Şehvet ve Tutku …- Seda Diker
Seda Diker – Haz
Seda Diker son yayınlamış olduğu Haz Kitabı ile ilgili gelen mailerle ilgili yorumu gözüme ilişti ve paylaşmak istedim.
Hepinize Merhaba,
En son yazdığım ve tamamen cinsellikle ilgili olan HAZ adlı kitabımın yayınlanması ile birlikte pek çok mail almaya başladım. Kadınlardan geldiği gibi bu kez erkek okurlarımdan da yorumlar ve sorular geldi. Öncelikle hepinize, ilginiz için çok teşekkür ediyorum.
Bazılarına ara ara bilgileri detaylandırarak cevap yazmak istiyorum. İsim vermeden de olsa, hem yazan kişilerin hem de herkesin kafasındaki soruları cevaplamak istiyorum.
ERKEK OKURLARIMDAN CİNSEL TECRÜBELER…
Şehvet duygusu önemlidir. Tutku da öyle… Güzel bir cinsellik için çok gereklidir. Ama maalesef uzun vadeli tutamazsınız. Yani durmuş oturmuş bir evlilik ya da ilişkide, tutku azalmaya mahkumdur. Şehvet oluşabilir ama yardımcı pek çok oyuna ihtiyaç duyulmaya başlanır.
Sorulardan bir tanesi, şehvet ve tutkuyu uzun vadeli nasıl hissedebiliriz, idi.
Birkaç erkek okurumdan şuna benzer hikayeler aldım.
“Eşim ile cinselliğimiz uzun sürmüyor. Ama Seda Hanım, zaten ben istesem bile, yani çabuk boşalmasam bile, karım bunu istemez. Bana kızar. Kabul etmiyor. Bir an önce gelmemi istiyor.“
Bir başka ortak öyküde şu tema var:
“Eşimi aldatıyorum. Ama günübirlik ve aşık olmayacağım kadınlarla. Onlar yatakta benden FAHİŞE muamelesi istiyorlar. Benim de hoşuma gidiyor. Onlar da mutlu oluyorlar. Ama ben buna çok şaşırıyorum.”
Bir başka ortak tema ise şu:
“Aşık olduğum kadınla birlikteyken performans endişesine kapılıyorum. Ve bu sefer sertliğimi koruyamıyorum. Ve kendimi pornografik öyküleri hayal ederken buluyorum. Ancak o zaman iyi geliyor. Belki de ona fahişe muamelesi yapamasam da, yaptığım kadınlarla olan beraberliklerimi düşünüyorum.”
Bu arada fahişe muamelesi isteyen kadın, aşık olduğu erkeğin bunu kendisine uygulaması durumunda, eğer ilişki oturmamışsa, tam tersine alınganlık yaşamaya başlıyor.
ŞEHVETİN YÜKSEĞİ BAĞIMLILIK YAPAR…
Duygular sinüs eğrisi gibidir. Bir eksen düşünün. Hayalinizde bu eksen için yatay düz bir çizgi çekin. Burası denge noktanız olsun. Sonra bir yukarı bir aşağı doğru salınan eğriler şeklinde bir çizgi hayal edin. Şehvet ve tutku alt boyutta yaşanan, sıradan cinsellik için idealdir. Çünkü alt boyutlarda oluşan eğriler, eksenin çok çok üstüne çıkar ve kişiye inanılmaz yüksek ama çok kısa süren hazlar yaşatır. İşte tepe noktalarında yaşanan duygulardan bazıları şehvet ve tutkudur.
Ama duygunuz eksenin ne kadar üstüne çıktıysa, o derece altına inmeye mahkumdur. Bu, doğanın ve duyguların matematiğidir. Kaçış yoktur. Buraya düştüğünüzde cinselliği hiç istemezsiniz. Ya da ayık kafayla diyelim…
Sevgili Teoman’ın bir şarkısı vardı. Hatırlarsınız. İçmeden birbirimize dokunamaz olmuştuk diye sözleri olan…
İşte tıpkı bunun gibi, hevesiniz kaybolur, hatta belki de canınız sevişmek istemez. Ya da o kişiye bunu yönlendirirsiniz. Ya da onun ne kadar olumsuz yönü varsa birdenbire hatırlamaya başlarsınız.
Tüm bunlar, sadece tutku ve şehvetten medet ummaktan kaynaklanır.
Tutku ve şehvet duygusunun hepimiz için derin duygusal bellekten kaynaklı bir düğmesi vardır. Bu düğme, çoğunlukla çocukken toplu bilinç, ailevi değerler, çevre ve dini ve ruhsal öğretmenlerimizin kendi bilinçaltlarındaki yargılardan oluşur. İlk kez cinselliği tecrübe etmeye başladığımızda ise, bunun yasak, günah ya da ayıp olduğunu var sayarız.
Erkekler için de durum çok farklı değildir. Onların tecrübelerine göz yumulsa bile, birlikte olabildikleri kadınları ‘fahişe’, ‘orospu’ diye adlandırmak, hatta küfürlerin içinde, sokak dilinde bu kelimeleri sıkça aşağılamak üzere kullanmak, büyümenin sancıları arasında yer alır.
Kadınlar ise fahişe olarak adlandırıldıkları, ve dolayısıyla kısıtlandıkları hareket ve eylemleri önce yapmaz, sonra onları yapmaya karar verdiklerinde ise kafalarında fahişe olmakla iyi sevişmek, ya da kadın olmak arasında sıkı bir bağ kurarlar.
