Şelaleri Sever misiniz?



Şelalelerin bana en ilgi çekici gelen tarafı şelaleye sebep olan suyun geliş şekli ve miktarı. Amicalola denize çok uzakta, dağların tepesinde yer alan,çok yüksekten dökülen,uzak mesafelerden bile görülebilen bir şelale.Suyunu sağlayan ise küçük bir dere, yavaş yavaş akan bir su akıntısı…. Nasıl oluyor da sakince akan,akışındaki güzellik ve temizliğinden dolayı dayanamayıp ayaklarımızı içine sokmak istediğimiz bu küçücük dere bu şelaleye sebep oluyor diye düşünüyorum.
Akan suyun çağlayana dönüşmesi, döküleceği uygun yüksekliği bulması ile alakalı. Kendisinden beklenmeyecek kadar çok ses çıkartıyor, çok daha büyükmüş gibi gözüküyor.Yukarıda usul usul akarken mütevaziyane bir hayat yaşarken birden en heybetli görüntüye sahip oluyor. Sanki bizlere, bazılarımıza sesleniyor; hayatı, okulu, vazifelerini gözünde büyütenlere, ümitsizliğe düşenlere haykırıyor; ’’büyük biri olmayabilir, kendinizi yetenekli görmeyebilir, istediğiniz birçok şeyi yapamayacak, durumda ve imkanlarda zannedebilirsiniz.
Bunlarla ye’se düşmeyin, ümidinizi kaybetmeyin, sadece akmaya devam edin ve uygun yüksekliği bulmayı, Allah’ın o fırsatı karşınıza çıkarmasını bekleyin. Statik değil,aktif bekleme yapın, beklerken durmayın.Bir birikintiye, bir göle kavuşup onun bir parçası haline dönüşüp durgun bir hale dönüşmeyin. Akın, çalışın, akmaya, üretmeye, faydalı olmaya devam edin. Bir gün gelecek, yollar sizi yukarılara, tepelere götürecek, şelale eyleyecek, gözlere, kulaklara ve kalbe güzellik getirecek bir hale bürünecek…’’

Alıntıdır

Değişim ve Ertelemenin Önündeki Engelleri ve Uygulama Çalışmaları


Değişim için bir amaç iyi bir plan ve yeterince neden gerekir. Mümin Sekman
Hepimiz değişmek isteriz. Değişeceğimize olan inancımız tam. Değişebileceğimizi de biliyoruz. Ama bunlar değişmemiz için yeterli neden sayılmaz. İstemekten öte harekete geçebiliriz. Neden değişemediğimize gelecek olursak bunun nedenleri; amaçsızlık, değişmekten korkma-değişime güvenememe, risk alamama (hata yapmaktan korkma) ve erteleme. Bu engeller her ne kadar değişimin önündeki engeller gibi gözükse de aynı zamanda ertelemenin en önemli nedenleri arasında yer alır. Ne kadar değişmek istersek isteyelim eğer değişimimizin önündeki engelleri kaldırmazsak olduğumuz yerden daha ileri gidemeyiz. Ben bir hayat boyu engellerle yaşamak zorunda değilim. Engelleri ortadan kaldıracağım şimdi ve daima.
Peki ya sen ?
Bizler ne zaman hayatımızla ilgili bir adım atmak istesek neden hep ilk önce olumsuza odaklanıp atmak istediğimiz adımı da atmamıza engel olup kendi ayağımıza çelme takarız ki? Düşünsene hayatınla ilgili bir adım atmak istiyorsun ama sadece atmak istediğin adımı düşünüyorsun kısıtlamalar sınırlamalar negatif düşünceler yok, bizler adım atmak istiyoruz ama çoğumuz adım atmak istediğimiz alanda benim gibi olumsuzluklara odaklandığı için sorun oluşturuyor ve bu sorunlarda hedefimiz doğrultusunda adım atmak istediğimizde önümüze engel olarak beliriyorlar. Bizler ne zaman ki hayatımızla ilgili yenilikler için adım atmak istediğimizde çözümlere odaklanırız işde o zaman gelişiriz. Sorunlarla zaman kaybetmeyiz. İşte tamda burada proaktif düşünmenin ve olumlu düşünmenin bizler için ne kadar sağlıklı olabileceğini görüyorum..
Amaçsızlık:
Gidilecek bir hedefin olmaması ve o hedef için çaba sarf etmemesinden kaynaklanıyor. Felsefik veya bilimsel bir tanımdan ziyade basit kelimelerle durumu özetlemeye çalışıyorum. Büyük heveslerle başladığımız o egzersizler neden günün birinde bırakıyoruz. Kendimize söz vermeler, verdiğimiz sözleri tutamamalar, hayatımızı tek düze halinde yaşamak, değişmek isteyipte değişememeler neden? Bir insanın hedefi için amacı olmalı ama sadece değişmek isteyipte amacı olmadan harekete geçmenin onun için hiçbir yararı olmayacaktır. Amaçsızlığında diğer başlıklardaki gibi altında erteleme nedeni yatıyor. Amaçsızlık, eylemsizliğin bir eylem olduğunu kabul etmek gerekir. İnsanı psikolojik olarak çok yıpratan ve yaşama isteğini sıfıra indiren bir şey vardır ki o da hedefsizliktir.

Karma Çemberi


Karma çemberi geçmiş yaşam tecrübelerimizin oluşturduğu bir çemberdir. Bu çember içerisinde sayısız hayatlarımız vardır. Ruhlarımızın tekabülü için defalarca dünyaya geliriz. Her gelişimiz esnasında bir programımız vardır. Bu programları uygularken çeşitli korkular ediniriz. Gelmiş olduğumuz yaşantımızda bu korkularımızdan arınmadığımız takdirde bu korkuları yenebilmemiz için tekrar dünyaya gelir ve kendimizin seçtiği program dahilinde bu deneyimleri yaşar ve korkularımızdan arınmaya çalışırız. Eğer yaşantımız esnasında bu korkuları saptar ve sevgiye dönüştürürsek bu korkulardan arınmış olur hem karmamızdaki temizliği yapmış olur hem de yaşamakta olduğumuz yaşamdan zevk alır haline geliriz. Diyelim ki şu anki yaşantınızda "güvensizlik korkunuz" var, "başarısızlık korkunuz" var. Bunlar size geçmiş hayatla aktarılmış olabilir yada bu hayatınızda doğumunuzdan sonraki deneyimlerinizle kazanmış olabilirsiniz. Bu yaşantınızda bu iki korkuyu temizledikten sonra size yukarıdaki kuruldan sizin üst benliğinize sorularak bir korku daha gelebilir. Yani siz eğer üst sınıftan ders almak ve bir an önce takamül etmek isterseniz. Bunu bu yaşantınızda deneyimlemek istemezseniz bir sonraki yaşantınıza devredecektir.

