Borçlarınız İçin Şükran Duymak

 


Şimdiye kadar para kazanmak, takdir etmek, biriktirmek ve yatırım yapmak hakkında konuştuk, şimdi ise sıra daha çetrefilli bir konu olan "borç" konusuna geldi. Borçlarla başa çıkmanın özel bir metodu vardır, onu uyguladığınızda stresiniz sihirli bir şekilde ortadan kaybolur. Borç fikrini kafanızda yeniden şekillendirmeniz gerekir. Borçlu olduğunuz kişi ya da bankayı sizin yatırımcılarınız olarak düşünün ve size inanmış oldukları için şükran duyun. Belki onlar size sizin kendinize güvendiğinizden daha fazla güvendiler. Bu, şükran duygusunu hak etmiyor mu?



Bolluk, şükran duygusu ile ilgilidir. Yıllar evvel, Catherine Ponder'in yazdığı Bolluğun Dinamik Yasalar (The Dynamic Laws of Prosperity) isimli kitabı okumuştum. O kitaptan, her çek yazdığımda şükran duymayı öğrenmiştim. Eğer bir çek yazmaktaysam bu, çoktan bir ürün ya da hizmet almış olduğum anlamına gelmekteydi ve kendi deneyimlerim sonucunda, eğer şükran duyuyorsam o çeki yazmanın daha kolay olduğunu öğrendim. Çekin altına küçük bir teşekkür notu eklemek de güzel bir alışkanlıktır. Çeki alanlar büyük ihtimalle şaşırıp mutu olacaklardır. Belki onlar da aynı şeyi bir başkası için yaparlar, şükran duygusu bir domino etkisi yaratır. İşte buna Şükür Etkisi denir.

Şükran Duymak

 

 Gerçekler acı değildir, acı olan; gerçekler hakkındaki algımızdır.

- Anthony J. D'angelo


 Eğer her şeyi ve herkesi değiştirmeye çalışırsak, kendimize ve dünyaya karşı nasıl şükran duyabiliriz?

Tanrı hakkındaki beklentilerimizle ilgilidir ve kendi insani değerlerimizin dışında yaşayabileceğimiz fantezisidir.

Mekanik nesnelerin onlar kontrol eden fizik yasalarının ve kullanım amaçlarının dışına çıkabileceğine dair gerçekdışı beklentidir.

En büyük kesif; duyusal algılarımızı ve motor fonksiyonlarımızı değiştirebileceğimizi fark etmektir. Bu şekilde dünyayı algılama şeklimiz ve davranışlarımız değişir. Eğer hayatımızda olup biten şeyler bizi tatmin etmiyorsa, her zaman iki olasılık vardır. Hayatımız istediğimiz yönün aksine doğru gidiyormuş gibi görünürse, bize algımızı düzeltmemiz gerektiğine dair bir uyarı veriyordur. 





Amaçlarımızı evrensel yasalara ve değerlerimize göre belirlemek hayatimizin kontrolünü elimize alp kaderimizi kontrol edebilmek için yapılacak en akıllıca şeydir. Şundan eminim ki herkesin bir süper modele benzediği, bitmeyen bir balayı havasının estiği ve içinde hiç stres olmayan bir dünya ile ilgili kurduğumuz fanteziler bize mutluluk getirmeyecektir. Bu tarz fanteziler, bizim zihinsel acı ve depresyonumuzun ana sebebidir. Aslında ben mutluluk arayışımı çoktan bıraktım çünkü beni mutsuz etti.

Onun yerine Şükür Etkisinin gerçek ve dengeli gücünü tercih ediyorum.

En Sevdiğiniz Yalan Hangisi - 2

 Teksas’a kadar otostop çekerek gittim. Annemle babamın Teksas'taki evlerine döndüğümde, annemden bana bir sözlük almasını istedim. Okuyabilmeyi gerçekten çok çok istiyordum. İlk başlarda sadece bir iki kelime okuyabiliyordum. İlkönce hecelemeyi öğrenmem gerekti, sonra kelimelere geçtim. Sonra o kelimeler hakkında daha fazla şey öğrenebilmek için ansiklopedi okumaya başladım. Kendime olan güvenim hala çok düşüktü. Adım adım ilerlemem gerekiyordu.

