Çekim Yasası Nasıl Çalışır? -1



Her kim olursa olsun, istediğin kişi olabilseydin eğer kim olmayı isterdin?

Eğer hiçbir sınırı ön yargı veya sana isteklerinin abartılı, aşırı gülünç ya da ölçüsüz olduğunu söyleyen kimse olmasaydı?
Yani eğer kim olursa olsun, istediğin kişi olabilseydin ve önünde bütün yollar ve kapılar açık olsaydı kim olmayı isterdin?

Çekim yasasını duydunuz ancak hayatınıza geçirmekte zorlanıyorsanız, kendinizle ilgili sıkıntıları nasıl çözeceğiniz bilemiyorsunuz, hep aynı şeyleri yaşıyorsanız, hep aynı sorunları ve hep aynı tip kişileri hayatınıza çekiyorsanız bu konuda çalışma yapıp hep bir yerlerde takıldıysanız o zaman bu yazıyı okumaya devam edin.

Belki bir vakit vardır ki;
Uyanışı gerektirir.
İşte bu vakit şimdi gelmiştir.
BUDDHA

Yaratan dünyayı yaratırken bir sistem kurmuştur. Sitemin binlerce yıldır kesintisiz işlemesini sağlayan şey ise onun düzen için koymuş olduğu kurallar dizinidir. Çekim yasası da bu kurallar dizininden bir tanesidir.
Çekim yasası yaşamımızdaki tüm olup bitenlerin bilinçaltındaki inançlarımız yüzünden size yöneldiği ilkesine dayanır.
Evet; hayatınızdaki tüm olup bitenlerin sizin bilinçaltınızdaki inançlarınız yüzündendir. İnançlarınızın bulunduğu yer ise bilinçaltınızdır. İçerisinde bulunduğunuz ruh halinizin altında içinizdeki bilinçaltı kayıtlarınız vardır.
Bunu ilk kez duyan kişiler hemen tepki veriyorlar.
“ Yaşamımdaki sıkıntıları üzüntüleri ve cezalandırmayı ben mi hayatıma çekiyorum. Ben manyak mıyım?”
“Hayatımdaki iyi kötü h
er şeyden ben mi sorumluyum? Bu nasıl olur?”
Evet ne yazık ki hayatınızdaki her şeyden siz sorumlusunuz. Hatta bunu yaratan kutsal kitabımız Kuran da bir ayetle açıklamış.
Başınıza ne musibet geldiyse kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Oysa bir çoğunu da bağışlıyor.” 42/Şura
“(Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak da Allah yeter. “ 79/Nisa
Anlamanız gereken konu şu; hayat seçimlerden ve deneyimlerden oluşur. Seçimlerinizi bilinçli yada bilinçsizce yaparız. Bilinçli seçimlerde istediğimiz şeyleri hayatımıza çekerken, bilinçli olmayan seçimlerimizle de istemediğimiz pek çok şeyi hayatımıza çekeriz.

Örneğin bir yere seyahat etmeye niyetlendiğinizde, ulaşım aracı olarak, otobüs, tren, otomobil yada uçaktan birini seçmek bilinçli bir seçimdir. Seyahatte istediğimiz konfora ve imkânlarımıza göre uygun olan aracı seçer ve istediğimiz konforda seyahat ederiz.
Bilinçsiz seçim ise herhangi bir seçim yapmadan başkalarının düşüncelerinin etkisi altında kalarak yaptığımız seçimlerdir. Burada toplumun yapısı, toplumun düşünüş biçimi ve toplumun inanç kriterleri çok büyük yer tutmaktadır. Özellikle etrafımızdan farkında olmadan satın aldığımız düşünceler bizim hayatımızı yönlendirme üzerinde çok büyük etki etmektedir.

