kişisel gelişim. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Zihnin Çalışması- Olumsuz Bilinçaltı Kayıtları, Tamamlanmamış İşler



Geştalt yaklaşımının psikoterapi alanına getirdiği en önemli katkılardan biri de "tamamlanmamış işler" kavramıdır. Tamamlanmamış işler kavramının temelinde, alan kuramının birbiriyle bağlantılı iki önermesi yer almaktadır. Bu önermelerden birincisine göre insanlar farklı nesneleri birbirinden bağımsız olarak algılamazlar, aksine anlamlı bir bütün halinde organize ederek algılarlar. Örneğin aşağıdaki örneklere baktığınızda bunları noktalar olarak değil, ilkini üçgen ikincisini ise kare olarak algıladığınızı fark edeceksiniz.



Şimdi de diğer şekillere bakın. Bunları da çeşitli lekeler olarak algıladığınızı fark edeceksiniz. İlk şekilde bir erkek, ikincisinde de ise bir köpek göreceksiniz. Üçüncü şekilde ise bir şey görmek biraz daha zordur.

Ama dikkatli baktığınızda ata binen bir insan olduğunu algılayabilirsiniz.

Alan kuramının ikinci önermesine göre ise insanlar eksik olan şeyleri tamamlama eğilimindedirler. Örneğin aşağıdaki gibi tamamlanmamış bir daire gördüğümüzde bunu zihnimizde tamamlayarak bir daire olarak algılarız. İkinci resimde ne görüyorsunuz? Bir kedi değil mi?

Belki de ilk bakışta fark etmemiş olabilirsiniz, ama bu sevimli kedinin kuyruğu ve bir kulağı yok. Ama bu onu kedi olarak algılamamızı engellemez, çünkü zihnimizde eksiklikleri tamamlarız.
Geştalt psikologlarının 1920'li yıllarda yaptıkları algı çalışmalarına bağlı olarak öne sürülen bu önermelerden yola çıkan Zeigarnik(1927), yaptığı deneysel çalışmalarla insanların tamamlanmamış işleri tamamlanmış olanlardan daha iyi hatırladıklarını ortaya koymuştur.
Ovsiankina (1928) ise onun bu deneysel çalışmalarını daha da ileriye götürerek, insanların yarım bıraktıkları işlere spontan bir biçimde geri dönerek tamamlama eğiliminde olduklarını saptamıştı. Bu çalışmalardan elde edilen sonuçlardan yola çıkarak Geştalt terapi yaklaşımında;

a) İnsanların daha önce tamamlayamamış oldukları işlerini (ihtiyaçlarını, temaslarını ya da duygularını) tamamlama eğiliminde oldukları,
c)  bunları tamamlayana kadar unutamadıkları ve
d)  tamamlayabilmek için çeşitli yollar aradıkları görüşü ortaya çıkmıştır.
Geştalt yaklaşımında tamamlanmamış işler kavramı “kişinin ihtiyaçlarını tatminkâr bir şekilde karşılayamaması ile ilişkilidir" Kişi ihtiyaçlarını tatminkâr bir şekilde karşılayamadığında geştalt tamamlanamaz ve yarım kalır.
Geştaltın tamamlanamaması ise iki şekilde ortaya çıkabilir. Bunlardan birincisi geştaltın tamamlanmak üzere açık kalması, ikincisi ise geştaltın tamamlanmadan kapatılması, yani geştaltın sabitleşmesidir.

Zihnin Çalışması- Freud Temel Fikirler



Freud normal insan davranışları kontrol eden iki süreç olduğunu öne sürmüştür.
Haz ilkesi: Haz ilkesi insanları, arzularının derhal tatmin edilmesine doğru iter. Bu tüm doğal itkilerin ve temel ihtiyaçların ardındaki eğilimdir. Bilinç dışıyla bağlantılıdır ve itkisel ilkel ve düzensizdir. Freud’a göre haz ilkesi her zaman bilinçdışını hareket geçiren ana kuvvettir.
 Gerçeklik ilkesi: Bir kişi olgunlaşıp toplumsal bir çevrede var olmak zorunda kalınca, karşıt kuvvet olan gerçeklik ilkesi oyuna girer. Bu ilke bilinçli ve mantıklı düşünceyi içerir ve günlük hayatı sürdürmek için tatmini ertelememizi sağlar. Söz gelimi, cinsel arzuların inkar edilmez gücüne rağmen insanlar büyüdükçe bunları kabul edebilir ve yerine getirebilir bir şey olmadığını öğrenir.
Freud ilk başta bu iki kuvvetin birbirine karşı ters yönde çalıştığını söylese da daha sonra bu konuda fikrini değiştirip birlikte çalıştıklarını uzun vadede beraberinde gerilimde bir azalma meydana getirdiğine karar verdi. Tüm davranışlar ruhsal gerilimdeki bu azalmayı hedefliyordu.
Genelde Freud, yaşayan organizmaların daima bir istikrar ve denge elde etmek yöneldiğini savunan biyoloji bilimin bakış açısına bağlı kalsa da ruhsal çalışmalarda her zaman hazzın her zaman bir gerilim giderilmesi sonucu olmadığını gördü.
Doruk noktasına giden yolda yaşananların hazzı uzattığı sonucuna vardı.
Örneğin ön sevişmenin sevişmeden alınan hazzı artırdığı gibi. Aslında bu durum hedefe ulaşmaktan ziyade hedefe yaptığımız yolculuğun bize keyif vermesidir. Hedefe ulaştığımızdaki haz belki birkaç saniyelik beki bir kaç dakikalıkken o yolda yapmış olunan yolculuk hedefe ulaştığında alınan haz miktarını artırıyordu.
Aslında tüm bu durum yaşanan her şeyin zihinsel olarak algılamamızdan kaynaklanıyor. Ve bu durumu da duyularımızla yaparız. Beş duyumuzla. Evet yaşam tamamen bunun üzerine kurulu. Örneğin Bir yemek yediğinizde ne yerseniz yiyin sonuçta o yemek midenizde kimyasal işleme tabi tutularak vücudun ihtiyacı olan protein, karbonhidrat, yağ şeker vb. tüm şeylere dönüşüp emilecektir. Sonuçta mideye giren şeyin hepsi aynı işleme tabi tutulup ihtiyacımız olan şeyler alındıktan sonra en sonunda ilk durumdakinden farklı bir şekilde dışarıya çıkacaktır. Ancak yemeği yemeden önce o yemeğin görüntüsü bize ayrı haz verirken, tadı farklı, kokusu bir haz verir. Ve bu kişiden kişiye değişir.
Bir başka konu sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeylerdir. Aslında biz hiçbir şeye sahip değiliz. Bu dünyadaki her şey yaratıcının olup biz burada bir süreliğine kullanma hakkına sahibiz. Öldüğümüzde her şey burada kalmaktadır.