Osho- Farkındalık / Geçmişi Yakan Ateş

OSHO
OSHO
Herkes kendi varlığından ve davranışlarından sorumludur

Kesinlikle özgür olmayan bir dünyada, tamamen özgür yaşayabilirsin

Sadece tek bir şeyi hatırlaman gerekiyor; Gören Görülen Değildir.

İnsanoğlu sanki şimdiki zamanda yaşıyormuş gibi görünür, ama bu sadece bir görüntüdür. İnsanoğlu geçmişte yaşar. Şimdiki zamandan geçer, ama kökleri geçmişte kalır.  Şimdiki zaman sıradan bilinç için gerçek zaman değildir. Sıradan bilinç için, geçmiş gerçek zaman olup, şimdiki zaman sadece geçmişten geleceğe bir geçiştir, sadece anlık bir geçiş. Geçmiş gerçektir ve gelecek de gerçektir, ama şimdiki zaman sıradan bilinç için gerçek değildir. Gelecek, eski geçmişten başka bir şey değildir. Gelecek sürekli olarak planlanan geçmişten başka bir şey değildir.

Şimdiki zaman sanki yokmuş gibi görünür. Şimdiki zamanı düşündüğünde, onu bulamazsın, çünkü bulduğun an geçmiş olacaktır. Bulamadığın andan bir an önce gelecekteydi. Bir Buda bilinci, uyanmış varlık için sadece şimdiki zaman vardır. Farkında olmayan, bir uyurgezer gibi uyuyan sıradan bilinçler için geçmiş ve gelecek gerçektir, şimdiki zaman gerçek değildir. Sadece uyandığın zaman şimdiki zaman gerçek olacaktır. Geçmiş de gelecek de gerçek olmayacaktır.

Bu neden böyledir? Neden geçişte yaşarsın? -Çünkü zihin, geçmişin birikiminden başka bir şey değildir. Zihin hafızadır: Geçmişte yaptığın herşey, düşlerinde gördüğün her şey, istediğin ve yapamadığın her şey, hayal ettiğin her şey senin zihnindir. Zihin, ölü bir kurumdur. Zihin aracılığıyla baktığında, şimdiki zamanı asla bulamayacaksın, çünkü şimdiki zaman hayattır ve hayata ölü bir aracı üzerinden yaklaşamazsın. Hayata ölü araçlarla asla yaklaşamazsın. Hayata, ölüm aracılığıyla dokunamazsın.

Zihin ölüdür. Zihin sadece aynada toplanan toz gibidir. Ne kadar çok toz toplanırsa, ayna o denli az aynaya benzer. Ve toz tabakası çok kalınsa, tıpkı sende olduğu gibi, ayna artık hiçbir şeyi yansıtmaz.

Herkes toz toplar. Hatta sadece toplamakla kalmaz, ona sıkıca tutunursun ve bir hazine olduğunu düşünürsün. Geçmiş geçmiştir; neden hala tutunuyorsun? Onun hakkında artık hiçbir şey yapamazsın. Geri gidemezsin, yaptıklarını geri alamazsın. Neden hala tutunuyorsun? Geçmiş bir hazine değildir. Ama geçmişe tutunup, onun bir hazine olduğunu düşünürsen, zihnin onu gelecekte tabii ki tekrar tekrar yaşamak ister. Geleceğin, değiştirilmiş geçmişinden başka bir şey olamaz- biraz rafine edilmiş, biraz daha süslenmiş. Ama tıpkı geçmiş gibi olacaktır, çünkü zihnin bilinmeyen hakkında düşünemez. Zihnin sadece bilineni yansıtabilir, senin bildiklerini.

Geçmiş nedir? Geçmişte neler yaptın? Her ne yaptıysan iyi, kötü, şunu, bunu – her ne yapıyorsan, kendi tekrarını yaratır. Karma kuramı budur. İki gün önce öfkelendiysen, öfkelenmek için belirli bir potansiyel yaratmış oldun: Dün tekrar öfkelenmek için. Sonra onu tekrarladın ve öfkene, öfkeli ruh haline, daha büyük bir enerji verdin, onu daha da köklendirdin, suladın. Şimdi bugün onu daha da büyük bir güçle, daha çok enerjiyle tekrarlayacaksın. Ve yarın yine bugünün bir kurbanı olacaksın.

Yaşam Çiçeği
Yaptığın, hatta düşündüğün her hareketin, sürekli olarak sürüp gitmek için kendi yolları vardır, çünkü varlığına bir kanal açmaktadır. Böylece enerjini emmeye başlar. Öfkelenirsin, sonra o ruh halin geçer ve sen artık öfkeli olmadığını düşünürsün; o zaman sorunu kavrayamamışsın. Ruh halin geçtikten sonra, hiçbir şey olmadı. Sadece tekerlek hareket etmiştir ve yukarıda olan tekerlek parmağı aşağı inmiştir. Öfke birkaç dakika önce yüzeydeydi, ama artık bilinçaltına, varlığının en derilerine inmiştir. Zamanın gelmesini bekleyecektir. Bu şekilde hareket ettiysen, onu güçlendirdin ve yeniden hayata başlamasını sağladın. Ona gene güç, gene enerji verdin. Bir tohum gibi toprağın altında sürekli olarak çalışarak, uygun bir fırsat ve uygun bir mevsimi bekleyecektir ki, filizlenebilsin.
  
Her hareket kendi kendini devam ettirir; her düşünce kendi kendini devam ettiririr. Onlarla işbirliği yaptığın takdirde, onlara enerji vermiş oluyorsun. Er veya geç bu bir alışkanlık haline gelecektir. Yapacaksın ama yapan sen olmayacaksın. Sadece alışkanlıktan dolayı yapacaksın. İnsanlar alışkanlığın ikincil bir mizaca sahip olduğunu olduğunu söylerler. Bu abartı değildir. Aksine az bile. Gerçekte alışkanlıklar sonunda birinci mizaç haline gelirler ve asıl mizaç ikincil hale düşer. Mizaç, tıpkı bir kitabın eki veya dipnotu haline gelir ve alışkanlık ana parça, kitabın ana gövdesi haline gelir.  
Alışkanlıkların aracılığıyla yaşıyorsun, yani alışkanlıklar temelde senin aracılığınla yaşıyorlar. Alışkanlığın kendisi sürer; kendi enerjisi vardır. Tabii ki enerjiyi senden alır, ama geçmişte işbirliği yaptığın gibi, şimdiki zamanda da işbirliği yaparsın. Zamanla alışkanlık efendi haline gelir ve sen de sadece bir hizmetçi, bir gölge. Emirleri alışkanlık verir ve sen sadece bunlara itaat eden bir hizmetçi olursun. Bu emirlere uymak zorunda kalırsın.  
Alışkanlıklar, seni bir dizi iş yapmaya zorlar, sen kurbansın. Tekrarladığın her hareket veya her düşünce -çünkü düşünce de zihinde fark edilmeyen bir harekettir- gittikçe daha güçlü hale gelir ve onların kontrolü altına girersin. Alışkanlıklarda hapsedilirsin. Daha sonra da hapsedilen bir insanın, bir kölenin hayatını yaşarsın. Ve bu hapis çok zor fark edilir: Alışkanlıklarının ve koşullanmalarının ve yaptığın hareketlerin hapsidir. Bedenin her yerini sarmıştır ve sen içinde dolaşırsın, ama yapanın sen olduğunu düşünmeye ve kendini kandırmaya devam edersin. Öfkelendiğinde sen yaptın sanırsın. Mantıklı hale getirerek, durumun bunu gerektirdiğini söylersin: “Kızmak zorundaydım, aksi takdirde çocuk kötü yola sapardı; kızmasaydım, işler sarpa sarardı, ofis kaos içinde olurdu, hizmetçiler dinlemezdi; işleri idare etmek, çocuğu disipline sokmak için kızmak zorundaydım. Eşimi yola getirmek için kızmak zorundaydım.” Bunlar mantıklı bahaneler. Egon bu şekilde hala senin patron olduğunu düşünmeye devam eder, ama değilsin. Öfke eski kalıplardan, geçmişten gelir. Geldiğinde ise ona bir mazaret bulmaya çalışırsın.  
Bazı zamanlar, hiçbir neden yokken üzüntü ortaya çıkar ve bazen kendini mutlu hissedersin, bazen de coşkulu, kendinden geçmiş olursun. Bütün toplumsal ilişkilerden yoksun, tam bir konfor içinde izole edilmiş, her ihtiyacı karşılanan insan da senin ilişkilerinde yaşadığın tüm bu ruh hallerinden geçer. Bu demektir ki, bazı şeyler senin içinden geliyor ve sen bunları bir başkasına mal ediyorsun. Bu mantıklı bir açıklamadır. Kendini iyi hissedersin, kendini kötü hissedersin ve tüm bu duygular kendi bilinçsizliğinden, kendi geçmişinden gelir. Senin dışında hiç kimse bunlardan sorumlu değildir. Hiç kimse seni öfkeli yapmaz ve hiç kimse seni mutlu yapamaz. Kendin mutlu olursun, kendin kızarsın ve kendin üzülürsün. Bunu anlamadığın sürece hep bir köle olarak kalacaksın.  
   
