Düşüncelerinizi Nasıl Yansıtırsınız


Çoğu insanın karşı karşıya geldiği en büyük sorun parasızlık. Bu Zihin Meselesi'ni kullanarak bin dolarlık banknotlar edinen insanları duysam da bence para, zihin Meselesi ve enerjiyle yapılan eylemi birleştirdiğinizde geliyor. Elbette düşünceniz parayı çekebilir ve bir kez ufukta göründü mü, düşünceniz sizi onu elde etme yollarına götürecek. Ben yatırım bankacılığı işindeyken, büyük serveti olan pek çok insan tanıyordum ve her biri "para bilincine" sahipti. Servetlerinj ve onu elde etme yollarının, bu kitapta önceden bahsettiğim deneyimlerime oldukça benzediğini söylediler.


Ne dilerseniz dileyin, kullanılan hep aynı teknik. İstediğiniz şeyi resmini tasavvur edin ve kendinize onu elde edeceğinizi söyleyin. Ama sadece tetikte bir bekleyiş geçirerek ona kavuşacağınızı sanmayın. İşe gidin, amacınız, sürekli aklınızda tutun ve biriktirmeye başlayın. Haftalık maaşınızdan artıracağınız her dolar, sizin olacak servete bir adım daha yaklaşmak demek. Böyle düşünün ve artırabildiğiniz kadar artırın. Siz biriktirdikçe, o servet daha hızlı oluşacak.
Sonra birikimlerinizi kara dönüştürün, kumar ya da borsa değil de değeri kanıtlanmış kıymetlere, mülke ya da kendi işinize yatırım yapın. Yatırımınız, sizin para bilinçliliğiniz altında büyüdükçe, daha fazla para kazanıp daha fazla biriktirdiğinizi görecek ve ·şaşıracaksınız. Dahası, bunu heyecan verici ve teşvik edici bulacaksınız. Elinize, beklenmeyen ve bilinmeyen pek çok kaynaktan daha karlı yatırım fırsatları geçecek ama çoğu insanın yaptığı hatayı yapıp temeli olmayan işlere girişmeyin, tek bir kuruşunuzu bile yatırmadan önce sağlam tavsiyeler alın.


