karşılıksız sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sevgi Özgürlüktür

Asla yanlış bir şeyi sevme çünkü o, seni dönüştürecektir. Hiçbir şey sevgi kadar dönüştürücü değildir. Seni yükseltecek, yüksek seviyelere çıkaracak şeyi sev. Kendinin ötesindeki bir şeyi sev. Dinin tüm gayreti budur: Sana Tanrı gibi bir sevgi objesi verir, böylece düşmene olanak kalmaz. Kişi yükselmelidir. Bir tür 'ben,' 'ben-o' olarak var olur.
   Diğer tür 'ben,' 'ben-sen' olarak var olur. Bir kişiyi sevdiğinde diğer tür bir 'ben' sende ortaya çıkar: 'ben-sen.' Birisini seversin, o kişi olursun. İyi ama ya öz sevgi? 'O' yoktur ve 'sen' yoktur. 'Ben' kaybolur. Çünkü 'ben' sadece iki bağlamda var olabilir: 'o' ve 'sen.' 'Ben' figürdür, 'o' ve 'sen' alan olarak iş görür. Alan kaybolduğunda 'ben' kaybolur. 'Sen' tek başına kaldığında, sen varsın ama bir 'ben'in yoktur, herhangi bir 'ben' hissetmezsin. Sen basitçe derin bir /oluşsun./ Normalde biz "ben varım" deriz. Bu haldeyken, kendini derinlemesine seviyorken 'ben' kaybolur. Sadece 'varım' kalır. Saf varoluş, saf varlık kalır. O seni muazzam bir saadetle dolduracaktır. O seni bir kutlamaya, bir sevince dönüştürecektir. Onlar arasında ayrım yapmak sorun olmayacaktır. Eğer sen giderek daha çok mutsuz oluyorsan, o zaman sen bir kendini beğenmişlik yoluna kapılmışsındır. Eğer sen giderek daha çok sakin, sessiz, mutlu, bir arada olursan, o zaman sen başka bir yolculuğa çıkmışsındır: öz sevgi yolculuğuna.
   Eğer sen ego yolculuğundaysan başkalarına karşı tahripkâr hale geleceksin çünkü ego 'sen'i yok etmeye çalışır. Eğer öz sevgiye doğru yol alırsan ego kaybolacaktır. Ve ego kaybolduğunda diğerine kendisi olması için izin verirsin; bütünüyle özgürlük tanırsın. Eğer herhangi bir egon yoksa, sevdiğin diğer kişiye bir hapishane yaratamazsın, bir kafes yaratamazsın. Diğerine yüksek cennetlerde bir kartal olması için izin verirsin. Diğerine kendisi olması için izin veriyorsun; bütünüyle özgürlük tanırsın. Sevgi tam özgürlük verir, sevgi özgürlüktür. Senin için özgürlük, sevginin nesnesi için özgürlük. Ego esarettir. Senin için esaret ve kurbanın için esaret.

OSHO

Sevgi Elini uzatmak.

Pek çoğumuz bir tartışma, yanlış anlama, veya yetiştirilme biçimindeki farklılıklardan kaynaklanan küçük kırgınlıklara dört elle sarılırız. Kırıldığımız kişi bir dost veya akraba olsun, inatla onun bize el uzatmasını bekler, onu bağışlamak ve eski ilişkiyi tekrar, başlatmak için bunun tek yol olduğuna inanırız.

Ne zaman öfkemize saplanıp kalsak “ufak şeyleri” kafamızda kurup, gerçekten “büyük mesele” haline getiririz.

Sanki haklı oluşumuz mutluluğumuzdan da önemliymiş gibi görünür. Oysa, hiç öyle değildir. Eğer daha huzurlu bir insan olmak istiyorsanız şunu anlamanız gerekir ki, haklı olmak hemen hiçbir zaman kendinizi mutlu etmekten daha önemli değildir. Mutluluğun yolu yargıları bir yana atıp, sevgi elini uzatmaktır. Bırakan, başkaları haklı oluversin. Bu sizin haksız olduğunuz anlamına gelmez. Her şey yoluna girecektir. Siz işin ucunu bırakmanın keyfini yaşayacaksınız. 

    Elinizi uzatıp, haklılığı başkalarına bıraktığınız zaman onlar da size karşı daha az savungan ve daha çok sevecen olurlar. Çoğu kez onlar da size el uzatırlar. Ama eğer bu gerçekleşmezse, hiç dert etmeyin. Daha çok sevgi olan bir dünya yaratmak için size düşeni yapmanın huzuru yeter.



Affet Babacığım

Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi...... babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve "Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak" diyerek rest çekti... Eşini kaybetmeyi göze alamazdı.

Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu.

Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak,böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı.

Babasına lâzım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can, "Baba bende seninle gelmek istiyorum" diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.

Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can, sürekli babasına "Baba nereye gidiyoruz ?" diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan; nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu.

Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi.Sonra diğer malzemeleri taşıdı en son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.

Tipi, adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı.Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü.

Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi. O, bu duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu.

Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi, yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı terketti. Arabaya bindiler.

Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu.

Can: "Baba, sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim?" diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında "Beni affet baba." diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.

Oğlu: "Baba beni affet! Sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!" diye hatasını belli ediyordu...Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu..."Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın... Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum.