nefesi izlemek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nefes Teknikleri İle Öfke Ve Kızgınlık Kontrolü

Kızgınlık çok hafif bir etkiden, şiddete kadar gidebilen bir duygudur. Öfkeyle birlikte beden üzerinde bir takım fizyolojik ve psikolojik değişimler görülür. Vücut biyokimyasında adrenalin ve noradrenalin hormonunun salınımı artar. Nefes alıp verme ve kalp atışı hızlanır. Göz bebekleri büyür ve tansiyon çıkar.

Kızgınlık birçok  nedene bağlı olarak kolayca gelişebilir. Bunlar kişinin dış dünyası ile ilgili olduğu kadar  içselde olabilir. Belli bir dozda kızgınlık normal ve hayatın devamı için gerekli sayılır. Belli bir düzeyi aşan kızgınlık durumlarında ise kendisine veya çevresine zarar verme görülebilir. Kızgınlık kontrol edilebilir bir duygudur ve önemli olan o sınırı koruyabilmektir.
Kızgınlık ve öfke kontrolünde kullanılan savunma sistemleri genellikle kızgınlığını sergileme,  sakinleştirme ve bastırma şeklindedir.
Kızgınlığını sergileyerek ifade etmek kontrolsüz bir şekilde saldırgan davranmak değil, gerektiği kadar hoşnutsuzluğunu bilinçli olarak gösterebilme durumudur.  Önemli olan duygu ve düşünceleri amacına uygun olarak diğerlerine doğru bir şekilde ifade etmektir. Kızgınlık ifade edilmek istendiğinde kontrolsüzlüğü engellemek için nefes kontrolü gerekir. Hızlanmış, kontrolden çıkmış duygu ve düşünce sistemini yavaşlatarak gerçek ihtiyacı belirlemek ve buna uygun davranış sergilemek için hiç ara vermeden on derin nefesi burundan hızla alıp, ağızdan yavaşça ohhh diyerek ya da hohlayarak vermek enerji blokajını çözer.
Sakinleştirme; dışsal tepkilerimizden çok içsel tepkilerimizi kontrol altına almamız anlamına gelir. Gerçekten kızgın ve kontrolsüz olmanın karşılığı olan bir nefes alma şekli vardır. Bu sakin ve gevşemiş durumda olduğunuzun tam tersi bir durumdur. Sakin ve kontrollü olduğunuzda nefes alışınız hızlı ama verişiniz yavaştır. Kızgın ve kontrolsüz olduğunuzda ise genellikle ağızdan yavaşça alınan nefes burundan hızla verilir. Halk arasında “burnundan soluyor” veya “boğalar gibi burnundan alev saçıyor”  sözleri kızgınlığın iyi birer ifadesidir.
Derin, düzenli ve dikkat odaklı nefes alış verişler vücut sistemini yavaşlatır. Daha uzun zamanda düşünerek hareket etmemizi sağlar. Kalp atışlarımızı ve hormonal sistemimizi dengeye sokar. Gereksiz adrenalin üreterek savaş ya da kaç etkisi yaratmamızı engeller. Kızgınlığın makul ve katlanılabilir bir seviyeye çekilmesine imkan sağlar.
Üçüncü yol ise bastırmadır. Burada öfke o an için bastırılıp daha sonra olumlu duygularla yer değiştirilerek kontrol altına alınmaya çalışılır. Bu yol sürekli kullanıldığında her zaman olumlu duygulara çevirmek mümkün olmayabilir. Bu durumda öfke içe yönelerek depresyon, somatizasyon gibi çeşitli rahatsızlıklara dönüşebilir. Duyguların gereği gibi zamanında ve ortamında ifade edilememesi birçok değişik rahatsızlıklara yol açar. Kişinin kızgınlık duyguları bastırıldığında daha sonra değişerek kin ve intikam alma gibi yollarla kendini gösterebilir. Kızgınlığın bastırılması çok özel durumlar dışında önerilmez.
Kızgınlığın kontrol altına alınması nefes teknikleri;
Her zaman nefes farkındalığı içinde olarak davranışları kontrol altında tutmak gerekir.
Gereksiz kızgınlığa yol açacak adrenalin salgısı oluşturmamak için sempatik sinir sistemini aktive edecek üst solunumdan kaçınmak, bunun yerine düzenli yumuşak damak ve diyafram eşleşmesi ile bütünsel nefes almaya ve kanın ph değerini düşük tutacak nefes döngüsü oluşturmaya gayret etmek gerekir.
Kızgınlık belirtileri görüldüğünde veya kızgınlığın farkına varıldığında on adet derin nefes arka arkaya alınması kalp ve karın bölgesinde oluşan blokajın dağılmasına ve elektriğin topraklanmasına yarar. 
Kızgınlık yaşama ihtimali yüksek olan bir durum öncesinde burundan hızla alıp yavaşça ağızdan vereceğiniz nefeslerle fizik, duygu ve düşünce bedenler üzerinde yavaşlama, sakinleşme ve gevşeme sağlanarak potansiyel kızgınlıklara karşı önlem alınabilir.
Her türlü önlem alınmasına rağmen giderilemeyen, obsesif bir görüntü alarak takıntı durumuna geçen kızgınlıklar için değiştirici ve dönüştürücü nefes teknikleri ile beyin sapı ve medulla üzerinde yoğunlaşan elektriği tamamen nötr hale getirmek mümkündür.
  
Nefes teknikleri içinde yer alan üç kısa bir uzun nefes çalışmaları Timus bezini ve bağışıklık sistemini aktive ettiği için kızgınlığa karşı dengeleme oluşturmak için kullanılması uygundur.