Kuantum Diyarı’nda Olumlamalar…

Evrende iki temel yüksek frekanslı enerji bulunmakta, aynı ying-yang sembolünde olduğu gibi, gece- gündüz, iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik gibi. Bu temel iki enerji Sevgi-Korku enerjisi.Tüm olumlu  ve olumsuz frekanslı diğer duygusal enerjiler bu iki temel enerjiden doğuyor. Birinin olduğu yerde diğeri çok fazla barınamıyor. Temel olarak dünyaya Sevgi enerjisiyle geliyoruz ancak yaklaşık üç yaş civarlarında zihnimiz dünya formatına giriyor ve korkularla tanışmaya başlıyoruz. Egomuz bizleri korumak adına korku enerjisini daha çok kullanıyor ve yavaş yavaş ilk saf halimiz olan sevgi enerjisinden uzaklaşmaya başlıyoruz. Amacımız sevgi enerjisinin frekansını korku enerjisinin üzerine çıkarmak. Sevgi enerjisi, kendimize güvenmemizi, yaşamın akışına güvenmemizi, kendimizi değerli bulmamızı (ki hepimiz insan olma onurundan dolayı çok değerliyiz) , sağlık, bolluk ve bereket içerisinde yaşamımızı sağlar. Korku enerjisi ise, yaşamın akışından, geleceğimizden korkmamızı, kaybetmekten, parasız kalmaktan endişelenmemizi sağlar.  Korku titreşimi çok yüksek ve hücrelerimize zarar veren bir enerji frekansıdır. Olumlamalar yaparken kendimizde bulduğumuz korkular üzerine çalışmalıyız. Burada en önemli nokta bu çalışmayı zihnimiz alfa (7-14 hz.) aralığındayken yapmamız gerekiyor. Bilinç düzeyinde yapılan olumlamalar genellikle egomuzun tesiriyle ters tepebiliyor. Olumlama yapayım derken daha çok korkuyu hatırlatan geveze zihin ortaya çıkıyor. Bu nedenle bu çalışmayı zihnimizin doğal süreçte alfaya girdiği zamanda yani sabah uyanır uyanmaz ve gece uyumadan hemen önce yapmamız gerekiyor. Ya da kendinizi nasıl bu alana yani hipnoz alanına çekebileceğinizi öğrenmeniz gerekiyor.

Aşağıdaki olumlama örneklerinde sıklıkla “ben” kelimesi kullanılmakta.Bunun anlamı başkaları değil sadece “ben” demek değildir. Kişinin zayıf olduğu alanını güçlendirmek için kullanılmaktadır yoksa egosal bir yaklaşım değildir.

Korkular İçin Olumlamalar;

Güvensizlik Korkusu için;

Yaşamın akışına güveniyorum.
Her ne oluyorsa benim için en güzel şekilde gerçekleşiyor.
Ben kendime güveniyorum.
Ben tüm insanlara güveniyorum.
Ben her halimle güvendeyim ve bunun için şükrediyorum.

Bilinçaltı ve On Bir Özelliği

1- Bütün anıları depolar. Hiçbir şeyi silmez. Ana rahminden ölene kadar… Geçici olan ve geçici olmayan her şeyi kaydeder. 0–7 yaş arasında kritik akıl faaliyette olmadığı için her şey doğrudan bilinçaltına kaydedilir, doğru-yanlış, güzel-çirkin, ahlaklı-ahlaksız ayrımı olmadan… Kayıt anında anlamsız olsa bile ilerleyen dönemlerde kaydedilene, yaşantılar sonucu bir anlam yüklenir ve bu anlama göre kişinin tepki vermesi sağlanır.
2- İlişkilendirmeler, genellemeler yapar. Benzer şeyler ve düşünceler arasında bağlantılar kurar ve hemen öğrenir. Bu özellik çoğu zaman kişiyi zor durumda bırakır. Örneğin belli bir köpek yüzünden gerçekleşen korku yaşantısını bütün köpeklere genelleyerek bir fobi yaratabilir. Bir başka örnek: bahar aylarında acı bir kayıp yaşayan kişinin bilinçaltı bu acı ile baharı birbirine bağlayarak kişiye yıllarca süren bir döngüsel depresyon yaşatabilir. Çoğu zaman insanlar yıllar önce olan o olayı unutmuş olsalar bile bilinçaltı unutmaz.
3- Tüm anıları organize eder. Bunun için de zaman çizgisini kullanır. Bilinçaltı geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı farklı yerlere kodlar. Örneğin geçmiş zaman, bazıları için arkada, bazıları içinse sağ veya sol yanda olabilir. Gelecek ise önünde uzanmış olabilir. Özellikle geçmiş ile ilgili hatıraların kodlandığı yer yaşanan birçok problemin kaynağı teşkil eder.

Sağlıklı Yaşamak ya da Sağlıksız Yaşamak" Sizin Seçimiz Hangisi?