Ne yapmam gerektiğini tam olarak bilmiyor, "Yapmak istiyorum" ile "Yapabilir miyim bilmiyorum" arasında gidip geliyordum.





Annem bana öğrenme yolculuğumda çok yardımcı oluyordu. Günde otuz kelime öğreniyordum ve o da bana bu kelimelerin anlamını soruyordu. Her gün ona bir liste veriyordum, o da benden onların ne anlama geldiklerini anlatmamı istiyordu.

Konuşabilmek, okuyabilmek ve iletişim kurabilmek müthiş bir duyguydu. Sürekli sözlük ile beraber yasamaya başlamıştım.

Onunla yatıyor, onunla kalkıyordum. Onunla beraber kelimeleri okuyup cümleler kurmaya başladım. Ayni zamanda annemin bana zaman ayırıp yardım ediyor olmasına da şükran duyuyordum. Okumaya Ask oldum, olağanüstü güzel bir şeydi.

En Sevdiğiniz Yalan Hangisi? - 1

 

 Her insan, kendi görüş sahasının sınırlarını, dünyanın sınırları olarak kabul eder.

- Arthur Schopenhauer

 

Pek çok kişi Şükür Etkisini uyandırmak yerine kendileri için sınırlayınca birtakım yalanlar üretmeyi seçer. "Benim kapasitem, bu kadar hatırlamaya, bu kadar hızlı okumaya, bu kadar öğrenmeye, bu kadar yapmaya yetiyor" diyerek kendilerini kandırırlar. Bu tarz bir yalan, kişilerin kendileri ile ilgili düşük bir algılarının olduğunun göstergesidir. Küçük bir çocukken ben de kendimi bir yalana inandırmıştım. Benim hikâyem, ben yedi yaşındayken ilkokul öğretmenimin aileme benim okuma ve yazma konusunda kısıtlılığım olduğunu söylemesi ile başladı.





O zamanlarda onun dediklerine inandım çünkü bir alternatifim olduğunu bilmiyordum. Sadece yedi yasındaydım ve benim gözümde o, ne dediğini bilen bir otorite simgesiydi.

O günden sonra bana, akademik açıdan başarılı olamayacak çok da zeki olmayan bir çocuk gözüyle bakılmaya başlandı.

Bana, öğrenme kapasitem yetersiz olduğu için enerjimi spora yönlendirmemin daha akıllıca olacağını söylediler. Bu olaydan on yıl sonra, büyük bir efor ve kararlılıkla bir kitabı bastan sona okuyabildiğimi gördüm ve bu durum beni gözyaşlarına boğdu.

Benim Kutum Seninkinden Daha Güzel

 

  Biraz da kutulardan bahsedelim. Bunun ruhaniyetle ne alakası var diyebilirsiniz. Çoğumuz, düşüncelerimizi ve maalesef ruhani prototiplerimizi küçük kutularımızın içinde depoluyoruz.

Sizlerle bir hikâye paylaşayım.

Seminerlerimden birinde bir kadın yanıma gelip “Benim kocam hiç ruhani değil" dedi.

"Ne demek istiyorsunuz?" diye sordum.

"Tanrıya inanmıyor ve kiliseye gitmiyor" diye yanıtladı.

"Sizce o bir ateist mi? Tanrı’yı. İnkâr mı ediyor?" dedim.

"Evet."



"Peki, size bir şey soracağım. Ruhani olmak sizin için ne anlam ifade ediyor? Size ruhaniyet nedir?"

“Bence Tanrıya inanmaktır. Buna mecburuz."

"Mecburiyet. " dedim.

"Genellikle kişiye dışardan dikte edilen bir şeyi ifade eder. Bu fikre nereden kapıldınız ?"

"Sanırım bunu bana öğrettiler."

Bilinç ve Birlik

 

İlişki gerçekten istediğiniz şey mi? 

Şahsen ben ilişkiyle ilgilenmiyorum. Bilinçle ilgileniyorum ve paylaşımla ilgileniyorum. Birlik, Pazar günü içtiğiniz gofret ya da şarap değildir; her şeyin farkındalığıdır ve hepimizin olduğu birliktir. Paylaşım hakkında konuştuğumda, her şeyle paylaşım içinde olmayı kastediyorum ama en önemlisi ... kendinle ve kendi bedeninle paylaşım içinde olmayı kastediyorum. Kendinizle birlik içinde olana kadar bir başkasıyla ilişki kurmaya başlayamazsınız ve birlik içinde olmak içinde bilinçli olmalısınız.