Bir kadınla kızının, yirmi beş yılda, yarım milyon dolardan fazla para biriktirdiğini hatırlıyorum. Bu paranın çoğu, apartmandan ve depo binalarından oluşan gayrı menkul halindeydi. Kadının kocası Birinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre sonra ölmüştü ve kadına oldukça büyük bir ev bırakmıştı. Kadın, kendine ve liseyi yeni bitiren kızına nasıl bakacağını düşünerek kafayı yemek üzereydi. Bir işe girmek ya da işi yürütmek konusunda 
hiçbir deneyimi yoktu ama yemek pişirip evle ilgilenebiliyordu. Bir sabah, oda kiralama fikri aklına geldi.
Bu bir başlangıçtı, gerisi de hızla geldi. İki yıl içinde iyi bir kar ederek evini ve işini sattı ve ünlü bir erkekler kulübünün tam karşısında çok daha büyük bir ev aldı. İyi aşçılığı sayesinde kulübün işini alacağına inanıyordu. Aldı da - ve zengin oldu. Pek çok yardımcı tutsa da, yoğun bir dönemde hiçbir iş onun için aşağı seviyede değildi.
Onun evinde kalan yaşlı bir iş adamı bir gün ona çay salonu açmasını önerdi. Bir mekan ayarlamak için gereken finansmanı karşılayacağını da söyledi. Kadın, bir ofis binasının çatı katını buldu ve çay salonunu açtı. Servis işini kadının kendisi yürütüyordu ve kızı da yoğun zamanlarda kasiyerlik yapıyor, diğer zamanlarda da mutfakta çalışıyor ve elemanlara talimatlar veriyordu, kısa süre içinde çay salonu iş adamları için gözde bir yemek salonu haline geldi. Bu sayede bir mortgage şirketi vasıtasıyla bir plaj oteli satın aldı ve çay salonunu da oldukça iyi bir fiyata sattı.
Tüm bu süre içerisinde menkul kıymetlere yatırım yapıyordu ve çok geçmeden yirmi beş bin dolarlık bir birikim yaptı. Bu parayı köhne bir apartmanın ilk ödemesine yatırdı. Evi yeniden 
şekillendirerek cazip bir hale getirdi ve işletmesini üstüne alarak binayı oldukça popüler yaptı. Büyük işler başardıkça ünü, başka apartmanları olan bir sigorta şirketine kadar gitti ve bu apartmanların birkaçını -maaş ve yüzde tabanıyla işletme teklifi aldı. Sermayesi büyüdükçe apartman satın alma fırsatları ardı ardına geldi ve "para bilinci" olan bu kadın hakkında en son aldığım haber, sadece o şehirdeki apartmanları değil, yakındaki bir sahilde de bir ev aldığıydı. Daha önce apartmanları sadece yaz aylarında işletiyordu, şimdi tüm yıl ödeme yapan müşterileri de var.
İşe yarayacak bir fikri olan kişi, bu fikri finanse edecek parayı bulmakta nadiren zorluk çekiyor, bunu uzun süredir gözlemliyorum. Ama insanları borç vermeye ikna etmeden önce, 
fikre kendilerini tamamen inandırmak zorundalar. Kendi işinizi kurmayı planlıyorsanız, bunu düşünün ve inancın bilimini kullanın, sizi finanse edecek birini bulacaksınız.
Büyük servetler tek günde kurulmaz, zaten sahip olduğunuz ya da kazanıp biriktirdiğiniz paraya eklenenlerle oluşur. Ama servet edinmek istiyorsanız, zihninizi ve enerjinizi çalıştırmalısınız. Sonunda gelecektir - inancın büyüsünü kullanın yeter.
Bu bilimi kullanarak hızla, on yıldan kısa bir Süre içinde, başarı elde edilen başka bir olay daha. Köşedeki bir eczane iflas etmişti. Demirbaşlar, hayli zengin olan bina sahibine ve 
depodaki ilaçların çoğu toptancı ilaç satıcısına aitti. Genç bir eczacı eczanenin yerini duydu ama bu işe girişecek parası yoktu. Sonunda toptancı ve ev sahibi bir araya geldi ve genç 
adam onları ikna etti. Mekânı işler kılmak isteyen ev sahibi, genç adamı birkaç ay finanse etmeye razı oldu ve toptancıya da gerekli güvence verilerek mekan yeniden açıldı. Eczacının 
karısı da tezgâhın arkasında yardımcı oldu ve işler büyümeye başladı.
Genç eczacı uzun süredir, insanlara yardımcı olacağını düşündüğü bir ilaç hazırlamak istiyordu ama kendisini finanse edecek kimse bulamamıştı. Bir gün bina sahibiyle konuşmaya 
karar verdi. Planına o kadar yürekten inanıyordu ki bina sahibini ikna etmekte hiç zorluk çekmedi. Bina sahibi, genç adam için bir şirket ayarladı ve başlangıç için ortaya beş bin dolar koydu. İlaç aylarca eczacının kiralık evinin bodrumunda, akşamları eczane kapandıktan sonra şişelendi. İnsanlar ilacı her geçen gün daha fazla almaya başladı ve işler iyice büyüdü, tüm ülkeye yayıldı. 
İlk birkaç yıl, cv sahibinin borcu ödenmekle kalmamış, karının da elli bin dolardan daha fazla olduğunu söylemişti. Genç eczacının şu anki geliri yılda yüz bin dolardan fazla; kendisi ve 
şirketi, işe başladığı binayı satın aldı.
Büyük Bunalım'ın ortalarında, başka bir adam bana dikkate değer bir hikaye anlattı. Adam hayatı boyunca ofis işleri pozisyonlarındaymış ama bir gün kendini daha düşük bir pozisyonda daha düşük bir maaş alırken bulmuş. Karısı, sorunlarına çözüm bulma umuduyla, gelirlerin onda birinin kiliseye verilmesi konusunda ısrar eden dini bir kuruluşa katılmış.
Bir gece karısı, adamı kendisiyle kiliseye gelmeye ikna etmiş ve sonra, adamın "kafasında bir ampul yanmış". Eve döndükten sonra, babasının, tüm berberlerde ve güzellik salonlarında kullanılacak bir losyon hazırlarken kullandığı eski bir formülü aramaya başlamış. Formülü bulduktan sonra, eski şişeleri toplamak için hurdacılara gitmiş ve çöplere bakmış. Bulduğu 