Hayatımızda sürekli sıkıntı ve rahatsızlıklar geliyorsa bunun en büyük nedeni kendimizle ilgili duyduğumuz suçluluk duygusudur.  Aile yapısı ve toplumsal kurallar nedeniyle yapmamız gerektiğini düşündüğümüz halde yapmadığımız davranışlar nedeniyle hissettiğimiz duygular bizim en büyük düşmanımızdır. İçten içe duyduğumuz suçluluk duygusu bizim hayatımıza sıkıntı ve cezalandırmayı çeker.
Kâinatta suç ve ceza kavramı vardır. Bir yerde suç varsa o suçun etkisini yok etmek için karşılığında ceza olmak zorundadır. Ceza insanın vicdanını rahatlatır.
Birisini kontrol etmeye çalışıp edemediğimizde veya bizim istediğimizin tersine bir şeyler yaptığında eğer o anda ona karşı yaptırımımız yoksa onu suçlar ve içimizden öfke ve kızgınlık kabararak onun canını yakarak cezalandırmak isteriz. Bu bizim ortak bilinçten aldığımız bir durumdur.
Bu konuyu kendimize çevirdiğimizde işte o zaman neden sürekli sıkıntı çektiğimizi ve kendimize neden eziyet ettiğimizi anlama şansına sahip oluruz. Eğer sürekli aynı tarz olayları başımıza çekip sürekli sıkıntı ve eziyet içindeysek bunun tek sebebi kendimizi suçlu hissetmemiz ve kendimize olan öfke ve kızgınlığımızdır.
Geçmişte yapmış olduğumuz bir hata, söylemiş olduğumuz bir söz veya yapmamız gerekipte yaptığımız bir olay nedeniyle kendimizi suçlu hissettiğimizde vicdanımızın rahatlaması için hayatımıza cezalandırmayı çekeriz. Tabii ki kendimize karşı hapis cezası uygulayamayacağımız için başımıza sıkıntı veren, canımız yakan tarzda olayları çekeriz. Bu bazen sürekli para kaybı, ilişkilerde terke edilme, insanların bizi aşağılaması, çok istediğin bir şeyde tam elde edecekken kendini sabote etme şeklinde olabilmektedir. İşin ilginç yanı kendi hakim ve savcımız olduğumuzda kendimize karşı çok gaddar ve acımasız davranırız. Ve cezamız nedense hiç bitmez.
Sanırım bilinçli ve bilinçsiz seçim konusunda birazcık aydınlanma sağladık. Şimdi yeniden asıl konumuza dönelim. “Çekim yasasını nasıl kendi istek ve ihtiyaçlarımız için kullanabiliriz?” Nasıl bilinçli seçimler yapabiliriz?”
 
Bunu anlamak için önce çekim yasasının nasıl çalıştığı konusundan bahsetmek istiyorum. Bu yasanın temel dayanak noktası enerjidir. Evrendeki her şeyin enerji olduğu ve benzer enerjilerin birbirini çektiğidir.
Yaratan kainattaki sistemi kurarken her şeyi birbiriyle bağlantılı ve uyum içerisinde yaratmıştır.  Kainattaki her şey birbiriyle bağlantılı ve uyum içinde olduğu için sistem binlerce yıldır çalışmaktadır. Bu bağlantıyı sağlayan şey ise enerjidir.
Uzun dönemdir maddenin en küçük parçasının atom olduğu düşünülürken şimdi atom altı parçacıklar olduğu ve atomun  foton ve sparklardan oluştuğu bilimsel tespit edilmiştir. Bunlar titreşen ve bir formu olmayan şeylerdir. 

Dünyadaki her şeyin atomlardan oluştuğunu düşündüğümüzde aslında dünyadaki her şey enerjinin şekil değiştirilmiş halidir. Ve her şey bir enerji yayar.
Kendimizi ele aldığımızda bedenimizin yüzde 70 sudur. Su ise oksijen ve hidrojen atomlarından oluşur. Ve atomlarda atom altı parçacıklardan. Ve doğal olarak ta bizim yapımızda kâinattaki her şeyle aynıdır.
Enerji kainattaki her şeyin ortak haberleşme aracı ise insan olarak ta bizde bu kainatın bir parçası isek o zaman bizde enerjiye sahibiz. Ancak buradaki sorun onun farkında olmadığımız için onu kullanmasını bilmiyoruz.
Başımıza gelen şeylere öfkelenip kızarken enerjimizin öfke ve kızgınlık çektiğinin farkında olmadan “Bunlar başıma neden geldi.” diye soruyoruz. Aslında cevap karşımızda dururken biz onu işimize gelmediği için yok sayıp başka nedenler aramaya çalışıyoruz.
Aslında bilindik bir atasözümüz vardır. “Kendi başını yedi.” Diye. Bir kişi hal ve hareketleri ile çok aşırıya kaçmıştır ve sonunda öfkesi ve kızgınlığı ona dönmüş ve kendi başına kötü olarak adlandırılacak şeyler gelmiştir.
Bedenimiz her durumda enerji yayar. Bu enerjileri yönlendiren şeyler ise duygu ve düşüncelerimizdir. Aslında enerji duygularımızdadır. Düşüncelerimiz duygularımızla aynı hizada olmadığı sürece onların bir etkisi olmamaktadır.
Vücudumuzun en büyük enerji kaynakları kalbimiz ve beynimizdir. Yakın zamana kadar sadece beynimizin enerji yaydığı sanılırken kalbimizin beynimizden 5000 kat daha fazla enerji yaydığı bilim insanlarınca tespit edilmiştir. Onun içindir ki kalpten yapılan bir dua her zaman karşılık bulur. 

İstediğimiz şeyleri bilinçli olarak hayatımıza çekebilmek için kalbimizle beynimizin aynı istikamete bakmaları gerekmektedir. Bu iki enerji kaynağı uyum içerisinde çalıştığı sürece elde edilmeyecek hiçbir şey yoktur.
Ancak sorunda burada başlamaktadır. İki enerji kaynağını uyumlayamamak. Beyin bilinçli öğrenilmiş düşüncelerle hayatı yönlendirmeye çalışırken, kalbimizin bağlantılı olduğu bilinçaltıdır. Bilinçaltımız 0-6 yaş arasında öğrendiklerimizden oluşan bir temel yapıdır ve çok fazla değişken değildir. Bütün bunlar inanç kalıpları olarak hayatımıza yansır.
Bilinçaltının temel görevi bedeni korumaktır. Bilinçli aklımızla zararlı olmadığı düşünülen bir şey bilinçaltımıza göre zararlı olarak tanımlanmışsa tehdit olarak algılanıp yok edilir. İrade bilinçli aklın ürünü olup, bilinçaltımızdaki inançlar her zaman iradeye galip gelir.
Örnek olarak sigara içmenin sağlık için zararlı olduğu bilindiği halde sigaranın bilinçaltındaki bağlantıları çözülmeden iradi olarak sigara bırakılamamaktadır. Bırakılsa dahi bir süre sonra yeniden başlanmaktadır.
Dışarıdan gelen her bilgi bilinçaltındaki filtrelerden geçerek geçmiş kayıtlara göre kontrol edilir ve bir algı oluşturulur. Bu algı duyguya dönüşür. Ve bu duygu vücut ta bir enerji titreşimi yaratır. Bu duygu coşku içeriyorsa enerjimi yükseltirken eğer çelişki varsa ya da tehdit olarak algılanmışsa o şekilde tepki verecektir.
Bilinçaltında olumlu olumsuz diye bir ayrım yoktur. Bilinçli aklımız ne kadar tehdit değil dese de bilinçaltı mevcut kayıtlara göre karar verir. Ve tehdit diye algıladığında kalbimizin enerjisi beynimizle aynı fikirde değildir. Ve sonuçta enerjisi yüksek olan kazanır. Enerjisi yüksek olan kalp olduğu için sonuçta onun dediği olur.
(Bilinçaltı hakkında daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız.)


Eğer hayatımıza iyi şeyler çekmek istiyorsak bunu kalbimizi ikna ederek yapabiliriz. Kalbimizi ikna ettiğimiz anda tüm enerjimizi istediğimiz şeye yönlendirmiş olduğumuzdan elde edemeyeceğimiz hiç bir şey yoktur. Ne isterseniz elde edersiniz. Kainatın sonsuz ve sınırsız kaynaklarına bağlanıp, yaratanın bolluk ve bereket havuzuna bağlanıp hayatınıza istediğiniz şeylerin gelmesine izin verebilirsiniz.
Teorideki bu basit işlemi pratiğe dökmek sanıldığı kadar kolay olmamaktadır. Bu durumu hayata uygulamak hem kolay hem de zor bir süreç olmaktadır.
Bilinçaltının sistemini anlayıp onun ikna ederek hareket eden ve bunu hayatının bir parçası haline getiren kişiler için kolay bir durumken bunun farkında olmayan ve direnen kişiler için ise çok zordur.
İnsanın bilinçaltı kayıtlarının büyük bir kısmının 0-6 yaş aralığında oluştuğunu söylemiştik. Bilinçaltı kayıtlarımızın oluşmasında çoklu değişkenlerden oluşan bir durum mevcuttur. Her kişinin bilinçaltı kayıtları bu nedenle özeldir.
Bu durumu şu şekilde anlatmaya çalışıyım. Biz insan olarak yaratılırken anne ve babamızın birer parçası ile birlikte yaratanın ruhundan üflemesi ile can buluruz. 