Mustafa Kartal


************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN


***********************************************

60 Nefes Çalışması

   Nefes çalışmasına başlayanların her gün yapmasını tavsiye ettiğim bu çalışma çok amaçlı olarak birçok farklı konuda fayda sağlamaktadır. Bu çalışma öncelikle; doğru nefes alıp vermeyi kazandıran bir çalışma olarak değil, fizik bedene bilinçli zorluk hazırlayarak direnç kazandıran ve nefeste güçlenmeyi sağlayan bir çalışma olarak düşünülmelidir. 
   Çalışma, bir dakika içerisindeki 60 saniyede 60 nefes alma esasına dayanır. Bir saniyede alıp verilecek güçlü nefeslerin her biri derin ve hızlı olmalıdır. Başlarken ilk yirmi nefeste daha yavaş olmalı, fakat nefes alışverişlerinin bir birine bağlı ve hiç bekleme yapılmadan gerçekleştirilmesi gerekir. İkinci yirmi sayıda 40’lı sayılara yaklaşılırken nefes alışverişleri hızlandırılır. Son 20 nefeste iyice hızlanarak neşe ve coşku içinde çalışma sonlandırılır.
    Nefes alışverişleri ağız iyice açılmış olarak, ağızdan ve burundan beraberce yapılmalı, alt ve üst solunum birlikte gerçekleştirilerek ciğer hacminin tamamı kullanılmalıdır..
   Nefes alışverişlerinin İlk yirmi sayında baş dönmesi başlar, kırklı sayılara doğru avuç içinde terleme, parmaklarda uyuşma görülür. Çalışmanın sonuna doğru iç sıkıntısı, çalışmayı bitirme isteği ve duygu kontrolünde zorlanma görülebilir. Çalışma bittikten sonra ağlama hissi, gülme ve aşırı sinirlilik ortaya çıkabilir. Sağlıklı bir insanda çalışma bittikten 15 saniye sonra tüm geçici rahatsızlıkların sonlanması gerekir. Çalışmayı bir süre yaparak dayanıklılık arttığında da bu geçici rahatsızlıklarda ortadan kalmaya başlar. Geçici rahatsızlıklar kısa zamanda iyileşmiyor ve uzun süre devam ediyorsa öncelikle alyuvar sayısında düşüklük ve böbreklerde yavaş çalışma sorunları akla gelmeli ve iyileştirmek için üzerinde durulmalıdır.
     Çalışma bittikten 15 saniye sonra tüm beden gevşer, düşüncede sessizlik ve sakinlik ortaya çıkar. Saf bilinç/saf tanıklık durumu denilen bu ruh halinde tam bir denge durumu vardır. Her şeye eşit uzaklıkta, ön yargısız, akışa izin verilen bir dinginlik durumu gözlenir. Bu durum farkındalık öğretilerinin hiçlik veya boşluk diye tanımladığı durumdur. Mutluluk ve huzur hissi vardır. 
    60 nefes çalışması, sempatik sinir sisteminin uyarılarak harekete geçirilmesini, sol beynin uyarılmasını sağladığı için uyanıklık, farkındalık artımı ve beta zihin seviyesi sağlar. Dikkat ve konsantrasyon artırır. Çalışmadan hemen sonra parasempatik sistem aktive olarak derin düşünce, yaratıcı zekâ ve tüm potansiyelleri kullanabilme kazancı oluşur.
    Çalışma her yerde ve har zaman yapılabilmesine rağmen sabah uykudan uyanıldığında gerçekleştirilirse çok hızlı uyanmak, kendine gelmek ve güne iyi bir başlangıç yapmak mümkün olabilir.
    Bu çalışma tüm heyecan kontrolsüzlükleri, konsantrasyon eksikliği, duygu bozuklukları, panik atak, anksiyete, depresyon ve polar bozukluklar gibi psikolojik sorunlarda etkindir. Her türlü nefes sorununu gidermek için kullanılır. Özellikle nefes çalışmalarına başlayanların karbondioksit toleransını artırmaları ve kan PH’ı üzerinde dengeleme sağlamaları açısından çok önemli bir çalışmadır. İstenilen performansa ulaşmak için günde üç kere değişik zamanlarda yapılması önerilir.  
     Çalışmanın farklı bir getirisi de tüm hormonları ve beyin kimyasını fabrika ayarlarına geri döndürerek orijinal ayarlarına çekmesidir.
    Bu uygulama her yerde her zaman yapılabilmesine karşın, geçici refleks kaybı yaratabileceği için araba veya iş makinesi kullanırken yapılmamalıdır.
 Mustafa Kartal
mkartalll@yahoo.com


************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN



***********************************************

Nefes – Evrene Bir Köprü – 3 / OSHO

3.Teknik
Ne zaman içeri alınan nefes ile dışarı verilen nefes karışsa, o anda enerjisiz, enerji dolu merkeze dokun.
Bir merkez ve çeper olarak bölünmüşüz. Beden çeperdir; bedeni tanıyoruz, çeperi tanıyoruz. Çevreyi tanıyoruz, ama merkezin nerede olduğunu bilmiyoruz. Dışarı çıkan nefes içeri giren nefesle karıştığı zaman, bir oldukları zaman, onun dışarı çıkan nefes mi, içeri giren nefes mi olduğunu bilemediğin zaman… Nefesin dışarı mı çıktığını, içeri mi girdiğini ayırt edemediğin, tanımlayamadığın zaman, nefes içeri girmiş ve dışarı çıkmaya başlamışken, bir birleşim anı olur. O ne dışarı çıkmakta, ne içeri girmektedir. Nefes durağandır. Dışarı çıkarken dinamiktir; içeri girerken dinamiktir. İkisi de olmadığında, sessizken, kıpırtısızken, merkezin yakınındasındır. İçeri giren ve dışarı çıkan nefesin birleşim noktası senin merkezindir.
Şu şekilde bak: Nefes içeri girdiğinde nereye gider? Merkezine gider, merkezine dokunur. Dışarı çıkarken nereden gider? Merkezinden gider.Merkezine dokunulması gerekir. İşte bu yüzden taoist gizemcileri ve Zen gizemcileri insanın merkezinin başı değil göbeği olduğunu söylerler. Nefes göbeğe gider, sonra dışarı çıkar. Merkeze gider.
Dediğim gibi, o seninle bedenin arasında bir köprüdür. Bedeni tanırsın ama merkezinin nerede olduğunu bilemezsin. Nefes daima merkeze gitmekte ve dışarı çıkmaktadır ama yeterince nefes almamaktayızdır. Böylece, normalde gerçekte merkeze gitmez… En azından şimdi merkeze gitmemektedir. İşte bu yüzden herkes “merkezden uzak” hisseder. Çağdaş dünyanın tamamında, düşünmeyi başarabilenler merkezlerini ıskaladıklarını hissederler.
Uyuyan bir çocuğa bak, nefesini gözle. Nefes içeri girer; karın yükselir, göğüs etkilenmemiş kalır. İşte bu yüzden çocukların göğüsleri yoktur,yalnızca karınları vardır… Çok dinamik karınlar. Nefes içeri girer ve karın yükselir; nefes dışarı çıkar ve karın alçalır… Karın hareket eder. Çocuklar merkezlerinin içindedirler, merkezlerindedirler. İşte bu yüzden o kadar mutlu, o kadar sevinç doludurlar, öylesine enerji doludurlar ki, hiç yorulmazlar… Hep taşarlar ve hep geçmişsiz, geleceksiz bir şimdiki zamandadırlar.
Bir çocuk öfkelenebilir. Öfkelendiği zaman tamamen öfke içindedir; öfke kesilir. O zaman öfkesi de güzel bir şeydir. Biri tamamen öfkelendiği zaman, öfkenin kendine has bir güzelliği olur, çünkü bütünlüğün hep bir güzelliği vardır.
Sen hem öfkeli hem güzel olamazsın, sen çirkinleşirsin, çünkü kısmenlik çirkindir. Ve yalnızca öfke konusunda da değil. Aşık olduğunda çirkinleşirsin, çünkü yine kısmen, parça parça aşıksındır; bütününle değil. Birisine aşık olduğunda, aşk yaparken kendi yüzüne bak. Bir aynanın önünde seviş ve yüzüne bak… Çirkin, hayvansı olacaktır. Aşkta da yüzün çirkinleşir. Neden? Aşk da bir çelişkidir, bir şeyi kendine saklamaktasındır. Cimrice vermektesindir. Aşkın içinde bile bütün değilsindir; tamamen, bütünüyle vermezsin.
Öfkeli, şiddet dolu olsa bile çocuk bütündür. Yüzü parlar, güzelleşir; burada ve şu andadır. Öfkesi geçmişle ya da gelecekle ilgili bir şey değildir, hesap yapmaz, yalnızca öfkelidir. Çocuk, kendi merkezindedir. Merkezindeyken, daima bütün olursun. Her ne yaparsan, bütün bir eylem olur; iyi ya da kötü, bütün olur. Parçalı iken, merkezinden uzaktayken, her eylemin kendinin bir parçası olacaktır. Bütünlüğün yanıt vermez, yalnızca bir parçadır ve parça bütüne karşı çıkmaktadır… Bu, çirkinlik yaratır.
Hepimiz çocuk olduk. Neden büyüdükçe nefesimiz sığlaşır? Asla karna gitmez; asla göbeğe dokunmaz. Daha aşağı gidebilse, daha az sığ olacak, ama nefes yalnızca göğse dokunur ve çıkar. Asla merkeze gitmez. Sen merkezden korkuyorsun, çünkü merkeze gidersen bütün olacaksın. Parçalı olmak istiyorsan, parçalı olmanın mekanizması budur.