Bu soruya birçoğunuzun “Tabiî ki Sağlıklı Yaşamak böyle bir soru mu olur” diye yanıtladığınızı duyar gibiyim. Ama siz hiç kendinize neden yeterli derece sağlıklı değilim diye sordunuz mu? Ya da birçok kronik rahatsızlıkta “neden bu hastalık benim başıma geldi” diye? Yanıtınız, başkalarını ya da yaşadığınız koşulları mı suçlamak oldu.
Falanca kişi veya olay beni üzdü, çalıştığım iş şartları çok ağırdı, doktorun yanlış teşhisi ve bunun gibi birçok ileri sürülen sebep. Bu bir kaçıştır. Dış etkenlere sorumluluk yüklemek çok daha kolay gelir bizlere. Ama aslında birçok rahatsızlıkların kökeninde sorumluluk sadece ve sadece bize aittir. Sebep bizim bilinçaltımızda.
Birçok rahatsızlığın sebebi; öfkelerimiz, kırgınlıklarımız, endişelerimiz, affetmediğimiz kişi ve olaylar, vicdan azapları, hazmedemediğimiz olaylardır. Bu duyguların altında yatansa yaşantımızı olumsuz olarak etkileyen kayıtlarımız ve korkularımızdır. Zihnimiz yaşanılan olaylar karşında yargılar üretir ve yaşama bu yargılar üzerinden bakarlar. Bu yargıların altında yatansa korkularımızdır. Korkular yargıları dolayısıyla bilinçaltı kayıtlarını, kayıtlar da korkuları doğurur. Kısır döngü bu şekilde devam eder.
Hastalıklar ve rahatsız ruh halleri aslında bizim kendimizle yüzleşmemiz için göstergelerdir. Bu açıdan bakarsanız çok da değerli ipuçlarıdır kendi bilmecelerimizi çözmek için. Önemli olan hastalık veya rahatsız ruh hallerimizin bize vermek istediği mesajlarını almaktır. Çünkü bütün bunlar bizim kendimizi tanımamız ve evrensel plana göre hareket etmemiz için karşımıza dikilmişlerdir.

Bilinçaltı Telkinleri

Hepimizin filmlerden aşina olduğu hipnoz nedir? Benim de bu konuda bilgi sahibi olduğum söylenemez ama bir çeşit profesyonel uygulama ile kişinin bilinçaltına inildiğini ve hipnoz altındaki dimağıdan istenen bilginin elde edildiği veya istenilen bilginin bilincin süzgecine takılmadan zihne gönderildiği özel bir psikolojik haldir. Bildiğim kadarıyla hipnoz modern psikolojide halen başarıyla kullanılıyor. Elbette kişi bu uygulamaya kendi rızasıyla giriyor. Ancak hipnoza benzer bir yöntemin hemen hergün korunmasızca etkisi altında olduğumuzun farkında mısınız?
İster ticari anlamda olsun isterse ideolojik, bir fikri insanlara empoze etmek için kullanılan materyal ve yöntemler reklamdır. Film, afiş, logo vb birçok reklam malzemesi başta televizyon ve hızlı bir ivmeyle artan şekilde bilgisayar ve diğer iletişim araçları vasıtasıyla görsel ve işitsel iletilerle bilnçaltımıza kontrol edemeyeceğimiz mesajlar gönderiyor. Çünkü normal bir reklamda bir ürün tanıtılır ve size sadece bir dahaki alış-verişinizde bu ürünün de seçenekler arasında olduğunu hatırlamanız mesajı verilir. Reklamda kullanılan bütün o abartılı özelliklerine ve şahşahasına rağmen basit bir mantıksal süreçle ürünü diğerleriyle kıyaslar ve bir seçim yaparsınız. Oysa subliminal reklamcılıkta mesajlar gizlidir ve dikkatli incelenmediği takdirde fark edilemez. Ancak ilk yazımda da bahsettiğim gibi fark etmemeniz algılamadığınız anlamına gelmez. İşin önemli yanı ise bir kez daha tekrarlayacağım gibi subliminal mesajları değerlendirememizdir.

Kuantum Diyarı’nda Olasılıklar Sahası

 Kuantum Mekaniğin de ışığın paketçikler halinde taşındığı fizikçeler tarafından saptanmıştır. Bu paketçiklere “kuanta” adı verilmiştir. Işık yani “foton” kütlesi olmayan kuantalardan oluşmaktadır.  Bu fizik bilgisinin Kuantum felsefesine taşınması şu şekildedir. Düşünce bir enerjidir ki bunu bilim adamları yapılan deneyler sonucunda kanıtlamışlardır. Kuantalar halinde evrene yayılırlar ve belirli frekanslar yayarlar. Yani herbirimiz düşüncelerimizle evrene kuantalar dağıtırak belirli frekanslar yayarız. Her frekans evrende kendiyle bağlantılı frekansı bulur. Örneklersek;  elinizdeki TV kumandasında A Kanal’ının tuşuna bastığınızda A kanalı karşınıza çıkar ve onu izlersiniz. B kanalına basarsanız B kanalını izlersiniz. TV kumandasına bastığınız zaman belirli bir frekans yayılır ve bu frekans kendisiyle bağlı frekansı bulur ve seçtiğiniz kanalı izlersiniz. Şimdi bu durum Kuantum Felsefesine nasıl yansıyor ona bakalım.  Zihinlerimiz düşünce üreten dinamolardır ve sürekli olarak evrene yayın yaparlar ve belirli frekanslar yayarlar. Her bir düşüncenin frekansı farklıdır, korkunun, endişenin, çoşkunun, aşkın, kederin , sevginin hepsinin farklıdr.

Şimdi eğer siz iş yerinizde patronunuzla ilgili bir sorun yaşayacağınızdan korkuyorsanız, zihninizin dinamosunda bu düşüncenin frekansını yaymaya başlıyorsunuz ve ne oluyor? Bu korkunun frekansı çevresinde kendisiyle eşleşecek bir frekans aramaya başlıyor ve frekansları tarıyor ve sonunda kendiyle bağlı frekansla eşleşiyor . Eşleşen frekansla ekranınızda yani yaşamınızda yaydığınız frekansın sonucunu deneyimliyorsunuz. Yani patronunuzla sorun yaşıyorsunuz. Bu nedenle birçok kişinin  “korktuğum başıma geldi” dediğini duymuşsunuzdur. Ya da bir öğrenci sınavlara hazırlanıyor ve bu sırada sürekli ya heyecanlanırsam ve tüm bildiklerimi unutursam diye düşünüyor bu düşünceyi sürekli tekrarlayarak güçlendiriyor ve ne oluyor sınavda bildiklerini unutuyor. Öğrencinin bu korkusunun yaydığı frekans bağlantılı frekansı buldu ve bu korkusuyla, endişesiyle ilgili deneyimi yaşadı. Bir diğer örnek;  genç kız sevgilim beni aldatırsa başka kızlara giderse gibi endişeler ve kıskanç duygular içerisinde. Bu düşüncenin yaymış olduğu frekans bağlantılı frekansı bulur ve onunla eşleşir ve gerçekten genç kızın sevgilisi bir başka kızla beraber olur. Genç kızın genel olarak tüm ilişkilerde böyle bir endişesi varsa potansiyel olarak kendisini terk edecek veya aldatacak erkekleri seçer.

Yolda Yürüyorum

Yolda yürüyorum
Kaldırımda çok derin bir çukur var
Düşüyorum
Kayboldum...Çaresizim...
Bu benim hatam değil.
Dışarı çıkmak için yolumu bulmak çok zamanımı alıyor.


Aynı yolda yürüyorum
Kaldırımda çok derin bir çukur var
Sanırım onu görmüyorum
Yine düşüyorum
Aynı yerde olduğuma inanamıyorum
Ama bu benim hatam değil
Dışarı çıkabilmek yine çok zamanımı alıyor.

