır ki o da hedefsizliktir.

Karma Çemberi


Karma çemberi geçmiş yaşam tecrübelerimizin oluşturduğu bir çemberdir. Bu çember içerisinde sayısız hayatlarımız vardır. Ruhlarımızın tekabülü için defalarca dünyaya geliriz. Her gelişimiz esnasında bir programımız vardır. Bu programları uygularken çeşitli korkular ediniriz. Gelmiş olduğumuz yaşantımızda bu korkularımızdan arınmadığımız takdirde bu korkuları yenebilmemiz için tekrar dünyaya gelir ve kendimizin seçtiği program dahilinde bu deneyimleri yaşar ve korkularımızdan arınmaya çalışırız. Eğer yaşantımız esnasında bu korkuları saptar ve sevgiye dönüştürürsek bu korkulardan arınmış olur hem karmamızdaki temizliği yapmış olur hem de yaşamakta olduğumuz yaşamdan zevk alır haline geliriz. Diyelim ki şu anki yaşantınızda "güvensizlik korkunuz" var, "başarısızlık korkunuz" var. Bunlar size geçmiş hayatla aktarılmış olabilir yada bu hayatınızda doğumunuzdan sonraki deneyimlerinizle kazanmış olabilirsiniz. Bu yaşantınızda bu iki korkuyu temizledikten sonra size yukarıdaki kuruldan sizin üst benliğinize sorularak bir korku daha gelebilir. Yani siz eğer üst sınıftan ders almak ve bir an önce takamül etmek isterseniz. Bunu bu yaşantınızda deneyimlemek istemezseniz bir sonraki yaşantınıza devredecektir.

Kuantum Diyarı’nda Olumlamalar…

Evrende iki temel yüksek frekanslı enerji bulunmakta, aynı ying-yang sembolünde olduğu gibi, gece- gündüz, iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik gibi. Bu temel iki enerji Sevgi-Korku enerjisi.Tüm olumlu  ve olumsuz frekanslı diğer duygusal enerjiler bu iki temel enerjiden doğuyor. Birinin olduğu yerde diğeri çok fazla barınamıyor. Temel olarak dünyaya Sevgi enerjisiyle geliyoruz ancak yaklaşık üç yaş civarlarında zihnimiz dünya formatına giriyor ve korkularla tanışmaya başlıyoruz. Egomuz bizleri korumak adına korku enerjisini daha çok kullanıyor ve yavaş yavaş ilk saf halimiz olan sevgi enerjisinden uzaklaşmaya başlıyoruz. Amacımız sevgi enerjisinin frekansını korku enerjisinin üzerine çıkarmak. Sevgi enerjisi, kendimize güvenmemizi, yaşamın akışına güvenmemizi, kendimizi değerli bulmamızı (ki hepimiz insan olma onurundan dolayı çok değerliyiz) , sağlık, bolluk ve bereket içerisinde yaşamımızı sağlar. Korku enerjisi ise, yaşamın akışından, geleceğimizden korkmamızı, kaybetmekten, parasız kalmaktan endişelenmemizi sağlar.  Korku titreşimi çok yüksek ve hücrelerimize zarar veren bir enerji frekansıdır. Olumlamalar yaparken kendimizde bulduğumuz korkular üzerine çalışmalıyız. Burada en önemli nokta bu çalışmayı zihnimiz alfa (7-14 hz.) aralığındayken yapmamız gerekiyor. Bilinç düzeyinde yapılan olumlamalar genellikle egomuzun tesiriyle ters tepebiliyor. Olumlama yapayım derken daha çok korkuyu hatırlatan geveze zihin ortaya çıkıyor. Bu nedenle bu çalışmayı zihnimizin doğal süreçte alfaya girdiği zamanda yani sabah uyanır uyanmaz ve gece uyumadan hemen önce yapmamız gerekiyor. Ya da kendinizi nasıl bu alana yani hipnoz alanına çekebileceğinizi öğrenmeniz gerekiyor.

Aşağıdaki olumlama örneklerinde sıklıkla “ben” kelimesi kullanılmakta.Bunun anlamı başkaları değil sadece “ben” demek değildir. Kişinin zayıf olduğu alanını güçlendirmek için kullanılmaktadır yoksa egosal bir yaklaşım değildir.

Korkular İçin Olumlamalar;

Güvensizlik Korkusu için;

Yaşamın akışına güveniyorum.
Her ne oluyorsa benim için en güzel şekilde gerçekleşiyor.
Ben kendime güveniyorum.
Ben tüm insanlara güveniyorum.
Ben her halimle güvendeyim ve bunun için şükrediyorum.