Aşık olursun… Merkezden nefes alıp verirsen, aşk içinde bütün olarak akarsın. Sen korkuyorsun. Çok incinebilir olmaktan korkuyorsun; birine, herhangi birine karşı çok olmaktan korkuyorsun. Ona aşığım diyebilirsin, o sana sevgilim diyebilir ama korkuyorsun. Diğeri oradadır.
Tamamen incinebilir, açık olursan, neler olacağını bilemezsin. O zaman tamamen, başka bir anlamda sen olursun. Birine tamamen adanmaktan korkuyorsun. Nefes alamıyorsun; derin bir nefes alamıyorsun. Nefesini, merkezine gitmesine izin verecek kadar gevşetemiyorsun… Çünkü nefes merkeze gittiği an eylemin eksiksiz olur.
Bütün olmaktan korktuğun için sığ nefes alıyorsun. Maksimumda değil minimumda nefes alıyorsun. İşte bu yüzden yaşam çok cansız. Minimumda nefes alıyorsan, yaşam cansız olur; maksimumda değil minimumda yaşıyorsun. Maksimumda yaşayabilirsin… O zaman yaşam taşkın olur. Ama o zaman güçlük çıkar. Yaşam taşkınsa bir eş olamazsın. Her şey güçleşir.
Yaşam taşkın olduğunda, aşk da taşkın olur. O zaman birine bağlı kalamazsın. O zaman her yöne taşarsın; tüm boyutlar senin tarafından doldurulur. Ve sonra zihin tehlike hisseder, bu yüzden canlı olmamak daha iyidir. Ne kadar ölüysen, o kadar güvendesindir. Ne kadar ölüysen herşey o kadar kontrol altındadır. Kontrol edebilirsin; o zaman sen efendi olarak kalırsın. Kontrol edebildiğin için efendi olduğunu hissedersin. Öfkeni kontrol edebilirsin, aşkını kontrol edebilirsin, herşey kontrol edebilirsin. Ama bu kontrol ancak enerjinin minimum düzeyinde mümkündür.
Herkes o ya da bu zamanda, aniden minimum düzeyden maksimum düzeye değiştiği anlar olduğunu hissetmiştir. Tepedeki istasyona tırmanırsın. Aniden şehirden ve şehrin hapishanesinden çıkarsın. Özgür hissedersin. Gökyüzü engindir, orman yeşildir ve yükseklik bulutlara dokunur. Aniden derin bir nefes alırsın. Bunu gözlememiş olabilirsin. Artık tepedeki bir istasyona gidersen, gözle. Değişimi yapan aslında tepedeki istasyon değildir. Nefesindir. Derin bir nefes alırsın. “Ah! Ah!” dersin. Merkeze dokunursun, bir anlığına bütün olursun ve herşey sevinç dolar. O sevinç tepedeki istasyondan gelmemektedir, o sevinç merkezinden gelmektedir… Aniden ona dokunmuşsundur.
Sen şehirden korkuyordun. Her yerde başkaları vardı ve sen kendini kontrol altında tutuyordun. Çığlık atamıyordun, kahkaha atamıyordun. Ne talihsizlik! Sokakta dans edip şarkı söyleyemiyordun. Korkuyordun… Bir köşeden bir polis çıkabilirdi ya da bir rahip, bir yargıç, bir politikacı, bir ahlakçı. Civarda birisi olabilirdi, bu yüzden sokakta dans edemiyordun.
Bertrand Russell bir yerlerde şöyle demiş: “Medeniyeti çok seviyorum ama medeniyete çok büyük bedellerle ulaştık.” Sokaklarda dans edemezsin ama tepedeki bir istasyona gidersin ve aniden dans edersin. Gökyüzü ile yalnızsın ve gökyüzü bir hapishane değil. Yalnızca bir açıklık, açılır, açılır… Engindir, sonsuzdur. Aniden derin bir nefes alırsın, merkezine ve sevince dokunur. Ama uzun sürmez. Bir iki saat içinde tepedeki istasyon yok olacaktır. Sen orada olacaksın ama tepedeki istasyon yok olacak.
Endişelerin geri gelir. Şehre bir telefon açmayı, karına bir mektup yazmayı düşünmeye başlarsın ya da üç gün sonra geri döneceğinden, bazı ayarlamalar yapman gerektiğini düşünmeye başlarsın. Daha yeni gelmişsindir ve geri dönüş için planlar yapmaya başlarsın. Dönmüşsündür.
O nefes aslında senden değildi; aniden oldu. Durumdaki değişim yüzünden vites değişti. Yeni bir durumdaydın, eski şekilde nefes alamıyordun, bu yüzden bir anlığına yeni bir nefes geldi. Merkeze dokundu ve sen sevinç hissettin.