şişeleri eve götürüp yıkamış ve o şişeler, losyonun ilk kaplan olmuş. Bu adam şahsen, berberden berbere ve güzellik salonundan güzellik salonuna gezmiş. Söyledikleri o kadar inandırıcıymış ki kısa süre sonra işini bırakmış ve kendi üretim merkezini açmış. Oluşturduğu servetten ve aklına gelen tüm fikirlerden, gelirlerin onda birini bağışlama prensibinin, sorumlu olduğuna inanıyordu. Ürettiği losyon tüm ülkede tanındı ama adam bunun ticaretini şahsen yapmayı bıraktı - işi toptancılar sürdürdü ve o da kendi satış organizasyonunu kurdu. İnancın büyüsüne bir örnek daha.
Binlerce kişi, özellikle de Monnonlar, onda bir gelirin bağışlanması prensibine sıkı sıkıya inanır. Kendi mezhebinde ve dışarıda dini vaazlar veren en büyük sanayicilerimizden biri, 
başarısının büyük kısmını, bu prensibe bağlamıştır. Pişirme makineleri ve aletleri satma işinde oldukça başarılı başka bir adam da başarısını tamamen bu prensibe bağlamıştır. Gelirin onda birini kiliseye ya da dini kuruluşlara bağışlamanın, bu kişilerin başarılarında rolü olup olmadığını bilemem. Ama bu bağışçılar, kendi eylemlerinin etkisine tamamen inanıyor ve bunun işe yaramadığını kim söyleyebilir?
Madde dünyasında her şey önce bir fikir, kişinin zihninde bir düşüncedir. Bir mal satan bir insan aslında bir fikir satıyordur - bir makine satıyorsa, makinenin yaptığı işi; yapı malzeme- 
si satıyorsa, kullanma yolunu; yiyecek satıyorsa, besin değerini ve lezzetini satar, örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. Her iş, her servet bir fikirden, eylemle desteklenmiş hayal gücünden büyür.
Yıllarca, ünlü Jantzcn mayolarının üreten Jantzcn Trikotaj İmalathanesi'nin kat ettiği ilerlemeyi izledim. Bu üretim şirketinin gerçek anlanında sıfırdan, tüm dünyayı saran bir kuruluş haline geldiğini gördüm. Şirketin arkasındaki insanların başarı hikâyesi, Horatio Algcr'in anlattıklarıyla yarışır. Şirketin yönetim kurulu başkanı 1. A. Zehntbauer'le bu bilim hakkında pek çok kez konuştum ve onun da izniyle bana yazdığı bir mektuptan alıntı yapıyorum:
Söylediğiniz gibi, bazı insanlarda, onları mutlu ve başarılı bir hayata götüren ve tanımlanamayan bir şey var. Diğer insanlar da çok çalışıyor ama mutluluk ve başarı getiren o şeye sahip değiller.
Ben bu tanımlanamayan şeyi hiçbir zaman sistematik olarak geliştirmeye çalışmadım, çünkü o bana ailemden, özellikle de annemden geçmişti. Dört kardeştik, üç erkek bir kız. Annem, bizim "Yapamam" laf1arıımza sürekli karşı çıkardı ve başkalarının yapabildiği bir şeyi bizim de yapabileceğimizi söylerdi
Gereken tek şey o işle uğraşmak ve o işte ustalaşana kadar denemeye devam etmek, çok zor ya da çok kolay olduğu için hiçbir işten kaçmamaktı. Sonrasında daha büyük bir iş yapmaya donanımlı hale geliyordu k. Bizim şikayet etme ya da homurdanma eğilimimize sürekli direnirdi. Şikâyet ediyorsak bize "Homurdanıp durmayın ve böyle güzel bir dünyada yaşadığımız için çok şanslı olduğumuzu düşünün. Şikayet etmek yerine neşelenin, gülümseyin ve elinizdekilerin tadını çıkarın," derdi.
Hayatımız boyunca çok mutlu olduk ve bunu ailemizin eğitimine bağlıyorum. Sürekli eğitimiyle annem ve "Olaylara her zaman iyi yanından bak, karanlık yanlarından değil" diyerek 
onunla işbirliği yapan babam. Her insan, hayatında böyle etkilere sahip olacak kadar şanslı değilse, sizin de açıkça söylediğiniz gibi, hayattan çok şey alabilmek için gerekli olan o bakış açısı, büyük miktarda öz disiplin ve pratikler sağlanabilir. Kişinin o anki şartları ne olursa olsun, sizin biliminizi uygulaması eminim işe yarayacaktır.
Bugünün iş dünyasında, rekabet hiç olmadığı kadar şiddetlidir. Dolayısıyla belli bir pozisyon için gereken kişi yeterince donanımlı kişilerdir. Hiç eğitimi ya da deneyimi olmayan birinin sadece bu bilimi kullanarak fabrikadan çıkıp büyük bir şirketin başına geçebileceği izlenimini vermek istemiyorum. Bunun yapılabildiği istisnai durumlar olabilir ama çok az ve nadirdir.
Öncelikli şeyler önce gelir ve bir insan kendini daha iyi bir işe yetkin hissediyorsa ve kendini ona hazırladıysa bu bilim ona işi, hatta daha da iyisini sağlayabilir.
Bir gün, ünlü bir yönetici bana "İş arayan çoğu insanda gördüğüm en büyük sorun şu: Üstlerinin onlarla, kendisine yardım edebilecekleri ölçüde ilgilendiğini göz ardı ederek, kendileriyle o kadar meşgul oluyorlar ki, müstakbel patronlarını etkilemek için hiçbir çaba göstermiyorlar," dedi. Bu çok merhametsiz bir yaklaşım gibi görünebilir ama rekabet dünyasında kişisel çıkar, tüm iş avcılarının yüzleşmesi gereken bir gerçektir.
"Kendi düşüncelerini izlemezsen, kendi düşüncelerini izleyen birinin düşüncelerini izlersin" diye eski bir söz vardır. Anlamı zaten ortadadır - liderle takipçi arasındaki farkı belirtmiştir. 
Düşünmeyen ve yaratıcı yeteneklerini kullanmayanlar, ne yapacaklarına dair başkalarından emir alırlar. Düşünmek istemediğiniz sürece, fiziksel olarak çalışmak zorunda kalacaksınız ve bu da emeğinize karşılık daha az para almak anlamına geliyor.
Bu yüzden, istediğiniz türden bir işi tasavvur edin. Amacınıza olan inancınız sizin bir parçanız haline gelene kadar ve onu kanınızda, damarlarınızda ve vücudunuzun her dokusunda 