“Bana ne olursa, kayıtsız şartsız ne olursa, bundan ben kendim sorumluyum. Ben sorumluyum, kesinlikle” diyebildiğin anda, kendi özünün hakimiyetini eline geçirirsin. Başlangıçta bu seni çok, ama çok üzecek ve canını sıkacaktır, çünkü sorumluluğu başkalarına atabildiğin sürece, yanlış yapmadığın için kendini daha iyi hissedersin.  Sorumlu olduğun için ise çok sıkıntılı bir ruh haline gireceksin, çünkü daima mutlu olmak istediğini düşünmüşsündür -öyleyse mutsuzluğundan nasıl sorumlu olabilirsin ki? Daima büyük bir mutluluk istedin, öyleyse kendi kendine nasıl kızabilirsin? Bu nedenle de sorumluluğu başkalarına atıyordun. Sorumluluğu başkalarına atmaya devam edersen, daima bir köle olarak kalacağını unutma, çünkü hiç kimse karşısındakini değiştiremez. Karşındakini nasıl değiştirebilirsin ki? Hiç kimse karşısındakini değiştirmiş mi? Dünya da yerine gelmeyen en büyük dileklerden biri, karşındakini değiştirmektir. Bunu bugüne kadar hiç kimse başaramamıştır. Bu imkansızdır, çünkü diğeri de kendi doğrularıyla yaşar onu değiştiremezsin. Sorumluluğu karşındakinin üstüne atmaya devam ediyorsun, ama onu değiştiremezsin. Sorumluluğu başkalarına attığın için de asla asıl sorumluluğun sende olduğunu göremeyeceksin. Temel değişiklik senin içinde başlamalıdır.  
İşte şöyle tuzağa düşersin: Bütün hareketlerinden, bütün ruh hallerinden sorumlu olduğunu düşünmeye başladığın anda, başlangıçta depresyon geçirirsin. Ama bu depresyonu aşabilirsen, kısa bir süre sonra güneşi görürsün, çünkü diğerlerinden kurtuldun; artık tek başına çalışabilirsin. Özgür olabilirsin, mutlu olabilirsin. Tüm dünya mutsuz ve bağımlı olsa da fark etmez. Aksi takdirde bir Buda nasıl mümkün olabilir? Ve bir Patanjali nasıl mümkün olabilir? Ben nasıl mümkün olabilirim? Tüm dünya aynıdır. Krişna’nın dünyası da tıpkı senin dünyan gibidir, ama bir Krişna dans etmeye ve şarkı söylemeye devam eder, çünkü özgür kalmıştır. Ve ilk özgürlüğü, sorumluluğu başkalarına atmaktan vazgeçmektir; ilk özgürlük, sorumlu olanın sen olduğunu bilmektir. O zaman birçok şey mümkün olabiliyor.  
Karma felsefesi, sorumlu olanın sen olduğu üzerine kuruludur. Geçmişte ne ektiysen, onu biçersin. Neden ve sonuç arasındaki bağlantıyı takip edemeyebilirsin, ama sonuç buradaysa, nedeni de senin içinde bir yerlerde olmalıdır.  
Sana ne olursa olsun -diyelim ki üzüntülüsün- sadece gözlerini kapat ve üzüntünü seyret. Seni götürdüğü yere git, daha derinlere in. Kısa bir süre sonra nedenine ulaşacaksın. Belki uzun bir yolculuk yapmak zorunda kalacaksın, çünkü bütün hayatın söz konusudur; ve sadece senin hayatın değil, birçok başka hayat söz konusudur. Kendi içinde canını acıtan birçok yara bulacaksın ve bu yaralar yüzünden kendini üzüntülü hissedersin. Onlar üzüntülüdür. Bu yaralar henüz kurumamıştır. Canlıdırlar. Kaynağına geri gitme, etkiden nedenine gitme yöntemi, onları iyileştirecektir. Nasıl mı iyileştirecektir? Neden mi iyileştirecektir?  
Ne zaman geriye gitsen, vazgeçtiğin ilk şey sorumluluğu başkalarına atmaktır, çünkü sorumluluğu başkalarına attığında dışarı çıkarsın. O zaman işlemin tamamı yanlıştır. Nedeni bir başkasında bulmaya çalışırsın: “Eşim neden bu kadar edepsi” diye örneğin. O zaman “neden” eşinin davranışlarına nüfuz etmeye devam eder. İlk adımı atlamışsındır ve işlemin tamamı yanlış olur.  
Neden mutsuzum? Neden öfkeliyim? -Gözlerini kapat ve derin bir meditasyona dal.   
Yere yat, gözlerini kapat, bedenini gevşet ve neden öfkeli olduğunu hisset.   
Eşini unut gitsin; bu sadece bir bahanedir- A, B, C, D ne olursa olsun, unut gitsin.   
Sadece kendi içinde daha derinlere in; öfkeye nüfuz et.   
Öfkeyi bir nehir gibi kullan; öfkenin içinde akacaksın ve öfken seni içeriye doğru götürecek.   
İçinde çok zor fark edilir yaralar bulacaksın.  
Eşin edepsiz görünüyordu, çünkü içinde zor fark edilen bir yaraya, canını acıtan bir şeye dokundun. Hep güzel olmadığını, yüzünün çirkin olduğunu düşünüyordun ve bu içinde bir yaraya neden oldu. Eşin edepsizse, sana hep yüzünü fark ettirecektir. “Git aynaya bak” diyecektir. İşte o zaman birşeyler acımaya başlar. Eşini aldatmışsındır, o da sana sürekli hesap soracaktır, “Neden o kadınla o kadar çok güldün? Neden şu kadınla o kadar mutlu oturuyordun?” diye. Yine bir yaraya dokunulmuştur. Aldattın, suçlu hissediyorsun. Yara canlı.  Gözlerini kapat, öfkeni hisset, bütünüyle meydana gelmesine izin ver ki, ne olduğunu tamamen görebilesin. Sonra enerjinin yardımıyla geçmişe doğru git, çünkü öfken geçmişten gelir. Tabii ki gelecekten gelemez. Gelecek henüz gelmemiştir. Ayrıca şimdiki zamandan da gelmez.  
Karma’nın olaylara bakış açısı budur:  Gelecekten gelemez, çünkü gelecek henüz gerçekleşmemiştir. Şimdiki zamandan gelemez, çünkü henüz ne olduğunu bilemiyorsun. Şimdiki zamanı sadece uyanmış olanlar bilir. Sen sadece geçmişte yaşıyorsun, öyleyse geçmişinden bir yerlerden gelmek zorundadır. Yara hafızanda bir yerlerde olmalıdır. Geri git. Orada sadece bir tek yara değil, birkaç yara olabilir. Küçük, büyük yaralar. Daha derine git ve ilk yarayı bul; öfkenin asıl kaynağını. Denersen, bulabilirsin, çünkü oradadır. Bütün geçmişin oradadır. Tıpkı bir film rulosu gibidir, yuvarlanmış içeride bekliyordur. Ruloyu aç ve filmi seyretmeye başla. Prati-prasay işlemi budur. Kökteki nedene geri gitmek anlamına gelir. Ve bu işlemin güzelliği şudur: Bilinçli olarak geri gidebilirsen, bilinçli olarak bir yarayı hissedebilirsen, yara anında iyileşir.  
Neden mi iyileşir? Çünkü yara bilinçsizlik, bilinmezlik tarafından yaratılmıştır. Yara, inkarın, uykunun bir parçasıdır. Bilinçli olarak geri gider ve yaraya bakarsan, bilinç iyileştirici bir güç haline gelir. Geri gitmek, bilinçsiz olarak yaptığın şeylerin üzerine bilinçli olarak gitmek anlamına gelir -Sadece bilincin ışığı iyileştirir. O iyileştirici bir güçtür. Bilinçli yapabildiğin herşey iyileştirilebilir ve artık acımayacaktır. Geriye giden insan, geçmişi serbest bırakır. O zaman geçmiş artık çalışmıyordur; geçmiş artık onu sıkıca tutamıyordur ve geçmiş bitmiştir. Geçmişin artık varlığında bir yeri yoktur. Ve geçmişin varlığında bir yeri kalmadıktan sonra, şimdiki zamanda yaşabilirsin, daha önce hiç olmadığı gibi. Yere ihtiyacın vardır; geçmiş içini o kadar çok doldurmuştur ki -tıpkı ölü şeylerden oluşan bir hurdalık gibi. Şimdiki zaman gidecek yer bulamamaktadır. Hurdalık, gelecek hakkında hayal kurmaya devam eder. Böylece hurdalığın yarısı artık olmayan şeylerle, yarısı da daha henüz olmamış şeylerle doludur. Ya şimdiki zaman? -Sadece kapının önünde bekler. Bu nedenle şimdiki zaman geçmişten geleceğe bir geçişten başka bir şey değildir, sadece anlık bir geçiştir.  
Geçmişi bir kenara bırakmadığın sürece bir hayalet gibi yaşarsın. Yaşamın gerçek değildir, var değildir. Geçmiş senin aracılığınla yaşar, ölüler seni avlamaya devam eder.  
Geri git -Ne zaman bir fırsatını bulursan, sana ne zaman bir şeyler olursa: Mutluluk, mutsuzluk, üzüntü, öfke, kıskançlık,   
gözlerini kapat ve geri git. Kısa bir süre içinde geriye yolculuk etme konusunda etkin olacaksın.   
Kısa bir süre sonra zamanda geriye yolculuk yapabileceksin ve birçok yara açılacaktır.   
Bu yaralar içinde açıldığında, bir şey yapmaya kalkma. Bunu yapmana gerek yoktur.   
Sadece seyret, bak izle. Yara oradadır.   
Sadece seyret, seyredici enerjini yaraya ver, ona bak.   
Yargılamadan ona bak, çünkü yargılarsan “bu kötü, bu böyle olmamalı” dersen,   
yara tekrar kapanacaktır. O zaman tekrar gizlenmek zorunda kalacaktır.  
Kınama, takdir etme. Sadece bir tanıksın, ilgisi olmayan bir seyirci. Reddetme. “Bu iyi değil” deme, çünkü bu da bir reddetmektir ve bastırmaya çalışırsın. İlgisiz kal. Sadece seyret ve bak. Merhametle bak ki, iyileştirme gerçekleşsin. İlgisiz, merhametli bir bilinç, yaranın üzerine geldiğinde, yara yok olur, buharlaşır. Neden diye sormaz. Sadece doğaldır, nasılsa öyledir, nasıl oluyorsa öyledir. Bunu söylüyorsam deneyimlerime dayanarak söylüyorum. Dene ve bu deneyimi sen de kazan. Yolu budur.  
Geçmişe geri git. Geçmişe geri git dediğimde, geçmişi hatırla demek istemiyorum.   
Hatırlamak işe yaramayacaktır; hatırlamak güçsüz bir işlemdir.   
Unutulmaması gereken ayrım şudur: Hatırlamak hiçbir işe yaramaz -hatta zararlı bile olabilir.   
O yüzden tekrar yaşa. Bunlar birbirinden tamamen farklı şeylerdir.   
Farkı çok bari değildir ve anlaşılması gerekir.   
Bir şeyi hatırla: Çocukluğunu hatırla.   
Çocukluğunu hatırlarken burada ve şimdide kalırsın.   
O çocuğa dönüşmezsin.   
Hatırlayabilirsin, gözlerini kapatıp, hatırlayabilirsin ve yedi yaşındaki bir çocukken bahçede   
koştuğunu hatırlayabilirsin, görebilirsin.   
Sen buradasın ve geçmiş bir film şeridi gibi gözlerinin   
önünden geçer: Koşuyorsun, o çocuk koşuyor ve kelebeği yakalamaya çalışıyor.   
Sen görensin ve çocuk nesnedir.   
Hayır, bu doğru değil; bu hatırlamadır.   
Güçsüzdür, yardım edemez.  
Yaralar daha derindir. Hatırlamakla iyileşmezler ve hatırlamak, bilinçli zihnin bir parçası olarak kalır. Çok ama çok önemli olan her şey bilinçsizlikte saklıdır.Bu yüzden sadece yararsız şeyleri hatırlarsın ya da sadece zihninin kabul ettiği şeyleri hatırlarsın. Kötü olan, çirkin olan ne varsa, hepsi bilinçsizliğe itilmiştir, çünkü egon onlara bakmak istemez. Bütün kötülükler unutulmuştur ve bütün mutluluklar hatırlanır. Mutluluğu bağrına basmaya ve kötülükleri unutmaya devam edersin. Bu bir seçimdir. Bu nedenden dolayıdır ki, herkes daha sonra çocukluğun bir cennet olduğunu söyler, çünkü yanlış olan her şeyi unutmaya çalışmışsındır. Çocukluğun, senin onu hatırladığın şekilde gerçek değildir, kurgudur. Egon tarafından yaratılmış bir kurgudur. Böylece hatırladığın zaman mutlu olayları hatırlayacaksın, mutsuz olanları değil. Tekrar yaşadığında ise tamamını tekrar yaşıyorsun: Mutlusunu, mutsuzunu hepsini.  
Tekrar yaşamak nedir? Tekrar yaşamak, tekrar o çocuk haline gelmektir. Çocuğun bahçede nasıl koştuğuna bakmak değil, o bahçede koşan çocuk haline gelmektir. Seyirci olma, kendin ol. Bu mümkündür, çünkü o çocuk hala senin içinde var, hala senin bir parçandır. Tabaka tabaka yaşadığın her şey senin içinde vardır. Çocuktun, o orada; sonra genç oldun, o da orada; ve yaşlandın, o da orada. Herşey burada, katman katman.  
Gözlerini kapat, yere yat ve geriye git.  
Bunu kolayca deneyebilirsin. Bu hüneri geliştirebilirsin.   
Her gece yatağına yatıp, sabaha doğru geri gidebilirsin. Yatağa yatmak en son şeydir   
-Onu ilk haline getir ve şimdi geriye doğru git. Yatmadan önce ne yaptın?-   
Bir bardak süt içtin; tekrar al, tekrar yaşa. Eşinle kavga ettin; tekrar yaşa.   
Yargılama, çünkü şu anda yargılaman gerekmez. Olmuştur.   
İyi veya kötü deme, değerlendirme yapma. Sadece tekrar yaşa, o olmuştur.   
Geriye gidiyorsun: Sabahın erken saatinde seni uyandıran   
saatin alarm sesi; onu tekrar dinle.   
Sadece git ve saati geri çevirerek , günün her anını tekrar yaşamaya çalış.   
Kendini çok ama çok canlanmış hissedeceksin ve çok güzel bir uykuya dalacaksın,   
çünkü günle işin bitmiştir. Artık o gün sana asılmıyor.  
Onu bilinçli bir şekilde tekrar yaşadın.   
Gün boyunca bilinçli olmak zordu; o kadar çok şeyle boğuşmak zorunda kaldı ki. Ve artık pazara götürebileceğin bilincin kalmadı. Ama bilinçsizliğin markete, dükkana, olaylar dünyasına götürecek kadar bilincin yok. Tekrar eski uyurgezer alışkanlığına geri dönersin. İnsan farkındaysa, anı yaşar, geçmişi değil. Aradaki fark budur: Geçmişte yaşarsan, gelecek yaratılır ve Karma’nın çarkı döner. Şimdiki zamanda yaşıyorsan, Karma’nın çarkı yoktur. Üstesinden gelmişsindir, içinden çıkmışsındır. Hiçbir gelecek yaratılmaz. Şimdi ki zaman, asla gelecek yaratmaz, sadece geçmiş geleceği yaratır. O zaman yaşam, geçmişin  devamı olmadan anlık bir fenomen haline gelir. Bu anı yaşarsın. Bu an geçti mi, başka bir an gelir. Bir diğer anı yaşarsın, ama geçen o an sayesinde değil, farkındalığın, tetikte oluşun, duyguların, varlığın sayesinde. O zaman endişe yoktur, rüyalar yoktur, gelecekle ilgili hayaller, geçmişten gelen içki sersemliği yoktur. İnsan sadece ağırlıksızdır; uçabilir. Yerçekimi anlamını kaybeder. Geri dönmeye ihtiyaç duymaz. Geri gelinecek yer yoktur. Geri dönüşü olmayan noktaya ulaşılmıştır.  
İnsan, tam farkındalıkla şimdiki zamanda yaşıyorsa -ki tam farkındalıkla başka bir yerde yaşayamazsın, çünkü farkında olduğunda sadece şimdiki zaman kalır; artık geçmiş, gelecek yoktur; tüm hayatın şimdi olan bir fenomene dönüşür -İşte o zaman hiçbir Karma, Karma’nın tohumu bile birikmez. Bağlarından, kendi yarattığın bağlarından kopmuşsundur. Gerçekten de özgür olabilirsin. Bu içsel bir fenomendir: Bağlarından kurtulmak. Kesinlikle özgür olmayan bir dünyada, tamamen özgür yaşayabilirsin. Bir hapishanede olsan bile fark etmez, çünkü bu tamamen içsel bir tutumdur. İçsel tohumların kırılmışsa, özgürsündür. Buda’yı bir mahkum haline getiremezsin. Onu hapse atsan bile bir mahkum haline getiremezsin. Orada yaşayacaktır, ama tamamen farkında olarak yaşayacaktır. Tamamen farkındaysan, daima özgürsündür. Farkındalık özgürlüktür; farkında olmayış bir bağdır.  
OSHO  
Yoga-Bireyin Doğuşu