Şiva der ki, her an merkeze dokunmaktasın ya da eğer dokunmuyorsan, dokunabilirsin. Derin, ağır nefesler al. Merkeze dokun; göğüsten nefes alma… Bu hiledir. Medeniyet, eğitim, ahlak; bunlar sığ nefes almayı yaratmıştır. Derine, merkeze gitmek iyidir, çünkü aksi halde derin nefesler alamazsın.
İnsanlık cinselliğe karşı baskılayıcı olmadığı sürece insan gerçekten nefes alamaz. Nefes karına, derinlere giderse, cinsellik merkezine enerji verir. Cinsel merkeze dokunur; cinsel merkeze içerden masaj yapar. Cinsel merkez daha aktif, daha canlı olur. Medeniyet cinsellikten korkmaktadır. Çocukların cinsel merkezlerine, cinsel organlarına dokunmalarına izin vermeyiz. “Dur!” deriz. “Dokunma!”
Cinsel merkezine ilk kez dokunurken bir çocuğa bak ve sonra, “Dur!” de ve sonra nefesini gözle. “Dur! Cinsel merkezine dokunma!” dediğin zaman nefes hemen sığlaşır… Çünkü cinsel merkezine dokunan yalnızca eli değildir, derinliklerinde, nefesi de dokunmaktadır. Ve eğer nefes ona dokunmaya devam ederse, eli durdurmak güçtür. El durursa, temel olarak nefesin de dokunmaması, derine gitmemesi gereklidir, şarttır. Sığ kalmalıdır.
Biz cinsellikten korkuyoruz. Bedenimizin aşağıdaki kısmı yalnızca fiziksel olarak aşağı değildir, bir değer olarak da aşağılık olmuştur. “Aşağılık” olarak kınanır. Bu yüzden derine gitme, sığ kal. Yalnızca aşağı doğru nefes alabilmemiz talihsizliktir. Bazı vaizlere izin verilse, tüm mekanizmayı değiştirirlerdi. Sana yalnızca başına doğru nefes alma izni verirlerdi. O zaman cinselliği kesinlikle hissetmezdin.
Cinsel yönü olmayan bir insanlık yaratacaksak, o zaman nefes sistemini değiştirmemiz gerekir. Nefesin başına gitmesi gerekir, sahasrar‘ya… Kafadaki yedinci merkeze ve sonra ağza geri dönmelidir. Geçiş bu olmalıdır: Ağızdan sahasrar’ya. Aşağıya, derinlere gitmemelidir, çünkü aşağısı tehlikelidir. Ne kadar derine gidersen, biyolojinin derin tabakalarına o kadar yaklaşırsın. Merkeze uzanırsın ve o merkez, cinsel merkezin yakınındadır… Yalnızca yakınında. Öyle olmak zorundadır, çünkü cinsellik yaşamdır.
Şu şekilde bak: Nefes yukarıdan aşağıya giden yaşamdır; cinsellik diğer köşedeki yaşamdır… Aşağıdan yukarıya. Cinsel enerji akar ve nefes enerjisi akar. Nefes geçişi üst bedendedir ve cinsel geçiş alt bedendedir. Birleştikleri zaman yaşam yaratırlar; birleştikleri zaman biyoloji, biyoenerji yaratırlar. Bu yüzden, cinsellikten korkuyorsan, ikisi arasında bir mesafe yarat, birleşmelerine izin verme. Bu yüzden gerçekte, medeni bir adam hadım edilmiş bir adamdır; işte bu yüzden nefes hakkında bilgimiz yok ve bu sutrayı anlamak güç olacaktır.
Şiva şöyle der:
Ne zaman içeri alınan nefes ile dışarı verilen nefes karışsa, o anda enerjisiz, enerji dolu merkeze dokun.
Birbirine zıt terimler kullanır: “Enerjisiz, enerji dolu.” Enerjisizdir, çünkü bedenlerin, zihinlerin ona enerji veremez. Beden enerjin orada değildir, zihin enerjin orada değildir, bu yüzden, kimliğini bildiğin kadarıyla enerjisizdir. Ama enerji doludur, çünkü kozmik enerji kaynağına sahiptir, beden enerjin sayesinde değil.
Senin beden enerjin yalnızca yakıt enerjisidir. Petrolden başka bir şey değildir. Bir şey yersin, bir şey içersin… Bunlar enerji yaratır. Yalnızca bedene enerji vermektedir. Yemeyi, içmeyi bırak, bedenin ölür gider. Hemen şimdi değil, en az üç ay alır, çünkü petrol rezervlerin vardır. Çok enerji biriktirmişsindir; bir petrol istasyonuna gitmeden en az üç ay dayanır bu. Dayanabilir, çünkü bir rezervi vardır. Bir acil durum için, herhangi bir acil durum için ona ihtiyacın olabilir.
Bu, “yakıt” enerjisidir. Merkez yakıt enerjisi almaz. İşte bu yüzden Şiva enerjisiz der. Senin yiyip içmene bağlı değildir. Kozmik kaynak ile bağlantılıdır; o , kozmik enerjidir. İşte bu yüzden enerjisiz, enerji dolu merkez, der. Nefesin dışarı çıktığı ve içeri girdiği merkezi, nefeslerin karıştığı noktayı, o merkezi hissettiğin an, onu fark edersen aydınlanırsın.

Nefes – Evrene Bir Köprü – 2 / OSHO

1. Teknik
Şiva yanıt verir:
Ey ışık saçan, bu deneyim iki nefes arasında aydınlanabilir. Nefes içeri girdikten sonra ve dışarı çıkmadan hemen önce; iyilik.

Ey ışık saçan, bu deneyim nefes arasında doğabilir.
Nefes içeri girdikten sonra (yani, aşağı) ve dışarı çıkmadan hemen önce (yani, yukarı) iyilik. Bu iki noktanın arasına ve oluşa dikkat et. Nefes içeri girdiği zaman gözle. Tek bir an için, anın binde biri kadar süre için, nefes alıp vermek yoktur; yukarı dönmeden önce, dışa dönmeden önce… Bir nefes içeri girer; sonra belirli bir nokta vardır ve nefes durur. Sonra nefes dışarı çıkar. Nefes dışarı çıktığı zaman, sonra yine tek bir an için, bir anın bir parçası kadar süre için, nefes durur. Sonra nefes içeri girer.
Nefes içeri ya da dışarı dönmeden önce, nefes alıp vermediğin bir an vardır. O anda, oluş mümkündür, çünkü nefes alıp vermediğin zaman dünyada değilsindir. Şunu anla: Nefes alıp vermediğin zaman ölüsün; hâlâ varsın, ama ölüsün. O an, asla gözleyemeyeceğin kadar kısadır.
Tantra için, dışarı çıkan her nefes ölümdür ve her yeni nefes yeniden doğumdur. İçeri alınan nefes yeniden doğumdur; dışarı verilen nefes ölümdür. Dışarı çıkan nefes ölümle eş anlamlıdır. Bu yüzden her nefesle ölür, yeniden doğarsın. İkisi arasındaki boşluk çok kısa sürer, ama keskin, içten gözlem ve dikkat o boşluğu hissetmeni sağlar. Boşluğu hissedebilirsen, der Şiva; işte iyilik. O zaman başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Mutlusundur, bilmişsindir; olmuştur.
Nefesi eğitmemelisin. Olduğu gibi bırak. Bu kadar basit bir teknik neden? Basit görünür. Gerçeği bilmek için böylesine basit bir teknik! Gerçeği bilmek ne doğan, ne öleni bilmektir, hep var olan o ezeli ve ebedi şeyi bilmektir. Dışarı çıkan nefesi bilebilirsin, içeri giren nefesi bilebilirsin; ama ikisi arasındaki boşluğu hiçbir zaman bilmezsin.
Dene. Birden anlayıverirsin. Sana ya da yapına hiçbir şey eklenmesi gerekmez, herşey yerli yerindedir. Belirli bir farkındalık dışında her şey oradadır. O zaman bunu nasıl yapmalı? İlk önce, içeri giren nefesin farkına var. Onu izle. Her şeyi unut, yalnızca içeri giren nefesi izle; onun geçişini… Nefes burun deliklerine dokunduğu zaman, orada hisset. Sonra nefes al. Nefesle, tamamen bilinçli olarak hareket et. Nefesle aşağı, aşağı, aşağı giderken, nefesi kaçırma. Önüne geçme ya da arkadan takip etme, onunla git. Bunu unutma: önüne geçme, onu bir gölge gibi takip etme, onunla aynı anda git.
Nefes ve bilinç bir olmalıdır. Nefes içeri girer; sen içeri girersin. Ancak o zaman iki nefes arasındaki noktaya ulaşmak mümkün olur. Kolay olmayacaktır. Nefesle içeri gir sonra dışarı çık: İçeri-dışarı, içeri-dışarı.
Buda özellikle bu yöntemi kullanmaya çalıştı, bu yüzden bu yöntem Budist yöntemi haline geldi. Terminolojide bu, Anapanasati Yoga olarak bilinir. Ve Buda’nın aydınlanması bu tekniğe dayalıdır; sırf buna.
Dünyanın bütün din uluları, dünyanın bütün görücüleri şu ya da bu teknik aracılığı ile ermiştir ve o teknikler bu yüz on iki tekniğin içindedir. İlki bir Budist tekniğidir. Dünyada Budist tekniği olarak tanınmıştır, çünkü Buda, aydınlanmasına bu teknik aracılığı ile ulaşmıştır.
Buda dedi ki: “İçeri girerken, dışarı çıkarken nefesinin farkında ol; içeri girerken, dışarı çıkarken.” Boşluktan hiç bahsetmez, çünkü gerek yoktur. Buda, boşluk hakkında endişelenirsen, o endişenin iki nefes arasındaki boşluğa dair farkındalığını bozacağını düşündü ve hissetti. Bu yüzden yalnızca, “Farkında ol. Nefes içeri girerken onunla hareket et ve nefes dışarı çıkarken onunla hareket et.” Yalnızca şunu yap: Nefesle birlikte içeri gir, dışarı çık.” dedi. Tekniğin sonraki kısmı hakkında asla, hiçbir şey şöylemedi.
Sebebi şudur: Buda çok sıradan insanlarla konuşuyordu ve bu bile boşluğa ulaşma arzusu yaratabilir. O boşluğa ulaşma arzusu farkındalığa engel olur, çünkü boşluğa ulaşmayı arzuladığında ileri geri hareket edersin. Nefes içeri girerken sen önden gidiyor olursun, çünkü gelecek boşlukla ilgileniyorsundur. Buda ondan hiç bahsetmez, bu yüzden Buda’nın tekniği aslında bu tekniğin yalnızca yarısıdır.
Ama tekniğin diğer yarısı kendiliğinden gelir. Nefes bilinçliliğini, nefes farkındalığını çalışmaya devam edersen, aniden, bir gün, bilmeden, boşluğa gelirsin. Çünkü farkındalığın keskinleştikçe, derinleştikçe, yoğunlaştıkça, farkındalığın paranteze alındığı zaman; tüm dünya parantezin dışında kalır; içeri giren ya da dışarı çıkan nefes dünyan ve bilincin için tek arena olur, aniden içinde nefes olmayan aralığı hissedersin.
İnceden inceye nefesin hareket ederken, nefes olmadığında, bunun farkına niye varamayasın? Aniden nefes olmadığını fark edersin ve nefesin ne dışarı çıktığını, ne içeri girdiğini hissettiğin an gelir. Nefes tamamen durmuştur. O duruşta, iyilik’i bulursun.
Bu teknik milyonlar için yeterlidir. Asya’nın tamamı, yüzyıllardır bu tekniği denemiş, bu teknikle yaşamıştır: Tibet, Çin, Burma, Tayland, Seylan… Hindistan dışında Asya’nın tamamı bu tekniği denemiştir. Tek bir teknikle binlerce, binlerce kişi aydınlanmaya erişmiştir. Ve bu yalnızca ilk tekniktir.
Ama ne yazık ki bu teknik Buda’nın ismi ile özdeşleştiği için, Hindular ondan kaçınmaya çalışmaktadır. Giderek bir Budist yöntemi olarak tanındığı için, Hindular onu tamamen unutmuştur. Ve bu kadar da değil, ondan bir sebebten daha kaçınmaya çalışmaktadırlar. Bu teknik Şiva’nın bahsettiği ilk teknik olduğundan, pek çok Budist bu kitabın, yani Vigyan Bhairav Tantra’nın Hindu değil, Budist kitabı olduğunu iddia etmiştir.
Ama bu teknik ne Hindu, ne de Budistlere aittir… Teknik tekniktir. Buda bunu kullanmıştır, ama teknik zaten kullanılmak üzere oradaydı. Buda, bu teknik sayesinde Buda, yani “aydınlanmış olan” oldu. Teknik Buda’dan önce vardı; teknik hep oradaydı. Dene onu. En basit tekniklerden biridir… Diğer tekniklere göre basit; senin için basit demiyorum. Diğer teknikler daha güç olacak. İşte bu yüzden bundan ilk teknik olarak bahsedilir.

Nefes – Evrene Bir Köprü – 1 / OSHO

Gerçek her zaman buradadır. Bu zaten böyle. Gelecekte ulaşılacak bir şey değildir. Burada ve şimdi gerçek sensin, bu yüzden gerçek, yaratılacak bir şey değildir, tertiplenecek ya da aranacak bir şey değildir. Bunu iyice anla; o zaman bu teknikleri anlamak ve yapmak kolay olur.
Zihin bir arzulama mekanizmasıdır. Zihin daima arzu içindedir, daima bir şey aramakta, bir şey sormaktadır. Her zaman hedef gelecektedir; zihin şu anla hiç ilgilenmez. Zihin şu anda hareket edemez, yeri yoktur. Zihnin hareket etmek için geleceğe ihtiyacı vardır. Geçmişte ya da gelecekte hareket edebilir. Şu anda hareket edemez, yeri yoktur. Gerçek şu andadır ve zihin hep gelecekte ya da geçmiştedir, bu yüzden zihin ile gerçek bir araya gelemez.
Zihin dünyevi hedefler aradığı zaman zor olmaz, sorun saçma değildir; çözülebilir. Ama zihin gerçeği aramaya başladığında çabanın kendisi saçma olur, çünkü gerçek burada ve şu andadır ve zihin her zaman orada ve o zamandadır. Bir araya gelemezler. Bu yüzden önce şunu anla; gerçeği arayamazsın. Onu bulabilirsin, ama arayamazsın. Aramanın kendisi engeldir.
Aramaya başladığın anda, kendinden uzaklaşmışsındır, çünkü sen her zaman şu andasın. Arayıcı hep şu andadır ve arayış gelecektedir, her ne arıyorsan, bir araya gelemeyeceksin. Lao Tzu şöyle der: “Arama; aksi halde kaçırırsın. Aramayı bırak ve bul. Arama ve bul.”
Şiva’nın bütün bu tekniklerinin amacı basitçe zihni gelecekten ya da geçmişten şu ana çevirmektir. Aradığın şey zaten oradadır, zaten öyledir. Zihnin arayıştan aramayışa döndürülmesi gereklidir. Bu güçtür. Düşünsel olarak düşünürsen çok güçtür. Zihni arayıştan aramayışa nasıl döndürmeli? Çünkü o zaman zihin, aramayışın kendisini hedef yapar! O zaman zihin der ki: “Arama.” O zaman zihin der ki: “Aramamalıyım.” O zaman zihin der ki: “Şimdi hedefim; aramamak. Artık arzusuzluk durumunu arzuluyorum.” Arayış yine başlamıştır, arzu arka kapıdan yine girmiştir. İşte bu  yüzden dünyevi hedefler arayan insanlar vardır ve dünyevi hedefler aramadıklarını düşünen insanlar vardır. Tüm hedefler dünyevidir, çünkü “arayış” dünyadır.
Bu yüzden dünyevi olmayan hiçbir şey arayamazsın. Aradığın anda, aradığın şey dünyevi olur. Tanrı’yı arıyorsan, Tanrın dünyanın bir parçasıdır. Mokşa’yı arıyorsan, özgürleşmeyi, nirvana’yı; özgürleşmen dünyanın bir parçasıdır, çünkü arayış dünyadır, arzulama dünyadır. Bu yüzden nirvana’yı arzulayamazsın, arzusuzluğu arzulayamazsın. Düşünsel olarak anlamaya çalışırsan, bir bulmacaya  dönüşür.
Şiva, bu konuda hiçbir şey söylemez, hemen teknikler vermeye başlar. Onlar düşünsel değildir. Devi’ye şöyle demez: “Gerçek buradadır. Onu arama, o zaman bulursun.” Hemen teknikler verir. O teknikler düşünsel değildir. Onları yap, o zaman zihin döner. Dönüş yalnızca bir sonuçtur, yalnızca bir yan ürün; bir hedef değil. Dönüş yalnızca bir yan üründür.
Bir tekniği yaparsan, zihnin geleceğe ya da geçmişe yaptığı yolculuktan döner. Aniden kendini ‘şu an’da bulursun. İşte bu yüzden Buda teknikler vermiştir, Lao Tzu teknikler vermiştir, Krishna teknikler vermiştir. Ama onlar tekniklerini hep düşünsel kavramlarla sunarlar. Yalnızca Şiva farklıdır. O hemen teknikler verir, ama düşünsel anlayış vermez, düşünsel giriş vermez, çünkü zihnin hileci olduğunu bilir, olası en sinsi şey olduğunu bilir. Zihin her şeyi bir soruna dönüştürebilir. Aramayış sorun olur.
Bana gelip nasıl arzu edilmeyeceğini soran insanlar var. Onlar arzusuzluğu arzuluyorlar. Biri onlara söylemiş ya da bir yerlerde okumuşlar ya da ruhani dedikodular duymuşlar, arzulamazsan mutluluğa erişeceğini, arzulamazsan özgür olacağını, arzulamazsan acı çekmeyeceğini duymuşlar, bu yüzden nasıl arzulanmayacağını sorarlar. Zihinleri onlara oyunlar oynamaktadır. Hala arzulamaktadırlar, yalnızca artık hedef değişmiştir. Eskiden para arzuluyorlardı, şöhret arzuluyorlardı, prestij arzuluyorlardı, güç arzuluyorlardı. Artık arzusuzluğu arzuluyorlar. Yalnızca hedef değişmiş ve onlar aynı kalmışlar ve arzuları aynı kalmış. Ama şimdi arzu daha aldatıcı olmuş.
Bu yüzden, Şiva hiçbir giriş yapmadan hemen ilerler. Hemen tekniklerden bahsetmeye başlar. Bu teknikler, eğer izlenirse, aniden zihnini döndürürler: Zihin ‘şu an’a gelir. Ve zihin şu ana geldiğinde durur, artık yoktur. Şu anda bir zihin olamazsın, bu imkansızdır. Şu anda, burada ve şu andaysan, nasıl bir zihin olabilirsin? Düşünceler durur, çünkü hareket edemezler. Şu anda hareket edilecek yer yoktur. Şu andaysan, nasıl hareket edebilirsin? Zihin durur, zihinsizliğe ulaşırsın.
Bu yüzden, asıl önemli olan nasıl burada ve şu anda olacağındır. Deneyebilirsin, ama çaba boşuna olabilir… Çünkü şu anda olmayı bir hedef haline getirirsen, o zaman hedef geleceğe kaymıştır. Nasıl şu anda olunacağını sorarsan, yine gelecek hakkında soru sormaktasındır. “Nasıl şimdide olunur? Nasıl burada ve şu anda olunur?” diye sorarken şu an geçmektedir. Sen soru sorarken şu an geçmektedir ve zihnin gelecekte düşler görmeye, yaratmaya başlar: Bir gün hiç hareket olmadığı, hiç güdü olmadığı, hiç arayış olmadığı bir zihin durumuna erişeceksin ve o zaman mutluluk olacak… Bu durumda nasıl şu anda olunur?
Şiva bu konuda hiçbir şey söylemez, yalnızca bir teknik verir. Sen bu tekniği uygularsın ve aniden burada ve şu anda olduğunu görürsün. Ve senin burada ve şu anda olman gerçektir, özgürlüktür, nirvanadır.
İlk dokuz teknik nefesle ilgilidir. Bu yüzden nefese dair bir şeyi anlayalım ve sonra tekniklere geçelim. Doğum anından ölüm anına kadar devamlı nefes alıp veririz. Bu iki nokta arasında her şey değişir. Her şey değişir, hiçbir şey aynı kalmaz; doğum ile ölüm arasındaki tek daimi şey nefestir.
