kendine güven etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Regresyon Uygulaması Ses Kaydı- Geçmişte Yaşanan Olumsuz Duyguları Dönüştürmek.

Regresyon geçmişte yaşanmış olayların zihinde yeniden canlanması halidir. Bu durum herkesin başına her an gelebilir. Bir çağrışım bir anda geçmiş bir olayı hatırlamamıza neden olur. Hipnotik ortamda telkinle bu durumu yaratmaya hipnotik regresyon diyoruz. Hipnotik ortamda regresyon yaşama şansı daha fazladır. Aksi de geçerlidir. Yani kişi bir şekilde bir an herhangi bir ortamda reg­resyon yaşamışsa, regresyonu yaşadığı anda içinde bulunduğu durum hipnotiktir diyebiliriz. 
Bir olayın zihinsel düzeyde canlanması ne demektir?
Kişi geçmişte bu olayı ya­şarken beş duyusu tarafından kaydedilen algıların yeniden zihin tarafından can­landırılması demektir. En sık olan görüntü şeklinde olan canlanmalardır. Kişi o olayı sanki yeniden bir rüya görür gibi görmeye başlar. Bu görme bazen kendisi kamera gibidir ve etrafındaki olayları görür şeklindedir. Bazen de kendisini de olayın içinde seyreder. Bu ikinci şekilde canlanmalar daha geçmişte olan, çocuk­lukla olan olaylar için daha geçerlidir. Bilinçaltı bir şekilde olayları kaydetmekte ve yeniden canlandırırken kişinin anlayacağı görüntüler haline getirebilmektedir. Bazen regresyonlar ağırlıklı olarak sesler şeklinde kendini belli eder.

Telkin ses kaydında önce tüm vücudun gevşetme telkinleri devamında ise transa geçirme telkinleri bulunmaktadır. Trans telkinlerinden sonra ise aşağıda metni bulunan regresyon telkini bulunmaktadır. Devamında ise transtan çıkarma telkinleri bulunmaktadır.

Verimli bir çalışma için sessiz, sakin bir ortamda bir sandalye ya da koltukta oturarak dinlemeniz etki için daha uygun olacaktır. Uzandığınız zaman uykuya dalabilme olasılığınız vardır. İster uzanmış, ister oturmuş olun herhangi bir pozisyonda bacak bacak üstüne atmamanız ve/veya kollarınızı kavuşturmamanız sizi çalışma sırasında sizi en rahat pozisyonda tutacaktır.
En az yarım saat kadar dingin kalabileceğinizden emin olun!
Başlangıçta düşüncelerin akınına uğradığınızı düşünebilirsiniz. Size huzur vermediklerini hissedebilirsiniz. Onlardan kurtulmaya çabalamayın. Direnmeyin. Bırakın ve Sadece izleyin. Bir süre sonra akıp gideceklerdir.
Seans sonrasında, daha önce sizi rahatsız eden olayla ilgili olarak yaşamında bir olayı canlandırıp ve tepkilerinize bakmanız telkinin etkili olup olmadığının kontrolünü sağlayacaktır.  Olayı tüm duyularınızla hissederek canlandırma yaptıktan sonra içinize dönüp tepkilerinize bakın.  Ne hissediyorsunuz. Sizi rahatsız eden duygularınızda azalma var mı?
Bu telkin tek başına bir hastalık tedavi yöntemi değildir. 
Ses kaydındaki tüm konuşmalar duyulabilir, açık ve nettir. 
Ses kaydını dinlerken rahatsızlık hissederseniz (nefes alamama, panik atak vb.) telkini dinlemeyi bırakın. 
Uzun süre yüksek sesle dinlemek işitme bozukluklarına yol açabilir. 
Olabilecek rahatsızlıklardan dolayı tüm sorumluluk telkini dinleyen kişiye aittir.

     Dikkat : Tibbi tedaviye ihtiyaç duyan psikolojik rahtasızlığı olan (Panik Atak vb.) kişiler için uygun olmayabilir.
 
