Aydınlanma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pozitif Düşünce Gücüyle Mutlu yaşamın sırları

Doğduğumuzda tamamen iç dünyamızla iletişim halinde saf, temiz, açık bir zihinle dünyaya geliyoruz. Fakat büyüdükçe etrafımızdaki yetişkinlerden korkmayı ve sınırlarımız olduğunu öğreniyoruz. Ve bizler de birer yetişkin olduğumuz zaman farkında olmadan pek çok negatif düşünce geliştirmiş oluyoruz. Sonunda hayatlarımızı ve deneyimlerimizi bu yanlış düşüncelerin üzerine kurmaya meyilli oluyoruz.  
Bu kitabı okurken kendi fikirlerinizle örtüşmeyen pek çok düşünceye rastlayacaksınız. Bu düşünceler sizin inanç sisteminizle taban tabana zıt olabilir. Bu hiç sorun değil. Ben bu duruma “suyu kaynatmak” diyorum. Benim söylediklerimin hepsine katılmak zorunda değilsiniz. Ama lütfen inandığınız şeyleri ve bunlara neden inandığınızı sorgulayın. Çünkü ancak bu şekilde değişip olgunlaşabilirsiniz.

Kendi düşüncelerimi yeni fikirlerin ışığında sorguladıkça inandığım pek çok şeyin beni mutsuzluğa sürüklediğini fark ettim. Eski, negatif düşüncelerimden kurtuldukça hayatımın yavaş yavaş daha iyiye gittiğini gördüm.
Kitabı okumaya başladığınızda zaten bildiğiniz ve inandığınız şeylerle karşılaşacak olabilirsiniz ya da inançlarınızı sorgulamak zorunda kalabilirsiniz. Her koşulda bu, sizin kişisel gelişim sürecinizin bir parçası olacaktır. Güvende olduğunuzu ve her şeyin yolunda olduğunu asla unutmayın.
Sevgiyle Baktığımda Her Şeyi Açıkça Görebiliyorum
Suçlayıcı düşünceleri affedici düşüncelerle değiştiriyorum;
Üst Benliğim bana acısız bir yaşam sürmek konusunda rehberlik ediyor. Acıyı gördüğüm anda tıpkı içimdeki bilgeliğe uyanmam gerektiğini söyleyen bir çalar saat çalmışçasına uyanırım. Eğer acı hissediyorsam hemen zihinsel olarak kendimi telkin etmeye çalışırım. “Acı” kelimesini “his” kelimesiyle değiştiririm. Bedenim pek çok şey “hisseder”. Bu ufacık sözcük değişimiyle bilincim üzerine ve iyileşmeye odaklanırım. Böylece kolaylıkla iyileşebilirim. Eğer zihnimi biraz olsun aşağı çekebilirsem bedenim de aynı şekilde odak noktalarını başka yerlere dağıtacaktır. Bedenimi ve zihnimi seviyorum ve birbirlerine bu kadar bağlı oldukları için minnettarım.

Nefes – Evrene Bir Köprü – 4 / OSHO


4.Teknik
Nefes tamamen çıktığında (yukarı) ve kendiliğinden durduğunda ya da hepsi içeri çekildiğinde (aşağı) ve durduğunda… Böylesine evrensel bir duraklamada, insanın küçük benliği kaybolur. Bu yalnızca, saf olmayanlar için güçtür.
Ama o zaman herkes için güçtür, çünkü der ki: Bu yalnızca saf olmayanlar için güçtür.
Ama saf olan kim? Senin için güç; onu uygulayamazsın. Ama bazen aniden hissedebilirsin. Araba sürmektesindir ve aniden kaza olacağını hissedersin. Nefes durur. Çıkmışsa, dışarıda kalır. İçerideyse, içeride kalır. Böyle acil bir durumda nefes alamazsın; bunu göze alamazsın. Her şey durur, ayrılır.
Böylesine evrensel bir duraklamada, insanın küçük benliği kaybolur.
Küçük benliğin yalnızca günlük bir hizmettir. Acil durumlarda onu hatırlayamazsın. Kim olduğun (isim, banka hesabı, prestij, her şey) uçar gider. Araban bir başka arabaya doğru gitmektedir; bir an sonra ölüm gelecektir. Bu anda, bir duraklama olur. Saf olmayanlar için bile bir duraklama olur. Aniden nefes durur. O anın farkına varabilirsen, hedefe ulaşırsın.
