Evrenin yasalarını Anlamak ve Refah İçerisinde Yaşamak-1
Büyük bir enerji denizinde, evrenle bütün olan insanda bir enerjidir. Ancak insan sürekli duyguları ve düşünceleri ile farklı enerjiler üretebilmekte ve bu şekilde hem kendisini, hem evreni etkileyebilmektedir. Sürekli olumlu duygular üreten bir insanın hayatının çok harika olacağını ve sürekli iyi şeyler yaşayacağını ya da sürekli olumlu olasılıklara odaklanan bir insanın sürekli olumlu olasılıkları yaşayacağını bu noktada düşünebilirsiniz. Bu bir anlamda doğrudur ancak odaklanmanın gerçekte ne olduğunu anlamadan bunu başarmak mümkün değildir
Birçok insan bana, sürekli olumlu şeyler düşünüyorum, hep iyi olacak diyorum ama yine de başıma birçok kötü şey geliyor demiştir. Bir çok kişisel gelişim kitabını okuyan, birçok seminere giden, öğrendiklerini uygulayan ancak yine de hayatlarında anlamlı bir fark oluşturamayan birçok insan tanıyorum. Üstelik bu insanlar samimiyetle bir süre, öğrendiklerini uygulamış ve ellerinden gelen çabayı göstermiş insanlardır. Peki, o halde bir insan gerçekten hayatını nasıl değiştirebilir. Daha mutlu, daha başarılı daha şanslı, daha zengin olmak için gerçekten yapabileceği bir şeyler var mıdır? Bu sorulara yanıt vermeden önce Evrenin Yasaların ve İnsanın Gerçek Yapısını tanımak gerekmektedir.
EVRENİN YASALARI
1- Çekim Yasası: Aynı frekansa sahip enerjiler birbirlerini çekerler şeklinde tanımlanabilecek bir yasadır. Bir kişi hangi enerji ile şarj olmuşsa, o frekanstaki enerjileri kendisine çekecektir. Bir kişinin bir enerji ile şarj olmasını sağlayan şey ise onun ürettiği duygu ve düşüncelerdir. Halk arasında ” Para, parayı çeker. “ sözü buna güzel bir örnektir. Bir kişi eğer olumlu ve güzel enerjilerle doluysa ve mutluysa yaşamına çekeceği enerjilerde yine olumlu ve güzel olacaktır. Yine halk ¬arasında” Kötü şeyler üst üste gelir” sözü de buna başka bir örnektir. Kötü bir deneyim yaşayan kişi bu deneyimin etkilerini üzerinde taşıdıkça buna uygun başka enerjileri kendisine çekmeye devam edecektir.
Bu yasadan çıkartılacak en temel sonuç sahip olduğumuz enerjinin mahiyeti yaşamınıza hangi enerjileri çekeceğinizi size açıkça gösterecektir. Eğer olumsuz, karamsar, depresif ve umutsuz bir durumdaysanız yaşamınıza çekeceğiniz olayların ne olacağını tahmin etmek için kâhin olmak gerekmez. Eğer sürekli korkular yaşıyorsanız, bu korkularınızla ilgili olayları hayatınıza çekme ihtimaliniz çok fazladır. Bu konuda daha önce hırsızlığa maruz kalanların, kalma ihtimalinin, hiç hırsızlığa uğramamış insanlardan daha yüksek olduğu ile ilgili istatistikler vardır. Bunun en önemli nedeni ise kişinin bu konuda sürekli endişeli enerjiye sahip olması ve bu endişelerinin de yeniden bir hırsızı hayatına çekmesidir. Çekim yasası hayatımızın her alanında sürekli olarak iş başındadır ve yaşamımızda bir çok olayı aslında hayatımıza biz çekmişizdir.
2- Zıt Çekim Yasası: Zıt çekim yasası da, en az çekim yasası kadar önemli bir evren yasasıdır. Hepimiz çeşitli kişiliklere, özelliklere ve alışkanlıklara sahibiz. Eğer ben çok tertipli ve düzenli bir insansam, bu özellikler benim için önemlidir, tertipli olmaya değer veririm ve bunu iyi bir vasıf olarak tanımlarım. Ancak eğer herkes çok düzenli olsaydı o zaman benim bu özelliğim sıradan ve• doğal bir özellik olacaktı. Benim tertipli olmam aslında çevremdeki dağınık insanların varlığıyla değer kazanır. Bu durumda ben hayatıma birçok dağınık bir insanı çekebilirim. Burada işleyen çekim yasası değil, zıt çekim yasasıdır. Dağınık olan kişi, benim düzenli olmamın anlamını güçlendirmekte ve ne kadar bundan yakınırsam yakınayım, aslında bilinçsiz bir şekilde bir çeşit tatmin yaşamasını sağlamaktadır. İnsanların kendileriyle ilgili beğendikleri ve takdir ettikleri yönleri, alışkanlıkları ve huyları vardır. Bu yönlerini takdir etmeye devanı etmeleri için, bu yönlere zıt insanların da var olması gereklidir. Eğer bir kişi çok fedakârsa ve bu yönünü içsel olarak takdir ediyorsa, çok bencil bir insanı hayatına çekebilir. Bu kişinin içindeki fedakârın var olması için bu bencile ihtiyacı vardır. Burada süreç bilinçli bir noktada işlemez daha çok bilinçsiz bir durum söz konusudur. Bu noktada bir danışanımın hikâyesini anlatmak isterim.
Aysun, Kaan ile tanıştığında ondan ilk görüşte etkilenmişti. Kaan son derece konuşkan, kendine güvenen, güçlü biriydi, işinde başarılıydı ve Aysun’a karşı çok nazik davranıyordu. Kısa sürede birbirlerine aşık oldular ve ilişkilerinde bir sene bitmeden evlenmeye karar verdiler. Evlilik hazırlıkları başladığı zaman Aysun, Kaan’ın daha önce fark etmediği bir yönünü fark etti. Kaan neredeyse annesinin sözünden çıkmıyor, her istediğini yapıyor, evin eşyalarının bile annesinin seçtiği şeyler olmasını istiyordu.
Oysa Aysun, kendi kararlarını kendi almayı seven bir insandı ve Kaan’ın da kendine güvenen yönlerine hayrandı. Oysa her konuda özgüveni çok yüksek olan ve ne istediğini bilen Kaan annesi söz konusu olunca, adeta küçük bir çocuk gibi davranıyordu. Aysun bunu Kaan ile konuştu ama müstakbel eşi bu durumu çok normal kabul ediyor ve annesinin sadece onların iyiliğini istediğini, bazı kararları onun vermesinin normal olduğunu ve böyle küçük şeyler için annesini üzemeyeceğini söylüyordu.
Aysun bir karar vermesi gerektiğinin farkındaydı, Kaan’ı seviyordu, evlenmelerine sadece bir ay kalmıştı ama bu durumda gelecekte ciddi sorunlar yaşayacaktı. Aysun ile bu konu üzerinde konuştuk ve annesi ile çocukluktan beri anlaşamadığını, zevklerinin, yaşama bakış açılarının çok farklı olduğunu anlattı. Yetişkin bir kadın olunca, hiçbir konuda annesine fikrini sormadığını, annesinin işlerine karışmasına izin vermediğini anlattı. Ancak arkadaşları ve dostlarından fikir alıyor, onlara değer veriyor ve sorunlarını onlarla paylaşıyordu, Aysun’un sorunu özellikle kendi annesiyleydi. Artık durum çok netleşmişti, Aysun, aileden bağımsız, kendi kararlarını kendi veren, kendi ayaklarının üzerinde duran içsel özelliklerini çok takdir ediyordu ve bunun tam tersi olan Kaan’ı hayatına çekmişti. Zıt Çekim yasası bir kere daha işlemişti.
KATİL VE KURBAN
Her kurban kendi katilini çeker yada her mağdur kendi zalimini çeker. .
Bazen hepimiz kendimizi yaşam karşısında kurban gibi görme eğilimine gireriz. Kurban gibi hissetmek; çaresiz, yalnız, haksızlığa uğramış ve zavallı durumuna düşmüş olarak kendimizi hissetme duygumuzdur. Kim yaşamı boyunca bu duyguyu yaşamamıştır ki. Hepimiz zaman zaman haksız yere incitilir, aşağılanır, yalnız bırakılır ve çaresiz kalırız. Sürekli karşımızdakini suçlarız ve bir gün yaptıkları için cezasını çekeceğine inanırız. Oysa her şey bu kadar basit midir? Gerçek’ten kurban olmak bir şansızlık sonucu başımıza gelen bir şey midir?
Bence kurban olma duygumuz, katil olma duygumuzdan aldığımız intikamdır. Hepimizin içinde bir katil yaşamaktadır ve bir de kurban. Katil yaşamın bazı alanlarında ortaya çıkmıştır, birilerine haksızlık yapmış, birilerinin canını yakmış, birilerinin hayallerini, duygularını bilinçli yada bilinçsizce öldürmüştür. Sonra köşesine çekilmiş ve kurbanın sahneye çıkmasını beklemektedir. Sonra bir gün kurban çıkar sahneye, biri onun canını yakar, haksızlığa uğratır ve acımadan duygularını öldürür. Katiline bakan kurban aslında içindeki katili görür, kendi katilinin gözlerinde. Sonra onun içindeki acımasızlığı fark eder, dehşeti ve karanlığı görür katilinin gözlerinde. Gördüğü aslında kendi içindeki katilin suretidir. Çok acı çeker ama çektiği acı katilin kendisine verdiği acı değildir, içindeki katil ile yüzleşmenin acısıdır. Katilini seven kurbanlar vardır, onu çok sevdim derler ama o benim canımı yaktı. Sever elbette o içindeki parçasıdır, aslında sevdiği içinde yaşattığı katildir. Yine kaçmaya çalıştığı da odur. Kendisine ne kadar acı verdiğini göstermeye çalıştığı da dışındaki katil değil, içindeki katildir.
Ne zaman kendimizi kurban gibi hissedersek bilmeliyiz ki içimizdeki katili görmüşüzdür. Canımızı yakan bize gelmiştir, çünkü onun görevi içimizdeki katili bize göstermektir. Acı çeken kişi aslında kendisine acı çektirenden değil, içindeki katilden acı çeker. Eğer içinde o katil olmasaydı, dışında onun dehşet saçan gözlerini görmeyecek, acımasız sözlerini duymayacaktı. Kişi içindeki ile yüzleşmek için kendi seçer bilinçsizce katilini. Seçer ve yaşamına alır, sonra onun katliam ile yüzleşince acı çeker. Acının kaynağı dışındaki katil değil, içindeki katildir.
İçindeki katil ile yüzleşince anlar acı vermenin anlamını, canını yaktıklarının duygularını ve değişmeye başlar bilinci. Artık anlamıştır içindeki katilin ölmesi gerektiğini, içindeki katili öldürtünce artık kurban olmaktan da kurtulmuştur. İçindeki kurbanı öldüren katil ise katil olmaktan kurtulmuştur. İkili ilişkilerde acı veren kendi kurbanlığından, acı duyan ise kendi katilliğinden kurtulmaya çalışıyordur. Sonuçta acı duyan kişi katilini öldürendir, acı veren ise kurbanını.
3- Onaylanma Yasası: Her insan düşüncelerinin ve inançlarının onaylanmasını bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ister. Ancak bu durum her zaman olumlu düşünceler ya da inançlar için geçerli değildir. Bazen hiç istemediğimiz bir sonucun onaylanması da bizi mutlu edebilir. Ben sana demiştim kalıbı buna en iyi örnektir. Kadın kocasına, balığa gitme, çok yağmur yağacak der, kocası hastalıktan yeni iyileşmiştir ve kadın onun sağlığını içtenlikle düşünüyordur. Adam yine de karısını dinlemez balık tutmaya gider, gerçekten yağmur yağar ve ıslanan adamın akşam tekrar ateşi çıkar. Bu duruma kadın hem üzülür, hem de ben sana demiştim beni dinlemedin bak ne oldu derken, olayların onu onaylamasının, hazzını bilinçsiz bir şekilde yaşar.
Eğer bir insan 40 yaşından sonra iş bulamayacağına inanıyorsa, iş aramasına rağmen iş bulamaması onu hem üzecektir, hem de bir taraftan, bilinçaltı bir düzeyde, haklı çıkmaktan keyif alacaktır. Onay yasası da diğer yasalar gibi hayatımızı birçok açıdan etkilemektedir. Gerçek inançlarınızın sürekli onaya ihtiyaç duyduğunu ve gerçek bir değişimin inançları değiştirerek mümkün olabileceğini bilmek, değişim için en önemli adımlardan biridir. Aksi halde onaylanma yasası siz istemeseniz de, bilinçaltınızda çalışacak ve yanlış, hatalı, zararlı inançlarınızın onaylanması için gereken olayları oluşturacaktır.
4- Baskılama- Açığa Çıkma Yasası: İnsanların bilinç düzeyinde çözümleyemediği ya da farkına varamadığı her olumsuz duygu, bilinçaltına bastırılır. Kişi bilinçaltına bastırdığı bu olumsuz duygunun farkında değildir ancak bu duygu, sürekli açığa çıkmak için uygun koşulları beklemektedir. Hatta kişi bilinçsizce bu duygunun açığa çıkması için gerekli koşulları kendi hazırlamaktadır. Örneğin yoğun saldırganlık duygularını baskılamış bir insanın, gece yolda bir hırsızla karşılaşması ve bu hırsız ile kavga etmek zorunda kalması, bilinçli olarak seçtiği bir şey değildir. Ancak saldırganlık duyguları, bir şekilde açığa çıkmak istemektedir ve kişi bilinçsizce o saatte, o sokakta olarak, o hırsızla karşılamayı seçmiştir. Aynı şekilde bastırılmış korkularda, ortaya çıkmak için uygun zemini aramaktadır. Sürekli işini kaybetme korkusunu bastıran bir adanı, bilinçsizce işine geç kalacak bahaneleri bulacaktır. Bir gün araba bozulacaktır, bir gün uyuyakalacaktır, bir gün büyük bir hata yapacaktır. Elbette kişi bunları bilinçli yapmıyordur, bilinçaltı bastırılmış, duygunun, korkunun, acının ortaya çıkması için, kişiyi etkilemektedir. Bu noktada refah ile ilgili baskıladığımız korkularımızı bilmeden ve bunları kontrollü olarak açığa çıkartmadan, yaşamınızda gerçek bir refah duygusu oluşturmamız mümkün olmayacaktır.
Kaynak : www.reikiturk.com
Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız
Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız
katil durumunda oldugumuzu fark edince nasil bu durum a önlem alabiliriz
hiç bişey
Kurban olmaktan vazgeçmeniz yeterli olduğunu düşünüyorum.
Bununla ilgili ikiyazımı okumanızı tavsiye ederim.
http://www.hls-cekimyasasi.com/2012/06/cekim-yasasn-srr-basmz-gelen-seyleri.html
http://www.hls-cekimyasasi.com/2012/07/cekim-yasasnn-srr-egomuzu-nasl-ikna.html
sen bişey yapmıyon ki onlar yapıyo
Zıt çekim yasasını Debbie Ford "Işığı Arayanların Karanlık Yanı" isimli kitabında çok güzel anlatmış. Baş ucu kitaplarımdan biridir.