Sevgilerle
Halis Şahiner



Kendine Güven Telkini ve Ses Kaydı


Kendimizi çirkin görürsek başkaları da bizi çirkin görür. İnsan kendinde bir şeyin olduğuna inanırsa, ister olumlu ister olumsuz bunu yansıtacak biçimde davranır. Sürekli onu başkalarına gösterir. Bu başlangıçta ruhun yaratımı olduğu bir şey olsa bile, önce başkaları için gerçek olur sonrada kendi için.
Bir şeye inandığımızda o gerçek olur, o bizim gerçeğimiz olur. Herkes kendine dair kendine özgü şeylere inanır.




 Herkes dünyayı kendi gözünden ve düşünce yapısından tanımlar. Bu nedenle de herkes farklı şey görür ve hisseder. Biz diğer kişinin beynine girip onun ne gördüğünü gördüğüne ne anlama verdiğini bilemeyiz. Ancak biz kendi düşünce yapımızdan onun ne görebileceği konusunda varsayımlarda bulunuruz. Bu varsayımlar bizim yeni gerçekliğimizi oluşturur. Daha sonra bu gerçekliğimizi o kişinin kendisine özgü yaptığı davranışlara anlam vererek kuvvetlendiririz. Onu suçlarız, yargılarız veya güçlendiririz onu otorite kabul ederiz. Bu aslında en tehlikeli olanıdır. Bir kişiyi otorite kabul ettiğimizde ona kendimizi kontrol etme izni vermiş oluruz. Yani artık o kişinin düşüncesi sözleri bizim için önemlidir. O düşüncelere uygun davranmazsak kendimizi suçlu hissederiz. Kendimizi kapana kısılmış kafese kapatılmış hissederiz. Ama ne yazık ki gerçek şudur ki kendimizi kafese kapatan ne yazık ki kendi düşüncelerimiz ve düşüncelerimizde başkalarına verdiğimiz izindir. Bunun farkında olmadığımız içi diğer kişinin bizi kafesten çıkarmasını bekleriz.
İnsanlar inandıkları şeye çok bağlıdırlar. Hakikati aramazlar, yalnızca belli bir tür dengeyi korumak isterler ve inançlarının temelinde aşağı yukarı bağdaşık bir dünya inşa etmeyi başarırlar. Bu onları teskin eder ve farkında olmadan bağlanırlar.

Aslında Hepimiz Büyücüyüz!



Evet yanlış okumadınız hepimiz büyücüyüz. Kullandığımız bir cümle ya da kelime bir insanın hayatını hatta ülkelerin kaderini olumlu ya da olumsuz yönde değiştiriyorsa bunun adı büyü değil de nedir?
Tarih yazan liderler sözleriyle etkilemedi mi halkını? Katliamlar sözcüklerin içindeki büyülü dünya ile yapılmadı mı? Güzel bir sözcükle aşık olmadık mı? Doktorun söylediği bir sözle iyileşmedik mi? Bir arkadaşımızın söylediği bir cümle ile kendimize gelmedik mi?
Küstüğümüz hayata tekrar başlamak için çıkardığımız haykırışlardır sözcükler. Bir çocuğa başarısızlığı öğretecek kadar güçlü, bir öğretmenin söylediği bir sözle dünyayı değiştireceğine karar verecek kadar hırslıdır. Ölmek üzere olan bir hastayı hiçbir şeyi olmadığına ikna edecek kadar iyileştirici, ağlayan bir çocuğun annesinin söylediği bir sözle susturacak kadar gülümsetir kelimeler. Katliamlar yaptıracak kadar diktatör, bir ulusun tarihini tekrar yazacak kadar kararlıdır sözlerimiz.
Peki bu kadar etkili ise o zaman kelimelerle dans etmesini öğrenmek gerekecektir bu hayatta. Bir yemeği aynı malzemelerle yaparak çok farklı tatlar ortaya çıkardığımız gibi aynı kelimelerle de çok farklı anlamlar yaratabiliriz. Eğer anlaşılamamış isek bir de karşımızdakine kızarız anlamadığı için. Anlatamadım demeyiz her nedense... 