Çocuk genç olur; genç yaşlanır. Hastalık kapar, bedeni çirkinleşir, hasta olur; her şey değişir. Mutlu olur, mutsuz olur, acı çeken; her şey değişmeye devam eder. Ama bu iki nokta arasında ne olursa olsun, insanın nefes alıp vermesi gerekir. Mutlu ya da mutsuz, genç ya da yaşlı, başarılı ya da başarısız… Ne olduğun önemsizdir… Bir şey kesindir: Doğum ve ölüm arasında nefes alıp vermelisin.
Nefes alıp vermek daimi bir akımdır; bir aralık mümkün değildir. Tek bir an bile nefes almayı unutsan, artık var olamazsın. İşte bu yüzden senin nefes alman gerekmez, çünkü o zaman zor olur. İnsan bir an için nefes almayı unutabilir, o zaman hiçbir şey yapılamaz. Bu yüzden, aslında nefes alan sen değilsin, çünkü sana ihtiyaç yoktur. Derin uykuda olursun ve nefes alıp vermen devam eder; baygın olursun ve nefes alıp vermen devam eder; derin komada olursun nefes alıp vermen devam eder. Sana ihtiyaç yoktur; nefes sana rağmen devam eden bir şeydir.
Bu kişiliğindeki daimi faktörlerden biridir: Yaşam için çok gerekli ve temel bir şeydir nefes. Nefessiz yaşayamazsın. Bu yüzden nefes ve yaşam eşanlamlı anlamlı olmuştur. Nefes yaşamın mekanizmasıdır ve yaşam nefesle derinden ilişkilidir. İşte bu yüzden Hindistan’da ona prana deriz. İkisi için tek bir sözcük vermişizdir. Prana canlılık demektir. Yaşamın nefesindir.
Nefesin seninle bedenin arasında bir köprüdür. Bu köprü seni bağlamakta bedeninle ilişkilendirmektedir. Nefes yalnızca bedeninle aranda bir köprü değil aynı zamanda seninle evren arasında da bir köprüdür. Beden yalnızca sana gelen sana daha yakın olan evrendir.
Bedenin evrenin bir parçasıdır. Bedendeki her şey evrenin parçasıdır: Her zerresi, her hücresi… Evrene en yakın yaklaşımdır. Nefes köprüdür. Köprü yıkılırsa artık bedeninde olmazsın. Köprü yakılırsa artık evrende olmazsın. Bilinmeyen bir boyuta geçersin; o durumda, zaman ve uzamda bulunamazsın. Bu yüzden, nefes aynı zamanda seninle zaman ve uzam arasında köprüdür.
Bu yüzden nefes çok önemli olmuştur; en önemli şey… Bu yüzden ilk dokuz teknik nefesle ilgilidir… Nefesle bir şeyler yapabilirsen, aniden şu ana dönersin. Nefesle bir şey yapabilirsen, yaşamın kaynağına erişirsin. Nefesle bir şey yapabilirsen zamanı ve uzamı aşabilirsin. Nefesle bir şey yapabilirsen, dünyada ve aynı zamanda dünyanın ötesinde olursun.
Nefesin iki noktası vardır. Biri bedene ve evrene dokunduğu yer, diğeri sana ve evreni aşana dokunduğu yer. Biz nefesin yalnızca bir kısmını biliyoruz. Evrene, bedene girdiği zaman onu biliriz. Ama o aynı zamanda bedenden “bedensiz”e, “bedensiz”den bedene hareket etmektedir. Biz diğer noktayı bilmeyiz. Diğer noktanın, köprünün diğer parçasının, köprünün diğer kutbunun farkına varırsan, aniden dönüşürsün, farklı bir boyuta nakledilirsin.
Ama unutma, Şiva’nın söyleyeceği Yoga değildir, Tantra’dır. Yoga da nefes üzerinde çalışır, ama Yoga’nın ve Tantra’nın çalışmaları temelde farklıdır. Yoga nefes alıp vermeyi sistemleştirmeye çalışır. Nefesini sistemleştirirsen iyileşirsin. Nefesini sistemleştirir, sırlarını bilirsen ömrün uzar; daha sağlıklı olur ve daha uzun yaşarsın. Daha güçlü, daha enerji dolu, daha canlı, daha genç ve daha taze olursun.
Ama Tantra bununla ilgilenmez. Tantra nefesin sistemleştirilmesi ile ilgilenmez, nefesi yalnızca içe dönüş için bir teknik olarak kullanmakla ilgilenir. İnsanın özel bir nefes alıp verme tarzı denemesi gerekmez, özel bir nefes alıp verme sistemi ya da özel bir nefes alıp verme ritmi… Hayır! İnsanın olduğu gibi nefes alıp vermesi gerekir. İnsanın yalnızca nefesteki belirli noktaların farkına varması gerekir.
Belirli noktalar vardır, ama biz onların farkında değilizdir. Biz hep nefes alıp veriyorduk ve nefes alıp vermeye devam edeceğiz… Nefes alıp vererek doğduk ve nefes alıp vererek öleceğiz, ama belirli noktaların farkında değiliz… Ve bu tuhaf. İnsan arıyor, uzayın derinliklerini araştırıyor. İnsan aya gidiyor; insan daha uzağa ulaşmaya çalışıyor, yeryüzünden uzaya… Ve insan daha yaşamının en yakın parçasını öğrenmedi. Nefeste, hiç gözlemlemediğin belirli noktalar var; o noktalar kapılardır; farklı bir dünyaya, farklı bir benliğe, farklı bir bilince girmek için kullanabileceğin, sana en yakın kapılar… Ama onlar çok incelikli.
Ayı gözlemlemek çok güç değildir. Aya ulaşmak bile çok güç değildir; büyük bir yolculuktur. Mekanize olmak gerekir, teknolojiye ihtiyacın olur, toplanmış bilgilere ihtiyacın olur ve sonra ona ulaşabilirsin. Nefes alıp vermek sana en yakın şeydir ve bir şey sana ne kadar yakınsa, onu algılamak o kadar güç olur. Ne kadar yakınsa o kadar güç olur; ne kadar açıksa o kadar güç olur. Sana o kadar yakındır ki, seninle nefesin arasında boşluk yoktur. Ya da öylesine küçük bir boşluk var ki, çok titiz bir incelemeye ihtiyaç var, ancak o zaman belirli noktaların farkına varırsın. Bu noktalar bu tekniklerin temelidir. Bu yüzden her tekniği ele alacağım.

Nefesi İzlemek

   Sadece nefesi izlemek, nefes almak son derece basit ve doğal bir olay ve günde yirmi dört saat hep var.

     Hiçbir gayret göstermene gerek yok. Bir mantrayı tekrar edecek olsan o zaman bir çaba sarf etmen gerekecek, kendini zorlaman gerekecek. “Ram, ram, ram,” diyecek olursan kendini sürekli germek zorunda kalacaksın. Ve pek çok kereler unutman kaçınılmaz. Üstüne üstlük Ram sözcüğü yine zihne ait bir şeydir ve seni asla zihin ötesine götüremez.
    Sadece nefesini izle, nefes içeri giriyor, nefes dışarı çıkıyor. İzlenecek dört nokta var. 
     Nefesi görerek, nefesi hissederek sessizce otur. İçeri giren nefes ilk nokta.