İYİ BİR GELİR TÜM HAYALLERİNİZİ DEĞİŞTİREBİLİR

Bir an için zaman ve paranın yaşamınızda bir sorun olmadığını hayal edin.
Her sabah çocuğunuzu okula götürdüğünüzü hayal edin… ve çok çalışmak zorunda olduğunuz için bir okul gösterisini ya da futbol maçını asla kaçırmayacağınızı hayal edin.
Golf oynamaya zaman ayırmak için işinizde planlama yapmak yerine, iş için golf oyununuzda planlama yapabildiğinizi hayal edin.
Bir tatile çıktığınızı ve patronunuzun belirlediği tarihte değil, istediğiniz zaman geri dönebildiğinizi hayal edin.
Araba kredinizi, konut kredinizi veya her ayın sonunda kredi kartı faturalarınızı ödeme sıkıntısı yaşamadığınızı hayal edin.
İstediğiniz gibi harcama yapabilecek yüzde 5′lik kesime dahil olduğunuzu hayal edin.

Keyifli ve Rahat Bir Yaşamdan Bahsediyoruz…

Hiç hesap kitap yapmadan yaşamayı düşündünüz mü ?

Mesela bütçe planları olmadan "nasıl öderim, gelirim yetmez" demeden ihtiyaçlarınızı karşılamak gibi.

Kendi işinizin patronu olmak,Hayatın tadını çıkartırken para kazanmak.

Zincirlerinizi kırın ve esaretten özgürlüğe adım atın.

  • Kariyer basamağı yok.
  • Aylık iş kotası doldurma yok.
  • Ürün satın alma yok.
  • Birine ürün satmak zorunluluğu  yok.

   Xnetwork A Takımı olarak sizi esaretten kurtaracak  ve size özgürlüğünüzü kazandıracak bir iş fırsatı sunuyoruz.

   Size emekliliğinizde alacağınız paranın en az 2-6 katını yani 2000 – 6000 TL parayı şimdiden kazanma imkânı sunuyoruz. Hem de ömür boyu ve sürekli olarak.
   Günde birkaç saat çalışma sonrasında özgürsünüz. Çalışma ortamı derseniz her yer, denizin ortasında yatta denize girerken, Uludağda sıcak şarabınızı yudumlarken internetin olduğu her yer. İstediğiniz saatte yemeğe çıkabileceksiniz, istediğiniz saatte tatile çıkacaksınız, yapmak istediğiniz bir çok aktivite için istediğiniz kadar zamanınız olacak.
Eğer gelecekle bir hedefleriniz varsa, kendinize özgüveniniz varsa, eğer kendini özgürleştirmek istiyorsan o zaman Profesyonel Para kazanç Grubu  Xnetwork A Takımına Katılın.
Ve özgürleşmek için ilk adımınızı atın.
Bunları görebiliyorsanız  ben özgürlüğümü istiyorum diyorsanız sizide Profesyonel Kazanç Grubu Xnetwork A Takımına katılmaya davet ediyoruz.

Detaylı bilgi almak için lütfen buraya  tıklayınız.

http://www.xnetworkatakimi.com/

2012 BURÇ YORUMLARI

KOÇ 2012 : 21 - 30 MART DOĞAN KOÇLAR İÇİN 2012: 2012 yılında Dekan 1 KOÇları için çok güçlü etkisi değişim gezegeninden gelecek. Uranüs 2012de tüm gücü ile sizin Dekandan geçiyor. Bu deneyim ve değişiklikler beklenmedik ve tedirgin edici olabilir, çünkü artan sinir ya da gerginliklere neden olabilir ama buna rağmen 2012 çok heyecan verici bir yıl olacağı anlamına gelmekte sizin için. Bir çok değişikliği hayatınıza kabul etmeniz için ne kadar istekli olduğunuza da bağlıdır. Bu değişiklikler ilişkilerinizden tutun kariyerinize kadar oluşan durumlarda stresli olsa da, aynı zamanda daha fazla kişisel özgürlük ve canlılık için ileri bakabilirsiniz. Bu sıkıcı bir 2012 olmayacaktır sizin için.Her tür büyük yenilik, değişikliğe hazır olun. Ani evlilik, yıldırım aşkı vs. maceralara atılma ve olağanüstü bir ortamda tanışma ve sıra dışı bir evlilik sizi bekliyor. Ama ayrıca kişilere tahammülsüzlük ve özgürlük aşkı da verdiği için ilişkiyi şak diye koparabilirsinizde. Kendini bulduğun bir dönem ve var olan yaşamından rahatsız olabilirsiniz, ego artar, ilginç fikirlere sahip olur, rutinlik seni sıkar, yeni fırsatlar çıkar, yeni bir ilişkin başlayabilir. Daha önce yaşamadığın türden bir ilişki olabilir heyecan verici bir yıl olacak. Genellikle isyan edersin değişime karşı direnmemeli ve korkmamalısın direnç seni daha da kontrol çıkmana neden olur özgürlük bağımsızlık bu yıl çok ön plandadır günlük işler seni çok sıkar senden yaşca büyük insanlarla iletişiminiz artacaktır. Uranüs aynı zamanda her zamankinden daha fazla kendi benzersiz bireysellik ifade sağlayacaktır.

Herkesin Bakmadığı Yönden Bak Dünyaya

    Yaşlı adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı.  Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
     Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli görünürken niye ötekininde olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ya da beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine.
      Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. “Onlar” dedi, “Benim iki simgemdir evlat.” “Neyin simgesi?” diye sordu çocuk. “İyilik ve kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanında tutarım onları.”
     Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
     “Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
     Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
     “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o !”

    Bize yol gösterecek dinamik araçlardan yararlanmak her zaman mümkündür.
    Davranışlarımızdaki kalıpları ve alışkanlıkları tanımak yaşamımıza nelerin yardımcı olabileceğini ve nelerin engel olabileceğini görmemizi sağlar.
    Kişisel farkındalığımızın artması ve kaynaklarımızı doğru kullanmak, önümüze çıkan engellere rağmen, bu engellerin üstesinden gelerek bir nehir gibi yolumuza devam etmemizi sağlar.

