Değersizlik Duygusu mu? Değersizlik İnancı mı?
Değersizlik bir duygu değil bir inançtır. Bilinçaltına
en derinlere yerleşmiş köklü bir inançtır.
"Bu ayrıntının ne önemi var" diyebilirsiniz.
Ha duygu, ha inanç. Çok önemi var. Duygular geçicidir. Üretilirler ve
kullanılırlar. Ancak kullanılmayan ve ifade edilmeyen duygular birikir ve
zamanla soruna yol açarlar. Ama birikmiş duyguları bile boşaltma ve bedenden
akıtma olanağı vardır. Duygular bedende bir eylem karşılığı olarak üretilirler.
Genellikle de riskli olarak algılanan olaylar karşısında üretilirler.
Bilinçaltının bir olayı riskli kabul edebilmesi için bu olayın bilinçaltında
yerleşmiş bir inancı tehdit etmesi gerekir. Yani değersizlik bir duygu olsa, bu
duygunun üretilmesi için bir inancı tehdit edecek bir durumla karşılaşılmış
olması gerekir.
Hâlbuki esas olan tehdit altında olan durumun
değersizlik inancı olması ve bu tehdidin farklı duygular üretmesidir. İnanç
bilinçaltına artık kesin doğru olarak kabul edilen bir düşüncenin
yerleşmesidir. Bilinçaltı yerleşmiş inancı sorgulamaz, sorgulayamaz. Peşinen
doğru kabul eder ve bu inancı koruyacak şekilde program işletir.
Mevcut bir inancı zorlayan her türlü durumda duygu
üretir. Çocuk doğduğu andan itibaren karşılaştığı değişik deneyimlerin toplamı
bilinçaltında değersizlik inancının yerleşmesine neden olur. Bu inanç yeni bir
inanç üretir. Bu ikincil inanç "değersiz olduğumun anlaşılmaması
gerekir" inancıdır. Çünkü anlaşılırsa risk vardır. Daha güçlü olanlar
tarafından yok edilme riski vardır. Bilinçaltı bu nedenle savunma mekanizmaları
üretir. İnancın sınırlarının zorlandığı her durumda da duygu üretir. Değersiz
olduğunun fark edildiği şeklindeki her algı korku ve öfke üretir.