Bilinç ve maneviyat birbirini dışlamaz ama aynı şey de değildir. Pek çok insan maneviyatla uğraşır ama ona 'Ben haklıyım ve sen haksızsın' bakış açısıyla yaklaşırlar. Bu olduğunda, maneviyat başka bir din biçimi haline gelir ve birlik yerine ayrılık yaratır. Manevi arayışların çoğunun zorluğu, çok fazla yargılama yapmalarıdır. Bilinç, bu tür maneviyattan farklı olarak, her şeyi içerir ve hiçbir şeyi yargılamaz.




Bilinç maneviyat içerir mi? Cinsellik içerir mi? Evet öyle. Yargılamanın sorunu, verdiğiniz her yargının, bu yargıya uymayan herhangi bir şeyi almanızı engellemesidir. Örneğin, eşinizin mükemmel eş olduğuna karar verirseniz, size karşı bir şey yaptıklarında bunu görmek istemezsiniz. Eşinizin mükemmel olduğuna karar verdiğiniz an, algılamayı bırakırsınız.

Anlamaya Çalışmak

Soru şu, anlamanın değeri nedir?

Bu herhangi bir şeyi çözer mi?

Herhangi bir şeyi gerçekten değiştirir mi?

Yoksa bir tür sonuca ulaştığınızı düşününceye kadar sadece beyninize egzersiz mi yaptırırsınız?

 Bir şeyi anlamaya çalıştığınızda bunun nasıl olduğunu bilirsiniz, düşünür durursunuz ve bu sadece gittikçe daha fazla ağırlaşır. Neyin olup bittiğiyle ilgili hiçbir şeyi değiştirmez ya da herhangi bir netlik vermez. Sonuç hüsrandır. Düşünmek bir şeyi değiştirme girişimidir, bununla birlikte yaptığı tek şey, şu veya bu şekilde tatmin edici olması gereken bir sonucu bulmak için tavşan deliğinden aşağı daha fazla inmenizi sağlamaktır, ancak sonuç öyle değildir.





Şeylerin ve insanların neden oldukları gibi olduklarına ve davrandıkları şekilde davrandıklarına dair milyonlarca ve milyonlarca neden vardır. Bütün zamanınızı düşünerek, gerekçeler ve sebepler bulmak için harcayabilirsiniz ve daha fazlasını buldukça, daha fazlası yaratılır.

Almaya Gerçekten İstekli misiniz?

 

Çoğumuz, "Yiyorum, içiyorum, duş alıyorum, kıyafetlerimi değiştiriyorum ve bir şeyler alıyorum" şeklinde bir şey alıyoruz. Bu gezegendeki çoğu insan için böyle alıyor. Çoğu, hediye alıp almaktan çok, realitenin alıp vermesiyle ilgilidir.

Sonucu elde etmek için çok çalışma eğiliminde olan biri misiniz? Bazı şeylerde biraz fazla mı çalışıyorsun? Bunu yaptığınızda, almaya değil, vermeye istekli olursunuz. Bir şekilde, bir kısmının geri geleceği fikriyle verir, verir ve verirsiniz. Yoksa bir şeyleri geri vermek zorunda kalacağını düşündüğün için almak istemeyen biri misin? Hiçbir şeyin içeri girmesine izin vermeyeceksin çünkü hiçbir şeyin dışarı çıkmasını istemiyorsun.

Almayı öğrenmek, yapabileceğiniz en harika şeydir. Paranın sınırlandırılması, cinsiyetin sınırlandırılması ve ilişkinin sınırlandırılması, neyi almak istemediğinize bağlıdır. Sahip olabileceğimiz şeylerde ne kadar özgürsek, o kadar fazlasını alabiliriz. İnsanların hayatlarında gördüğüm en büyük sınırlama bu. Bazı şeyleri alamayacaklar.




Alma yeteneğinizi nasıl artıracağınızı öğrenmek istiyorsanız, o zaman şehir merkezindeki vitrinlere gidin ve tüm pencerelerdeki her şeye bakın. Ne zaman bir şeye bakıp "Bundan nefret ediyorum" ya da "Bundan hoşlanmadım" diye düşündüğünüzde, o bakış açısını yaratan verdiğiniz her kararı yok edin ve yaratımlarını iptal edin. Sadece kendinize veya yüksek sesle "Bu bakış açısını yaratan her şeyi yok ediyorum" deyin.

