'Hayır'' demesini öğrenmek

En kolay hayır diyenlere bakın, çocuklar olduğunu göreceksiniz (özellikle de 2 yaş civarındaki). Hayır diyebilmek bir onur işidir. Herkesin cesaret edemediği, söyleyemediği bir kelimeyi söyleme eylemidir. Bunu gerçekten yapmak istiyor muyum, yoksa sadece başka birini memnun etmeye mi çalışıyorum? Katkım karşılığında ne elde edeceğim? Eğer bunu yapmaya karar verirsem, bu ödüllendirici olarak mı devam edecek yoksa bunaltıcı bir yük mü olacak? Sınırlarınızı koruyun. Saygı duyulmaya, fikrinizi değiştirmeye ve hayırdemeye hakkınız var. Sınırlarınızı korumanıza karşınızdakinin vereceği tepkiye hazırlıklı olun. Karşınızdaki düşmanca davranışlar gösterebilir, sizi utangaçlıkla, onu yönlendirdiğinizle ilgili suçlayabilir. Ancak onun davranışı ya da tepkisinden siz sorumlu değilsiniz. Eğer değer verdiğiniz biriyse, ona yardım edebilirsiniz ancak kendinizi ondan sorumlu hissetmek zorunda değilsiniz.  Kendi kararlarınızda her türlü hakka sahipsiniz. Zaman isteyin. Karar veremiyorsanız, aceleyle emin olmadığınız bir şeye kalkışmayın. Ne istediğinizden emin değilseniz, karşınızdakinden size saygı göstermesini, zaman vermesini isteyin. Sıkıntı çekmek yerine hayır demesini öğrenmek, stresleri bir hayli azaltıp engelliyor. Çok üzgünüm ama ..." demeden "Hayır" demeyi öğrenin. "Çok üzgünüm ama ..." tarzı ifadeler sizin sağlam basmanızı engeller ve diğer insanları, sizin suçluluk duygularınız üzerinde oynamalarına doğru yönlendirir. Etrafınızda "Hayır" diyebilen birileri varsa onları daha yakından tanımak için gayret sarfedin. Çünkü onlar çok zor anların arkasında durmayı bilen, cesaretli insanlardır.

Kaliteli Yaşamın 38 Altın Kuralı !!!


1. Çok su için.

 2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.
 
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
 
4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji, heyecan ve duygu paylaşımı).
 
5. Meditasyon,REİKİ, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.

 6. Daha çok oyun oynayın.

 7. 2009’de okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .
 
8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.

9. 7 saat uyuyun.


10. Hergün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin.
 
KİŞİLİK:

 11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
 
12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.
 
13. Fazla abartmayın. Sınırlarınızı bilin.
 
14. Kendinizi çok ciddiye almayın.
 
15. Kıymetli enerjini gevezelikle, dedikoduyla boşa harcamayın.

 16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.
 
17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. Zaten ihtiyacın olan herşeye sahipsin.

18. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
 
19. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.

 20. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
 
21. Senden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu değildir.
 
22. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
 
23. Daha fazla gülümseyin ve gülün.
 
24. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşın.
 
SOSYAL YAŞANTI:
 
25. Ailenizi sık arayın.

 26. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.
 
27. Herkesi herşey için affedin.
 
28. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.


29. Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye “GÜNAYDIN” deyin.
 
30. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez.


31. Hasta olduğun zaman işin sana bakmamalı. Arkadaşların bakmalı. Onlarla temasta olun.
 
HAYAT:

32. Doğru şeyi yapın!
 
33. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak durun.
 
34. TANRI herşeyi iyileştirir.


35. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.
 
36. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın.
 
37. En iyisine henüz sıra gelmedi.
 
38. Sabah sağlıklı olarak uyandığınız zaman, bunun için TANRI’ya şükredin.

Hayatın Altın Kuralları


* Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşman gerekmez.

* Bak, aynı zamanda da baktığını gören ol.

* Geldiğin zaman boşluk dolduran değil,gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.

* Her duyduğuna inanma, elindekinin hepsini harcama ve istediğin kadar uyuma.

* "Seni seviyorum" derken inanarak söyle.

* "Özür dilerim" derken karşındakinin gözünün içine bak.

* İlk görüşte aşka inan.

* Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kal.

* Asla başkalarının hayalleriyle dalga geçme.

* Derinden ve inançla sev.

* Kırılabilirsin belki ama başka türlü de hayatını tam yaşayamazsın.

* Anlaşmazlıklarda dürüstçe savaş.

* İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp onlar hakkında karar verme.

* İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.

* İnsanlara beklediklerinden fazlasını ver ve bu işi yaparken kibar ol.

* Yavaş konuş, ama hızlı düşün.

* Eğer biri sana cevap vermek istemediğin bir soru sorarsa gülümse ve "neden bilmek istiyorsun?" de.

* Şunu daima hatırla ki, büyük aşk veya büyük yatırım daima büyük risk taşır.

* Eğer kaybedersen, aklını da kaybetme.

* Üç "S" yi unutma: Sevgi - herkese, Saygı - kendine, başkalarına, Sorumluluk - tüm hareketlerin için.

* Küçük bir tartışmanın tüm dostluğu mahvetmesine izin verme.

* Dostun olsun istiyorsan, dost ol.

* Eğer hata yaptığını fark edersen, hemen onu düzeltmeye bak, bile bile devam etme.

* Telefonda konuşurken gülümse. Karşındaki sesinden gülümseyişini duyacaktır.

* Konuşmayı sevdiğin biriyle evlen. Yaşın ilerledikçe sohbet her şeyden fazla önem kazanacaktır.

* Biraz yalnız kalmaya özen göster.

* Anneni say, sev, ara.

* Yeniliklere açık ol, ama ille de değişmeye çalışma.

* Şunu bil ki, sessiz kalmak bazen de en iyi cevaptır.

* Daha fazla kitap oku, dostlarını ara, daha az TV seyret.

* Güzel, şerefli bir hayat yaşa.Yaşlanıp geri baktığında ikinci bir defa tadını çıkarırsın.

* Allaha güven - ama arabanı kilitle.

* Yuvanda sıcak bir ortam yaratmak için elinden geleni yap.

* Sevdiklerinle tartışırken, o anı önemse, geçmişi kurcalama.

* Satır aralarını da oku. Bilgilerini paylaş.

* Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlılık korkudan kurtarır.KONFÜÇYÜS

* Dünyaya iyi davran.

* Dua et. Büyük güç verir.

Düşün. Daha da büyük güç verir.

* İşini iyi yap.

* Öperken gözlerini kapamayan sevgiliye güvenme.

* Yılda bir defa, daha önce gitmediğin bir yere git.

* Eğer çok paran olursa, başkalarına yardım et.Paranın en zevkli tarafını kaçırma.

* Bazen istediğin bir şeyin olmaması senin için bir şanstır.

* Önce kuralları öğren, düşün, karar ver ve bazılarını boz.

* En iyi ilişkin, birbirinize olan sevginiz, birbirinize ihtiyacınızdan fazla olduğu zaman olacaktır.

* Başarının gerçek olup olmadığını anlamak için karşılığında neler verdiğine bak.

* Ders alınmış başarısızlık başarı demektir.

* Şunu bil ki, karakterin senin kaderindir.

* Sınırsızca sev, her gönülde çiçek olacağına bir gönülde buket ol.

* Kişiliğini ve kimliğini hiçbir değerle değiştirme!

*Sevgi icin kollarını kapalı tutma, sonra kendinden başka tutacak şey bulamazsın.

* İçinden ne geliyorsa yap. Doğal ol.


* Sana Yapılan iyiliği mermere, kötülüğü toza yaz..

* Mutluluk, sorunsuz bir yaşam değil, onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir.

* Gülmek için mutluluğu bekleme, sonra tebessüm bile edemezsin.

Uzun Yaşamanın 19 Sırrı

1- SAĞLIĞA DİKKAT 

YILDA bir kez düzenli olarak check-up yaptırıyor musunuz? Eğer bu soruya "evet" cevabı verebiliyorsanız ömrünüze üç yıl daha ekleyebilirsiniz. Yok eğer "hayır" diyorsanız ömrünüzden üç yıl eksiltmeniz gerekiyor.

2- NİNELER VE DEDELER 

EĞER büyükanneniz ya da büyükbabanız 80 yaşına kadar yaşadıysa 3 yıl daha kazandınız demektir.

3- ÇALIŞMAYI SEVMEK 

HİÇ gönüllü olarak çalıştınız mı? "Evet"se iki yıl daha ekleyin.

4- EĞİTİM DE ÖNEMLİ 

AMERİKA'DA yapılan bir araştırmaya göre üniversite mezunlarının daha uzun yaşadığı ortaya çıktı. Siz de üniversite mezunuysanız ömür hanenize iki yıl daha eklenmiş demektir.

5- BEKARLIK TEHLİKESİ 

BU araştırmayla "bekarlık sultanlıklıktır" anlayışı da tarihe karışacak gibi görünüyor. Çünkü yalnız yaşanlar daha pasif bir yaşam sürdürdükler için ömürlerinden üç yıl eksiliyor.

6- BOL BOL GÜLÜN 

MİZAH anlayışınız varsa bu "+3", yoksa "-3" demek oluyor.

7- İLLA DA DOST 

"DOST" kavramının insan hayatında önemli bir yeri vardır. Sorunlarınızı dinleyecek yakın bir dosta sahip olmanın ömrünüze iki yıl eklediğini, dostunuzun olmamasının ömrünüzden iki yıl götürdüğünü tahmin eder miydiniz?

8- ZEKAYI ÇALIŞTIR 

BEYİN cimnastiği yapmak insan hayatına 4 yıl daha kazandırıyor.

9- SPORU AKSATMAYIN 

BEYİN cimnastiğinin yanı sıra bir de düzenli olarak spor yapıyorsanız bu size üç yıl daha kazandırıyor.

10- BİLİNÇLİ YEMEK 

DENGELİ besleniyorsanız 2 yıl ekleyin, bilinçsizce yiyiyorum diyorsanız 3 yıl eksiltin.

11- KARARLI DİYET 

SÜREKLİ diyete başlayıp bırakıyorsanız 5 yıl eksiltin.

12- NİKOTİNİ UNUTUN 

SİGARA içiyorsanız 8 yılınızı silip atın.

13- YA PASİFLER... 

PASİF içici durumundaysınız bu kez 2 yılınızı silip atmanız gerekiyor.

14- KİLO YOK MU KİLO 

EĞER olmanız gereken kilodan her yıl sadece birkaç kilo oynuyorsa, ama olmanız gereken kiloyla aldığınız kilolar arasında uçurumlar varsa, bu sizin hayatınızdan üç yıl daha eksiltmeniz anlamına geliyor.

15- HAYVANLARI SEVİN 

KÖPEK ya da kedi gibi aktif hayvanlarınız varsa 2, balık gibi pasif hayvanlarınız varsa bir yıl ekleyin.

16- KIZIN VARSA İYİ 

İKİ ya da daha fazla kız çocuğunuz varsa üç yıl ekleyin.

17- DÜZENLİ YÜRÜYÜN

HER GÜN düzenli yürüyorsanız +2, sürekli araçlarla gidip geliyorsanız üç yıl eksiltin.

18- AŞK 

EĞER aşık değilseniz vakit kaybetmeyin çünkü aşk insan hayatının 7 yıl daha uzamasına neden oluyor.

19-OLUMLU BAKIŞ 

EĞER hayata olumlu bakıyorsanız ve uzun yıllar yaşamak istiyorsanız 5 yıl daha kazandınız demektir.

Sonsuz Enerjinin Parçasısın

    Sen Sonsuz bir enerjinin parçasısın, sonsuz bir okyanusta bir dalgasın. Bunu hatırlayabilirsen asla enerji kaybına uğramazsın,  çünkü sonsuz bir kaynak daima elinin altındadır. Sen sadece  bir dalgasın  ve derinlerde  bir yerdede okyanus gizli.
     Doğuyorsun; kim seni doğuran?  Kim sana bedeninin  içine girecek enerjiyi veriyor?      Bedene otomatik, hassas bir mekanizma, bir organizmaya dönüşme enerjisini kim sağlıyor?
     Beden  yetmiş seksen, hatta yüz yıl boyunca hayatta kalmaya devam ediyor.
    Demek ki hatırlanılması gereken ilk şey sonsuz bir enerjinin bir parçası olduğundur. Bunu sürekli hatırla ve hisset. Yürürken, yerken, uyurken- sonsuz olduğunu hisset.
   Upanishadlar’ın  söylediğide budur:  Daima kendini  brahman gibi ebedi hisset. Bunu gitgide daha fazla hissedebilirsen hiç enerji kaybetmediğinin farkına varacaksın. Kaynak senin için ulaşılabilir olacak. Bir araç olacaksın. O  zaman ne istersen yap.
    İnsan  aklının yanılsamalarından biri de bu bir şey yapmakla enerji kaybedeceğin fikridir. Hayır sana enerji kaybettiren şey yaptığın eylem değil, bir şey yaparak enerji kaybedeceğin fikrinin ta kendisidir. Yoksa  bir şey yaparak da enerji kazanabilirsinde,  tabi ki bu fikre sahipsen. Hiçbir fikrin yoksa da yine enerji kaybetmemiş olursun.
    Bedenin  bir dinamo gibidir.  Onu ne kadar kullanırsan, sonsuz enerji kaynağından da o kadar enerji sağlanmış olur sana. Onu kullanmazsan yeni enerji stoğuna da gerek kalmaz.  Sonra gitgide stok tükenir. Ne kadar aktif olursan o kadar enerjin olur. Hareketsizleştiğinde  fazlasıyla enerji kaybedersin. Enerji aktiviteyle kaybedilmez , tam tersine tazelenir. Sen enerjiyi kullandıkça , kaynaktanda sana daha çok enerji gelir. Aktiviteden  dolayı enerji kaybettiğimize dair yanlış  bir kanı var insan zihninde.  Hayır, ne kadar aktif olursak, o kadar enerjimiz olur,  ne  kadar az aktivite  o kadar az enerji. Ve bu hayatın  tüm boyutlarındaki aktiviteler için geçerlidir.  Ne kadar çok seversen, verecek o kadar çok sevgin olur.  Cimrilik edip   ‘’ Çok seversem   sevgimi dağıtmış olacağım ve er ya da geç sevgim tükenecek, en iyisi onu kendime saklıyım’’ dersen sevgin ölür  ve artık sevemez olursun.
    Ne kadar çok seversen o kadar çok sevgi elinin  altında olur;  ne kadar çok kullanırsan o kadar çok sahip olursun. Hayatın kanunu  budur.  Merhamet, sevgi, aktivite,boyut ne söz konusu olursa olsun aynı kanun geçerlidir. Neyin daha çok olmasını istiyorsan, sevgini elinden geldiği kadar çok paylaşmaya devam et. Cimri olma, ancak cimriler enerji kaybeder.  Ve hepimiz cimriyiz, bu yüzden  kendimizi hep bitip tükenmiş gibi hissediyoruz.
Osho

Bırak Sevgi Seni Bulsun


İyi kalpli yalnız bir adam bir gün bir koza bulur. Kozanın içinde küçük bir tırtıl vardır. Adam çok sever bu tırtılı. Onunla tüm yalnızlığını, tüm sevgisini paylaşır. Gel zaman git zaman tırtıl büyür, güzel bir kelebek olur. Adam kelebeğine hayran, bırakamaz onu bir türlü. Aslında kelebeğin aklında dağlar, kırlar, çiçekler vardır da kıyamaz bir türlü adama ve sevgisine, yalnız bırakamaz onu. Üç günlük ömrünü sevildiği ve sevdiği yerde geçirmeye hazırdır. Ama adam bilir ki "Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir." Kelebeğine son kez bakar ve onu salıverir özgürlüğüne, kırlarına, çiçeklerine doğru... Kelebek mutlu olmasına mutludur ama hiçbir meltem, hiçbir çiçek yaprağı adamın avucunun sıcaklığını andırmaz. Aklında adam, o çiçek senin bu çiçek benim dolaşır saatlerce...

Adam bir kelebeğe sevdalı, bakıp durur boşluğa. Kelebekse hâlâ konacak sıcak bir avuç aramakta! Böylece kelebek şunu anlar; "Bazen ait olduğumuz yer orasıdır; sıcak bir avuçtur biliriz. Ama o yerin bize ait olma ihtimali bir hiçtir." Böylece adam şunu anlar: "Hiçbir sevdayı yalnızca sevgiyle yaşatamazsınız." O günden sonra kelebek, adama duyduğu özlemi gömecek bir dağ aramaya başlar. Ama gücü tükenene dek arayıp da bulamayınca anlar ki "Hiçbir dağ bir özlemi gömebileceğimiz kadar büyük değildir." Adamsa artık sevdasını koyar avuçlarına kelebeğinin yerine. Herkes bir şeyler yaşar; iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış. Yaşadıklarından bir çıkarım yaparak hayatına bir yol verir, aynı zamanda düşüncelerine de


BIRAK SEVGİ SENİ BULSUN!

Bir söz nelere bedel

Hocam Cemil Güzey'in anlattığı öykü söz ve sözün geçerliliği üzerindeki inancımı pekiştirdi ve beni bu konu üzerinde bir yazı yazmaya teşvik etti. Öykü kısaca şöyle:

 " Bürosunda evraklarını karıştıran avukatın kapısı çalar. Avukat yerinden doğrulur ve kapıyı açar. İçeri giren genç bir adamdır, elindeki çiçekleri avukata verir ve " ben avukat..., hani cezaevinde bizi ziyaret etmiştiniz de, bana " sen eğitimine devam edersen, büyük bir adam olabilirsin, bunu başarabilirsin..." demiştiniz. O güne kadar kimse bana güzel bir şey söylememişti, bu söz beni çok onura etti, sevindim, mutlu oldum ve üzerinde uzun uzun düşündüm. O günden sonra, sizin bana inandığınız gibi ben de kendime inandım ve yarıda bıraktığım eğitimime devam etmeye karar verdim. Okula başladım ve derslerime çok çalıştım. O söz beni her zaman motive etti ve büyük bir gayretle okulumu bitirdim, sizin gibi hukuk fakültesine girdim. Böyle bir bölüme girmeyi başarmış olmam beni güçlendirdi ve kendime olan güvenimi geliştirdi. Çok çalıştım, okulu bitirinceye kadar bir çok zorluklar geçirdim ama nihayet mezun oldum.
Artık bir avukatım, başarımı ve mesleğime olan güvenimi sağlamada sizin o sözünüz bana kılavuzluk etti. Çok teşekkür ederim"
Bu yaşam öyküsünü dinlediğimde, sözün hayatımızda ne kadar da önemli olduğunu ve bizi yönlendiren, harekete geçiren, ideallerimizi biçimlendiren sözlerin kalıcı gücünü düşündüm. Hayat boyu , olabilirsin, yapabilirsin, sende şu yetenekler var, iyi insan, iyi Müslüman, çalışkan insan, düzenli cömert kişi, ya da kötümser, başarısız, merhametsiz, kendini bilmez, tembel, asabi, miskin,... sözçüklerini ne kadar çok işitmiş ve iç dünyamızda yer vermişiz..
Uzmanlar, gerek çocuk eğitiminde gerek bireysel ilişkilerde olumlu geri bildirimlerin iyi netice verebileceğini vurguluyorlar. Geribildirimlerin pozitif ve yapıcı olması bazı sorunların giderilmesinde ve başarı çıtasının yükselmesinde önemli bir anahtar. Aile için de ya da arkadaş çevresinde farkında olmadan bir çok insanın hayatını olumlu ya da olumsuz kanallara bilmeden yönlendiriyoruz. Grup içinde, sürekli başarabilirsin, yapabilirsin, sözleriyle desteklenen bir genç, kendine güvenme ve inanma noktasındaki inancını pekiştirerek motivasyon kazanıyor, güç elde ediyor. Bu da başarma yolunda elde edilecek en büyük adımlardan biridir.
Çocuklarımızı başarısızlığa sürükleyen etkenlerden biri de, başaramazsın yapamazsın senin kafan basmaz, zaten hep tembelsin... gibi negatif geri dönüşümlerle onun cesaretini kırıp, tahrip etmemizdir . Bütün bunlar çocuğun kendine olan inancını, sarsıyor ve çalışma, başarma gayreti, azmini kırıyor.
On yedi yaşındaki bir danışanım bana kendi öyküsünü anlatırken şöyle demişti.
 " matematiği hiç sevmiyordum ama lise birinci sınıfta bir öğretmen geldi. Ondan dersiyle ilgili olumsuz bir kelime dahi işitmedik. Hepimizi "çocuklar yapabilirsiniz, biraz gayret gösterin, bunu başarabileceğinize inanıyorum..."diyerek teşvik ediyordu. İlk zamanlar bana da bir şeyler sorduğunda " hocam ben oldu olası matematiği pek sevmem" diyordum yüzüme tebessümle bakarak bana " sen bunu yapabilirsin, senin böyle bir kabiliyetinin olduğunu görebiliyorum, bu problemleri çözen kimseler senden farklı değiller..." diyerek kendime inanmamı sağlıyordu. Her ne olduysa ben farkında olmadan, matematiği yapabileceğime inanmaya başladım. Meğer inanmak önemliymiş...Çünkü daha önce " asla bu derste başarılı olamam" diye düşünüyordum. Bu konuda kendime inandım ve çalışmaya başladım. Problemleri çözdükçe de, kendime olan inancım yerleşti..."
Her iki örnekte de bir kaç kelimeden oluşan sözün insanların hayatlarını nasıl değiştirdiğini görüyoruz.
Çocuklarımızla, aile yakınlarımızla, arkadaşlarımızla, yakın çevremizle... ilişkilerimizde pozitif geri bildirimler vererek onların başarı hanesine küçük bir katkı yapabiliriz. Bu hiç te zor bir şey değil...İyi şeyler söylediğinizde kendinizden bir şeyler kaybetmediğiniz gibi, kazanacaksınız, karşınızdaki kimseye inandığınız gibi kendinize de inanmaya başlayacaksınız.
Güzel söz, en etkin kurşunlardan, en gelişmiş savaş aygıtlarından, en sert taşlardan delici aletlerden, demirden...çok daha etkili...Bütün bu araçlar, deliyor tahrip ediyor yıkıyor oysa güzel söz yapıyor tamir ediyor, onarıyor. Sözün gücü merminin gücüne hiç benzemez...Aksine söz, güzel olduğunda, insanı inşa ediyor ve kurtarıyor, geliştiriyor...Ama sözün de kötüsü mermi kadar tehlikeli mermi kadar yıkıcı mermi kadar tahripkar oluyor. Üstelik kötü sözün tahripkarlığı benliğin can damarını yıkıyor... Benim sözünü ettiğim üzerinde durduğum söz ise kaynağını hakikatten alan güzel sözdür...

Yürekli Olmalı İnsan

İnsan…Hayata her zaman soyunuk olmalı..istedigini istediği biçimde giyinebilmek için..her şekil güzel durmaz insanda..bilmeli insan hayatın neresinde durduğunu…ve görebilmeli rengini..almalı kokusunu hayatın..insanın hası gibi..adam gibi yaşamalı..dolu olsa bile bardak, hep bir damla bırakabilmeli taşırmadan bardağı..eritmeli alttan çünkü her yeni gelene yer açmak için…İnsan…Biraz basit olmalı..dediği anlaşılmalı, yaptığı konuşulmalı..Basit dediysem, sade..yalın..kendi yani…düşündüğü tanıdık..yaşadığı tanıdık..yani biraz sen biraz ben olabilmeli..kendinin bile anlayamadığı metropollüklere girmeden,Fikrini zikrinde görebilmeli..İnsan…Kafa tutabilmeli..kullanım süresini dolduran hayat değil de bizlersek..hakkını sapına kadar vermeli bu sürecin.ezilmeden, büzülmeden..zaman kapkaçcılığı yapmadan,hüzün korsanlığına soyunmadan..ne eksik..ne fazla..tastamam..Ya kadın gibi kadın..ya adam gibi adam…ama önce insan..Yaşadığı hayatın kendisi,okuduğu her öykünün bir parçası olmalı..öyle dolu yaşamalı ki …Her öyküden almalı biraz nasibini..İnsan….Darlığı da bilmeli, bolluğu da..Darlıkta daralmadan…bollukta şımarmadan..Yalın, çıplak…öyle bir hüküm sürmeli ki aleni,üstü açık,milletin gözüne soka soka..meydanlarda..hayatın arka mahallelerinde kurmamalı egemenliğini..Ya da burjuva caddelerinde kölelik yapmamalı kendinden geçmiş krallıklara..İnsan…Her zaman biraz yalnız olmalı..ama bilmeli yalnızlığında bile kalabalık olabilmeyi..yada onca kalabalığın arasında yalnız kalabilmeyi de sindirmeli..ve o sindirmelerde artırabilmeli hayatını…her duruma hazırlamalı kendini..her konumun insanı olmalı…yakışmalı giydiği her elbise…takındığı her tavır..hayat denilen sanatı iyi uygulamalı..yazdığı okunur, cizdiği bakılır, oynadığı seyredilir olmalı..her rolün adamı olmaktansa oynadığı role sahiplenmeli önce…İnsan…Her vakit, her an yürekli olmalı..öyle yürekli olmalı ki…sevdalar yakışmalı ona..sevda o olmalı…çiçeğe bakınca balı, sevgiliye bakınca aşkı görebilmeli..Öyle bir sevdalanmalı ki… dibine vurmalı…ağlamaksa ağlamak…gülmekse gülmek…özlemekse özlemek…yanlışsa yermeyi, güzelse övmeyi bilerek…Sana ihtiyacım var diyebilmeli insan …ihtiyaç duyulduğunda aranılanlar listesine girebilmeli…mükemmel değil kendi gibi gelebilmeli…konuşurken korkmadan, dokunurken ürkmeden, hatta saçmalayabilmeli yanında mahcubiyet bilmeden…biraz senden olmalı..biraz ondan….Sevdalı olmalı işte..ötesi ne…biraz yanık, biraz tutuk, biraz uçuk…alışkanlık yapacak kadar sen…her an gidecekmiş gibi yabancı…ama yinede öyle sevdalanmalı ki insan…sevdası kimliğine yapışmalı…ve haykırabilmeli tüm dünyaya…“seviyorum ulan”….

Bütün olumsuz taraflarıma ragmen genelde budur ben...öfkelerini,sevinçlerini,sevdalarını,acılarını nasıl yaşanması gerekiyorsa yaşayan..biraz deli, biraz çılgın ama sevgili, eş, anne,ve evlat yanı ağır basan..ve dost...olmazsa olmazlardan..kısaca biraz insan...

24 Altın Para

Yeni tanıştığım bir arkadaşımın yaşamak için altı aylık bir ömrü kalmıştı. Fakat onun hayata bakış açısı henüz yeni şekillenmeye başlamıştı. İnanılmaz pozitif düşünen, hayata olumlu bakan biriydi. Ona hayatında bu kadar kısa bir zaman kaldığı halde nasıl bu kadar pozitif bir insan olabildiğini sordum. Düşüncelerini bana şu şekilde anlattı:

"Her gün uyandığımda 24 tane altın paramın olduğuna inanırım.Günün her bir saati için bir tane altın param vardır. Bu paraların bir kısmını yemek yemek, uyumak, ailemle vakit geçirmek ve günlük sorumluluklarımı yerine getirmek için kullanmalıyım. Ben bu paraların bir kısmını kendi eğlencem ve de başkalarına yardım etmek için kullanmayı seçtim. Eğer hayatımda bir şeyler ertelediysem bir miktar param kalıyor ancak bunları büyük bir titizlikle harcamalıyım.Her güne sadece 24 altınla başlayabiliyorum fazla değil.Bunu dikkatlice harcamalıyım."


Ne kadar değerli bir hayat dersidir bu bizler için.Çok telaşlı, koşturmacali hayatlar yaşıyoruz. Oysa dünyada hiç bir zaman doğru şeyleri yapmak için doğru bir zaman olmayacaktır. Bu yüzden bizler de gelecek nesil çocuklarımız da gün içinde sahip olduğumuz altın paraları bilgece, titizlikle harcamayı öğrenmiş olmalıyız.

Altınlar için bazı küçük ipuçları verecek olursam:

-İhtiyacı olan birisine, o yardım isteğini dile getirmeden yardım edin.

-Yeni bir kitaba yada aklınızda olan yeni bir projeye başlayın.

-Kendinize, ödevlerinize fazladan otuz dakika zaman ayırın.

Şu soruları düşünün;

-Dün gün içinde sahip olduğunuz 24 altınınızı nasıl harcadınız? Peki bugün?

-Ailenizle ya da arkadaşlarınızla sadece bir gün için sahip olabileceğiniz 24 altınınızı nasıl en iyi şekilde kullanabileceğinizle ilgili fikir alışverişinde bulundunuz mu?

Şunu hiçbir zaman unutmayın:" Doğru şeyleri yapmak için doğru zamandasınız..."

selfgrowth

Endişe Sizi Yavaşlatır Enerjiyi Düşürür

Endişeler sizi yavaşlatır ve enerjinizi düşürür. Enerji bedeninizi güçlendirmenin, büyütmenin en güzel en kolay yolu biliyorsunuz ki daima yüreğinizdeki sevgiyi beslemek, yaymak ve umut ile neşe ile güven içinde duruşunuzu korumaktır. Bu haliniz ile enerji bedeniniz sürekli gelişerek büyür ve sizi her türlü olumsuz etkiden korur, ve hatta hastalıklarınızı başlangıç aşamasında onarabilirsiniz , biliyorsunuz. İsteklerinizi gerçekleştirebilmek, her dileğinizi gerçekleştirebilmek ve başarmak sizin elinizde, yeter ki saf ve temiz niyetlerle, aşk ile dileyin ve izleyin. Yüreğinizde kuşkuya, endişeye yer vermeden...

Enerji bedeninizin yükselmesi ile geçeceğiniz kapılardan çok daha kolaylıkla ve zarafetle, incelikle akıp gidebileceğinizi unutmayın  enerji bedeninizi genişletmenin yolu daima sevgide, neşe içinde kalmaktır. İçinizde hiçbir kuşku ve endişe taşımadan.

Kozadan Kelebeğe

 Bir çocuk sekropia denilen bir tür güve kozalarını topluyor ve bahar gelince ,güvelerin kozalardan nasıl çıktıklarını hayretle ve ilgi ile seyrediyordu.Fakat güvelerin kozadan çıkarken sarf ettikleri gayret ,çırpınma karşısında da içinde bir acıma hissi gelişiyordu.Babası bir gün ,bu böceklerin bir tanesinin kozadan çıkmasını güçleştiren ipeği makasla kesti.Fakat sonuç şaşırtıcı idi;çok geçmeden böcek öldü. Baba bu olay üzerine oğluna şu hayat dersini verdi: ” oğlum ,bu böcek kozasından dışarı çıkarken sarf ettiği gayret neticesinde ,vücudundaki zehri dışarı verir.Eğer o zehir dışarı verilemezse böcek ölür.Aynı zamanda da bu çırpınışlar sayesinde ileride kendisi için çok gerekli olan kasları güçlenir.İnsanlar da ,daha güçlü ,daha dayanıklı ve daha iradeli olmak ve böylece istediklerini yapabilemek için önlerine çıkan zorluklarla mücadele ederek olgunlaşır ,gelişir ve güçlenirler . Eğer insanlar ,arzularına kolayca ulaşırlarsa karakterleri zayıflar,adeta ,içlerinde bir şeyin ölmüş olduğunu hissederler

Yalnızlık da, sağlık da, zenginlik de, mutluluk da bulaşıcı. Duygular bulaşıcı.

Yalnızlık da, sağlık da, zenginlik de, mutluluk da bulaşıcı. Duygular bulaşıcı.

Bu araştırmayı okurken, duyguları kokuya benzettim. Ve bana inanması güç gelen bu uzak etkileşimleri anlayabilmek için, görsel bir resim uydurdum. Bütün tanıdıklarım ve onların tanıdıklarıyla bir odada olduğumu ve duyguların da kokulara benzediğini düşündüm. Herkese yayılıyorlar! Birinin mutsuzluğu herkesin mutsuzluğu oluveriyor. Tıpkı bir sürüdeki hayvanlar gibi, birinin yön değiştirmesiyle hepsi o yöne gidiyor. Delice bir bağ var aramızda. Bu bağa kadeh kaldırıyorum, saygı duruşuna geçiyorum.

İki insan konuşurken, birbirlerinin surat ifadelerini taklit etmeye başlıyormuş. Karşımızdaki gülüyorsa, gayri ihtiyari gülüyoruz, ağlıyorsa üzülüyoruz. ‘Ayna etkisi’ diyorlar buna. Gülen birine geri gülüyorsun. Ve beyne kaslardan şu mesaj gidiyor: güldü. Beyin de hemen onun hormonunu salgılıyor: mutluluk! Hep tersi sanırdık di mi? Böyle bir otoyol da varmış yani, kaslardan beyine tek yön giden. Kalbin kırıksa, gülmeyi bir denemekte fayda var.

Tanıdığın her mutlu insan mutluluğunu yüzde artırırken, her mutsuz insan yüzde 7 azaltıyor.

Bilmiyorum bu yüzdelerle, bu kadar çok başkalarıyla napılır... Ben ilk iş, arkadaşlarımın ağını çizip, basit ve kabaca bir :) ve :( kondurucam isimlerinin yanına. Bakalım durum ne? Bakalım mahremiyetine yastığa sarılır gibi sarılan ben, sosyalin ağına kendimi ne kadar bırakmışım?
Arkadaşımın arkadaşının arkadaşı kimdir benim sahi?

Acının İlacı

Çin’de, tek oğlunu yitiren bir anne, yüreğindeki büyük üzüntüsüyle bir din adamına gitti ve derdine bir çare bulmasını istedi: “ Oğlumu bana hangi duaların, hangi sihirlerin geri getirebileceğini öğrenmek istiyorum ” dedi. “ Söyleyin, o duaları edeyim, o sihirleri yapayım” Çinli din adamı, üzüntülü anneye acısını yatıştıracak sözler söylemek yerine, ona bir görev verdi:“Bana, yaşamları boyunca bireylerinden teki bile hiçbir acı tatmamış bir evden, bir avuç hardal tohumu getir ” dedi. “ Onu, senin yaşamında acıyı yok etmek için kullanacağız ”Üzüntülü anne, bu sihirli tohumu isteyebilmek için, acının bilinmediği bir ev aramaya başladı.Sonunda, çok güzel ve çok büyük bir konak gördü ve gitti, umutla kapısını çaldı.“ İçinde, acının asla yaşanmamış olduğu bir ev arıyorum ” dedi. “ Bu güzel ve büyük konağı görünce, burada acının yaşanmadığına inandım ve aradığım yerin burası olduğuna karar verdim.”Konağın sahipleri, acılı anneyi içeri aldılar, ona ikramda bulundular ve acısını dinledikten sonra ona, “ aradığı evin burası olmadığını ” söylediler.“ Siz yanlış yerdesiniz ” diye söze başladılar ve sonrada, başlarından geçen tüm acılı olayları anlatmaya başladılar. Acılı anne, ev sahiplerini dinlerken onlara acımaya başladı: “ Bunlar benden daha acılı ” dedi kendi kendine. “Bunlara birilerinin kesinlikle yardımcı olması gerekir.” Çevrede onlara yardım edecek kişilerin bulunmadığını görünce bir süre orada kaldı ve elinden geldiğince bu acılı aileye yardımcı oldu.Acılı anne daha sonra kentte yine sokak sokak dolaşarak, içinde acının yaşanmadığı başka evler aramasını sürdürdü.Fakat hangi evin kapısını çaldıysa, tümünde acılı öyküler dinledi. İçinde acının yaşanmamış olduğu bir ev bulamamış, fakat kapısını çaldığı bu evlerdeki acılı tüm kişilerin acılarını paylaşarak onlara yardımcı olabilmişti.Acılı anne, gittiği evlerde tanıştığı acılı kişilerin acılarını azalta bilmek için onlara yardımcı olmaya kendini o denli kaptırdı ki, bir süre sonra kendi yüreğinde ki evlat acısının da azalmaya başladığını gördü. Ve sonun da, sihirli hardal tohumunu anlamını buldu, içindeki acıyı da unuttuğunun ayırdına vardı.

