regresyon terapisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kelebekleri Özgürleştirmek – İstenmeyen Çocuk



Kendimizi değersiz hissetmemizin altında en büyük etken hamilelikte yaşanan olaylardır. Yapılan bilimsel araştırmalar anne karnındaki bebeklerin etraflarında olup bitenden haberdar olduklarını ortaya koymuşlardır. Özellikle istenmeden kalınan hamilelikler, annenin içinde bulunduğu ruhsal ve fiziki durum, farklı cinsiyet beklentisi en büyük travmalarımızdır.
Ve bu durum hayatımız boyunca bizi kara bir gölge gibi takip eder. Öyle ya annesi yada babası tarafından istenmeyen çocuğu kim sever ki? Annesi veya babası onu kabul etmediği bir durumda onu kim kabul eder ki? İçten içe onu kemiren sinsi bir duygudur bu.
Yapmış olduğum bir regresyon çalışmasını paylaşmak istiyorum. Danışanım 39 yaşlarında bekar bir hanımdı. Kendisi ile yüz yüze bir çalışma yaptık. Kendisi hedefleri ve ilişkilerle ilgili yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu düşünerek bu kapsamda çalışma istediğini belirtmişti. 
Kendisi özel sektörde çalışıyor olmakla birlikte öğretmen olmak istediğini, mezun olduğu bölümden çok fazla öğretmen ataması olmadığını, yaşının 40 yaklaşması nedeniyle bundan sonra da olamayacağı korkusu vardı. Hayallerini gerçekleştiremediği için rahatsızlık duyuyordu.
Diğer taraftan ilişkiler konusunda da sıkıntısı vardı. Bir kez nişanlanıp ayrılmıştı ve hala bekar dı. Hayatına istediği tarzda bir erkeği çekemediği gibi uzun süreli bir ilişkisi de yoktu.
Çalışmamıza referans olması açısından geçmişindeki önemli olaylardan bahsetmesini istedim. Ailedeki en küçük çocuktu. Okul dönemlerinde başarılı bir öğrenciydi. Hep birincilikleri vardı, ilkokuldayken çok aktif olduğu için öğretmeni kendisine sınıflarından bir öğrencinin sorumluluğunu vermiş ve ona öğretmenlik yapmasını istemişti. Başarı onun hayatının olmazsa olmazıydı.
Bir diğer konu ise babasına olan yoğun ilgisiydi. Çocukken sürekli babasının kucağına oturuyordu. Hastalandığı zaman babası yanına geldiğinde anda mucizevi bir şekilde iyileşiyordu. Bu durum çocuklukta, üniversite çağlarında da hep yaşanmıştı. Ve hala da zaman zaman tekrar eden bir olaydı.
Babasının geçmişte bir kadınla ilişkisi gündeme gelmiş. Kadın babasına kafayı takmış ve babasını bitireceğini söylemiş. Ve bir süre sonrada babası iş hayatında tökezleyerek sıkıntıya girmişti. Ekonomik durumu bozulmuştu.  Yaşanan bu durumu kadının sözüyle örtüşmesi nedeniyle kadına karşı babasına kötülük ettiği için yoğun bir öfke ve kızgınlık vardı. Bu durum onun hayatında derin iz bırakmıştı. Kendi yaşadığı ilişkilerde de bir kadın geliyor, erkeği ayartıyor ve ilişkinin bozulmasına neden oluyordu. Aslında yapmış olduğu şey zihinsel bir çapa oluşturmaktı. Ve çapa o kadar güzel oluşturulmuştu ki kusursuz bir şekilde çalışıyordu.

Kelebekleri Özgürleştirmek - Kendimizi Affetmek



Bilinçaltımız varoluşumuzdan bu yana hatıralarla doludur bizleri üzüp acıtanda hatıralarımıza yüklediğimiz -öfke, suçluluk, yargı-duygularımızdır.  Hatıralarımız her tetiklendiğinde bize acı veren bu duyguları tekrar tekrar deneyimleriz.

Çocukluğumuzda yaşadığımız travmaların tüm hayatımız üzerinde nasıl etkili olduğuna örnek yapmış olduğum bir bireysel danışmanlık çalışma özetini danışanın iznini alarak paylaşmak istiyorum.
Danışan 26 yaşlarında bekar meslek sahibi bir hanımdı. Hayatında birçok insanın elde edemediği başarıları elde etse de içinde onu rahatsız eden bir şey vardı. Kendini bulunduğu yere ait hissedemiyordu. Hep bırakıp gidecekmiş hissi vardı. İçindeki bir his ona gitmesi gerektiğini söylüyordu. Bu ruh halinde olduğu içinde şu anki mevcut durumdan yaşamdan zevk alamıyordu.
Üniversitedeyken erasmus kapsamında yurtdışına çıkmış orada kaldığı sürece kendini rahat hissetmişti. Oraya takılı kalmış sürekli yurtdışına çıkıp gezmek istiyordu ama sonunda ne olabileceği konusunda bir fikri yoktu.
Bu bırakıp gitme duygusunu hayatının bir çok alanında yaşıyordu. Yaptığı şeylerden zevk almıyor. Nasıl olsan ben buradan ayrılacağım diyerek insanlarla samimi ve sıcak ilişkiler kurmuyor, insanlardan kaçıyordu.  Konuşurken onların konuşmasını basit görüp içten içe onları aşağılıyordu. İçerisinde bir şeyler vardı. Kendisi ile ilgili bir eksiklik duyduğu bir şey vardı onu rahatsız eden ama ne olduğundan emin değildi.

Hayattaki her şey yüzeyseldi. Aslında bu durum onun duyguları kapattığının göstergesiydi.
Sorgulama sırasında annesinin bazı davranışlarını fark etti. Annesi ona sürekli telkinlerde bulunuyordu. Daima kontrollü olmasını ve dikkatli olmasını söylüyordu. Bir şeylerini paylaşsa da kardeşiyle de mesafeliydi.
Ona şunu sordum birisi ile konuşurken odağın nerede? Kendinde mi, karşındaki kişide mi? Kardeşi ile konuşurken hep kendisinden bahsettiği fark etti. Hep kendisini ve erkek arkadaşını anlatığı için bir süre sonra karşısındaki insanın sıkılması doğaldı.
Bütün bu anlattıkları kendi yaşantımdan bana tanıdık geliyordu. Uzun zaman kendi geçmişimi olduğum gibi kabullenemediğim ve kendime olan bakış açım nedeniyle insanlarla ilişkim duygudan yoksun mekaniksel ve yüzeyseldi.