Diğer canlılardan farkımız ise aklımızın olmasıdır. İnsan öğrenen bir varlıktır. Öğrenmede deneyimle meyle olmaktadır. Ve öğrendiği her şeyi bilinçaltına kaydeder. Bilinçaltı kayıtlarının büyük çoğunluğu 0-6 yaş aralığında oluşur ve kolay kolay değişmez. Bu kayıtları oluşturan şey ise yaşadığı çevre faktörüdür.
Çevre faktörünün içinde Anne ve babanın davranışları, inanç sitemi ve kalıpları, etrafındaki kişiler, akrabalar, komşular, ailenin içinde bulunduğu ekonomik durum, anne ve babanın ruhsal durumu, kardeşlerin ruhsal ve fiziksel durumları, davranışları gibi milyonlarca değişkeni içerir.
Bu durum aynı zamanda doğan çocukların neden farklı algıya sahip olduğunu açıklar. Bir dakika önce doğan ile bir dakika sonra doğan farklıdır. Evrende her şey enerji olduğu için her şey hareket halindedir. Bir saniye öncesi ve sonrası farklıdır.

************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN



***********************************************
Yaradanın ruhundan üflediği canımız ve anne ve babamızdan gelen bedenimiz ve çevre faktörüyle oluşan bilinçaltımızla çok değişkenli bir yapıya sahibiz. Her bir değişkenin etkisiyle de sonsuz ve sınırsız sayıda sonuç ortaya çıkmaktadır. Her an farklıdır. Bütün bunları anlayıp hayatımıza uygulamak bir süreçtir.
Beden hayatta kalabilmek için emniyet ve güvende olmak isterken ruhumuz daha fazla deneyim yaşamak için özgür olmak ister. Tüm hayatımız emniyet ve güvende hissetmekle özgürleşme arasında kendimize bir yer aramakla geçer.
Bulunduğunuz konumu belirleyen ise çevrenin etkisiyle oluşmuş bilinçaltı kayıtlarımızdır. Çocuklukta yapılan telkinlerle ve kodlamalarla oluşan emniyet ve güven konusundaki sınırlamalarımız bizim tüm hayatımızı etkiler.
Bilinçaltının temel görevi bizi korumaktır. Ve muhafazakardır. Bulunduğu durumu değiştirmek istemez. Çünkü ne olursa olsun bulunduğu durumda bir şekilde hayatını devam ettirdiğini deneyimlemiştir. Bilinmezlik yerine bilindiğe sarılır. Bilinmezlik risklidir ve  onun için emniyet ve güven barındırmaz. Bu nedenle her ne olursa olsun mevcut durumu korumaya çalışır değişime direnç gösterir.
Bunun en bariz örneğini yurdumuzdaki kocası tarafından dövülen kadınlarda görülür. Dayak yemelerine ve şiddet görmelerine rağmen kocalarını bırakmak yerine ona daha sıkı sarılır ve yine aynı ortama tekrar dönerler. Çünkü ayrılmak risklidir. Hayatlarını idame ettirmek için sorumluluk alıp çalışmak zorunda kalacaklardır. Ancak evde şiddet olsa da başında bir erkek olması toplum içerisinde onun kendini emniyette hissetmesine neden olduğu için kendisini özgürleştirecek adımı atmak yerine gerisin geriye aynı ortama geri döner.
Bilinçaltını değiştirmek çok zordur. Değiştirmek için iki şey gereklidir. Ya şok bir travma veya bir çocuğu nasıl ikna ediyorsak o şekilde onu ikna etmek. Onun anladığı dilden konuşmak. Onun iletişim kanallarını açmasına ikna etmek gereklidir.
Onun iletişim kanallarını açmasını sağlamak için yapmamız gereken şey sürekli konuşan zihnimizi susturup bedenimizi sakinleştirmekten geçmektedir. Beyin dalgalarının betadan alfaya ve teta ya geçirilmesidir. (Beyin dalgaları ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.)
Buna en yakın durumumuz gece uyku geçmeden hemen önceki ile sabah ilk uyandığımız zamanlardır. Bu durumlar çok kısa sürdüğü için birçok kimse bunun farkında olmamaktadır.
Erişkin olarak beynimiz sakinleştirip alfa moduna ve devamında tetha moduna geçmek çevredeki çok fazla uyaran nedeniyle zor olmakla birlikte meditasyon veya hipnozla yaratılan trans durumunda bilinçaltıyla iletişimin kanalı açılmaktadır.
Tabiî ki burada asıl olan şey ise bu kanalı açtıktan sonra neyi değiştireceğiniz bilmenizdir. Neyi değiştireceğinizi bilemezseniz sonuç hüsran olacaktır. Birçok insan bunun farkında olmadığı için yapmış olduğu çalışmalarda hedefine ulaşamamaktadır.
