Hak etmek ile layık olmak arasında
büyük fark vardır. Yaşamımızda bunu anlamadığımız için sürekli tökezleriz.
Normal yaşamda farkında olmadan iki kelime birbirinin yerine kullanıldığı için
hak ettiğimizi alamadığımızı düşünürüz.
Ama gerçek şudur ki sizi hak
ettiğinizi değil kendinizi neye layık görüyorsanız ona sahip olursunuz.
Çekim yasasının dikkate aldığı şey Layık Olma durumudur. Senin kendini
neye layık gördüğündür.
Layık olmak içsel olarak hissettiğin durumdur.
İstediğin kadar zenginliği, bol
parayı, yatları, katları hak ediyorum de içsel olarak onlara sahip olmaya
kendini layık göremiyorsan yerinde saymaya devam edersin.
Konuyu anlamak için önce iki
kelimenin Türk Dil Kurumundaki karşılıklarına bakalım.
“Hak
Etmenin” Türk Dil Kurumundaki karşılığı;
1. bir emek karşılığı hakkı olan şeyi
elde etmek, hak kazanmak
"Aslında bu hayat pahalılığında,
ona hak ettiği parayı veremediğimizi biliyoruz." - E. Bener
2. layık olduğu kötü karşılığı almak
3. bir başarı dolayısıyla ödüllendirilmek
"Kadın dergileri bizi göklere
çıkarıyorlardı, bunu da hak etmemiştik." - A. Ağaoğlu
“Layık” sözcüğünün karşılığı ise;
1. sıfat Nitelikleri, özü,
hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan
"Sevilmeye o herkesten fazla layıktır." - P. Safa
2. Bir kimseye uygun olan, yaraşan
“Layık Olmak” sözcüğünün karşılığı ise
1. hak kazanmış olmak
"Bu itimada ne kadar az layık olduklarının farkına ancak yıllar
sonra varabilmişimdir." - Y. K. Karaosmanoğlu
2. uygun olmak
"Ben meslek yaşamım boyunca ona layık olmaya çalıştım." - A.
Ümit
Layık olmak içsel hissetme durumudur.
Kendimizi nasıl hissettiğimizle kendimizi nerede konumlandırdığımızla
bağlantılıdır.
Kendimizi değersiz hissetmemizin
altında en büyük etken hamilelikte yaşanan olaylardır. Yapılan bilimsel
araştırmalar anne karnındaki bebeklerin etraflarında olup bitenden haberdar
olduklarını ortaya koymuşlardır. Özellikle istenmeden kalınan hamilelikler,
annenin içinde bulunduğu ruhsal ve fiziki durum, farklı cinsiyet beklentisi en
büyük travmalarımızdır.
Ve bu durum hayatımız boyunca bizi
kara bir gölge gibi takip eder. Öyle ya annesi yada babası tarafından
istenmeyen çocuğu kim sever ki? Annesi veya babası onu kabul etmediği bir
durumda onu kim kabul eder ki? İçten içe onu kemiren sinsi bir duygudur bu.
Ve bu konu çözülmediği sürece kendini iyi
şeylere layık göremez o insan. Dili her ne kadar ben bunu hak ediyorum dese de
arka planda kalbi sen buna layık değilsin diyerek onu sürekli frenler ve geri
çeker. Bunu anlamayan insanlarda ben neden bu haldeyim diye sürekli kendine
öfkelenir.
Hak etmekle layık olmak arasında ince
bir çizgi vardır. Her canlı Allah’ın yarattığı değerli bir varlık olarak her
şeyi hak etmektedir. Layık olmak ise onun değeridir. Örneğin bir mağazadan
aldığınız bir ürünün parasal olarak en fazla edeceği fiyat onun layık olduğu
değerdir. Yani bir mağazaya girersiniz bir tişörte bakar ve beğendiğinizde
etiketine bakarsınız. Etiket fiyatı ile zihninizdeki fiyatı karşılaştırır ve
etiket fiyatı sizin için kabul edilebilir seviyedeyse parasını öder satın
alırsınız, değilse bunun değer ene fazla budur deyip satın almaktan vazgeçersiniz.
Bu zihinsel bir sınırdır.
İnsanlar yaşamında da bu böyledir.