Girişimci Olabilir Miyim?

   Her  yıl  ülkemizde  yüzlerce  kişi  kendi  işini kurmayı denemeye karar verir. Bir çoğu başarılı olur. Siz de kendiniz için bir iş kurabilir misiniz acaba? Eğer denemeye karar verirseniz, çok zorlu bir yolculuğa  girişiyor olacaksınız. Hiç kimse iş kurmanın kolay bir iş  olduğunu iddia edecek durumda değildir ve bir çok girişimin başarısız olduğu da doğrudur. Ancak başarının ödülü muazzam olabilmektedir. Burada paradan çok  ayrı  olarak,  bir  işi  kendinizin  başarmış olduğunuzu bilmenin tatmini; kendi zamanınızın hakimi olmanın özgürlüğü; büyük bir ihale ya da sipariş kazanmanın keyfi ve tatmin olmuş müşterilerden gelen sürekli siparişlerin pırıltısı vardır.
   Bu  kitapçık,  kendi  işinizi kurmayı denemeniz gerekip gerekmediği konusunda karar vermede  size  yardımcı olacaktır.  Başarılı  bir  iş kurmanın  genellikle  bu formüle  dayalı  olduğu söylenir:
Başarı  =  Fikir  +  Bilgi  *  + Çevre
* Know how
Diğer bir deyişle, doğru iş fikri ile  birlikte  o  fikri  hayata geçirecek bilgi ve uzmanlığa
ihtiyacınız  vardır.    Ayrıca güçlü  bir  ilişkiler  ağına  da ihtiyacınız  vardır.    Elbette, bütün  bunların  üstüne,  ne yapıp  edip  işleri  olduracak cinsten bir kişi  olmanız da gereklidir.
Bu  kitapçıkta  verilen örneklerde de göreceğiniz gibi, her tür insan iş kurabilmektedir.  genç  insanlar,  kadınlar, emekliliği yaklaşmış insanlar, özürlüler,  işsizler,  ve  saire.
Ama  asla  tipik  başarılı  iş adamı ya da iş kadını  diye bir şey  yoktur  .  her  tür  insan başarılı olabilir. Bunu söylemiş olmakla  birlikte,  belirtmek gerekir  ki  başarılı  iş sahiplerinde  genellikle bulunan bazı özellikler vardır.
Bu kitapçık, kendi işini kurma konusunda  potansiyelinizi yoklamanıza  yardımcı
olacaktır.
Girişimci Olabilir Miyim?  Elektronik kitabını indirmek için lütfen burayı tıklayınız.

Kendi Merkezini Tanı

Kendi merkezini tanıyor musun? 
   Eğer tanımıyorsan, o zaman sürekli korkacaksın. O yüzden sahte benlik sürekli korkar. Sürekli titrer. Her zaman başkalarından destek alma ihtiyacı hissedersin. Seni takdir edecek, seni alkışlayacak; ne kadar güzel ya da ne kadar zeki olduğunu söyleyecek birileri. 
   Sürekli bu tip şeyleri sana hipnotik telkin gibi söyleyen insanlara ihtiyacın var. Böylece zeki, güzel ve güçlü olduğuna inanabilirsin. Ama bir noktaya dikkat et. Her zaman başkalarına bağımlısın. Ne zaman benliğini sergilersen, aslında sadece benliğinin bilincinde olmadığını gösteriyorsun. 
    Kim olduğunu bilmiyorsun. Eğer bilseydin, o zaman herhangi bir sorun olmazdı. O zaman görüş aramazdın. Başkalarının hakkınızda söyledikleri seni endişelendirmezdi. Çünkü ilgisi yok. Sonuçta kimse senin hakkında bir şey söylemez. İnsanlar senin hakkında bir şey söylediği zaman, aslında kendilerini anlatıyor.Kimse senin hakkında bir şey söyleyemez. 
    İnsanlar ne derse desin kendileri hakkında konuşur. Ancak sen hemen korkarsın, çünkü hâlâ o sahte merkezinize yapışıyorsun. O sahte merkez başkalarına bağımlıdır ve o yüzden de sen sürekli başkalarının hakkında neler söylediğine bakarsın. Sürekli başka insanların izinden gidersin, sürekli onları tatmin etmeye çalışırsın. Sürekli saygın bir insan olmaya çalışırsın ve sürekli egonu süslemeye çalışırsın. Bu intihar etmek gibi bir şeydir.
OSHO
***