Bilinçaltının Gücü

Tüm çağların tüm büyük adamlarının en büyük müşterek sırları, bilinç altları ile iletişim kurabilmeleri ve bu güçlerini kullanabilmeleridir. Sizin bilinçaltınızda da tüm problemlerin cevapları vardır. Eğer yatmadan önce : “Ben saat altıda uyanmak istiyorum” diye düşündüğünüzde tam o saatte sizi uyandıracaktır.
Bilinçaltınız, sizin tercihlerinizin ve  kararlarınızın icracısıdır. Her akşam iyi bir sağlık düşünerek yatınız,göreceksiniz ki sadık bedeniniz buna uyacaktır. Asla: « Olanaklarım yok» veya « yapamam» sözlerini kullanmayınız. Bilinçaltınız bunu emir kabul edecek, ve sanki paranız veya yapmak istediğiniz şeyi  yapmak olanağınız yokmuş gibi hareket edecektir.
 Düşüncelerinizi değiştiriniz, kaderiniz de değişecektir.
 Eğer iyi düşünürseniz, iyi gelecektir; eğer kötü düşünürseniz, kötü kendini gösterecektir. İşte zihniniz böyle çalışır. Unutmamanız gereken şey,   eğer bir düşünceniz bilinçaltınız tarafından kabul görürse,hemen onu yerine getirmeye başlayacağıdır. Eğer bu güç, olumsuz bir bir yönde kullanılırsa başarısızlığın, beceriksizliğin ve mutsuzluğun nedeni olur. Ama, eğer  sahip olduğunuz düşünce tarzınız uyumlu ve yapıcı ise,bunu sağlık, başarı ve refahınız için kullanabilirsiniz. Bilinçaltınız bir düşünceyi kabullendiğinde , hemen onu uygulamaya koyar . Düşüncelerle ortak olarak faaliyet gösterir ve ömür  boyunca erişmek istediğiniz gayelerinize ulaşabilmeniz için, her türlü çalışmayı yapar.

Affetmek ve Özgürleşmek


Birçoğumuz affetmek hakkında çelişkili ve değişken düşüncelere sahibiz. Doğaldır ki belli bir farkındalık seviyesine ulaşmamış kişilerden affetmek konusunda anlayış oluşturmasını beklemek mümkün değildir. Sürüngen beyni henüz sabit olan, değişim ve dönüşüm programına henüz girememiş kişiler genellikle sebep sonuç ya da karma dediğimiz kozmik oyunu sürdürmek eğiliminde olurlar. Benlik arzuları onları affedici olmak yerine intikam alıcı olmaya yönelik tutar. Bu durumda affetmesi için kendince hiçbir neden yoktur. Tam tersine olarak kendisine acı ve zorluk yaratan kişi veya kurumlara karşı negatiftir. Cezalandırarak acı ve zorluk içine sokmak arzusundadır ve ancak bu şekilde deşarj ve tatmin olarak rahatlayacağını düşünmektedir. 
 Oysaki bu davranışının başına yeni oyunlar açacağından, acı ve zorluk yaratacak benzer sonuçları devamlı bir şekilde farklı kişilerle de olsa tekrar üzerine çekeceğinden habersizdir. Bu kozmik oyunu sona erdirmenin karşı enerji yaratmamaktan geçtiği bilinmelidir. Kendisine acı ve zorluk yaratan kişi ve kurumları kendisinden uzaklaştırmanın tek yolunun onlara karşı ve herkese karşı negatif duygu ve düşünce üretmemek, bu yönde seçimler yapmamak olduğunu, ayrıca; bunun tam tersi olarak kişi ve olayları kalbine alarak, beklentisiz bir sevgi içersinde, olanı olduğu gibi kabul etmek zorunda olduğunu bilmemektedir. 
Bizi devamlı oyunda tutan kutupsal düşünce yapımızı ve içimizde yatan intikam alma duygusunu Holoterapi Nefes Çalışmaları ile düzeltebilirsiniz. Holoterapi içinizde yanan intikam ateşini söndürmekte son derece etkin olacaktır. Gerçekten affetmek istediğinizde zorlandığınızın farkına varırsanız düşen enerjinizi tekrar eski seviyeye getirebilirsiniz. Çok kısa zamanda karşı tarafa zarar, acı ve zorluk verme duygunuzun söndüğünü fark edersiniz. 

Kisisel Gelişim Baslangıç Testi


Kişisel gelişim çalışması yapmak ancak ne istediğini bilmediğini düşünen kişiler için başlamaları için faydalı olacağını düşündüğüm Mustafa Emin palaza ait koçluk testini paylaşmak istedim.

Kişisel Gelişim Çalışması Testi için aşağıdaki cümleleri okuyun lütfen ve "evet" diye düşündüklerinizi lütfen not edin.
Ne istediğimi bilmek ve kendimden emin olmak istiyorum,

Koçluk testi
  1. İş yerimde yaşadığım mobbingin, psikolojik tacizin, yıldırmanın etkilerinden kurtulmak istiyorum,
  2. Sigara bağımlılığımı aşmak istiyorum,
  3. Krizlerimi yönetmek, sorunlarımı fırsata çevirebilmek istiyorum,
  4. Mazeretlerimi aşıp eyleme geçmek istiyorum,
  5. Hayır diyebilmek istiyorum, sömürülmekten sıkıldım,
  6. Hep aynı sıkıntıları, tekrar eden şeyleri yaşamaktan sıkıldım, aşmak istiyorum
  7. KENDİME DEĞER VERMEK İSTİYORUM
  8. Herşey anlamsız geliyor, aşmak istiyorum,
  9. Çözümü biliyorum ama uygulayamıyorum, yardım istiyorum,
  10. Karar veremiyorum/ hep yanlış kararlar veriyorum, kararları güvenilir biri olmak istiyorum,
  11. Eşimin çapkınlığıyla baş edemiyorum, çözmek istiyorum,
  12. İşkolik bir sevgilim/eşim var ve artık anlaşabilmek istiyorum,
  13. İş fikrimi icra etmek, projemi yürütmek istiyorum,
  14. Bambaşka bir bakış açısına ihtiyaç duyuyorum,
  15. Ataletimi atmak, faaliyete geçmek istiyorum,

Kilo Dediğimiz Şey %100 Psikolojik Bir Süreçtir




Sağlık önemliymiş cidden, zaten sağ isminden gelmiyor mu? Kime sağ denir? Canlı olana, canı olana.
Canımız bizim için en önemli unsur olduğuna göre, sağlığımıza da bakmalıyız.
Şimdi şişman bir teyze ve şişman bir amca düşünün lütfen. Canlandırın gözünüzün önünde.
Ne gibi farklılıkları var?

Bunu ilk düşündüğümde, gözüme ilk çarpan fark göbek yapılarıydı.
Nörolojiden az çok bildiğim kadarıyla kadınla erkeklerin beyin yapıları da farklı. Bunun esprili örneklerini sık sık Facebookta görüyoruz, değil mi?
Peki beyin yapısıyla kilo arasında bağ olabilir mi?
Yasalar ve etik, benim insan beynini açıp da incelememe izin vermeyecek, ama o saklı beyin faaliyetleri üzerinden kilo ile bağ kurabilir miyim diye bir merak sardı bu kez.

Başladım eşleşme çalışmalarına. Açıkçası çok zorlandım, ama sonunda birkaç bulguya ulaştım, basenler, sadece bel büyümesi, sadece baş bölgesinde kilo almak, vücut genelinde her bölgede kilo almak…