hissedene kadar kartlarınızı ve tasdiklerinizi kullanın. Kendinizi, tasavvur ettiğiniz şeyleri yaparken görün ve sonunda işe yarayacaktır çünkü sürekli ve ısrarla tutulan her düşünce er ya 
da geç kendini cisimleştirir.
Herkes hayatının bir döneminde tatile çıkmıştır. Bu olaydaki zihinsel süreci hiç düşündünüz mü? Önce tatil fikrini düşünürsünüz. Sonra nereye gideceğinize karar verirsiniz. Kısa süre 
içinde kendinizi dağda, deniz kıyısında ya da yeni bir şehri ziyaret ederken tasavvur edersiniz. Tatil sizin planladığınız gibi oldu çünkü kendinizi yaparken gördünüz - tatil gerçeğe dönüşmeden önce. Bir şey daha açık olabilir mi? Ne yapmak istiyorsanız, aynı prensipleri uygulayın, aynı şekilde başarılı sonuç alacaksınız.
Size detaylı bir şekilde anlattığım kart yöntemini hatırlıyorsunuzdur, Ayna tekniği adını verdiğim başka bir yöntem anlatmadan önce, bu harika yöntemi nasıl keşfettiğimi ve daha hızlı ve etkili sonuçlar alabilmek için nasıl kullanıldığını anlatmama izin verin.
Yıllar önce, tomrukçuluk ve bıçkı makineleri patentlerine sahip, varlıklı bir adama konuk oldum. İmalathane uygulamaları. için geliştirdiği yeni bir yöntemi açıklamak amacıyla, ünlü bir 
oteldeki süitine pek çok gazeteci, bankacı ve sanayi liderini davet etmişti. İçki su gibi aktı ve ev sahibi oldukça sarhoş oldu.
Akşam yemeği verilmeden önce, ev sahibini yatak odasına doğru sendeleyerek gittiğini ve tuvalet masasının önünde aniden kendini toparladığını gördüm. Ona yardım edebileceğimi 
düşünerek odasının kapısına kadar izledim. Ben orada dikilirken, o tuvalet masasını kenarlarından kavradı ve aynaya bakarak bir şeyler mırıldanmaya başladı. Sonra sarf ettiği sözler kulağa mantıklı gelmeye başladı; onu izlemek için biraz geriye doğru gittim. Aynaya bakarak kendine "John, seni yaşlı kurt, seni sarhoş etmeye çalıştılar ama sen onları kandıracaksın. Sen ayıksın, ayıksın, ayıksın. Bu senin partin ve ayık olmak zorundasın," 
dedi.
O bu sözleri tekrar edip aynadaki yansımasına bakarken, bir değişim olduğunu fark ettim. Vücudu daha dik ve yüz kasları daha sıkı hale geliyordu ve sarhoş görüntüsü kayboluyordu, Tüm bu değişim aşağı yukarı beş dakikada gerçekleşti.
Bir gazeteci ve polis muhabiri olarak deneyimlerimde çok fazla sarhoş insan gördüm ama böylesine hızlı bir değişimi hiç görmemiştim. Onu gözlediğimi bilmesini istemedim ve tuvalete 
girdim. Yemek odasına döndüğümde, ev sahibini masanın başköşesinde gördüm. Yüzü hala biraz kırmızıydı ama tüm görünümü ayıktı. Yemeğin sonunda, yeni planlarıyla ilgili oldukça 
etkileyici ve ikna edici bir sunum yaptı. Bu olaydan kısa bir süre sonra, bilinçaltı zihniyle ilgili daha fazla bilgi edindiğimde, sarhoş bir adamı ayık bir ev sahibine dönüştüren bilimi daha iyi 
anladım.
Ayna tekniğini binlerce insana anlattım ve alışılmadık sonuçlar alan çok insan oldu. Yıllar boyu, pek çok insan bana sorunlarım yardımı için başvurdu. Kadınların sayısı şaşırtıcı 
derecede fazlaydı ve hemen hepsi ağlama nöbetleriyle anlatmaya başlıyordu. Yaptığım ilk şey onları upuzun bir aynanın karşısına dikip kendilerine iyice bakmalarını sağlamak oluyordu. Gözlerinize bakın ve orada ne gördüğünüzü söyleyin - sulu göz mü yoksa mücadeleci biri mi? Ağlamaları kısa sürede duruyordu.  Bu olaylardan sonra anladım ki bir kadın aynadaki aksine bakarken ağlayamıyor. Onları durduran şey gurur mu, utanç mı yoksa zayıf oldukları fikrini reddetmeleri mi bilmiyorum ama şu bir gerçek ki ağlamayı kesiyorlar.
Pek çok büyük hatip, vaiz, aktör ve devlet adamı ayna tekniğini kullanmıştır. Drew Pearson, Winston Churchill'in önemli konuşmaları yapmadan önce mutlaka aynada prova yaptığını 
söylemiştir. Pearson aynı zamanda Woodrow Wilson'ın da aynı tekniği uyguladığını belirtmiştir. Ben buna konuşmacının bilinçaltı güçlerini kuvvetlendirme metodu diyorum; böylece, dinleyicilerin huzuruna çıktığında o güçler dışarı akıp dinleyenleri etkileyecek. Konuşma provası yaparken ayna kullanarak, kendinizin, sözlerinizin, sesinizin ve görünümünüzün bir resmini yaratıyorsunuz. Aynaya bakarak, sözlerinizin gücünü ve anlamını, dinleyenlerin bilinçaltı zihinlerine aktaracak zihinsel titreşimleri artırıyorsunuz.
Bu ayna tekniği, bazı misyonerlerin kişisel çekim güçleri hakkında olası bir ipucu da veriyor. Bill Sunday'i en parlak devrindeyken tanırdım ve onu vaaz verirken pek çok kez dinledim ama o günlerde, bu Zihin Meseleleri hakkında doğru düzgün bir şey bilmiyorken, onun ve diğer müthiş misyonerlerin insanları nasıl o kadar etkilediklerine şaşırırdım.
Ama şu an, Billy Sunday'in ayna tekniğinde deneyimli olduğuna dair kanıtlar var; Eric Sevareid, 1946'da yayınlanan O Kadar da Çılgın Bir Hayal Değil adlı kitabında bundan bahse- 
diyor. Sevareid, genç bir gazete muhabiriyken Billy Sunday'le yaptığı röportajı anlatıyor:
"Otel odasındaydı. Bir ayağı eşikte, pencereden dışarıyı dikizliyor, şimdi de aynadaki yansımasına - konuşma yaparken iki eliyle tuvalet masasını kavrıyor,"
Daha önce, Amerika'nın en önemli sigorta satıcılarından biri, inanç bilimini kabul etmişti. Adam, ayna önünde satış sunumunu yapmadan asla iyi bir satış beklemediğini söylemişti. 
Müthiş derecede satış yapıyordu.