Ufak Şeyleri Dert etmeyin

“Geçmişi düşünmeden, anı değerlendiren, geleceği de kazanır.”

Kafamızın sağlam olması büyük ölçüde, içinde bulunduğumuz anı ne kadar yaşayabildiğimize bağlıdır. Bir gün veya bir yıl önce neler olduğu, ya da, ertesi gün neler olabileceğinin önemi yoktur. Sizin var olduğunuz yer, içinde bulunduğunuz andır. Bu her zaman böyledir.

Ne var ki, çoğumuz birçok şeyi aynı anda dert etme sanatında ustalaşmışızdır. Geçmişteki sorunlarımız ve geleceğe yönelik endişelerimiz yaşadığımız ana hükmettikçe, biz de kaygılarla ve ümitsizlikle dolu bir bunalıma gireriz. Bu durumdayken hayattan zevk almayı, önceliklerimizi ve mutluluğumuzu ileri bir tarihe erteleyerek, gelecekte “bir günün” bugünden daha iyi olacağına inanmaya çalışırız. Ne yazık ki, şimdi bize geleceğe bakmamızı söyleyen zihniyet, bunu hep tekrarlar ve o “bir gün” bir türlü gelmez. Yaşam biz başka planlar yapmakla meşgulken, çocuklarımız büyür, sevdiğimiz insanlar bizden uzağa taşınırlar, kimi ölür, bedenimiz giderek biçim değiştirir; bu arada hayallerimiz uçup gidiyordur. Kısacası, hayatı ıskalıyoruzdur.

Çoğu insan hayatını, sanki gelecekte kullanacağı bir elbisenin provasıymış gibi yaşar. Oysa, hiç öyle değildir. Kimsenin yarın burada olacağına güvencesi yoktur. Sahip olduğumuz ve kontrol edebildiğimiz tek zaman, içinde bulunduğumuz andır. Aklımızı yaşadağımız ana verebilirsek, içimizden korkuyu atabiliriz. Bu korku gelecekte olabileceğinden kaygı duyduğumuz olaylardır… İleride parasız kalabiliriz, çocuklarımızın başı derde girer, yaşlanacak ve öleceğiz, diye duyduğumuz endişelerdir.

Korkuyla savaşmak için en iyi yol, dikkatinizi tekrar şimdiki zamana döndürmektir. Bundan böyle dikkatinizi bulunduğunuz yere ve o ana vermeye çalışın. Gayretinizin karşılığını fazlasıyla alacaksınız.

Ufak Şeyleri Dert etmeyin

Dr. Richard Carlson

Başarmak sizin elinizde!

Hep bir şeylerin peşindeyiz hayatta. Şunda daha iyi olmam lazım, bunda daha başarılı. Önce ilkokulda "5 pekiyi aferin"ler, sonra lise ve üniversite giriş sınavlarında daha çok net daha az yanlışlar, hep başarıyı kovaladık. Biraz araştırma biraz da sınav sisteminin bize uygun gördüğü bölümde okuyup bir meslek sahibi olduk. Çoğumuz iş yerinde ilişkilerimizde, kariyerimizde ve de para kazanma konusunda arıyoruz başarıyı. Yani vazgeçemiyoruz başarıdan, yaşımız yedi de olsa yirmi yedide de... Bir alanda başarılı olmak yetmiyor diğer bir alanda arıyoruz başarıyı. Mutluluk da başarıyla geliyor çünkü.
 