Sizin kendinizin bir zihinsel seviye sınırı vardır. Yaptığınız işin bir parasal
değeri vardır. Örneğin siz kendi sahip olduğunuz yetenekle yaptığınız işin
karşılığı bir para kazanmayı düşündüğünüzde kendinize bir parasal referans
belirlersiniz. Örneğin bir iş için müracaat ettiğinizde kendi emeğiniz için bir
ücret belirlersiniz. O sizin kendinize biçtiği değerdir. Karşıdaki kişide sizin
yapacağınız işe göre kendi zihnindeki değeri söyler. Siz sahip olduğunuz
yetenekle oluşturacağınız potansiyelin farkında değilseniz, yada yeteneğinize
güvenmiyorsanız sonuçta kendinize biçtiğiniz değer alt sınırlarda olacaktır.
Eğer işveren size üst sınırdan ödeme yapmaya kalktığında bir süre sonra aldığınız
ücretin karşılığını veremediğiniz düşünerek rahatsız olacaksınız ve sonunda
kendinizi sabote edip size sizin belirlediğiniz değerde ücret ödeyen bir yerde
çalışacaksınız.
Bu durum ilişkilerde de böyledir. Dil
her ne kadar yakışıklı, zengin, kültürlü karizmatik beyaz atlı prens peşinde
olduğunu söylese de eğer sen kendin de bu konularda eksik ve yetersiz
hissediyorsan bu tür ilişkiler hiçbir zaman hayatına gelmeyecektir. Gelse de
çok kısa sürede kendini sabote edip kendi seviyene uygun kişiler arasına dönmek
isteyeceksindir.
İlişkilerde de kendini yetersiz değersiz gören bir kişi yıllarca onu gelip kurtaracak beyaz atlı prenslerini bekler. Kendini yetersiz eksik gördüğü içinde gelenlere de binemez ve en sonunda sütçü beygirine razı olur.
İlişkilerde de kendini yetersiz değersiz gören bir kişi yıllarca onu gelip kurtaracak beyaz atlı prenslerini bekler. Kendini yetersiz eksik gördüğü içinde gelenlere de binemez ve en sonunda sütçü beygirine razı olur.
Senin kendine biçtiğin değer hayatın
sana vereceği en fazla değerdir. Onun üstündeki bir değeri zihninin kabul
etmeyeceği için o tür durumlarda üzerimizde emanet gibi duracaktır. Ve zihin
kendini güvende hissettiği eski durumuna hızla dönmek isteyecektir.
Kişisel gelişim çalışmalarında bu
durum özellikle vurgulanmaktadır. Çalışmalar adım adım ilerlemek zorundadır.
Mevcut bilinç yapısı genişletilmeden bir üst seviyeye çıkma şansı çok zordur.
Çıksa bile çok hızlı bir şekilde tepe taklak yere çakılmaktadır insan. Örneğin
hayatı boyunca aylık 1.000 lira parayı bir arada göremeyen ve yönetemeyen bir
kişi 1.000.000 lira parayı yönetmesi çok zordur. Ve bunun içindir ki şans
oyunlarından büyük ikramiye kazanan kişilerin büyük kısmı çok kısa sürede eski
durumlarından çok daha kötü duruma düşmüşlerdir.
************************************************
KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza katkıda bulunmak ister misiniz?
KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN
***********************************************
Bu durumdan nasıl kurtulabiliriz.
Bu konudaki benim tavsiyem kendimizi olduğu
gibi sevmek ve kabul etmektir. Bu kendimize olan özgüvenimizi artırmaktır.
Kendini seven kendiyle barışık olan
insan kendine her şeyi layık görür ve bu tarz bir kıyaslama içerisinde olmaz.
Bunun için birçok çalışma metodu
bulabilirsiniz. Ben iki çalışma önereceğim size.
Bunlardan bir tanesi içimizdeki
çocuğa ulaşma incinmiş yaralanmış o çocuğu teskin edip rahatlatma ve onun
kendine olan özgüven ve saygısını kazanma ve onu büyütmedir.
Sakin bir yerde oturup göz
kapaklarını kapatıp nefese odaklandıktan sonra çocukluğumuzda bizi rahatsız
eden bir anıya gidip o sahnedeki duyguları hisseden küçük çocukla sevgiyle onun
anladığı dille konuşarak yaşamış olduğu olayla ilgili onu bilgilendirmek ve
farklı bir seçeneği olduğunu ona göstermekten geçer.