Egoyu İkna Etme Çalışması ile Bakış Açımı Nasıl Değiştirdim-



Mailim üzerinden bana ulaşan birçok kişinin sorduğu bir konu var şimdiye kadar ne başardınız. Çünkü savunduğum bazı fikirler ve üzerinde fikir beyan ettiğim konular var. İnsanlar söylediklerimin doğruluğuna inanmak için elle tutulur kanıtlar görmek istiyorlar. Bugün bu soruya iyi bir örnek olacağını inandığım bir deneyimimi paylaşmak istiyorum. Kendimle ilgili olarak önemli bir bakış açısını nasıl değiştirdiğimi anlatmak istiyorum.
 Çekim yasası ile ilgilenmem yaklaşık 4 sene öncesine dayandığını daha önceki yazılarımda belirtmiştim. The Secret kitabını okumamla bu yolculukta ilk adımı attım.  Devamında konu ile ilgili neler yapabileceğimi araştırmaya başladım. Birileri başarıyorsa bende neden başarı olamıyordum. Başarılı olanlarla benim aramdaki fark nerdeydi. Bunun çözmeye çalışıyordum ama hep bir yerlerde bir şeyler eksik kalıyordu. Yani istiyorum ama istediklerimi elde etmede bir eksiklik olduğunu hissediyordum. Çekim yasası ve Kuantum ile ilgili piyasada bulunan birçok kitabı okudum. Halada ilgimi çeken kitapları alıp okumaya devam ediyorum.
 Çekim yasası evrenin yasalarından birisiydi ve insanlara istediklerini elde etmeyi vaat ediyordu. Kulağa oldukça hoş geliyordu. Buda diğer insanlar gibi beni de  cezbediyordu. Ama uygulamada bir eksiklik vardı. Çekim yasası düşünce gücüne dayanıyordu. Düşünceler istediklerimizi çekmeye yarayan mıknatıslarlar gibiydi. Ama sorun bizim o mıknatısı tam güçte çalıştıramamamda yatıyordu.  Mıknatısa zaman zaman yeterli gücü verdiğimde bir şeyleri hayatıma çekiyor ama sonrasında düşündüklerimizden farklı şeyler hayatıma gelmeye devam ediyordu.

Aşk mı? Bağımlılık mı?



Hepimiz aşk nedir diye sormuşuzdur ve eğer bir gün aşık olursak aşkı tanıyıp tanımayacağımızı merak etmiş, kaygılanıp durmuşuzdur.
Aşk, sevgilinin çarpık bacaklarını düz görmektir demiş şair. 
İşte büyük düşünürlere göre aşk nedir?
Aristo: "Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yalnız sevilmenin hiçbir zevki yoktur"
Augustinus: "Sevgi ruhun güzelliğidir."
François Bacon: "Büyük insanlarda, liyakat sahibi olanların kendilerini budalaca aska kaptırdıkları görülmez. Büyük ruhlar ve büyük isler askla uzlaşmaz"
Bailey: "Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır"
Balzac: "Aşk yaşamında kadın, ancak hünerli bir çalgıcının elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadınlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar"
Basta: "Erkek az fakat sık sever, kadın ise çok ancak bir kez sever"
Jeremy Bentham: "Aşk hazzı, dostlukla duyu hazlarından yoğrulmuştur"
Bulor: "Aşk cennetin dilinden bize kalan tek andır"
Antoine Bret: "Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur"
Jacob Boehme: "İstek, hareket/genişleme, yön veren tezlere bilgelik eklendiğinde aşk olur"
 La Cordaire: "Aşk her şeyin başlangıcı, ortası ve sonudur"

Ya diğer insanlar nasıl tanımlamış;

·  Aşk, karşılıklı sevgidir. Acıyı tatlıyı paylaşmaktır.
·  Aşk, kırık kalp demektir.
·  Aşk, paylaşmaktır. Çünkü aşk paylaştıkça yücelir.
·  Aşk, sonsuz sevgidir. Aşk, birini sevip onunla olmaktır. Ölümüne sevgidir.
·  Aşk, tükenmez bir kalemdir. Dertleri yazmaya yarar.
·  Aşk, umutsuzca beklemek hem de hiç sevmeyecekmiş gibi.
·  Aşk, yaşanması gereken en güzel duygu ancak içinde yalan olmadığı sürece ve aşk bir insana verilebilecek en özel değer olarak adlandırıyorum.
·  Aşk, karşılıklı yaşan bir devrimdir.
·  Aşk, erişilemeyen erişildiği zamanda bitendir.

Aşk dediğimizde akan sular durduğu ve yaşanan en güzel duygu olarak algıladığımız için yaşamımızdaki birçok duyguyu aşkla ilişkilendirmişiz.
Ben bugün aşkı farklı bir açıdan incelemeyi düşünüyorum.  Yaşadığımızın doğal aşkmı yoksa bir bağımlılık olduğu yönünden incelemek istiyorum.