Enerji Alanınızı Birikimlerden Temizlemek Frekansınızı Yükseltir

Işığınız bir elekten geçer gibi parlar, siz bu ışığın geçtiği kadarsınız. Ortak bir merkez tarafından bir soğan gibi yuvarlak katmanlarla çevrili olduğunuzu düşünün. En yakınınızdaki katmanlar fiziksel bilgiler içerir, bunun ötesindekilerde sırasıyla duygusal bilgiler, düşünce kalıplarınıza dair bilgiler ve en uzaktakilerde de ruhunuz ile hayattaki amacınızla ilgili bilgiler bulunur. Bunlar farkındalığınızdaki oktavlar gibidir.  Ruh seviyesinde korku ya da blokaj yoktur -sadece berrak, meditasyon yapanların saf bir farkındalık duygusu yarattığını ifade etmek için kullandıkları tabirle şefkat dolu mücevher ışığı vardır. Ama fiziksel, duygusal ve zihinsel katmanlarda kafanızın karıştığı ve korktuğunuz eski deneyimlerden kaynaklı fonksiyon bozukluklarını, sabit fikirleri ve donmuş duyguları bulursunuz. Bu kısaltılmış kalıplar gölgelere benzer; kendi doğrunuzu ve sevginizi yaşamadığınız hareketsiz yerlerdir. Parçalandığınız ya da bir şeyden kaçtığınızda da delikler ve gediklerle karşılaşırsınız ve bunlar da bloklar gibidir.
Zihninizi sakinleştirdiğinizde, hiçbir şey düşünmezsiniz ve bir şey düşünmediğinizde hiçbir şeye direnç göstermezsiniz ve direnç göstermediğinizde ve hiçbir şeye direnç göstermeyen düşünceler beslediğinizde Varlığınızın titreşimi yüksektir, hızlıdır ve saftır.
Abraham/Esther Hicks
Şimdi ruhunuzun yaşamınızı, bedeninizi ve kişiliğinizi yaratmak için oktavlarla bilgelik, niyet ve enerji yolladığını hayal edin. Birçok gölge ya da katı yer ve kim olduğunuza dair alandaki boşluklar yüzünden bütünlüğünüzün sadece belli bir yüzdesi elekten geçen ışık misali açıklıklardan geçebilir. Yüksek boyutlarda her yerde bir gölge ya da gedik vardır, sizin yaşamınızda ve bedeninizde de benzer bir kasılma ya da bilinçsiz yerler olacaktır. Duygusal bir travmanın hatırası ve bunun etrafında oluşmuş inançlar bedenin üzerine gölgelerini düşürecek, belki de kronik ağrılara, hastalıklara ya da orjinal yaraya tekabül eden bir noktada incinmelere sebebiyet verecektir.
Bastırılmış duyguları ve inançları anlayıp rahat bırakarak şifa bulduğunuzda, alanınızdaki karanlık noktalar kaybolur ve ondan sonra ruhunuzun mücevher ışığı daha fazla parlayabilir. Burada dünya üzerinde frekansınız yükselir, daha bilge ve daha sevecen bir insan olursunuz, bedeniniz iyileşir ve hayatınız daha iyi bir hale gelir. Demek ki, ruhunuzu bloke eden duygu ve düşüncelerden, sağlıksız duygusal alışkanlıklarınızdan, arınırsanız frekansınızda doğal olarak yükselecek.
Ruhu bloke eden şeylerden sıkça karşılaşılanlar arasında önceden üzerlerini kapattığımız sağlıksız duygusal alışkanlıklar bulunur: Kurban, mağdur ya da egemen güç olmak, kendini ya da başkalarını suçlamak, inatçı ve söz dinlemez olmak, başkalarını kurtarmak ve kurtarılmayı istemek ve başka şeylerle oyalanmak, geciktirmeler ve ertelemelerle gerçeklerden kaçınmak…Bunlara bir de şunları ekleyin: Başkalarını kıskanmak, saldırmak/kavga etmek, şikayet edip olumsuz konuşmak (ben yapamam, nefret ederim) ya da çirkin bir dil kullanmak (küçümseyerek konuşmak, dedikodu yapmak) ve akla gelebilecek en kötü senaryoları detaylarıyla kurgulamak. Budist rahibe Pema Chödrön bu tepkileri yemi yutmuş balıklar gibi “oltanın ucuna takılmak” diye niteliyor.
Bu olta iğnelerinden kurtulduğunuz ya da bu davranışları değiştirip yerlerine sağlıklı duygusal alışkanlıklar koyabildiğiniz zaman, olan bitene karşı çıkmayı bırakıp olayları sadece olduğu gibi kabul ettiğinizde ruhunuzun mücevher ışığının size daha fazla enerji vermesine izin vermiş olursunuz. Ve bunu her yaptığınızda mevcudiyetiniz önemli bilgileri ortaya çıkarır, sevecen bakış açınızı güçlendirir ve bundan sonra ne yapacağınızı bilmenize yardımcı olur. Bir şeyin üzerindeki etiketi kaldırdığınız ya da sabit bir fikir ya da bir tanıma yatırdığınız enerjiyi geri çektiğiniz zaman bir gölgeyi daha silersiniz ve yaşamınıza daha fazla mücevher enerjisi dolar. Aynı şey “rol yapmayı kestiğinizde” ve sağlıklı beslenip bayağı bir kilo verdiğinizde, sigarayı bıraktığınızda ya da bedeninizi bağımlılık yaratan maddelerle kirletmekten vazgeçtiğinizde de geçerlidir.
Ruhu bloke edenler arasındaki diğer bir kategori ise erken yaşlarda hayatta kalmak için farkında olmadan edindiğimiz düşünceler, inançlar ve dünya görüşleriyle ilgilidir. Bunlar, kim olduğunuzla ve burada bulunma amacınızla hiç ilgili olmayabilirler. Bu üst üste binmiş tabakalar ilk olarak, anne-babanızın inanç yapıları ve bedensel duruşlarını farkında olmadan benimsediğiniz “radar” dönemizde ortaya çıkmıştır. Aslında gözü pek bir gazeteci olmanız gerekirken, bu tabakalar size kibar ve alçakgönüllü olmanız gerektiğini söylüyor olabilir. Bu düşünceler size ağırlık yapan ıslak battaniyelere benzer, bıraktığınız alışkanlıklara dönüp eskisi gibi davranmanıza neden olur. Bu fikirler aslında size ait değildir ve belki de onları kimden ödünç aldıysanız ona geri vermeyi hayal edebilirsiniz ya da enerji sahanızdan buharlaşıp uçtuklarını, yok olduklarını görebilirsiniz. Bu ödünç fikirleri tanırsınız çünkü sonlarında “meli-malı” ekleri bulunur ya da bunları kendi kendinize söylemeyi denediğinizde başka birinin sesinin yankılandığını duyarsınız.
ŞUNU DENEYİN!
Başka İnsanların Üzerinizde Oluşturduğu Katmanları Temizleyin
  • Uğruna yaşadığınız töre ve değerlerin bir listesini yapın, hatta doğru bulduğunuz olumsuz olanları bile bu listeye yazın. Hangileri annenizden geliyor? Babanızdan gelenler hangileri? Aralarında modası geçmiş ve aslında size uygun olmadığını düşündükleriniz var mı? Varsa bunları kimden aldıysanız o insana iade edin ya da yok olmaya bırakın.
  • Para, iş, ilişkileri ebeveynlik sağlık, yaşlanma, din, politika ve ölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve tavırlarınızı yazın. Bu fikirleri nereden, nasıl edindiniz? Bunlara ihtiyacınız var mı? Hepsini birer birer askıya almayı deneyin. Sabit fikirlere ve kurallara sahip olmak yerine her bir alanın size spontane olarak nasıl olabileceğiniz ve ne yapacağınızı öğretmesine izin vermek nasıl olurdu? Bu alanlar nasıl genişleyebilir ya da değişebilir?
Eğer cahillik ve ilgisizlik, mahrumiyet ve çaresizlik, unutkanlığı ve değersizlik duygusunu veya şikayet etmeyi artıran alışkanlıklarına takılıp kaldıysanız bu tür gedikleri doldurabilecek yegane şey anda mevcudiyettir: Her şeyin altında yatan, her şeye sinen sevgi dolu şefkat ve merhamet niteliğinde bir varoluş. Odaklanın, mevcudiyetinizle dolun ve sağlıksız duygusal alışkanlıklarınıza karşı “zihnen mevcut” olduğunuzu göreceksiniz. “Bilmem” dediğinizi işitince, “Bununla ilgili neler biliyorum?” demeye çalışın. Kendinizi bir arkadaşınıza, “Ben iyi dans edemem” derken bulduğunuzda bu düşünceyle ilginç, kendinize has ya da yaratıcı şekillerde hareket ettiğinizi düşünerek eğlenebilirsiniz. Dans etmenin size has haliyle yaşamak, bu hareketleri hayatınızın bir parçası yapmak nasıl olurdu? Hiçbir zaman yeterli paranız olmadığı kasetini yine başına sardığınızda kendinize şunu diyebilirsiniz: “Dur bir dakika! Şimdiye dek hayatta kalabilecek ve belli bir seviyede yaşayabilecek kadar param oldu. İyiyim ben. Durumumu istediğim zaman, daha enteresan bir şey elde edebileceksem değiştirebilirim. Şu an bana göre enteresan bir şey var mı? Ne yaratmak istiyorum” Siz kendi hikayenizin yazarısınız. Size gizemli bir şekilde bir yaşam hediye edildi ve aynı zamanda da kendi tavrınızı, ruh halinizi ve hareketlilik seviyenizi seçmekte özgürsünüz. Bu dünyada sizi gerçek siz olmaktan alıkoyabilecek güçte hiçbir kuvvet olamaz.
Nehirlerde hiç acele yoktur. Oraya, suyun kenarına gittiğinizde akış hızıyla hareket etmeye başlarsınız ve bu hız sizi bu gezegen üstündeki yaşamdan çok daha eski bir akışa bağlar. Bu hızı kabullenmek bir günlüğüne bile olsa bizi değiştirir, kendi kalp atışlarımızın sesinin ötesindeki ritimleri hatırlatır.
Jeff Rennicke
KISACA…Olumsuzluklara takılı kalmış olmak dört nedenle olur: Düşük kişisel titreşim, iradenin yanlış kullanımı, dalgalar ve döngülerle uyumlu yaşamamak ve anın içinde tam olarak mevcut olup tam bir farkındalık içinde bulunamamak.
Korktuğunuzda ve bu korkuyla sağlıksız duygu alışkanlıklarıyla savaş -ya da- kaç yöntemleriyle başa çıkmaya kalkıştığınızda kişisel vibrasyonunuz düşer. Kişisel vibrasyonunuz düştüğünde bir şeye takılıp kalmak kolaydır çünkü düşük frekanslar daha olumsuz deneyimlere neden olur. Bir dalgayı durdurmaya ya da arzu ettiğiniz gibi zorla hareket ettirmeye çalışırsanız yaşam akışınızda geri tepmeler ve deformasyonlara neden olursunuz. Bu deneyimi bir kenara bırakıp boşluk ya da olumsuz gerçekliklere konsantre olmaya çalışırsanız mevcudiyetin eksikliği deformasyonlara ve pürüzlere neden olur.
İrade gücünün doğru kullanımı zor kullanmak, kontrol etmek ya da direnmek değil şöyle olmalıdır: (1) Daha yüksek bir titreşim seçin, (2) İçinde bulunduğunuz dalga hareketine uyum sağlayarak “akışla” birlikte hareket edin, (3) O an her ne oluyorsa, “onunla kalmayı, onunla birlikte olmayı”, ruhunuzun bilgeliği ortaya çıkabilsin diye her durumda daha fazla mevcut olabilmeyi seçin… Ruhunuzu bloke eden düşünceleri ve kişiliğinize uygun olmayan ödünç alınmış düşünce katmanlarını yok ederek mücevher ışığınızın hayatınıza ve bedeninize dolması için daha temiz bir alan açabilirsiniz. Bunu yapmak için kuvvete ya da zor kullanmaya hiç ihtiyaç yoktur -frekansınız kendi araç gerecine bırakıldığında doğal olarak kendiliğinden yükselir. Kendinizi olumsuz titreşimlerden arındırmanız bugün kolaydır çünkü bedeninizdeki ve dünyadaki ivme kazanan frekans uzun süre takılıp kalmayı zorlaştırır ve korkulardan arınmak hemen anında mümkün olabilir.
Frekans
Penney Peirce

Özgür Olmak

Daima bak; ilk şey varlığındır ve başkalarının senin etkilemesine ve kontrol etmesine izin verme. Bunu yapmak isteyecek çok kişi vardır; Herkes seni kontrol etmeye hazırdır, herkes seni değiştirmeye hazırdır, herkes sana istemediğin bir yön vermeye hazırdır. Herkes sana bir hayat rehberi verir. Ama bu rehber senin içinde vardır; sen onun mavi kopyasını taşıyorsun.