İkinci çalışma ise anne ve babamızla
barışmak onların oldukları kişi olmalarına izin vermektir. Annemizi ya da
babamızı küçümseyerek ya da ret ederek öz güvenimizi geliştiremeyiz. Onlar ne
kadar kötü ya da bizi rahatsız eden bir kişilikte olursa olsunlar içimizdeki
çocuk için onlar anne ve babadır. Ve o çocuk ne olursa olsun onlara tutunmak
ister. Onlar onun hayatta kalma güvencesidir.
Tavsiyem onlara ait öfke ve
kızgınlıklarınızı boşaltma çalışmaları yapmanızdır. Sevgi ve öfke aynı yolu
kullanan dışa dönük enerjilerdir. Aynı yolu kullanırlar. Öfke ve
kızgınlıklarımızı bastırmaya çalışmak bu yolu tıkar. Ve yol tıkalı olduğu için
sevgi enerjisi ortaya çıkamaz.
Öfke boşaltma çalışması, karşınızda
ebeveyninizin olduğunu düşünerek size hissettirdiği duyguları kötü duyguları ona
sesli olarak ifade etme çalışmasıdır. Bunun için sakin bir ortamda iki sandalye
alıp birine sizin oturmanız, diğerine de ebeveynlerinizden birinin oturduğunu düşünün.
Sakın bunu yüz yüze yapmayın.
İçinizdeki öfkeyi kızgınlığı açığa
çıkartın. Gerekirse bir yastık alarak yumruklayın. Ona olan öfkenizi dindirecek
her ne olay varsa onu yaptığınızı beş duyunuzu kullanarak hissederek yapın.
Yıllarca yapmak isteyip te yapamadığınız söylemek isteyip te söyleyemediğiniz o
şey neyse onu yaptığınızı imgeleyin. İçinizdeki
öfke ve kızgınlık enerjisi boşaldıkça ebeveyninizi farklı görmeye
başlayacaksınız. İçinizdeki sevgi ortaya çıkacaktır.
Onları yargılamadan oldukları kişi
olmalarına izin verme durumuna geçmeye başlayacaksınız. İçinizdeki ebeveynle
bağlantılı parçalarla barışmış olduğunuz için kendinizi tam ve bütün hissetmeye
başlayacaksınız.
Ve bu durum kendinizi hafif ve
rahatlamış hissettirecektir. Anne ve babanıza ya da başka bir kişiye oldukları kişi
olmalarına izin verdiğinizde kendinize de aynı izni layık görmeye
başlayacaksınız. Ve bu durum sizin kendinize olan özgüveninizi artıracaktır.
Bu iki konuda ne kadar çok çalışma
yaparsanız hayatınızın o kadar fazla kolaylaştığını göreceksiniz.
Daha önce göremediğiniz onlarca
seçenek ortaya çıkacaktır. İsterken o kadar kolay ve rahat isteyeceksiniz ki
kendiniz bile şaşıracaksınız.
Bunu istersiniz değil mi?
Kendinize bir iyilik yapın ve
içinizdeki çocuğu sevin.
Kendinize bir iyilik yapın ebeveynlerinizle
barışın.
Bundan daha iyi nasıl olur?
Daha başka neler mümkün?
Sevgiyle
Halis Şahiner
************************************************
Daha fazla yaratım aracı ve bilgi için kitaplarımı satın alarak hayatınıza katkıda bulunmak ister misiniz?
Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabı
Daha İyi Bir yaşam için
BİLİNÇLİ YARATMA SANATI
******************************
Kitapları Temin İçin : cekimyasasi@hotmail.com
Tel/Whatsapp : 0 553 06 00 464
yazınız tek kelimeyle harika!
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum
YanıtlaSilTek cümleyle söylüyorum ki ; Bu yazınız hayata bakışımı değiştirdi...
YanıtlaSilKeyfini çıkart.
YanıtlaSilEvet. . Layık olmadığımı düşünüyorum. .. Ama degersizlik duygumla başedemiyorum. ..
YanıtlaSilEmeğinize sağlık. 😊 Açıklayıcı güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler
YanıtlaSilKatkı olmasını diliyorum.
Sil