Bilinçaltımızda milyonlarca veri ve kayıt vardır. Ve her değişkenin sonuca etkisi farklıdır. Kimisi çarpan etkisi yaratırken kimisi toplama etkisi kimisi ise etkisiz eleman olabilmektedir. Doğru değişken üzerinde değişiklik yapamazsak sonuçta bizim istediğimizden farklı olacaktır.
Özellikle bilinçaltı kayıt değişikliği için kullanılan genel olumlamalar ve telkin kayıtlarının başarı elde edilememesinin altındaki en büyük nedeninin bu olduğunu düşünüyorum.
Peki doğru kayıtları ve doğru değişkeni nasıl bulacağız?
Einsteinin bir sözü vardır; “Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.”
Sorunları çözmek için onu yaratan mantığın dışına çıkmamız gerekmektedir. Yani sanki bedenimizden çıkıp bir üst boyuta gidip hayatımıza kuş bakışı objektif olarak bakmamız gerekmektedir.
Basit bir durum gibi gözükse de birçok insanın tek başına bunu yapabilmesi çok zordur. İçinde bulundukları ruh halinden yani sıkışmışlık ve çaresizlik halinden çıkıp bir üst boyuta geçmeleri çok zor olmaktadır.
Bu konuda bir terapistten destek almak işleri kolaylaştıracaktır. Ancak çalışmanın başarısı değişim ve çözüm konusunda gerçekten istekli ve ısrarcı olmaya bağlıdır. Değişime istekli olduğunuzda karşınıza bir çok kapı açılacaktır.
Kendi kendinize akıllı sorular sorarak çalışmalar yapabilirsiniz.  Ve sorduğumuz her soru sonrasında duygularımıza bakarak değişim yolunda ilerleme şansına sahip olabilirsiniz.
Neden sorusu bizi hep çukurda tutar. Nasıl sorusu bizi bulunduğumuz durumdan çıkartmaya yardımcı olur.
“Benim başıma neden geldi?” demek yerine, “Bu durumdan nasıl çıkabilirim?” yada “Bu durumu nasıl değiştirebilirim?” demek bizim enerjimizi değiştirecek çözümdür.
Duygularımız bize bilinçaltımızın mesajlarını taşırlar. Ve bedenimizin herhangi bir noktasında kaslarımız üzerinden bize uyarı gönderirler. Zihnimizde hiçbir düşünce olmadığında hiçbir duygu hissetmediğimiz için bedenimizdeki tüm kaslar gevşektir.
Duygular aynı zamanda enerji taşırlar. Ve biliyorsunuz ki enerji bizim kâinattaki her şeyle iletişim kurma aracımızdır. Onun için duygularımızı çok iyi tanımamız gerekmektedir.
Ancak çocukluğumuzdan itibaren biz duygularımızı fark edip, yaşamamız gerekeni yaşayıp boşaltmak yerine ya bastırmışız yada yok saymış olduğumuz için gelen mesajları fark edemiyoruz. Fark edemediğimiz içinde aynı kısır döngü içerisinde dönüp duruyoruz.
Bunun için öncelikle duygularımızın dilini anlamamız gerekmektedir. Dilini anlamak içinde tanımak, tanımak içinde hissetmek gerekmektedir.
İlk yapmamız gereken şey duyguları hissetmek için kendimize izin vermektir.  Ancak zor olanda budur. Çünkü duygular sevinç neşe, coşku barındırdığı gibi acı hüzün ve kederde barındırır. Ve bunlar canımız yakar. Canımızın yanmaması acı, keder ve hüznü hissetmemek için duyguları bastırmayı ve hissetmeyi kapatmayı seçeriz. Ve duyguların bize ilettiği birçok mesajı duymadığımız için vücudumuzun bir anda iflas ettiğini görürüz.
Çevrenizde birçok kişiden duymuşsunuzdur; sapasağlam adamdı bir anda bu hastalık nüksetti diye. Aslında hastalık önceden bir çok uyarı göndermiş olmasına rağmen duyguları bastırıp kapattığı için o kişi onu fark etmemiş ancak vücut komple iflas edince fark etmiştir.
Sanırım buraya kadar çekim yasasının çalışması ve hayatımızdaki bilinçsiz çekimlerimizin nedenleri konusunda yeterli bilgiye sahip oldunuz.
Evet; siz isteseniz de istemeseniz de yaşadığınız her şeyin sorumlusu kesinlikle sizsiniz.
O zaman neden hayatınızı bilinçli şekilde yaşamıyorsunuz?
Bilinçli bir şekilde istediğimiz şeyleri hayatımıza nasıl çekebilirsiniz?
Bir sonraki yazımda bu konuyu adım adım anlatacağım.

Sevgilerle
************************************************


 Daha fazla yaratım aracı ve bilgi için kitaplarımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?



Kontrol Sende - Çekim Yasası ve Bilinçaltı Dönüşüm Rehberi Kitabı - 2019 - 2 nci Baskı


 KONTROL SENDE
İzin Ver GELSİN, İzin Ver OLSUN
Çekim yasası ve Bilinçaltı Kayıt Dönüşüm Rehberi

Düzenlemiş İkinci Baskı


************************************************


Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabı


Daha İyi Bir yaşam için

BİLİNÇLİ YARATMA SANATI


******************************

Kitapları Temin İçin : cekimyasasi@hotmail.com

Tel/Whatsapp : 0 553 06 00 464

www.halissahiner.com


4 yorum :

  1. Yazdiklarinizi zevkle okudum kendimi hicbilmedigim bir yeri kesfediyormus gibi hissettim ve yasadigim seylerin bir kisir dongusu icinde oldugunu farkettim ve bunu nasil kiracagimi dusundum ve bulamadim belki siz bana yardimci olabilirsiniz ..35 yasindayim evlenmek istiyorum yanliz pek talibim cikmadi hayatimda soyle bir kısır dongu var biriyle tanisiyorum o kisiyi sevip baglanirken baska biri benimle ilgileniyor ve o ilgilenen kisinin bana karsi ciddi oldugunu ogrenirken aslinda bir onceki kisinin benimle cikari icin oldugunu goruyorum cikarci kisiyi hayatimdan cikariyorum ciddi oldugunu ogrendigim kisiyle birlikteyken onu cok severken o yas farkindan dolayi uygun olmadigimizi soyluyor ve eskisi gibi sevecen degil birden uzaklasiyor tamda bu sirada baska biri beni tanimak istedigini soyluyor boylece bir kisir dongu başlıyor ve ben bundan cok ama cok yoruldum sadece bir kisiye guvenmek sevmek ve sevilmek istiyorum o kiside benden hergun biraz daha uzaklasiyor bunlar neden oluyor ve ne yapmaliyim beni seven kisiyi benmi uzaklastiriyorum neler oluyor da hersey boyle berbat

    YanıtlaSil
  2. Bir şekilde kendini sabote ediyorsun. Bunun sorgulanması gerektğini düşünüyorum.
    Bu konuda bulunduğun yerde profesyonel birinden destek alabilirsin veya hakkımda sayfasındaki iletişim bilgilerinden bana ulaşabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  3. Geçmişte cahilce yaptığımız hataların, inançlarımızın sonuçlarını yaşamaya başladık. Şimdi farkındalığımız geliştiği için ne ektiysek onu yaşadığımızı biliyoruz. Ne yapabiliriz. Geçmişte her yaptığımız hatanın sonuçlarını yaşamak zorundamıyız yoksa bunu değiştirebilirmiyiz. Ve nasıl değiştirebiliriz.

    YanıtlaSil
  4. Sitemdeki bilinçaltı kayıt temizlik Rehberi yazısını okuyabilirsiniz. yardımcı olacaktır.

    YanıtlaSil