Japonya’da Zen keşişleri bunu çok denemiştir. İşte bu yüzden yöntemleri çok garip, saçma, tuhaf görünür. Pek çok anlaşılmaz şey yapmışlardır. Bir usta birini evcen dışarı atar. Aniden usta sebepsizce, anlamsızca vurmaya başlar.
Ustanla oturmaktasın ve her şey yolunda. Gevezelik etmektesin ve duraklamayı yaratmak için seni dövmeye başlar. Sebep varsa duraklama yaratılamaz. Ustana hakaret ettiysen ve o seni dövmeye başladıysa bir sebeb var der, zihnin bu olayı şöyle yorumlar: “Ona hakaret ettim ve o beni dövüyor.”
Gerçekte, zihnin onu zaten bekliyor, bu yüzden bir boşluk yok. Ama hatırla, bir Zen ustası ona hakaret ettiğinde seni dövmez, güler, çünkü o zaman kahkaha duraklamayı yaratır. Sen ona hakaret edersin, ona saçma şeyler söylersin ve öfkelenmesini beklersin. Ama o gülmeye ve dans etmeye başlar. Bu, beklenmedik bir davranıştır ve bir duraklama yaratır.
Sen anlayamazsın. Anlayamadığın zaman zihin durur ve zihin durduğu zaman nefes durur. Her iki durum için de geçerlidir: Eğer nefes durursa zihin durur; eğer zihin durursa nefes durur.
Sen ustanı taktir etmektesindir ve iyi hissetmektesin, “Şimdi usta memnun olmalı,” diye düşünmektesi. Ve aniden o, asasını alır ve seni dövmeye başlar… Hem de merhametsizce, çünkü Zen ustaları merhametsizdir. Seni dövmeye başlar; neler olduğunu anlayamazsın. Zihin durur, bir duraklama olur. Tekniği biliyorsan, benliğine erişebilirsin.
Birinin, öğretmeni aniden onu dövmeye başladığı için Budalığa ulaşmasını anlatan pek çok hikaye vardır. Sen anlayamazsın… Ne saçmalık! İnsan biri tarafından dövüldüğü için ya da biri pencereden dışarı atıldığı için Budalığa nasıl erişebilir ki? Biri seni öldürse bile Budalığa erişmezsin. Ama bu tekniği anlarsan, o zaman ulaşmak kolay olur.
Özellikle batıda, son otuz kırk yıl içinde, Zen çok öne çıkmıştır; moda olmuştur. Ama bu tekniği bilmedikleri sürece Zen’i anlayamazlar. Taklit edebilirler, ama taklit etmenin faydası yoktur. Tam tersine, tehlikelidir. Bunlar taklit edilecek şeyler değildir.
Tüm Zen tekniği Şiva’nın dördüncü tekniğine dayalıdır. Ama bu talihsizliktir. Şimdi Japonya’dan Zen ithal etmek zorunda kalacağız, çünkü biz tüm geleneği kaybettik; onu bilmiyoruz. Şiva bu yöntemin; onu mükemmel uzmanıydı. Barat’ı  (alay) eşliğinde Devi ile evlenmeye geldiği zaman, tüm şehir duraklamayı hissetmiş olmalı… Tüm şehir!
Devi’nin babası kızını bu “hippi” ile evlendirmeye razı değildi… Şiva orijinal hippiydi. Devi’nin babası ona tamamen karşıydı. Hiçbir baba bu evliliğe izin vermezdi; bu yüzden Devi’nin babası aleyhine bir şey söyleyemeyiz. Hiçbir baba kızının Şiva ile evlenmesine izin vermezdi. Ama Devi ısrar etti, bu yüzden babası kabul etmek zorunda kaldı…  Gönülsüzce, mutsuzluk içinde, ama kabul etti.
Sonra düğün alayı geldi. Şiva’yı ve alayını görünce insanların koşmaya başladığı söylenir. Tüm barat LSD, marihuana çekmiş olmalıydı. Hepsi “uçuyordu”. Ve gerçekten, LSD ve marihuana yalnızca başlangıçtır. Şiva nihai uyuşturucuyu (psychedelic) biliyordu, arkadaşları ve müritleri biliyordu: Soma rasa. Aldous Huxley nihai uyuşturucuyu, sırf Şiva yüzünden “soma” diye adlandırdı. Uçuyorlardı, dans ediyor, çığlık atıyor, gülüyorlardı. Tüm şehir kaçtı. Duraklama hissedilmiş olmalı.