Asla Başkalarının senin ne olduğun hakkında söylediklerine kulak asma, daima nasıl olmak istediğin hakkında kendi iç sesini dinle. Aksi takdirde bütün hayatını boşa harcarsın. Unutma iç sesine karşı doğru ol. Seni tehlikeye atabilir, git tehlikeye atıl, ama iç sesine karşı doğru kal. İşte o zaman içsel doyumla dans edebileceğin gün gelebilir.
Özgür olmak, kendine karşı doğru olmaktır. Özgür olmak çok çok tehlikeli bir fenomendir. Çok az insan bunu yapabilir. Ama insanlar bunu ne zaman yapsalar, başarırlar. Öyle büyük bir güzelliğe, öyle bir lutüf, öyle bir tatmine ulaşırlar ki, hayal bile edemezler.
Daima iç sesini dinle; başka hiç kimseyi dinleme. Etrafında seni baştan çıkartacak binlerce şey vardır, çünkü elindekileri satmak için kapı kapı dolaşan insanlar vardır. Dünya bir süpermarkettir ve herkes sana elindekileri satmak ister. Herkes bir satıcıdır. Çok fazla satıcı dinlersen, çıldırırsın. Hiç kimseye kulak asma, sadece gözlerini kapat ve iç sesini dinle. Meditasyonun özü budur; iç sesini dinlemek. Özgür olmak için ilk yapılması gereken budur.
Sonra ikincisi gelir- ama ikincisi ancak birincisini yaptıysan mümkün olabilir. Asla maske taşımamak. Kızgınsan kızgın ol. Çok risklidir, ama gülümseme, çünkü bu doğru değildir. Sana kızgınken gülümsemeyi öğrettiler; ama o zaman gülümsemen sahte olur, bir maske olur. Hımmm…? sadece bir dudak alıştırması, hepsi bu. Kalbin öfkeyle, zehirle doluyken gülümsemek- sahte bir fenomendir.
İşte o zaman tam tersi de olur; Gülümsemek istediğinde, gülümseyemezsin. Bütün mekanizman alt üst olmuştur, çünkü öfkelenmek istediğinde, öfkelenmedin, nefret etmek istediğinde, nefret etmedin. Şimdi sevmek istiyorsun, ama aniden mekanizmanın çalışmadığını fark ediyorsun. Şimdi gülümsemek istiyorsun ve bunu zorlayarak yapmak zorunda kalıyorsun. Kalbinin içi gerçekten de gülümseme ile dolu ve kahkaha atmak istiyorsun, ama gülemiyorsun; kalbine birşeyler tıkanıyor; boğazına birşeyler tıkanıyor. Gülümsemen ortaya çıkmıyor ya da çıkıyorsa bile, çok sönük ve ölü bir gülümseme olarak geliyor. Seni mutlu etmiyor. Onunla için kaynamaya başlamıyor. Etrafında bir parlaklık yaratmıyor.
Özgürlük hakkında hatırlanması gereken üçüncü şey; Daima şimdiki zamanda kal- Çünkü bütün sahtelikler ya geçmişten ya da gelecekten gelir. Geçmiş geçmiştir- buna kafanı yorma. Ve onu bir yük gibi sırtında taşıma, aksi takdirde şimdiki zamanda özgür olamana izin vermeyecektir. Ve henüz gelmemiş olan gelecek gelmemiştir- gelecek hakkında da gereksiz yere kafanı yorma, aksi takdirde gelecek şimdiki zamana akacak ve şimdiki zamanı yok edecektir. Şimdi zamana karşı doğru ol ki, özgün olasın. Şimdi ve burada olmaktır özgünlük. Geçmiş yok, gelecek yok. Sadece şimdiki an, sonsuzluğundur.
Bu üç şeye dikkat edersen, Patanjali Usta’nın “doğruluk” dediği şeye ulaşırsın. O zaman ne dersen de doğru olacaktır. Genelde doğruyu söylemek için tetikte olman gerektiğini düşünürsün. Ben bunu söylemiyorum. Ben diyorum ki; Özgünlük yaratıyorsun- ne dersen de doğru olacaktır. Özgün bir insan yalan söylemez. Söylediği ne olursa olsun, doğru olacaktır. Doğruluk, özgünlük, doğru olmak, yanlış olmamak- maske kullanmamak anlamına gelir. Gerçek yüzün neyse onu göster…Ne pahasına olursa olsun.

OSHO

Yoga-Bireyin Doğuşu

Yola ışık Düşünce

Kavramaya ve fark etmeye başlıyoruz, sorguluyoruz. Eskiden bize saçma gelen şeyler, “olmaz, olamaz” dediklerimiz artık mümkün, eskiden en doğru sandıklarımız ise tartışılabilir geliyor. Bildiğimiz alanın dışına çıkmıştık zaten, yeni bir alanda, yeni olasılıklarla karşılaşmıştık. Eski hayat bilgisi derslerimizden öğrendiklerimiz, bu yeni zamanda çok da işimize yaramıyordu. Şimdi fark etmeye başlıyoruz. Gurbete gidenlerin, ev saydıkları kültüre dışarıdan bakabilmeleri gibi, bizde eski bize, sorgulamayla bakıyoruz.
Eleştiriden çok bir fark ediş bu. Masallardaki gibi, aslında sadece bir arpa boyu yol kat ettiğimizi görmek gibi. Şok etmiyor, geçmişe ya da kendimize kızgın değiliz, ama artık başka açılarımız ve perspektiflerimiz oluşuyor. “Gerçekten böyle mi düşünüyordum, böyle mi hissediyordum, yoksa yanlış mı hatırlıyorum?”a kadar gidebilen bir sorgulama. Özeleştiri dozu az, çünkü artık daha geniş açılardan daha derin perspektiflere bakıyoruz. Açılar ve perspektifler yabancı, o yüzden gözlerimiz henüz buğulu görüyor, ama yine de kavramaya başlıyoruz.
Aslında o kadar da aşmamışız kendimizi, aslında her şeyi bilmiyormuşuz, aslında o kadar güçlü, ya da o kadar sakin değilmişiz, aslında bilinçaltımızda dolaşan aysbergler varmış, aslında bildiğimiz gibi değilmiş. Ama diğer taraftan, önemli sandığımız bir sürü şey, insan ya da alışkanlık da o kadar değerli değilmiş, vazgeçilebilirmiş, aşılabilirmiş.
Kendimizi bilme yolculuğunda, daha derine bakıyoruz artık. Gördüklerimiz ilginç, ama korkunç değil. Bu yüzden değişimden, ki bu daha çok bir dönüşüm, ve dönüşümden korkmamak lazım.
Biz bu sorgulama ve fark etme çabasındayken, birer birer insanların ve toplumun etki ya da tepkileri anlamsızlaşmaya başlıyor. Ait olduğumuz grup ya da çevreler, ya da iç ve dış çemberlerdeki insanların hakkımızda ne düşünecekleri, neler diyecekleri, ya da neler yapabilecekleri eskisi kadar bağlamıyor elimizi ve dilimizi. Artık çok da umurumuzda değil. Bizi izlemeleri, takip etmeleri, açık kollamaları, hatta tuzak kurmaları bile bağlamıyor. Yeni bizi biz bilmiyoruz ki, onlar anlayabilsin. Bu yüzden, toplamada sıfır, çarpmada bir olan etkisiz elemanlar gibiler. Bir yararları var ama, kimyadaki katalizörler gibi, dönüşüm sürecini güçlendiriyor ve hızlandırıyorlar.
Bu derin sorgulama, bizi sosyal iletişime itiyor. Kendimize odaklanmak pek de alışık olmadığımız bir şey, ve oldukça yorucu. Bu yüzden iletişim, paylaşma, ve insanlarda dinlenme çabamız var. Başkalarına anlatasımız var. Dinlemek istemiyoruz, ama konuşasımız var.
Bir de gecikmeler oluyor. Beklenen şarkı, bitmeyen şarkı gibi oldu. Sürekli gecikiyor beklediklerimiz. Bir şeyler oluyor, oluveriyor, ve havuç uzaklaşıyor yine. Bu da biraz canımızı sıkıyor…
Aslında değişim daha önce başlamış olmasına rağmen, 11.11.11’de ben de çalışma yaptım, ama esas dönüşüm tarihi daha sonra. 20.11.2011 de önemli ama o da değil. Bu ayın sonlarından itibaren, bu süreçte netleşme olacak. Beklediklerimiz müspet ya da menfi sonuca ulaşacak. Ve ne yazık ki, ancak ondan sonra anlayabileceğiz birçok şeyi. Ancak o zaman, yeni alanda özgürleşecek, yeni açılara alışacak, yeni perspektifleri sevmeye başlayacak, ve net görmeye başlayabileceğiz. Geçen senelerde de oldu, düğün gecesi, Şeb-i Aruz’da, 17 Aralık’ta…
Acele etmeyelim. Sık söylüyorum, ama sabırsız adam iki kere bekler. Bu süreci kendimizi, yeni bakış ve görüşlerimizi, yeni analiz ve sentezlerimizi tanımaya ayıralım. Ama bu süreçte, istediklerimize çok dikkat edelim. Çünkü daha önceki yazıda bahsettim, artık düşüncelerimizin gerçekleşme katsayılarında bir artış var, ve kutsal metinlerdeki “düşüncelerinizden de sorumlusunuz” ifadeleri artık daha da geçerli.  Öfke, endişe, üzüntü normal, ama bunlara esir olmak, aslında değiştirilmeleri için çok uygun bir iklimdeyken, hayatımızdaki engelleri aşmamızı engelleyebilir. Kendimizi izliyoruz ya, bu program interaktif, ve kolay olmasa da, kendiniz, sevdikleriniz, bütün insanlar ve insanlık için “iyi” şeyler istemeye devam edin…
Neşeniz, bilir…
Sevgi ve bilgi, paylaşılarak çoğalır…
Maksat Bir, rivayet muhtelif…
Sevgi ve ışık…
Korkut Keskiner

Doğal Görmeyi Geliştirme ve Mükemmel Görüş Olumlaması


Mükemmel görürüm.
Görüşüm sürekli gelişiyor.
Kenardan görüşüm gelişti.
Gözlerim sağlıklı ve mükemmel durumdadır.
Benim gözlerim sık sık enerji ve besin alır.
Benim gözlerim mükemmel kan akışı ve dolaşımına sahiptir.
Görüşüm yenileniyor.
Görüşüm hergün düzeliyor.
Hergün daha açık seçik ve keskinleşmiş görüyorum.
Tüm mesafelere odaklanabilirim.
Gözlerim doğal olarak rahatlamış ve sağlıklı.
Benim gözlerim stres ve gerginlikten kurtuldu.
¹Gözlüğüme daha az bağlıyım.
Karanlıkta da daha iyi görürüm.
Sevgi, neşe ve ahenkle görüyorum.
20’de 20’den daha iyi görürüm.
Harika görüş için tüm tıkanıklıkları salıyorum.
Şimdi bakmayı sevdiğim bir yaşam yarattım.
Şimdi kendi güzelliğimi ve çekiciliğimi görmeye hazırım.
Tamamen görmekten mutlu ve güvenli hissediyorum.
İlahi rehberliği kabul ediyorum ve daima güvendeyim.
Görüşümün gelişimini engelleyen tüm inançlar sonsuza dek gitti.
Benim gözlerim tamamen sağlıklı.


Erdinç Gürsözer
ADAM VE KELEBEK
Evvel zaman içinde, çok sıcak bir yaz gününde, uzun bir yolculuğa çıkmış iki yorgun adam, dinlenmeye karar verdikleri bir nehir kenarına varır. Diğeri onu seyrederken birkaç dakika sonra uykuya dalan gencin ağzı açılır. Aralanmış dudaklarının arasından küçük bir yaratığın, gözlerin şimdiye kadar gördüğü en güzel kelebeğin çıktığını söyleyecek olsam inanır mısınız?
 Kelebek nehrin üzerindeki küçük bir kara parçasına süzülür  ve bulduğu bir çiçeğin nektarını içmeye başlar. Sonra ufacık kara parçasının (ki ona devasa büyüklükte görünüyor olmalı) etrafında güneşin ve hafif esen rüzgarın tadını çıkarırcasına  dolanıp durur. Biraz sonra kendi cinsinde bir kelebekle karşılaşıp kur yaparcasına birlikte uçuşarak dans ederler.
İlk kelebek uçarak tekrar bir dalın üzerine konar. Bir-iki dakika sonra, parlak çimenlerin üzerinde yatan büyük bir hayvanın üzerinde uçuşan çeşitli böceklerin arasına katılır…Aradan biraz zaman geçer.
Uyanık olan avare seyyah nehirdeki küçük adacığa doğru bir taş fırlatır; suda oluşan dalgalardan sıçrayan bir damla, kelebeğe isabet eder. Kelebek ilk anda düşecek gibi olur; fakat zorlukla da olsa üzerindeki damlayı silkeleyerek kanatlarını çırpar ve havalanır.
Son süratle çırptığı kanatlarıyla uyuyan seyyahın ağzına doğru uçar. Seyyah, yerden aldığı yaprağı arkadaşının yüzüne tutarak merakla minik yaratığın neler yapacağını seyre koyulur.
Kelebek, dehşet içinde defalarca engelin üzerine atılır: Uykudaki seyyah homurdanır.
Kelebeğe işkence yapan seyyahın elindeki yaprağı bırakmasıyla birlikte minik yaratık kendini açık dudakların arasından içeriye zor atar. Kelebeğin içeri dalmasıyla birlikte uyuyan seyyah uyanır ve silkelenerek oturur.
Arkadaşına:
“Biraz evvel çok korkunç bir şey yaşadım, kabus gördüm. Sakin ve huzurlu bir kalede yaşıyordum fakat sıkılıp etrafı keşfetmek istedim ve dışarı çıktım.
Rüyamda sihirli bir şekilde uzak diyarlardaki keyifli ve zevkli bir memlekete gittim. Tanrıların içeceğinden kana kana içtim. İnanılmaz güzellikteki  bir kadınla tanıştım ve dans ettik, kendimi sonsuz sıcaklığın kollarına bıraktım. Her biri başka diyarlardan, farklı yaşlarda ve özellikte birçok arkadaş edindim ve birlikte çok keyifli zamanlar geçirdik. Keder de vardı ama sadece var olmanın ne kadar güzel olduğunu vurguluyordu sanki.
Hayat yıllarca böyle sürüp gitti. Sonra birden, hiç tahmin etmediğimiz bir felaket oldu; devasa dalgalar karaya vurdu. Dalgaya yakalandım ve  neredeyse boğuluyordum. Kendimi kaleye geri dönüş yolunda buldum, sanki uçarcasına kaçıyordum; fakat kapısına vardığımda içeri  giremedim. Dev bir yaratık, büyük yeşil bir kapı ile girişi engellemişti. Defalarca kapıyı omuzladım ama nafile.
Birdenbire, tam öleceğimi zannettiğim bir anda büyüleri çözmeye yarayan sihirli kelimeleri hatırladım. Sihirli kelimeyi söyler söylemez büyük yeşil kapı rüzgardan savrulan bir yaprak gibi düştü ve hayatımın geri kalanını güven içinde yaşayabileceğim evime geri döndüm. Fakat o kadar çok korktum ki, uyanmışım”
İdris Şah der ki: “Tahmin edeceğiniz gibi kelebeğin siz olduğu SÖYLENİR. Kara parçası dünyanın kendisidir. Hoşunuza giden-ve gitmeyenler- nadiren düşündüğünüzü sandığınız şeylerdir. Artık gitme vaktiniz gelmiş olsa da (ya da gideceğinizi düşündüğünüzde) gördüğünüz sadece çarpıtılmış gerçeklerdir ve bundan dolayı da sorunuz cevaplanamaz. Fakat “kelebeğin” ötesinde “uyuyan adam” var. İkisinin ötesindeyse Gerçek var. Doğru fırsatlar tanındığında “kelebek” bunların ötesine bakmayı öğrenebilir. Nereden geldiğine; “uyuyan adamın” doğasına ve tabii ki bu ikisinin ötesinde ne olduğuna.
http://holyharmony.wordpress.com/

Sadece Evet de, Hayır'a Dikkat et.!

Hayır Ego tatmini, evet ise kendini keşfetme yöntemidir. Hayır Egoyu güçlendirirken evet ise onu yok eder. -OSHO-

SADECE EVET DE! HAYIR’A DİKKAT ET
close-to-the-nature-66“Hayır” bizim ana tavrımız. Peki niye? Çünkü “hayır” dediğinde kendini birşey zannedersin. Annen hayır diyebildiği için kendini birşey zanneder. Çocuk olumsuz bir yanıt almış, egosu incinmiş, anneninkisi ise tatmin olmuştur. “Hayır” egoyu tatmin eder, egonun gıdasıdır. Kendimizi hayır demeye eğitme nedenimiz de budur.
Hayatta nereye gidersen git karşına hep hayır diyenler çıkacaktır çünkü hayır dediğinde, kendi otoriteni, birisi olduğunu hissedersin, çünkü hayır diyebilmektesindir. “Evet efendim” demek sana kendini değersiz, başkasının emrinde olan bir hiç gibi hissettirir. Ancak o zaman “evet efendim” dersin. Evet olumlu, hayır ise olumsuzdur. Şunu unutma; hayır ego tatmini, evet ise kendini keşfetme yöntemidir. Hayır egoyu güçlendirirken, evet ise onu yok eder. Öncelikle bak bakalım evet diyebiliyor musun? Ancak evet demek imkansızsa o zaman hayır de. Oysa bizim yöntemimiz önce hayır demek; ancak hayır demek imkansız olduğunda, yenik düşmüş bir tavırla evet diyoruz.
Bir gün bunu dene. Kendi kendine o gün her türlü durumda önce evetle başlayacağına dair söz ver. Bunun sana nasıl derin bir rahatlama sağlayacağına gör. Sadece sıradan şeylerde! çocuk sinemaya gitmek istiyor. O zaten gidecek, senin hayırın hiçbir şey ifade etmiyor. Tam tersine senin hayırın bir davetiyeye, bir cazibeye dönüşüyor çünkü sen egonu güçlendirirken, çocuk da kendi egosunu sağlamlaştırmaya çalışıyor. Senin hayırına karşı gelmeye çalışacak, ki bu hayırı evete dönüştürmenin yollarını zaten biliyor. Bunun için birazcık çaba, birazcık ısrar gerektiğini ve hayırın evet olacağını biliyor.
24 saat boyunca her duruma önce evetle başlamayı dene. Bunda çok zorlanacaksın çünkü ancak o zaman hayırın hep önce geldiğinin, aniden ağzından çıkıverdiğinin farkına varacaksın. Hayır herşeyden önce geliyor, bu bir alışkanlık olmuş. Ona başvurma, evete başvur ve evetin seni nasıl rahatlattığını gör.
Doğru düşünmek demek, önce evetle başlamak demektir. Hayırı kullanamayacağın anlamına gelmez bu; sadece yola öncelikle evetle çıkmak anlamına gelir. Evet diyen bir zihinle dünyaya bak ve ancak evet demenin mümkün olmadığı durumlarda hayıra başvur. Evetle başladığında hayır diyecek pek birşey bulamayacaksın. Hayırla başladığında ise evet diyecek pek birşey bulamayacaksın. Başlangıçtaki tavrın, herşeyin yüzde doksanını belirliyor. Her şeyi, hatta sonucu bile belirleyen şey bir şeye nasıl başladığındır. Doğru düşünmek demek, düşün ama anlayış duyarak düşün demektir. Evet diyen bir zihinle düşün. Zihin daima olumsuz olarak çalışır. Zihnin tüm faaliyeti olumsuzlamak, hayır demek üzere kurulmuştur.
Sadece kendini izle ve gün içinde kaç kere hayır dediğini görüp, kotayı düşür. Kendini izleyip kaç kere evet dediğini gör ve o kotayı yükselt. Gitgide  evet ve hayırın derecelerinde küçük bir değişiklik göreceksin ve temelde senin kişiliğin değişiyor olacak. Kaç kere evet daha kolay olacakken, hayır demeye aslında hiç gerek yokken hayır dediğini izle. Kaç kere evet diyebilecekken, ya hayır dediğini, ya da sessiz kaldığını takip et. Her evet deyişin egoya karşı geliştir. Ego eveti yutamaz, o hayırla beslenir. “Hayır! hayır! hayır!” dediğinde içinde büyük bir ego belirir.
Tren istasyonuna gitmen yeterlidir; sen gişede tek başına olsan bile memur başka bir şeyle ilgilenmeye başlar ve sana bakmaz. Hayır demeye çalışmaktadır. En azından seni bekletecektir. Çok meşgulmüş gibi davranacak, şu ve bu kayıtlara göz atacaktır. Seni beklemeye zorlayacaktır. Bu ona bir güç hissi, sıradan bir memur olmadığı, herkesi bekletebildiği duygusunu verir. Aklına gelen ilk şey “hayır”dır, “evet” demek neredeyse zordur. Ancak kendini tamamen çaresiz hissettiğinde, evet demek zorunda kaldığında evet dersin. İzle bunu! kendini evet diyen birine dönüştür; hayır demeyi bırak çünkü egoyu besleyen zehir budur.
-Yaşamın tamamen anlamsız olduğunu hissetmek bir yol ayırımına ulaşmak demektir; ya intiharı seçersin ya da bir arayışçı olmayı; ya deliliği seçersin ya da meditasyonu. Bu büyük bir dönüm noktasıdır.-OSHO

Empati ile Güçlenin

EVE DÖNÜŞ
İç dünyanızın derinliklerine ait katmanlar olan enerji bedenlerinizde olup bitenlerin daha çok farkına varabilmenizin bir başka yoluda “Eve Dönüş” çalışmasıdır.  
Tüm talimatları baştan sona okuyun. Daha sonra adım adım uygulamaya geçin (gerektiği zaman bir gözünüzü açarak sayfaya bakabilirsiniz).
Bu uzun bir teknik olduğundan dolayı, her bir adım için kendinize 30 saniye izin vermek isteyebilirsiniz. Tekniği bir ya da iki kere yaptıktan sonra tekniği takip eden özete göz atabilirsiniz. Eve dönüş tekniğinde pek çok aşama olmasına karşın basit bir tekniktir. Amacımız hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmadan çevrenizdeki şeyleri fark etmektir.
1. 10-15 dakika boyunca yalnız kalabileceğiniz ve kendinizi rahat hissedebileceğiniz bir yerde oturun.
2. Gözlerinizi kapatarak nefes alın: en az yedi kere içinizdeki Titreşimleri Artıran Nefes alın; yani nefesinizi burnunuzdan içinize çekerek ağzınızdan verin. Neden bu şekilde nefes alıp veriyoruz? Nefesinizi burnunuzdan içinize çekmek vibrasyonlarınızı yükseltme niyetinizle birleşerek vibrasyonlarınızı arttırır. Nefesinizi ağzınızdan vermek ise, üzerinizden yorgunluğunuzu, şüphelerinizi ve üzüntülerinizi atmak niyetinizle birleşerek bu olumsuz hislerden kurtulmanızı sağlar. Hayatınız boyunca çektiğiniz üzüntüler elbette Titreşim Artıran Nefeslerle birlikte birdenbire ortadan kaybolmayacak; ancak bu yöntemle adete bir muzun kabuğunu soyup atar gibi yüzey geriliminizi de soyup atabilirsiniz. Titreşim Artıran Nefesler bilincinizin de daha çok farkına varmanızı sağlarlar; bu yüzden iç sesinizin daha çok farkına varmak istediğiniz zamanlar da bu şekilde nefes alıp verin. Ve bilincinizin aracılığıyla yolculuk yapmak istediğinizde, Titreşim Artıran Nefesler istediğiniz yere gitmeniz konusunda size yardımcı olabilirler.
3. Nefes seviyesinde farkında olarak şöyle sorun: “Nefes, tam şu anda bana neler söylüyorsun?” Dikkatinizi nefesinizin seviyesine yönlendirin. Bu seviyede kendinizi yumuşak nüansların farkına varırken bulacaksınız; Nefesi içine çekmenin niteliği ve süresi, derinliği, hangi burun deliğinin daha aktif olduğu, nefes alırken mi yoksa verirken mi daha çok özünüze varıldığı gibi…vs. OTOMATİK SOLUNUM farkına varılmayan bir lütuftur. BİLİNÇLİ SOLUNUM ise Tanrı’nın varlığına erişim yeridir.
4. Titreşim Artıran Nefes alın. Fiziksel beden seviyesinde farkında olarak şöyle sorun: Beden, tam şu anda bana ne söylüyorsun?” Derinlerinde, ayaklarınızın tabanlarını, zemini ve yine ayaklarınızın tabanını keşfederek tüm vücudunuz boyunca başınızın tepesindeki saçlarınıza doğru yükselin. BEDENİNİZ sizin tapınağınız, oyun odanız ve mutfağınızdır, evinizdeki tüm odalardır. Bu beden, isteklerinizi yerinize getirmek için çok çalışır. Dikkatinizi çekebilmesi için hastalanmasını beklemeyin. Hemen şu an ona içinizden gelen bir hediye sunar gibi tüm dikkatinizi verin.
5. Titreşimleri Artıran Nefes alın. ZİHNİNİZ seviyesinde farkında olarak şöyle sorun: “Zihin, tam şu anda nasılsın, hakkında bilmemi istediğin şey ne?” Zihin ve akıl ayrı şeylerdir; şu ana dikkatinizi verme, fiziksel algılarınızı daha derin kavrayarak aralarındaki ilişkileri yorumlayan ve bağdaştıran bir yetenektir. Zihninizle baş başa kalmak sizi canlandırır!
6. Titreşimleri Artıran Nefes alın. Aklınız seviyesinde farkında olun. Şöyle sorun: “Akıl neler yapıyorsun? Tam şu anda bana ne öğretebilirsin?” AKIL, hayatı anlayabilmeniz için, meselelerin en ince tarafları üzerinde çalışarak ayırt eder ve yeni kavramlar oluşturur. En kültürlü yanınız olan aklınız, dikkatinizi çektiğinde sizi çok hoş şekillerde ödüllendirecektir.
7. Titreşimleri Artıran Nefes alın. “Bilinçsiz” olarak adlandırabileceğiniz en yüksek soyut duygularınızdan en ham ve derin seviyelerdeki hislerinize dek uzanan tüm DUYGULARINIZIN seviyesinde farkında olun. Görünüşe bakılırsa, Freud’un zamanında, insanlar çok kötü bir şekilde derin hislerden mahrum edildikleri için bu gizi çözebilmek amacıyla upuzun analizlere gereksinim duyuyorlardı. Ancak insanlık bilinci o zamandan beri büyük bir yol kat etti. Günümüzde en derinlerimizde yer alan duygularımızı dahi çok büyük bir çaba sarf etmeden keşfedebiliyoruz. Sadece sessizce oturarak, “Tam şu anda en derinlerde yatan duygum ne?diye sorun. Daha sonra bu soruyu bırakarak birkaç Titreşimleri Artıran Nefes alın. Cevap kendiliğinden size gelecektir.
8. Titreşimleri Artıran Nefes alın. İnsan deneyiminin sessiz bir tanığı olan Ruhunuz seviyesinde farkında olarak şöyle sorun, “Ruh, şimdi bana öğret. Hayatımın bütünlüğünü anlat bana“. RUHUNUZUN bir ağacın kökleri kadar gizli ama fark edilebilen tininizi, eksiksiz insan formu içinde ifade ettiğinin farkında olun. Evet, ruh kökler gibidir; dünyevi, dolaşık, tutarsız, karmaşık ve zengin. Bazen ruhunuzun lisanı, sağlamlığıyla sizi şaşırtabilir. Öyleyse şaşırın! Bu sizin ruhunuz, öyle değil mi? Farkındalığınızla birlikte ruhunuzun içine yolculuk yapın; o size tam şu anda en çok bilmeye gereksinim duyduğunuz şeyi söyleyecektir.
9. Titreşimleri Artıran Nefes alın. Sizi SİZ yapan Tanrı’nın kıvılcımlarından biri olan TİNİNİZİN seviyesinde farkında olarak şöyle sorun: “Tin, içime daha fazla hakikat solu. Kim olduğum hakikatini kabul etmeye hazırım. Kim olduğumla ilgili ilahi hakikate şu ana kadar olduğundan daha çok uyanmam konusunda bana yardımcı ol. Nefes al ve ol. Bilgi sözler ya da görüntüler ile size gelecektir. Ya da sadece bir varlık hissedeceksiniz ile size gelecektir. Ya da sadece bir varlık hissedeceksiniz. Emin olun ki bu sizin tinsel varlığınızdır.
10. Fiziksel bedeninizi çevreleyen tabaka tabaka dizilmiş enerji bedenleri olan AURANIZIN seviyesinde farkında olarak şöyle sorun: Aura, bedenim içindeki ve çevresindeki enerji neye benziyor? Tepeden tırnağa ve her yönde auranızın görünmez bir ışık ve ses şeklinde titrediğini keşfedin. Bu, bilgidir. Bu elektromanyetik bir enerjidir. Daha sonra, onun hakkında entelektüel olarak daha fazla şey öğrenebilirsiniz. Ancak şimdilik auralar hakkındaki bilginiz ne düzeyde olursa olsun, kendinizi auranızı gözünüzde rengarenk bir halde canlandırmaya ya da değerli bir zerresini değiştirmeye zorlamayın.
11. Bitirmeden evvel, enerjinizi boşaltın. Omurganızın en altından başlayan bir ip düşünün. Onu aşağıya doğru çekin. Ve ne kadar derine gidebileceği konusunda çok mütevazi olmayın. Dünya gezegeninin en sıcak ve yoğun özü olan çekirdeğe yani dünyanın merkezine kadar götürebilirsiniz.
12. Şimdi kendinizi yedi ya da daha fazla ENERJİ BOŞALTAN NEFES’in faydalarına verebilirsiniz. Bunlar hızlı, sığ nefeslerdir; ağızdan alır ve verirsiniz -biraz üfürmek ve biraz da ıslık çalmak gibi. Dudaklarınızı büzerek yapın! Enerjinizi boşaltma niyetinizle birleşen bu solunum şekli, tinsel deneyiminizi fiziksel bedeninizle birleştirmeye yardımcı olur.
13. Dikkatinizi dışarıya, vücudunuza ve çevrenize yöneltin. Gözlerinizi açmadan önce esnemek için birkaç saniye bekleyin.
14. Kendinizi hazır hissettiğinizde gözlerinizi açın. Eve dönüş tekniğini tamamladınız. Gözleriniz açık ve dikkatiniz dışarıya yönelmiş olduğu halde kendinizi bir bütün olarak kim olduğunuzla daha bağlantılı hissedeceksiniz.
EVE DÖNÜŞ – HIZLI VERSİYON
  • Dikkatinizi kendinize vermeye hazırlanın
  • Yedi titreşim artıran nefes alın
  • Dikkatinize nefesinize verin “Nefes, tam şu anda bana neler söylüyorsun?”
  • Dikkatinizi fiziksel bedeninize verin “Beden, tam şu anda bana ne söylüyorsun?”
  • Dikkatinizi bilinçli zihninize verin “Zihin, tam şu anda nasılsın, hakkında bilmemi istediğin şey ne?”
  • Dikkatinizi aklınıza verin “Akıl neler yapıyorsun? Tam şu anda bana ne öğretebilirsin?”
  • Dikkatinizi duygularınıza verin “Tam şu anda en derinlerde yatan duygum ne?”
  • Dikkatinizi ruhunuza verin “Ruh, şimdi bana öğret. Hayatımın bütünlüğünü anlat bana
  • Dikkatinizi tininize verin “Tin, içime daha fazla hakikat solu. Kim olduğum hakikatini kabul etmeye hazırım. Kim olduğumla ilgili ilahi hakikate şu ana kadar olduğundan daha çok uyanmam konusunda bana yardımcı ol
  • Dikkatinizi auranıza verin “Aura, bedenim içindeki ve çevresindeki enerji neye benziyor?
  • Enerji boşaltım kablonuzu yerleştirin
  • Yedi enerji boşaltıcı nefes alın
  • Dikkatinizi dışarıya, çevrenize yöneltin
  • Gözlerinizi açın
Bu teknikteki en önemli nokta, en iyi sonuçlar için bir şeye odaklanmaya çalışmamaktır. Sadece dikkatinizi verin, başka bir şeye gerek yoktur. Bu tekniğin gücü, kendi evinizde kendinizi fark etmenizden başka bir şeyi içermez. Bunu bir “olduğun gibi gel” partisi olarak düşünebilirsiniz. Olduğunuz şekilde kendinizi ziyaret etmeye istekli olmak, büyük bir kendini kayıtsız şartsız sevme yeteneğidir. Burada yaptığınız şey, bilincinizi uyandırmak ve bilincinizle yolculuk etmeyi öğrenmek. Ayrıca bu teknikle enerjinizi içine yönlendiriyorsunuz. Eve Dönüş tekniğinde, adından da belli olduğu gibi, amacınız kendiniz ile, yani size ait odaların ya da parçaların tümüyle birleşmek.
İç dünyanıza yani içeri girmek sizi şoke edebilir, özellikle de daha önce çok fazla deneyiminiz yoksa. Çok fazla şey olup bitiyor. Ama hiç durmamacasına olan bu hareketlilik bir yanılsama. Deneyiminizi tekrarladıkça, bu kaosa yol açan yüzey geriliminiz de ortadan kaybolacaktır. Bu arada önemli nokta çok basit: Düşünceler ve bedeninizin nazik farkındalığı arasında seçim yapmanız gerektiğinde  bedeninize dönün. Düşünceler ve zihninizin nazik farkındalığı arasında seçim yapmanız gerektiğinde zihninize dönün…vs. Kendinizi arayışınız esnasında, belli bir noktaya kadar dikkatinizi verin.
Sıkıntı baş gösterince, birkaç titreşim artıran nefes alın. Can sıkıntısının bedeninizin herhangi bir kısmı ile bağlantılı olup olmadığını sorun. Otomatik olarak zihniniz bedeninizin rahatsızlık hisseden bir tarafına yönelmiş olabilir. Bu durumda bu his ya da basınç ortadan kalkana kadar dikkatinizi oraya verin. Bir diğer olasılık şudur; sizin “sıkıntı” adını verdiğiniz şey, sadece tamamen yalnız başına kalmaktan duyduğunuz bir rahatsızlık da olabilir.
Bu özel deneyiminizden bağımsız olarak bu süreç tinsel yaşamınızla maddi yaşantınız arasındaki uyumu güçlendirecektir. Bu da sizi daha yüksek bir bilinçlilik durumuna ulaştırır.
Empati İle Güçlenin

Rose Rosetree

Zaman ve Süreç Deneyiminiz Değişiyor

Bugünlerde sırf konsantrasyonumuzu korumak bile kabusa dönüşen bir iş olabilir! Bilgi Çağı’ndan çıkıp Sezgi Çağı’na giriyoruz ki, bu da gerçeği algılama biçimimizde önemli bir değişimden çok daha fazlasını getiriyor. İlk olarak dünyanın çok hızlı hareket ettiğini ve sizin daha fazla kendinizi zorlayarak ve hızlanarak dünyanın bu hızına yetişmeniz gerektiğini hissedebilirsiniz.  Bir işi bitirdiğinizde on tane daha görevin sizi bekliyor olduğunu bilmek, başarılarınıza veya yaratıcılığınızı kullanarak yaptığınız işlere sevinecek zaman bulamamanıza neden olur. “Yapılacaklar” listeniz yakın gelecekteki birçok şey ile dolup taşmıştır. “Eski iyi günlerde” her şeyin ne kadar da sakin ve güzel olduğunu düşünmekten kendinizi alamazsınız. Zihniniz dinlenmek için geçmişe ve planlarınızı koordine edebilmek için geleceğe gider. Çok nadiren şimdiki zamanı yakalar ve anı yaşarsınız. Bu nedenle kendinizi baskı altında hisseder, kendi frekansınızı yakalayamaz ve sınırsız enerji rezervinizden faydalanamazsınız. Kendinizi sık sık bitkin ve tükenmiş hissedebilirsiniz. Algının eski yolunda, zaman ve süreçlere ilişkin deneyimleriniz bir görecelilik fonksiyonu yaratır; geçmişi bugüne ve bugünü geleceğe kıyaslar.

Sezgi Çağı’nda ise bunun tam tersi yaşanır -geçmiş ve gelecek genişlemiş bir şimdiki zaman tarafından yutulur ve böylece ortada görecelik ya da kıyaslanacak herhangi bir şey kalmaz. Sadece ihtiyacınız olan her şeyi barındıran daha büyük bir varlık ve dikkate doğru sizi yönelten sonsuz bir şimdiki zaman vardır. Her şey anın içindeyken ve şu an gerçekleşirken enerji ışık hızında hareket eder. Şimdiki zaman ve gelecek hareket ve sonuçları arasında hayal ettiğiniz boşluğu dolduran duraklama zamanı ortadan kaybolur. Böylece bir sorunu çözerken, kararlar alırken veya hedefler belirlerken eğer özellikle sürece dahil olan insanlar konuyu tamamen anlamış ise ve gerekli mantıksal süreç sağlanmış ise çok daha kısa zamanda sonuç alınabilir. Bir kez “hiper-uzaya zıplama” deneyiminden geçerek genişlemiş Şimdiki Zaman’ı yaşadığınızda, kendi frekansınızı oturtabilirsiniz ve yaşamınız sakinleşerek zaman neredeyse sonsuz bir hale gelir.
Kişisel gerçekliğiniz ile yüksek vizyonunuz arasında bilinçli olarak salınarak, zaman çizelgesi ve trendler hakkında doğal bir duyu geliştirebilirsiniz. Daha kapsamlı düşünen, potansiyelleri önceden fark eden ve daha fazla değişken arasındaki iç bağlantıların daha fazla farkında biri olabilirsiniz. Bir yolun diğerlerine göre önceliği olabileceğini sezebilirsiniz. Yeteneklerinizle sürece olan etkinizden mutluluk duyabilir ve dalgalanmaları, hızlanma ve yavaşlamaları yönlendirmenizden keyif alabilirsiniz.
Zaman çizelgesi, yaşayan ve kapsayan  herkesin ihtiyaçlarını özgün ve değişken bir şekilde yansıtan bir  olgudur.
ŞUNU DENEYİN!
Zaman Çizelgesinin Yolunu Hissedin
1. Sorumluluğunu alıp üstleneceğiniz  bir proje veya süreç düşünün. Bu bir gezi, yeni bir ürün gelişimi veya hangi üniversiteye gideceğinize karar vermek gibi bir süreç olabilir. Kendi içsel merkezi frekansınıza gidin ve tüm süreci yüzeye çıkarın, ilk anından en son ulaşacağı gerçekliğe kadar kendinizle birlikte süreci boşluğa yayın. Bir yanınız artık olacakları çoktan gördü ve tecrübe etti bile, gevşeyin.
2. Sürecin enerjisini hissedin ve bedeninizin olayların akışına göre doğruluk ve endişe sinyallerini yaymasına izin verin. Tüm işlemin içinden geçerek, olabilecek her ihtimal, her noktayı tecrübe ediyorsunuz. Nerede yavaşlayıp nerede hızlanacağınızı, diğer insanların dahil olabileceği yerleri ve iş akışının nerede duraksayacağını izleyin ve test edin.
3. Zaman çizelgesi çizin, bir kağıda bir nehri resmeder gibi. Genişlemeleri, daralmaları, artış ve azalış ile hızlanabileceği yerleri ekleyin. Farklı hareket ve eylemlerin, enerjilerin farklarını belirtin. Akışın değişimine etki edebilecek şeyleri hissetmeye çalışın ve isimlendirin. “Tartışma”, “kayıp”, “pozitif enerji”, “senkronizasyon”, “iyi şans” gibi etiketler kullanın.
4. Güncelleyin, tekrar tecrübe edin, nasıl gelişmesini istediğinize göre zaman çizelgenizi tekrar tekrar yapılandırın.
SORUNLARI MEYDANA GELMEDEN
FARK EDEBİLİRSİNİZ
Zihniniz durağanlık ve tanımlamalardan hoşlandığı için enerji akışındaki değişimlerin erken sinyalleri görmezden gelmek kolaydır. Düşünmenin eski yolunda buna “sorun çıkarmak” diyorduk. Bilinçli hisleri kullanarak ve görünebilirlik eşiğinde daha tetikte olarak problemleri önceden sezebilirsiniz. Hislerinize kulak verirseniz, çalışanlarınızın davranışlarına ve çevresel etmenlere dikkat ederek takip edebilirsiniz, yaklaşan olayları isabetli bir şekilde etkileyecek eylemleri önceden fark edebilirsiniz. Hayatın ve sürecin bozulmaya bağladığını, tıkanmaya ve sıkışmaları görebilirsiniz.
Yaklaşan olayların gölgeleri kendilerinden önce gelir.
Kadim Atasözü
Çevrenizde veya kendinizde bir enerji sorunu olduğunu düşündüğünüz, mutluluğunuzun azaldığını veya sağlığınızın bozulduğunu hissettiğinizde ve aynı miktardaki çabalarınız artık aynı verim ve sonuçları vermemeye başladığında yapmanız gereken; değişmektir!
ŞUNU DENEYİN
DEMLENEN DEĞİŞİMİ NASIL SEZERSİNİZ?
1. Dertler ve sorunlarla karşılaştığınız bir dönemi hatırlayın. Erken uyarı sinyalleri var mıydı? Eğer daha duyarlı olsaydınız, süreçte bir yön değişimi olduğunu fark edebilir miydiniz? Sorunlar yüzeye çıkmadan önce bedeninizde ve çevrenizde neler hissediyordunuz? Eğer gerçekleşmeye çalışan olayları fark edebilseydiniz nasıl tepkiler gösterebilirdiniz?
  • Bir sorunu fark etmek için hangi duyularınızı kullanırsınız? Bunlar vücudunuzda nereye kaydoluyor?
  • Bir olayın sorun haline dönüşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • Bir problemin şu an var olduğunu veya potansiyelini, bu değişim sürecinin ne kadar sürede gerçekleşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • “Tam doğru” bir çözüm sizi nasıl hissettirir?
2. Bugünden başlamak üzere enerji bozulmalarını ve sürecin tıkandığı anları hissetmek, vizyonunuzu kontrol etme zamanının geldiğini anlamak, ne zaman ne şekilde hareket etmeniz gerektiği ve tam bir perspektif geliştirmek için daha çok bilgiye ihtiyaç duyup duymadığınızı anlamak için pratik yapabilirsiniz.
KISACA…Titreşimsel sorun çözme ve planlamada sorunları, ruhunuza ve kaderinize tecrübe katmak adına bir duruma yönlendirilmiş sorular olarak görürsünüz. Sorunu çözmek sağlıklı bir enerji akışını tekrar düzenlemek adına ne yapılması gerektiğini görmek ve yeni bir yol bulmak için enerjinizi hareket ettirmek demektir. Kaderini bulmak, bireyler için hayattaki en büyük çözümü sağlar, çünkü ruhunuzun yaşadığı gibi yaşadığınızda, birlikteliği tecrübe eder, gelecek sorunlar ve gelecek için planları ortadan kaldırmış olursunuz. Geniş ölçekli çözümler her zaman kazandırır. Hayatın tüm biçimlerini önünüze sunar, fiziksel, duygusal, zihinsel ve spiritüel olarak birçok düzeyde etki eder.
Karmaşık durumlarda bile, karar vermek için kendi içsel frekansınızda merkezlenerek bir süreliğine vizyonunuzu kontrol etmeniz gerekir. Hayatınızın yönü değişiyor, gelişiyor olabilir. Çok fazla seçeneğiniz olduğunda seçimlerinizi tartmak için bedeninizin incelikli doğrularını çağırarak kaygı sinyallerinize dikkat etmeniz gerekir. Hedefleri planlar ve seçerken, günlük kişisel gerçekliğiniz ile daha ileri seviye hayalleriniz arasında kasıtlı olarak ve sık sık gidip gelmek önemlidir. Kaderiniz, herkesin kaderi ile ortak bir şekilde gelişir, bu nedenle planlarınız akışkan ve şu anda olmalıdır. Sezgi Çağı, zaman ve zaman çizelgesine ilişkin tecrübelerinizi değiştirir, geçmiş ve geleceğin genişletilmiş bir şimdiki zaman tarafında emilip yutulduğunu fark etmeniz, gerçekleştirme sürecini hızlandırır. Zaman çizelgeleri insanların seçimleri ve planları tarafından etkilenir ve sıklıkla kontrol edilmelidir.
AKIŞA UYUN Kİ SORUNLAR ÇÖZÜLSÜN…Hayat hareket halindedir. Sizi dalgadan parçacığa, hareketten duraksamaya götüren bir eğlence trenidir. Dalga, akış ve gevşemenin neşesini getirir. Duraksama kendinizin -bireyselliğinizin, çoğulluğunuzun ve birlik olgusunun- farkına varmanızı sağlar. Dalga ve duraksama. Genişlemek ve büzülmek…Ayrık olmak ve yeniden birleşmek…Vermek ve kabul etmek…İletişime geçin ve bağınızı hissedin. Öğrenin ve bilgeliği tecrübe edin. Siz dalgasınız ve parçacıksınız ve tekrar dalgasınız ve tekrar parçacıksınız. Her seferinde, yenisiniz.
Zihni yanlış kullanmak gibi sağlıksız alışkanlık edindiniz. Bir dalgadasınız ve zihniniz “Hayat enerjidir ve ben hareketim” diyor. Sonra duraksayıp parçacık olduğunuzda, zihniniz yeniden tanımlaması gerektiğini düşünüp “Hayat katı ve ben sonlu bir bireyim” diyor. Tekrar dalga olmaya başladığınızda, zihin tanımlamasını yeniden “akışa” çevirme konusunda baskı altında kalır. Kendi alışkanlığı yüzünden inatçıdır. Sizin ve hayatın sadece tek yönlü olmasını, hayata ve kendinizin doğal parçacık-dalga sistemini tecrübe etmenize bu kadar takılmamanı ister. Zihin kendi kısıtlı bakış açısından dalga-akış durumundan parçacık-duraksama haline her geçişinde kendine “Ben hatalıyım. Bir şeyler yanlış. Bir sorunum var. Bunu beğenmedim. Bu değişimi kontrol etmeliyim” der. Korku üretir ve gereksiz sıkıntılar doğurur.
Kendinizi tecrübe etmenin en yeni halinden keyif almak yerine, sorun sahibi olmaya odaklanmak insanoğlunun en büyük çılgınlığıdır. Sorun sahibi olduğunuzu hissettiğiniz anların altında, akış da olsa duraksama da, bir sonraki, şu ankinden daha fazla keyif alınabilir bir deneyime doğru yön değiştirdiğiniz hissi vardır. Deneyime sınıflandırmadan geçin ve onunla bir iletişim kurun. Hareket edin, açıklayın, yaratın ya da duraksayın, tekrar merkezinize dönün ve takdir edin. Sonra da dış dünyanın kendisini nu enerji döngüsüne -hayalinize, filminize- doğal olarak uyum sağlamasını izleyin. Zihnin tereddütleri olmadan, dünyanın tereddütü olmaz sorunlar ve cevaplar çözülür; varoluş yok oluş ve yeniden varoluş gerçekleşir bunun yerine. Yaşamdaki şekiller gelir ve geçer ve evrimleşir.
Zihninize tanımlama yapmasına son vermeyi ve şu an deneyimi ile “bir olmayı” öğretebilirsiniz. Zihninize, döngünüzün değişimlerini nasıl fark edeceğini, her aşamanın hazlarına uyum sağlamasını, “yanlış” kavramını, deneyimi mutlulukla kucaklayarak değiştirmesini gösterin. Zihninizin kopuk ya da dirençli olduğunu her fark ettiğinizde, boş verip mevcut faza yeniden katılmasını ve hazzı aramasını sağlayın. İleride bu derin hazlar, her farkındalık içeren her değerli anınıza sevgi katmanıza izin veren birleştirici prensip olacaktır. Ruhun hazzını düzenleyici prensip olarak ele aldığınızda yanlış bir şey, sorun, cevap kalmayacaktır. Hayat kendini bilgece geliştirir. Cevaplar zihnin ruhla buluştuğu, bu buluşmalarda, sonraki en uygun şeyi seçmenin keyfini yaşattığı anlık durma noktalarıdır. Sorun yaşamayı bırakabilirsiniz. Şimdi’ye kendinizi bıraktıkça, hiçbir şeye ihtiyaç duymazsınız.
Frekans “İnsan titreşimlerinin etkisi ve anlamı”
Penney Peirce