Herhangi bir şeye bakıp "Oh! Bu ilginç", "Bu hoş", "Bu alışılmadık", "Bu farklı" diyebildiğinizde, o zaman her şeyi almaya başlayabilirsiniz. Bir şeyin neye benzemesi gerektiği konusunda sabit bir bakış açınız yok ve hayatınıza tamamen farklı bir şey gelebilir. Bu arada, bu gördüğün tüm çirkin şeyleri alman gerektiği anlamına gelmiyor.

Her zaman köpek bokuna basardım. Eskiden ayakkabılarımda bulunurdu ve kokusuna dayanamadığım için beni çıldırtırdı. Sonunda, "Tamam. Bu köpek pisliğiyle ilgili şeyleri aşmalıyım. Köpek boku alabilmeliyim." Bir sorun olarak köpek pisliğini aşmak için Yaratım Noktaları adlı bir Access prosesi yapmaya başladım.

Eş Zamanlı Hediye Verme ve Alma

 

Bu dünya hemen hemen verme ve alma pratiğine dayanıyor.

Ben sana bunu veririm, sen de bana bunu verirsin diyen bir bakış açısı. Eğer seni aşağılarsam, o zaman sen de beni aşağılamalısın. Bu, hepimizin içine düştüğü bir değiş tokuş yöntemidir. Öte yandan hediye vermek, birine verme yeteneğidir ve verirken eşit olarak alırsınız. Hediye ile gerçekleşen ayrı bir değiş tokuş yoktur. Hediye almaktır ve almak bir hediye vermektir, hepsi aynı anda. Buna sahip olduğunuzda, her şeyle gerçekten bir birlik duygusuna sahip olmanızı sağlayan unsurlara sahip olursunuz.

Enerji alışverişi fikrinden çıkın ve tüm enerjinin genişleyici olduğunu anlayın. Birine ne verdiğinize bakmanın farklı bir yolu. Onlara hediye veriyorsunuz ve bunu yaparken ... aynı anda alıyorsunuz.



Güzel çiçeklerle dolu bir çiçek tarhınız olduğunda, size onların kokularını ve güzelliklerini sunarlar ve karşılığında hiçbir şey istemezler. Sizden aldıkları, onlara verdiğiniz enerji ve ne kadar güzel oldukları için sahip olduğunuz şükrandır.

Doğaya çıktığınızda size hediye veriyor mu? Karşılığında bir şey bekliyor mu? Doğa sahip olduğu her şeyi her zaman hediye eder ve sonuç olarak her şeyden alır. Meyve ağaçları meyveyi yaratır ve tamamen size hediye eder. Hiçbirini geri tutuyorlar mı?

İstediğini elde etmek için partnerine hiç söz verdin mi? Bu aptalca bir bakış açısı. Sizi, almak için verdiğiniz bir al-ver pozisyonuna sokar. Hediye vermek kendinizi onurlandırmak olduğu için o kişiye hediye vermiyorsunuz; ticaret yapıyorsun Bir fiyat koyuyorsun. Sanki bir sonuç alacakmış gibi bunu yapmaya devam ediyorsunuz ama olmuyor çünkü insanlar ticaret yapmak istemiyor. Fahişeler bile kendilerini takas etmeye istekli değiller. Onlar da onurlandırılmak isterler.

Suçlama, Utanç, Pişmanlık Ve Suçluluk Çeldirici İmplantları

 


Çağrı Katılımcısı: Olmak ve yapmakla ilgili bir kafa karışıklığım mı var?

Gary: Hepimiz olmak ve yapmak konusunda bir kafa karışıklığına sahibiz çünkü olduğumuzu kanıtlamak için yapmamız gerektiği öğretildi. Ama olduğunuzu kanıtlamak için yapmanıza gerek yok çünkü eğer oluyorsanız, yapacak çok şeye sahip olursunuz. Ve bir şey yaptığınızda, bir kalp atışı içinde yaparsınız. Örneğin, Avustralya'ya göndermek için bir kutu antika eşya hazırlıyordum. Bu çok büyük bir iş. Brendon bana yardım etmeye geldi ve iki gün içinde her şeyi başardık. Göndereceğim bir pano vardı ve arkasının kaplanması gerekiyordu. Sabah saat onda döşemeciye götürdüm ve o akşam saat altıda geri aldım. Tamamlandı! Döşemeciler normalde bunu yapmaz.

Siz kendiniz olduğunuzda, dünyadaki her şey, bir şeylerin anında gerçekleşmesine izin vermekle hizalanır ve kabul eder. Bu gitgide daha fazla oluyor - daha az değil. Yapmaktan çıkıp, olabildiğiniz olma yerine girdiğiniz zaman, her şey anında ve kolaylıkla gerçekleşir.



Bu çeldiricilerin her biri, suçlama, utanç, pişmanlık ve suçluluk, “Yanlış yaptım. Bunu yapmamalıydım." hakında. O, yanlışlık bakış açısından yapıyor. Seçimde olmak tamamen farklı bir evrendir. Hayattaki çalışma şeklinizi değiştirir. Sizi kendiniz olabileceğiniz yere götürmeye çalışıyoruz ve ne yaparsanız yapın o kadar kolay ve keyifle oluyor ki aslında hiçbir şey yapmıyormuş gibi hissediyorsunuz. Hareketsiz durduğunuzu hissediyorsunuz ve diğer herkes sizi alan hızında hareket ederken görüyor.

Çağrı Katılımcısı: Seçmek yerine yapıyor muyuz? Ve eğer seçersek, gerçekten yapmak zorunda mıyız?

Gerçek Değeriniz Nedir?

 

Kendinize gereken değeri vermediğiniz sürece başkaları da size değer vermezler. Çevrenizdeki dünya içinizdeki dünyanın bir yansımasıdır. Varlığınıza, yaptıklarınıza ve sahip olduklarınıza daha yüksek bir değer biçtiğinizde, dış dünyadaki değeriniz de artacaktır.

 


Bir aktör olduğunuzu farz edelim, ücretinizin x dolar olduğuna karar veriyorsunuz ve birisi size bu ücretin onda birini teklif ediyor. Eğer teklifi kabul ederseniz, değerinizin kendi düşündüğünüzün onda biri olduğunu da kabul etmiş olursunuz. Piyasadaki değerinizi de düşürürsünüz. Oysa size düşük bir teklifle geldiklerinde, "Hayır, benim ücretim şu kadardır" derseniz değerinizi korursunuz. Kendinizi, kibirli bir şekilde değerlendirmenizden bahsetmiyorum, tam dengede olan hakiki benliğinizle koyduğunuz değerden söz ediyorum. O zaman hakkaniyetli bir takas söz konusu olur ve değeriniz artar. Aksi takdirde kendinizi değersiz hissedersiniz.

 


"Onlara ne kadar istediğimi söylüyorum. Onlar da ödüyorlar. Bu kadar basit."

- Harrison Ford

 

Olmak, Yapmak ve Sahip Olmak

 

Bir amacı yerine getirmek üzere burada bulunuyorsunuz. Amacınızın üç öğesi var: olmak, yapmak ve sahip olmak. Hayatınızda neler yapmayı istediğinizi bilmeniz gerektiği gibi nelere sahip olmak istediğinizi ve ne olmak istediğinizi de bilmeniz gerekir. Bunları bilip belirtmezseniz, evren size alakasız şeyler verecektir. Yabancı bir ülkeye girerken üzerinizde taşıdıklarınızı beyan edersiniz, bedeninize girince de yaşamdan ne beklediğinizi beyan etmeniz gerekir. Ne kadar çok şey beyan eder ve isterseniz o kadar çok şeye sahip olursunuz.

 

Bana ne iş yaptığınızı ve nelere sahip olduğunuzu söylerseniz sizinle ilgili çok şey söyleyebilirim. Eğer çok sayıda müşteriniz, büyük bir işletmeniz, servetiniz, kaynağınız varsa ve çok iş yapıyorsanız size "birisi" gözüyle bakılır. Hiçbir şey yapmıyorsanız ve hiçbir şeyiniz yoksa size "hiç kimse" muamelesi yapılır. Birisi çok büyük kaynaklara sahip olup, büyük işler yaparak dünyada bir fark yaratırsa herkes ona gıptayla bakar.