Ani, beklenmedik, inanılmaz her şey saf olmayanlar için duraklamayı yaratabilir. Ama saf olanlar için bu tür şeylere ihtiyaç yoktur. Saf olanlar için duraklama hep oradadır. Saf zihinler için, nefes defalarca durur. Zihnin safsa (saf, hiçbir şeyi arzulamadığın, özlemediğin, aramadığın anlamına gelir), sessizce safsa, masumca safsa, oturuyor olursun ve aniden nefesin durur.
Şunu unutma: Zihnin hareketi nefes hareketine ihtiyaç duyar. Hızlı hareket eden zihin hızlı hareket eden nefese ihtiyaç duyar. İşte bu yüzden öfke içindeyken nefesin daha hızlı hareket eder. Cinsel eylemde nefes çok hızlı hareket eder. İşte bu yüzden ayurvedada (Hindistan’daki bitkisel tedavi sistemi) çok fazla cinselliğe izin verilirse ömrünün kısalacağı söylenir. Ayurvedaya göre ömrün kısalır, çünkü ayurveda ömrünü nefeslerinle ölçer. Çok hızlı nefes alıp veriyorsan ömrün kısalacaktır.
Çağdaş tıp cinselliğin kan dolaşımına yardım ettiğini, cinselliğin gevşemeye yardım ettiğini söyler. Ve cinselliklerini baskılayanlar sorun yaşarlar… Özellikle de kalp rahatsızlıkları. Haklıdırlar ve ayurveda da haklıdır, ama karşıt görünürler. Ama ayurveda beş bin sene önce keşfedilmiştir. Her insan çok fazla çalışıyordu: Yaşam çalışmaktı, bu yüzden gevşemeye ihtiyaç yoktu, kan dolaşımı için yapay araçlar yaratmaya gerek yoktu.
Ama şimdi, fazla fiziksel iş yapmayanlar için, tek iş cinsellik. İşte bu yüzden çağdaş tıp da çağdaş insan için doğru. İnsan fazla fiziksel çaba göstermiyor, bu yüzden cinsellik çaba sağlıyor: Yürek daha fazla atıyor, kan daha hızlı dolaşıyor, nefes derinleşiyor ve merkeze gidiyor. Bu yüzden cinsellikten sonra gevşemiş hissedersin ve rahatça uykuya dalabilirsin. Freud, en iyi sakinleştiricinin cinsellik olduğunu söyler ve öyledir de… En azından çağdaş insan için.
Cinsellikte nefes hızlanır, öfkede nefes hızlanır. Cinsellikte zihin arzuyla, şehvetle, saf olmamakla doludur. Zihin safken; zihinde arzu yokken, arayış yokken, güdü yokken hiçbir yere gitmezsin, masum bir havuz gibi burada ve şu anda kalırsın… Tek bir dalga bile olmaz… O zaman nefes kendiliğinden durur. Ona ihtiyaç yoktur.
Bu yolda, küçük benlik yok olur ve daha yüksek, daha üstün benliğe ulaşırsın.
Sanırım bugünlük bu kadarı yeter.

Nefes – Evrene Bir Köprü – 1 / OSHO

Gerçek her zaman buradadır. Bu zaten böyle. Gelecekte ulaşılacak bir şey değildir. Burada ve şimdi gerçek sensin, bu yüzden gerçek, yaratılacak bir şey değildir, tertiplenecek ya da aranacak bir şey değildir. Bunu iyice anla; o zaman bu teknikleri anlamak ve yapmak kolay olur.
Zihin bir arzulama mekanizmasıdır. Zihin daima arzu içindedir, daima bir şey aramakta, bir şey sormaktadır. Her zaman hedef gelecektedir; zihin şu anla hiç ilgilenmez. Zihin şu anda hareket edemez, yeri yoktur. Zihnin hareket etmek için geleceğe ihtiyacı vardır. Geçmişte ya da gelecekte hareket edebilir. Şu anda hareket edemez, yeri yoktur. Gerçek şu andadır ve zihin hep gelecekte ya da geçmiştedir, bu yüzden zihin ile gerçek bir araya gelemez.
Zihin dünyevi hedefler aradığı zaman zor olmaz, sorun saçma değildir; çözülebilir. Ama zihin gerçeği aramaya başladığında çabanın kendisi saçma olur, çünkü gerçek burada ve şu andadır ve zihin her zaman orada ve o zamandadır. Bir araya gelemezler. Bu yüzden önce şunu anla; gerçeği arayamazsın. Onu bulabilirsin, ama arayamazsın. Aramanın kendisi engeldir.
Aramaya başladığın anda, kendinden uzaklaşmışsındır, çünkü sen her zaman şu andasın. Arayıcı hep şu andadır ve arayış gelecektedir, her ne arıyorsan, bir araya gelemeyeceksin. Lao Tzu şöyle der: “Arama; aksi halde kaçırırsın. Aramayı bırak ve bul. Arama ve bul.”
Şiva’nın bütün bu tekniklerinin amacı basitçe zihni gelecekten ya da geçmişten şu ana çevirmektir. Aradığın şey zaten oradadır, zaten öyledir. Zihnin arayıştan aramayışa döndürülmesi gereklidir. Bu güçtür. Düşünsel olarak düşünürsen çok güçtür. Zihni arayıştan aramayışa nasıl döndürmeli? Çünkü o zaman zihin, aramayışın kendisini hedef yapar! O zaman zihin der ki: “Arama.” O zaman zihin der ki: “Aramamalıyım.” O zaman zihin der ki: “Şimdi hedefim; aramamak. Artık arzusuzluk durumunu arzuluyorum.” Arayış yine başlamıştır, arzu arka kapıdan yine girmiştir. İşte bu  yüzden dünyevi hedefler arayan insanlar vardır ve dünyevi hedefler aramadıklarını düşünen insanlar vardır. Tüm hedefler dünyevidir, çünkü “arayış” dünyadır.
Bu yüzden dünyevi olmayan hiçbir şey arayamazsın. Aradığın anda, aradığın şey dünyevi olur. Tanrı’yı arıyorsan, Tanrın dünyanın bir parçasıdır. Mokşa’yı arıyorsan, özgürleşmeyi, nirvana’yı; özgürleşmen dünyanın bir parçasıdır, çünkü arayış dünyadır, arzulama dünyadır. Bu yüzden nirvana’yı arzulayamazsın, arzusuzluğu arzulayamazsın. Düşünsel olarak anlamaya çalışırsan, bir bulmacaya  dönüşür.
Şiva, bu konuda hiçbir şey söylemez, hemen teknikler vermeye başlar. Onlar düşünsel değildir. Devi’ye şöyle demez: “Gerçek buradadır. Onu arama, o zaman bulursun.” Hemen teknikler verir. O teknikler düşünsel değildir. Onları yap, o zaman zihin döner. Dönüş yalnızca bir sonuçtur, yalnızca bir yan ürün; bir hedef değil. Dönüş yalnızca bir yan üründür.
Bir tekniği yaparsan, zihnin geleceğe ya da geçmişe yaptığı yolculuktan döner. Aniden kendini ‘şu an’da bulursun. İşte bu yüzden Buda teknikler vermiştir, Lao Tzu teknikler vermiştir, Krishna teknikler vermiştir. Ama onlar tekniklerini hep düşünsel kavramlarla sunarlar. Yalnızca Şiva farklıdır. O hemen teknikler verir, ama düşünsel anlayış vermez, düşünsel giriş vermez, çünkü zihnin hileci olduğunu bilir, olası en sinsi şey olduğunu bilir. Zihin her şeyi bir soruna dönüştürebilir. Aramayış sorun olur.
Bana gelip nasıl arzu edilmeyeceğini soran insanlar var. Onlar arzusuzluğu arzuluyorlar. Biri onlara söylemiş ya da bir yerlerde okumuşlar ya da ruhani dedikodular duymuşlar, arzulamazsan mutluluğa erişeceğini, arzulamazsan özgür olacağını, arzulamazsan acı çekmeyeceğini duymuşlar, bu yüzden nasıl arzulanmayacağını sorarlar. Zihinleri onlara oyunlar oynamaktadır. Hala arzulamaktadırlar, yalnızca artık hedef değişmiştir. Eskiden para arzuluyorlardı, şöhret arzuluyorlardı, prestij arzuluyorlardı, güç arzuluyorlardı. Artık arzusuzluğu arzuluyorlar. Yalnızca hedef değişmiş ve onlar aynı kalmışlar ve arzuları aynı kalmış. Ama şimdi arzu daha aldatıcı olmuş.
Bu yüzden, Şiva hiçbir giriş yapmadan hemen ilerler. Hemen tekniklerden bahsetmeye başlar. Bu teknikler, eğer izlenirse, aniden zihnini döndürürler: Zihin ‘şu an’a gelir. Ve zihin şu ana geldiğinde durur, artık yoktur. Şu anda bir zihin olamazsın, bu imkansızdır. Şu anda, burada ve şu andaysan, nasıl bir zihin olabilirsin? Düşünceler durur, çünkü hareket edemezler. Şu anda hareket edilecek yer yoktur. Şu andaysan, nasıl hareket edebilirsin? Zihin durur, zihinsizliğe ulaşırsın.
Bu yüzden, asıl önemli olan nasıl burada ve şu anda olacağındır. Deneyebilirsin, ama çaba boşuna olabilir… Çünkü şu anda olmayı bir hedef haline getirirsen, o zaman hedef geleceğe kaymıştır. Nasıl şu anda olunacağını sorarsan, yine gelecek hakkında soru sormaktasındır. “Nasıl şimdide olunur? Nasıl burada ve şu anda olunur?” diye sorarken şu an geçmektedir. Sen soru sorarken şu an geçmektedir ve zihnin gelecekte düşler görmeye, yaratmaya başlar: Bir gün hiç hareket olmadığı, hiç güdü olmadığı, hiç arayış olmadığı bir zihin durumuna erişeceksin ve o zaman mutluluk olacak… Bu durumda nasıl şu anda olunur?
Şiva bu konuda hiçbir şey söylemez, yalnızca bir teknik verir. Sen bu tekniği uygularsın ve aniden burada ve şu anda olduğunu görürsün. Ve senin burada ve şu anda olman gerçektir, özgürlüktür, nirvanadır.
İlk dokuz teknik nefesle ilgilidir. Bu yüzden nefese dair bir şeyi anlayalım ve sonra tekniklere geçelim. Doğum anından ölüm anına kadar devamlı nefes alıp veririz. Bu iki nokta arasında her şey değişir. Her şey değişir, hiçbir şey aynı kalmaz; doğum ile ölüm arasındaki tek daimi şey nefestir.
Çocuk genç olur; genç yaşlanır. Hastalık kapar, bedeni çirkinleşir, hasta olur; her şey değişir. Mutlu olur, mutsuz olur, acı çeken; her şey değişmeye devam eder. Ama bu iki nokta arasında ne olursa olsun, insanın nefes alıp vermesi gerekir. Mutlu ya da mutsuz, genç ya da yaşlı, başarılı ya da başarısız… Ne olduğun önemsizdir… Bir şey kesindir: Doğum ve ölüm arasında nefes alıp vermelisin.
Nefes alıp vermek daimi bir akımdır; bir aralık mümkün değildir. Tek bir an bile nefes almayı unutsan, artık var olamazsın. İşte bu yüzden senin nefes alman gerekmez, çünkü o zaman zor olur. İnsan bir an için nefes almayı unutabilir, o zaman hiçbir şey yapılamaz. Bu yüzden, aslında nefes alan sen değilsin, çünkü sana ihtiyaç yoktur. Derin uykuda olursun ve nefes alıp vermen devam eder; baygın olursun ve nefes alıp vermen devam eder; derin komada olursun nefes alıp vermen devam eder. Sana ihtiyaç yoktur; nefes sana rağmen devam eden bir şeydir.
Bu kişiliğindeki daimi faktörlerden biridir: Yaşam için çok gerekli ve temel bir şeydir nefes. Nefessiz yaşayamazsın. Bu yüzden nefes ve yaşam eşanlamlı anlamlı olmuştur. Nefes yaşamın mekanizmasıdır ve yaşam nefesle derinden ilişkilidir. İşte bu yüzden Hindistan’da ona prana deriz. İkisi için tek bir sözcük vermişizdir. Prana canlılık demektir. Yaşamın nefesindir.
Nefesin seninle bedenin arasında bir köprüdür. Bu köprü seni bağlamakta bedeninle ilişkilendirmektedir. Nefes yalnızca bedeninle aranda bir köprü değil aynı zamanda seninle evren arasında da bir köprüdür. Beden yalnızca sana gelen sana daha yakın olan evrendir.
Bedenin evrenin bir parçasıdır. Bedendeki her şey evrenin parçasıdır: Her zerresi, her hücresi… Evrene en yakın yaklaşımdır. Nefes köprüdür. Köprü yıkılırsa artık bedeninde olmazsın. Köprü yakılırsa artık evrende olmazsın. Bilinmeyen bir boyuta geçersin; o durumda, zaman ve uzamda bulunamazsın. Bu yüzden, nefes aynı zamanda seninle zaman ve uzam arasında köprüdür.
Bu yüzden nefes çok önemli olmuştur; en önemli şey… Bu yüzden ilk dokuz teknik nefesle ilgilidir… Nefesle bir şeyler yapabilirsen, aniden şu ana dönersin. Nefesle bir şey yapabilirsen, yaşamın kaynağına erişirsin. Nefesle bir şey yapabilirsen zamanı ve uzamı aşabilirsin. Nefesle bir şey yapabilirsen, dünyada ve aynı zamanda dünyanın ötesinde olursun.
Nefesin iki noktası vardır. Biri bedene ve evrene dokunduğu yer, diğeri sana ve evreni aşana dokunduğu yer. Biz nefesin yalnızca bir kısmını biliyoruz. Evrene, bedene girdiği zaman onu biliriz. Ama o aynı zamanda bedenden “bedensiz”e, “bedensiz”den bedene hareket etmektedir. Biz diğer noktayı bilmeyiz. Diğer noktanın, köprünün diğer parçasının, köprünün diğer kutbunun farkına varırsan, aniden dönüşürsün, farklı bir boyuta nakledilirsin.
Ama unutma, Şiva’nın söyleyeceği Yoga değildir, Tantra’dır. Yoga da nefes üzerinde çalışır, ama Yoga’nın ve Tantra’nın çalışmaları temelde farklıdır. Yoga nefes alıp vermeyi sistemleştirmeye çalışır. Nefesini sistemleştirirsen iyileşirsin. Nefesini sistemleştirir, sırlarını bilirsen ömrün uzar; daha sağlıklı olur ve daha uzun yaşarsın. Daha güçlü, daha enerji dolu, daha canlı, daha genç ve daha taze olursun.
Ama Tantra bununla ilgilenmez. Tantra nefesin sistemleştirilmesi ile ilgilenmez, nefesi yalnızca içe dönüş için bir teknik olarak kullanmakla ilgilenir. İnsanın özel bir nefes alıp verme tarzı denemesi gerekmez, özel bir nefes alıp verme sistemi ya da özel bir nefes alıp verme ritmi… Hayır! İnsanın olduğu gibi nefes alıp vermesi gerekir. İnsanın yalnızca nefesteki belirli noktaların farkına varması gerekir.
Belirli noktalar vardır, ama biz onların farkında değilizdir. Biz hep nefes alıp veriyorduk ve nefes alıp vermeye devam edeceğiz… Nefes alıp vererek doğduk ve nefes alıp vererek öleceğiz, ama belirli noktaların farkında değiliz… Ve bu tuhaf. İnsan arıyor, uzayın derinliklerini araştırıyor. İnsan aya gidiyor; insan daha uzağa ulaşmaya çalışıyor, yeryüzünden uzaya… Ve insan daha yaşamının en yakın parçasını öğrenmedi. Nefeste, hiç gözlemlemediğin belirli noktalar var; o noktalar kapılardır; farklı bir dünyaya, farklı bir benliğe, farklı bir bilince girmek için kullanabileceğin, sana en yakın kapılar… Ama onlar çok incelikli.
Ayı gözlemlemek çok güç değildir. Aya ulaşmak bile çok güç değildir; büyük bir yolculuktur. Mekanize olmak gerekir, teknolojiye ihtiyacın olur, toplanmış bilgilere ihtiyacın olur ve sonra ona ulaşabilirsin. Nefes alıp vermek sana en yakın şeydir ve bir şey sana ne kadar yakınsa, onu algılamak o kadar güç olur. Ne kadar yakınsa o kadar güç olur; ne kadar açıksa o kadar güç olur. Sana o kadar yakındır ki, seninle nefesin arasında boşluk yoktur. Ya da öylesine küçük bir boşluk var ki, çok titiz bir incelemeye ihtiyaç var, ancak o zaman belirli noktaların farkına varırsın. Bu noktalar bu tekniklerin temelidir. Bu yüzden her tekniği ele alacağım.