Peki ya başarısız olunca, işler istediğimiz gibi gitmeyince? İster üniversite giriş sınavında ister üniversitede okurken ya da iş ararken zorluklar hep yanı başımızda. Zorluklar öyle ya da böyle hepimiz için ortak olsa da, aslında bizleri birbirimizden başarısızlığa nasıl yaklaştığımız, nasıl algıladığımız ayırıyor. Çoğu zaman karşılaştığımız zorlukları, yaşadığımız olayları değiştirme şansımız olmasa da bakış açımızı değiştirerek ilerlemek mecburiyetindeyiz. Ne kadar olumlu ve gerçekçi olursak o derece önümüze çıkan fırsatları daha iyi görürüz. İlla Polliana’cılık oynamamıza da gerek yok; bardak yarı dolu deyip. Gerçekçi olalım, bardağın yarı dolu-yarı boş olduğunu bilelim yeter.
 
Zorluklardan, sorunlardan kaçarak ömür geçirilemeyeceğine göre, bir yerlerden başlamamız, önce kendi kabuğumuzu kırıp dışarıdaki zorluklardan önce içimizdeki engelleri aşmamız lazım. Başarısızlıklarımızın ardındaki bahanelere bakmak da lazım tabi.
"Ben yapamam ki?"   
"Bu yaştan sonra da öğrenilmez ki?"   
"Ah vaktim olsa gideceğim ama?"   
"Beni almazlar ki oraya."
 
Mademki başarıyı bu kadar çok istiyoruz, o zaman hayata teslim olmak yerine mücadeleyi de göze almak gerek? Ve en önemlisi, bizim dışımızdaki koşullar kötü de olsa, motivasyonumuz sayesinde en az seviyede etkilenerek yolumuza devam edebilmek. Bunun en güzel örneklerinden birini geçtiğimiz günlerde gündemi fazlasıyla işgal eden milli koşucumuz Süreyya Ayhan’da yaşadık. Onca eleştiriye, medyanın üzerine sürekli gitmesine rağmen o yılmadı, geriye çekilmek yerine daha da ileriye gitti. O kendi hayatında yaşadığı zorluklarda bunu yaptı. Peki ya bizler ve bizim zorluklara karşı tutumumuz nasıl?
 
Yaşanan başarısızlıklar için şanssızlık demeyelim lütfen! Şans, doğru zamanda doğru yerde olmaktır. Şu anda bulunduğumuz yerden, sahip olduklarımızdan ya da olamadıklarımızdan memnun değilsek "şanssızlık" deyip kaçmamak lazım sorumluluktan. Hayat tercihlerimizde, yaptığımız seçimlerde şekillenmiyor mu? Şu anda okuduğunuz okulu/bölümü ÖSS tercihlerinize yazmasaydınız sınavda daha az/fazla soru yanıtlasaydınız ya da belki de yurtta değil de bir ev arkadaşı bulup ev tutmayı seçseydiniz hayatınız kim bilir nasıl olurdu?
 
Öyleyse doğru zamanda doğru yerde olmak -tüm zorluklara rağmen çoğu zaman- bizim elimizde; karşılaştığımız olaylardaki tutum ve davranışlarımızla belirleniyor. Aslında şansla, tesadüfle açıkladığımız yaşadığımız nice olayı da bizim tercihlerimiz belirliyor. İşte bu nedenle, başarılı olmak istediğimiz her konuda, ister iş veya okul ister ev yaşamımız, ister eşimizle ya da sevgilimizle olan ilişkimizde tutum, davranış ve tercihlerimizle yaptıklarımızdan bizim sorumlu olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor.
 
Yani ister inanın ister inanmayın söylenilenler doğru:
Başarmak sizin elinizde!