 




Dönüştüren Deneyim'e katılanlardan bazıları, “Ben bunları böyle değerlendirmiyorum. İnsanların kim olduklarını yaptıkları şeyle değerlendirmem. İnsanları etiketlemem" derler. Oysa yanlarında çok şey başarmış birisi durunca kendilerini yetersiz hissettikleri gözle dahi görülür. Bir multimilyarder ya da olağanüstü derecede güzel ya da zeki birisi odaya girince gözümüz korkar. Bizim doğamız hayatımızın her alanında gelişmek ve bilincimizi genişletmek üzerine kurulmuştur. Bunu yapmayan herkes ilahi amacını yerine getirmiyor, dolayısıyla kendine zarar veriyor demektir.

 

Kim Olmayı Seçerseniz O Olursunuz

 

Bir keresinde, Teksas'ta yapılan bir diş hekimliği konferansında konuşmacıydım. Konferansın konusu Temporomandibular eklem bozukluklarıydı. O zamanlar Teksas Kayropraktik Üniversitesi'nde genç bir öğrenciydim, diş hekimlerine konuşma yapıyor olmamın sebebi ise konu üzerinde çok çalışmış olmamdı.

 Konferansa geldiğimde oturabileceğim tek boş yerin diş hemşirelerinin yanı olduğunu gördüm. Yanımda getirdiğim portatif sunum masasını gören bir hemşire, "Konferansta bir şey mi yapacaksın?" diye sordu.





 "Evet, bir konuşma yapacağım" dedim.

 "Ne hakkında konuşacaksın? Sen doktor musun?" "Hayır, henüz tıp öğrencisiyim."

 Bazı hemşireler bana şaşkınlıkla baktılar, belli ki onların kafalarındaki doktor imajına uymuyordum. Yaşım ve genç görünüşüm onlarda kuşku uyandırmıştı. Algılarımız ne kadar da yanıltıcı olabiliyor değil mi?

 

Hedeflerimiz Önündeki En Büyük Engel

 

Bu dünyada bir amacınız var. Ruhunuzun sesini dinlediğinizde o amacınız berraklaşır.


Hiç, bir seminere katılıp birçok yeni yetenek edindiğiniz oldu mu? Peki orada öğrendiklerinizin ne kadarını uyguladınız? Bildikleriniz ve uyguladıklarınız her zaman eşit değildir. Amacınıza ulaşmak için gereken her şeyi öğrenebilirsiniz fakat nedenleriniz yeterince büyük değilse, gerekeni yapmak için harekete geçmezsiniz. Nedeniniz yeterince büyükse bir şeyler öğrenince hemen onu uygulamaya başlarsınız. Yani anlamlı bir nedeniniz yoksa pek bir şey başaramazsınız.

 




İnsanlar bana, “John, 29 sene boyunca hedefine nasıl odaklanabildin?" diye sorarlar. Onlara "Sebebim çok büyük olduğu için bunu başarabildim" derim. Bizi motive edip yolumuza devam etmemizi sağlayan şey budur.

 

Sizi Özel Yapan Şey Nedir?

 

X: İs arkadaşım var. ODTÜ mezunu. Okulda 4 yıl boyunca hocalar bu işte onlardan iyi kimsenin olmayacağını söylemiş. O da bu inançla mezun olmuş en yüksek maaş veren firmalara başvuru yapmış ve kendini oralardan başka bir yere ait olamayacağına inandırmış. Fakat dönüş olmamış bunun sonucunda şimdi diyor ki beni büyük bir inançla doldurdular, fakat is hayatına girince balon gibi söndü diyor. Ben de böyle bir hayal kırıklığı yaşamamak için ne yapmalıyım?






H.S.: Bu durumla ilgili üç şey var.

Birincisi, hedefinin gereklerine uygun kişi olma gerekliliğidir. Hedefe doğru yapılan yolculuk bizi o hedefe uygun kişi haline getirir. Zihinsel ve fiziksel olarak ona uygun olmaya kendimizi uyumlamamıza yardımcı olur.

İkincisi, hedefin bize olan uzaklığıdır. Hedef çok uzakta ve yüksekteyse ona ulaşmak için çok fazla adım atmaya ve araca ihtiyacımız vardır. Bazı hedefler 10 adım atarak ulaşılabilirken, bazı hedeflere 100, bazıları için 1 milyon adım gerekebilir. Ancak bazen yardımcı araçlar bu yolculuğu hızlandırabilir.