İçe bakmak


İnsanlar meşgul kalmak istiyorlar. Yapacak hiçbir işleri yoksa, yapacak bir şeyler bulurlar. Aynı gazeteyi yeniden okumaya başlayabilirler. İlk okuduklarında saçma bulurlar, o halde ikinci kez okumak neden?

Sadece oturduğunda huzursuz hissedersin. Bir kulübe gitmek ya da tiyatroya gitmek istersin. Ya da sadece meşgul kalmak için markete gidersin. Herkes dışarıya çıkmakla ilgilenir. Kimse içe bakmakla ilgilenmez. Çünkü içe bakmaya başladığın anda, orada saklanmış bir çok şeyi düşünmeye başlarsın. Onları sen baskı altında tuttun, senden başkası değil. Yani öfkenin orada olduğunu çok iyi biliyorsun; nefret orada, cinsellik orada, açgözlülük orada, kıskançlık orada… İçinde fokur fokur kaynayan binlerce şey var, ve patlamaya hazır durumda. O yüzden dışarıya çıkmak en iyisi, içe bakmak değil. Bir yerlere kaçmak en iyisi.

İnsanlar işleri olmadan meşguldürler. Dinlenmek istediklerini söyleyebilirler, ama kimsenin dinlenmek istediği yoktur. Çünkü gerçekten dinlenirsen, bu otomatik olarak meditasyon olur; ve bu durumda da içe bakmaya başlarsın. İçindeki merkeze doğru hareket etmeye başlarsın, ve çevreni korku sarar. O yüzden markete git, bir kulübe git… Zamanını binlerce yolla boşa harca !.. İnsanlar meşgul kalmak istiyorlar. Yapacak hiçbir işleri yoksa, yapacak bir şeyler bulurlar. Aynı gazeteyi yeniden okumaya başlayabilirler. İlk okuduklarında saçma bulurlar, o halde ikinci kez okumak neden? Sadece oturduğunda huzursuz hissedersin. Bir kulübe gitmek ya da tiyatroya gitmek istersin. Ya da sadece meşgul kalmak için markete gidersin. Herkes dışarıya çıkmakla ilgilenir. Kimse içe bakmakla ilgilenmez. Çünkü içe bakmaya başladığın anda, orada saklanmış bir çok şeyi düşünmeye başlarsın. Onları sen baskı altında tuttun, senden başkası değil. Yani öfkenin orada olduğunu çok iyi biliyorsun; nefret orada, cinsellik orada, açgözlülük orada, kıskançlık orada… İçinde fokur fokur kaynayan binlerce şey var, ve patlamaya hazır durumda. O yüzden dışarıya çıkmak en iyisi, içe bakmak değil. Bir yerlere kaçmak en iyisi. İnsanlar işleri olmadan meşguldürler. Dinlenmek istediklerini söyleyebilirler, ama kimsenin dinlenmek istediği yoktur. Çünkü gerçekten dinlenirsen, bu otomatik olarak meditasyon olur; ve bu durumda da içe bakmaya başlarsın. İçindeki merkeze doğru hareket etmeye başlarsın, ve çevreni korku sarar. O yüzden markete git, bir kulübe git… Zamanını binlerce yolla boşa harca !.. Osho

Bazen olmaz ; hayat istediğini sunmaz, sunsa da uymaz……



O yaşların arkasında ruhunun her kayıpta kazandıklarını sakın ha hafife alma.... Bazen olmaz ……Bazen olmaz ; hayat istediğini sunmaz, sunsa da uymaz……Ya zaman yanlıştır; ya mekan belki de insan……Bazen olmaz, ne kadar istesen de gönlünü isteğinin yoluna düşürsen de bazen olmaz……O zaman kalan iki damla yaştır sanma ;O yaşların arkasında ruhunun her kayıpta kazandıklarını sakın ha hafife alma…Hayat her zaman istediğimiz gibi akmaz. Çok çalışır çabalarsınız ama puan istediğiniz okulu tutmaz; çok beklediğiniz emek verdiğiniz bir iş vardır görüşme tarihi size uymaz…..Canınız kadar sevdiğiniz dostunuz vardır ; zaman içinde saptığı yollar sizin yollarınız ile uyuşmaz.Aşıksınızdır; eliniz ayağınız karışır görünce ;bir gülüşü içinizi yakar, ama ne yazık ki zaman ayrılığı çalar……..Bazen olmaz hayat size umduğunuzu sunmaz………


O zaman size düşen vedadır geçmiş umutlara; belki de aşkı bırakmak başka bahara; ya da çalışmak başka bir sınava….Belki de bunların içinde en zor bırakılacak olan dosttur; kim bilir belki de arada bir içilecek ortak bir fincan kahve bulunur…………


İşte bizi en çok o zaman hayat sınar….Neredeyiz, sunulanları alamayınca hangi yürekteyiz; biz biz miyiz yoksa tutunduğumuz ince iplikler miyiz?Tutunmalara takılıp giden miyiz; yoksa tutunmalardan sıyrılmayı başarıp da gerçek hedefi, gerçek bizi görecek miyiz?Bazen olmaz; aşkta , işte, dostlukta ve yaşamda bazen maya tutmaz………O zaman kalan iki damla yaştır sanma……O yaşların arkasında ruhunun her kayıpta kazandıklarını sakın hafife alma….

Yonca AYAS
DENENMİŞ DENEMELER. AŞK' A DAİR DENEMELER