Ve erkek, çoğu zaman PORNOGRAFİK öykü ve resimlerle mastürbasyon yapmayı öğrenerek ya da parayla çalışan bir seks işçisi ile ilk deneyimlerini yaşamışsa, bu kez erken boşalmak ya da kadını hazırlamadan, sert biçimde kendi boşalmasını sağlayarak cinsellik yaşıyor. Boşalmayı tek hedef olarak alabiliyor.
ERKEKLERİN İŞİ KOLAY DEĞİL…
Kadın olmanın zor olduğu ülkemizde, emin olun ki erkek olmak da bir o kadar zordur. Onların omuzlarına çok fazla yük yüklüyoruz. Onlardan, kadın nasıl davranırsa davransın, hatta kadın gibi dişi gibi davranamasa bile, erkeksi bile olsa, yatakta kadını arzulamasını, çok iyi bir performans sergilemesini bekliyoruz.
Sağlıksız ve korkularla büyütülmüş bir toplumda, korkunun ilk vuracağı yer, cinsel enerjimiz ve performansımızdır.
Flört etmek harika bir duygudur. Belki de cinsel enerjimizi aktive edebilen bir eylemdir. Ama flört etmek. Türk erkeği tarafından, hemen o kadını yatağa atmak olarak değerlendiriliyor. Eğer erkek yeterince tecrübeli ya da kadını çok iyi tanımış değilse…
Bu, şehvet ve tutku duygularının bağımlısı haline gelmeye başlamış, ya da bu kıymetli iki duyguyu nasıl kullanacağını tam bilemeyen kişiler için tehlike yaratır.
Bu iki duyguyu çok kolay hissederiz. Sadece kişinin bedenine bakarak, çekiciliğini hayal ederek, belki pornografik beklentiler ve düşüncelerle bunu yakalayabiliriz.
Bu duygular bağımlılık yaparlar. Kafa yaparlar. Bazen bu yapay sayılabilecek hazzı artırabilmek ya da uzun vadeli tutabilmek için sadece bedensel arzularla, ilişki ya da derinleşme arayışı olmaksızın, yakınlık hissettiğimiz bir enerjinin varlığını gördüğümüz kişilere yaklaşırız.
Oysa bundan daha uzun vadeli ve çok daha yüksek hazları hiç tatmadık.
Halbuki daha yüksek ve çok daha keyifli, üstelik daha uzun süren hazlar da var. Ve eğer istersek bunu yakalayabilir, öğrenebiliriz.
HAZ kitabımda bahsettiğim İlişki ve Cinsellik Piramidindeki en alt seviyede, tutku ve şehvete daha çok bağımlı oluruz. Oradaki duygu eğrileri eksenden çok daha yukarı çıkar. Ve çok daha fazla aşağı iner. Çok daha fazla değişken oluruz. Çok daha fazla kendimizden taviz vermeye, asıl bizi doyurabilecek başka güzellikler için kendimizi yormamak adına kaçınırız.
Benim oğlumun bile zorluk gerektiren herhangi bir iş için dediği gibi…
“Anne hiç kasamam şimdi”
Oysa bu kasmadan kısa vadeli, hatta bedensel ama yüksek tutku ve şehveti paylaşmak ya da denemek, çok genç yaşlarda yaşanıp bitmeli. Kişi 40 yaşına geldiğinde, artık hayatın daha güzel renklerini keşfetmeye hazır hale gelmeli.
Erkek üzerinde çok fazla baskı oluşturduğumuzu fark etmeliyiz. Kadınların üzerindeki baskı zaten belli ve herkes biliyor. Ama erkeğin neden sorumluluk almaktan kaçtığı sadece duygusal bir özürden değil, toplum olarak ikiyüzlü yetiştirme tarzımız sebebiyle oluyor.
Bir erkeğin aşık olduğunda, sevdiği kadının kendisini başka bir erkeğin performansıyla kıyaslayacağından endişe etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ya da onu yeterince mutlu edememe kaygısı… Ya da onun kendisini terk edebileceği endişesi…
Bunlar, en az kadınların kaybetme korkusu kadar gerçektir. Ama erkeğin omuzuna yüklenen “güçlü ol” emri, açıkça konuşulmasa bile, erkeğin korkularıyla yüzleşmeden, sadece onları bastırıp halının altına süpürerek yaşamasına sebep olabiliyor.
Biz kadınlar kendimizi güçsüz hissettiğimizde avaz avaz ağlarken, onlar başka yan yollar arayıp bulmak zorunda kalıyorlar.
Aslında, erkekler için korkuyu tamamen silmek, kadınlara göre çoook daha kolay çoook daha kısa ve çook daha zihinsel tekniklerle gerçekleşebiliyor. Yeter ki istesinler. Çünkü korku, her insanda var olan bir şey. Doğal. Gerçek. Ve etkileyici.
Ve onu tamamen silmek de bir o kadar gerçek. Ama biraz zahmetli.
Eğer şehvet ve tutkunun tatlı ama bir o kadar da sıkıcı kısır döngüsünden çıkmayı merak ediyorsanız, biraz olsun korkularınız üzerinde çalışmaktan kaçınmamalısınız.
Seda Diker
Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız
Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız