Ait Olmak

 

Yaşamımız boyunca kendimizi güvende hissetmek için bir aileye, bir gruba, bir yere veya bir şeye ait hissetmeye çalışırız.  Ait olmak, toplumsal yaşamın bir gereğidir.

Bir aileye, bir gruba, bir arkadaşa veya yere ait hissetmek bizi rahatlatırken, eğer dengeyi kaçırırsak bağımlılık ortaya çıkar.

Dolayısıyla ait olma karşılığında ödün vermek zorunda kalabilir ve istemediğimiz şeyleri yapmaya mecbur hissedebiliriz.






Çocukluk döneminde, sınırlar yeterince bilinip korunamadığı için bu durum daha yıkıcı olabilmektedir.

Bundan kurtulmak veya ötesine geçmek için farkında olmamız gereken şey; hepimizin yaratıcı tarafından yaratılan muhteşem varlıklar olduğumuz gerçeğidir.

Bir yere ait olsak da olmasak da yaratıcının bize verdiği yaşam güvencesine sahibiz.

İhtiyacımız olan araç ise kendimize doğru soruları sormaktır. 

Kendimizi Desteklemek - Bilinçli Yaratma Sanatı Kitrabından

 

Yaşamımızda eylemlerin psikolojik kökenlerine baktığımızda, üç şey görünür:

·     Hayatımız üzerinde hâkimiyet sahibi olmak,

·     Sevmek, sevilmek, ait olmak,

·     Benliğimizi değerli görmek.

Davranışlarımız aslında, hayatımızda bunlara sahip olmamıza hizmet eder. Buradaki kritik şeyse bunları nasıl elde edeceğimize dair inançlarımız ve onları elde etme yolları konusundaki şablonlarımızdır.




Doğru referans ve destekleyici düşünce ile kolaylıkla elde edebileceğimiz şeyleri, yanlış düşünce ve referanslarla kendimizden çok uzağa konumlandırabiliyoruz.

Özgüven sahibi olmak, hayatımız üzerindeki hâkimiyetimiz için en önemli etkendir. Bir şey için yapamam veya olamam tutumunda olduğumuzda o şeyin yapılma ve olma ihtimali sıfırlanırken yapabilirim veya olabilirim dediğimizde ise o şeyin yapılabilme yolunda, birçok seçenek ortaya çıkmaktadır.

Ne İstediğimizden Emin Olmak

 

İstediğimizi söylediğimiz şeylere sahip olmaya gerçekten ne kadar gönüllüyüz?

Ne istediğimizden emin miyiz?

İnsanlar, yaşamlarında ne yaratmak veya neye sahip olmak istediklerinden çoğunlukla emin değildir. Bir şeyler istediklerini söylerler ama ne yaratmak istedikleriyle ilgili bir fikirleri, arzuları veya çabaları yoktur.  




Birisi sohbet ederken; “Bir iş yerine sahip olduğu, arabası olduğu, kendisi ve çocukları güzel giyindiği için insanların onu zengin sandıklarından bahsetti. İnsanların onu bu şekilde görmesine rağmen işin aslının öyle olmadığını, kendisinin yeterli paraya sahip olmadığını ve borç içinde olduğunu ve iş yerinde ciddi görünmek için sürekli olarak asık suratlı davrandığını.” söyledi.

Kendi Önümüzden Çekilmek

 

Yaşamımızı zorlaştıran kişi, çoğunlukla kendimizden başkası değildir. Bunun farkında olmadığımız sürece, kısır bir döngünün esiri olarak kalırız.

Zihinsel bir dünyada yaşıyoruz. Yaptığımız şeyleri, bir duygu ya da hissi hissetmek için yapıyoruz. Aynı şekilde istek ve arzularımızı gerçekleştirmenin sonucunda da bir duygu ya da hissi elde etmek vardır. Çoğunlukla da bu duygu ve his, çocukluğumuzda eksikliğini hissettiğimiz bir duygu ve his oluyor. Peşinde koştuğumuz şeylerin sonucunda elde edeceğimiz duygunun farkında olmadığımızda; bu, bizi bazen uzun bir zamanı boşa harcama durumuyla karşı karşıya getirebiliyor.






Diş hekimliğinde okuyan biriyle birkaç kez sohbet ettik. İlk konuştuğumuzda, okulu bitirme konusunda sıkıntısı vardı. Değersizlik ve yetersizlik duyguları nedeniyle diş hekimi olmayı alıp kabul edemediği için okulu bitirmeye içsel bir direnç gösteriyordu. Bu yüzden okulda, kendini yeteneksiz olarak etiketlemek için oldukça çaba sarf ediyordu. Aynı zamanda, kendini haklı kılmak için yaptığı işlerde yetersiz olduğunu ve sürekli hata yaptığını kendisine telkin ediyordu. Aslında yaptığı tüm işlerde hatalı olması mümkün değildi. Öyle olsaydı, ne Diş Hekimliği Fakültesi’ni kazanır ne de alt sınıflarını geçebilirdi. İlk konuşmamızda, oradaki yanlış düşünce kalıpları üzerinde çalışarak, okuldan mezun olmasını sağladık.