Her satış mümessili "Kendini ikna edebilirsen, karşındakini de edebilirsin" sözünü duymuştur - bu laf temel olarak doğrudur. Dinden askeriye, tarihteki her kitle hareketi, inancından aldığı güçle binlerce insanı değiştiren bir kişiden çıkmıştır. Hevesin, bulaşıcı olduğunu ve hevesli bir insanın bunu başkalarına da geçirebileceğini bilmek için psikolog olmaya gerek yoktur.

Ayna tekniği basit ama etkili bir yöntemdir. Onu kullanarak satış kabiliyetinize inancınızı güçlendirebilir ve dolayısıyla hevesinizi artırabilirsiniz
Farkında olsak da olmasak da hepimiz bir satış eylemi için deyiz - eşyalarımızı olmasa bile kişiliklerimizi, hizmetlerimizi ya da fikirlerimizi. Aslında bütün insan ilişkileri bir şeyleri satma eylemine dayalıdır ve kendi düşüncemizi insanlara kabul ettirmeye çalıştığımız her durumda, bir satış eylemi içine girmiş oluyoruz. Yasal olarak, bir sözleşme ya da anlaşma, zihinlerin buluşmasına dayalıdır ve karşı tarafın sizin gibi düşünmesini sağlamadığınız sürece, fazla yol kat edemezsiniz. Ama büyük konular üzerinde zihinler buluşunca gerisi kolaydır. Kesik çizginin üstündeki isim an meselesidir. 
Bu kitapta sunulan bilimin ışığında düşünüldüğünde, ayna tekniğinin çok iyi bir yöntem olduğu anlaşılıyor. Bu yöntemle, bilinçaltı zihninin yüce güçleri, karşınızdakileri etkilemekiçin kullanılabilir. "Bunalım" günlerinde, işlerini artırmak için satış kuruluşlarıyla çalışırken, onlara bu ayna yöntemini tanıttım ve harika sonuçlar ortaya çıktı. Tart pişiren bir şirketin arabalarının arka iç kapılarına aynalar yapıştırttım, böylece sürücü-satıcı, mallarını dağıtmak için kapıları açtığında gördükleri ilk şey o ayna olacaktı. Her satıcıdan, müşteriye uğramadan önce kaç tane tart satacaklarına karar vermelerini ve sonra aynaya o kadar satacaklarını söylemelerini istedi. Bir sürücü bana aylardır bir kadın restoran sahibine tart satmaya çalıştığını ama kadının hep reddettiğini anlattı. Sonra bu sürücü ayna tekniğini denemeye karar vermiş. O gün kadına on tart satmış. Bunu bana anlattığında, günde ortalama on beş tart satıyordu.

Ayna tekniği, sigorta şirketlerinde, mali şirketlerde, kauçuk imalathanelerinde, otomobil ajanslarında, kurabiye üretim fabrikalarında ve satış görevlisi ya da üretim operatörü olan diğer birçok kuruluşta etkili bir şekilde kullanılmıştır. Benim eski şirketimde bazen felaketten kaçınmak için tam dönüşler yapmak zorunda kalırdık. Bu tekniği ilk kez, ofiste, çalışanların şapka ve pa1tolarını bıraktığı arka odaya bir ayna koyarak kullandım.
Öyle yerleştirdim ki herkes odaya girerken ya da odadan çıkarken onu görmek zorunda kalıyordu. Önce kâğıtlara "Kazanacağız. “"Yorulmak nedir bilmeyen bir zihin için hiçbir şey imkânsız değildir", "Cesaretimiz var, kanıtlayalım", "Dünyaya kolay lokma olmadığımızı gösterelim", "Bugün ne kadar satış yapacaksın?" gibi pek çok slogan yazdım ve o aynaya yapıştırdım. Sonra sloganları aynaya doğrudan sabunla yazmaya başladık.
Aynı sektördeki diğer firmaların zorlukla ayakta durmasına rağmen, her sabah, çalışanları iş yapabileceklerine inandırmak için yeni bir slogan ortaya çıkarıyordum. Daha sonra bu yöntem, ofisin ana kapısının karşısına ikinci bir ayna koymaya kadar gitti, böylece satış mümessilleri ofisten çıkarken gördükleri son şey o ayna oluyordu.
Daha sonra, tüm satış temsilcilerinin ve yöneticilerin masalarındaki takvim çerçevelerinin yanına aynalar yerleştirdim. Şaşırtıcı nokta, en kötü "Bunalım" günlerinde, satış temsilcileri - hepsini kastediyorum - gelirlerini üçe dörde katladı ve bu ilerleme hala devam ediyor. En iyi zamanlarda, aylık geliri 300 doların üstüne çıkmamış pek çok temsilci artık ayda ortalama 1000 dolar kazanıyordu. Kulağa inanılmaz gelebilir ama gerçek. Dosyalarımda, ayna yönteminin etkisini test etmiş yöneticilerden, satış temsilcilerinden ve diğerlerinden gelen pek çok mektup var.
Şimdi tekniği anlatıyorum. Bir aynanın karşısına geçin. Boy aynası olmak zorunda değil ama en azından belinizin üst kısmını görebilmeniz için yeterince büyük alınası gerek.

Askerlik yapmış olanlarınız, hazır olda durmanın - dik durmak, topukları birleştirmek, karnı içeri çekmek, göğsü dışarı vermek ve başı dik tutmak -- ne demek olduğunu biliyordur. 
Şimdi güç ve kararlılık hissi edinceye kadar üç ya da dört kez derin nefes alın. Sonra gözlerinizin içine bakın ve kendinize, istediğiniz şeyi alacağınızı söyleyin - istediğinizi yüksek sesle belirtin ki dudak hareketlerinizi görüp sözleri duyabilesiniz.


Bunu düzenli bir ayin haline getirin, günde en az iki kez (sabahları ve akşamları) yapın - sonuçlarına siz de şaşıracaksınız. Dilerseniz aynaya sabun la parola ya da slogan yazıp bunu çoğaltabilirsiniz, yeter ki daha önce tasavvur ettiğiniz ve gerçekleşmesini istediğiniz şeyi size hatırlatsın. Birkaç gün içinde, yapabileceğinizi tahmin etmediğiniz bir güven duygusu geliştireceksiniz.
Eğer son derece güç bir şey istiyorsanız veya daha önce korktuğunuz patronunuzla görüşmeyi planlıyorsanız, ayna tekniğini kullanın ve doğru bir sunum yapacağınıza kesinlikle emin olana kadar bunu tekrarlayın. Eğer bir konuşma yapmak istiyorsanız, lütfen ayna önünde çalışın. El kol hareketleri yapın, savlarınızı insanların kafasına sokmak için yumruğunuzu diğer 
elinizin avucuna vurun – doğal olduğunu düşündüğünüz her beden hareketini kullanın.
Aynanın önünde dikilirken, kendinize çok başarılı alacağınızı ve kimsenin sizi durduramayacağını ardı ardına söyleyin. Kulağa aptalca mı geliyor" Bilinçaltı zihninize sunulan her fikrin, nesnel dünyada tam bir karşılığını üretileceğini unutmayın. Bilinçaltınız bu fikri ne kadar hızlı alırsa, isteğiniz o kadar hızlı bir şekilde gücün resmine dönüşür. Uyguladığınız yöntemleri herkese anlatmanız iyi bir fikir olmayacaktır, çünkü alaycılar sizinle dalga geçebilir ve özellikle bu bilimi yeni öğrenmeye başladıysanız, kendinize olan güveninizi sarsabilir.
Bir yönetici ya da satış müdürüyseniz ve şirketinizi daha fazla heveslendirmeye çalışıyorsanız, çalışanlarınıza ayna tekniğini öğretin ve onları bunu kullanmaya teşvik edin; artık şimdi çoğu şirket bu tekniği kullanıyor.

Gözlerin gücü hakkında çok şey yazıldı. Gözlerin, ruhun aynası olduğu söylenir; onlar düşüncelerinizi ele verir. Sizi, hayal ettiğinizden de fazla ifade eder. Tabiri caiz se başkalarına "numaranızı verir." Ama bu ayna pratiğine bir kez başladığınızda, gözlerinizin, hiç tahmin etmediğiniz bir güce (yazarların dinamik ya da büyüleyici olarak adlandırdığı bir güç) kavuştuğunu göreceksiniz. Bu güç size, insanların ruhunu okuyormuş hissi veren bakışlar kazandıracak. Eninde sonunda, düşüncenizin yoğunluğunu gösteren bir yoğunluk gelecek ve insanlar bunu fark etmeye başlayacak. Emerson her insanın bakışlarında, kendi seviyesini gösteren bir şey olduğunu yazmıştır. Hayatınızdaki derecenizi ya da pozisyonunuzu bakışlarınızda taşıdığınızı unutmayın. Bu yüzden kendine güveni gösteren bakışlar geliştirin. Ayna size yardım edecektir.




 Bu ayna tekniği pek çok farklı şekilde ve çok memnun edici sonuçlarla kullanılabilir. Bedeninizin duruşu ya da yürüyüşünüz kötüyse, tam boy ayna önünde pratik yapmanın harikalar yaratacağım göreceksiniz. Ayna, insanların size baktığında gördüğü kişiyi size gösterir; siz de onların sizi nasıl görmesini istiyorsanız o şekle girebilirsiniz.
Rolünüzü oynadığınızda o rol olursunuz denir. Rolünüzü prova etmenin en iyi yolu yine ayna karşısına geçmektir. Bu bilime kibrin yeri yoktur. Dolayısıyla aynayı kibirli bir tavırla değil, olmak istediğiniz kişiye dönüşme amacıyla kullanın.
Dünyanın en seçkin insanları kendilerini geliştirmek ve insanlar üzerindeki etkilerini artırmak için ayna tekniğini kullandıysa, siz de ONU kendi özel amaçlarınız için kullanabilirsiniz elbette.
Sezgi ve önsezi hakkında çok şey yazıldı. Bazı psikologlar bize sezgiyle gelen fikirler in "durup dururken" olmadığını, birikmiş bilgimizin ya da daha önce gördüğümüz ya da duyduğumuz şeylerin yansıması olduğunu iddia ediyor. Bu, kimyagerler, mucitler ve deneme yanılma yöntemiyle çalışan diğer insanlar açısından, ön bilgilerini ve önceki deneylerinin sonuçlarını kullanarak, bir noktaya kadar doğru olabilir. Ama bence şimdiye kadar yapılmış sayısız keşif, aydınlanma ve şaheser doğrudan bilinçaltı zihninden gelir ve daha önce dosyalanmış bilgilerin sentezi değildir. Uyguladığımız her gelenek, kullandığımız her şey, önce birinin zihninde bir fikirdi ve o fikir önce bir önseziye, sezgisel bir kıvılcıma dönüştü. Bunun için, sezgilerinize Önem vermek ve onlara sonuna kadar güvenmek akıllıca bir eylemdir.
Çoğu büyük lider, sanayici ve mucit, dinlenme anlarında ya da sorunlarını çözmeye çalışmak yerine başka bir işle meşgulken gelen önsezilerini takip ettiklerini açıkça kabul etmiştir. Bilinçaltı zihninizi harekete geçirmenin iyi bir yolu da, bilinçli bir şekilde bir sorunu tüm açılardan çözmeye çalışmaktır. Sonra bir gece, uykuya dalmadan önce, bilinçaltımıza çözümü bulmasını emredin. Gecenin bir yarısı uyanabilirsiniz veya sabah uyandığında ya da ertesi gün tamamen farklı bir işle uğraşırken sorunun çözümü aklınıza gelebilir. Geldiği zaman hemen yakalayın ve çözümü uygulamakta vakit kaybetmeyin.
Belli bir adamı aramak yada ziyaret etmek için güçlü bir isteğe sahip olabilirsiniz. Bu adam bir şirketin başkanı olabilir ve size çok büyük yardımı dokunabilir. Ama pozisyonundan dolayı, harekete geçmekten korkuyor olabilirsiniz. Bir yandan "isteğiniz" diğer yandan korkunuzla mücadele ediyorsunuz. Çoğu zaman korku galip gelir. Korku ya da şüphe zihninize girdiği zaman, kendinize şu soruyu sorun: "Onu görmeye gitsem ya da arasam kaybedecek neyim var? Bunların ne zararı olabilir?" Korkularınız ve şüpheleriniz bu soruyu cevaplayamaz. Bu yüzden, vakit kaybetmeden isteğinize boyun eğin.
Burada sizi uyarmam gerekiyor. Pek çok insan kumar oynamayı sever. Bazıları kart oyunları oynar, bazıları at yarışına tahminde bulunur ve bazıları da borsa oynar. İnsanlar arada sırada önsezilerine kapılıp çok para kavuştuklarını söyleyebilir. Ama bedavadan kazanç elde etmek için hırslanarak önsezilerinizi izlememenizi öneriyorum. Bu durumda çok büyük bir yanlış var, çünkü kumarcıların çoğu parasız ölüyor.
Ayrıca önsezilerinizin, sizi denenmemiş şeyleri yaptırmasına izin vermeyin. Bu bir önseziden ziyade, bu hayal ürünü bir arzu olabilir. Gerçek bir önsezi, sizi istediğinize ya da doğrudan ilgili bir şeyi ele alır ve gerekli eylemi gerçekleştirmeniz için size fikir ve hız verir.
Mevcut kapasitenizin ya da gelişiminizin çok ötesinde sorumluluklara atlamanız elbette akıllıca değildir. Büyük bir kamu şirketinin başındaysanız, doğal olarak işi öğrenmek zorunda kalırsınız. Bu bilimi kullanarak, sizi zirveye taşıyacak çeşitli adımları öğrenebilirsiniz. Ama herhangi bir programı üstlenmeden önce, bir eylem planınızın olması lazım. Köşedeki eczaneye gidip sadece ilaç istemezsiniz. İstediğiniz ilacın adını verirsiniz. Aynı durum bu bilimde de geçerli - ne istediğinizi özellikli olarak bilmeniz gerek.
Ne istediğinize kesin olarak karar verip kendinize bir hedef belirlediyseniz şanslısınız - başarıya giden yolda ilk adımı attınız! Fikrinizin zihinsel resmini kafanızda tuttuğunuz ve onu eylemle geliştirmeye başladığınız sürece, sizi başarmaktan kimse alıkoyamaz çünkü bilinçaltı zihni açık ve kesin olarak verilen her emri yerine getirir. 


 
İnancın Büyüsü
Claude M. Bristol


2 yorum :

  1. Her zamanki gibi harika bir paylaşım, size ulaşmayı/yazmayı, isteklerim ve düşüncelerim üzerine sohbet edip tavsiyeler almayı canı gönülden istiyorum. Umarım o gün çok da uzak değildir :)

    Paylaşımlarınızın ve başarılarınızın devamını dilerim :)

    YanıtlaSil
  2. Mailim hakkimda sayfasinda mevcut.
    Faydali olmasi benim icin buyuk mutluluktur.

    YanıtlaSil