Freud normal insan davranışları kontrol
eden iki süreç olduğunu öne sürmüştür.
Haz
ilkesi: Haz ilkesi
insanları, arzularının derhal tatmin edilmesine doğru iter. Bu tüm doğal
itkilerin ve temel ihtiyaçların ardındaki eğilimdir. Bilinç dışıyla
bağlantılıdır ve itkisel ilkel ve düzensizdir. Freud’a göre haz ilkesi her
zaman bilinçdışını hareket geçiren ana kuvvettir.
Gerçeklik
ilkesi: Bir kişi
olgunlaşıp toplumsal bir çevrede var olmak zorunda kalınca, karşıt kuvvet olan
gerçeklik ilkesi oyuna girer. Bu ilke bilinçli ve mantıklı düşünceyi içerir ve
günlük hayatı sürdürmek için tatmini ertelememizi sağlar. Söz gelimi, cinsel
arzuların inkar edilmez gücüne rağmen insanlar büyüdükçe bunları kabul edebilir
ve yerine getirebilir bir şey olmadığını öğrenir.
Freud ilk başta bu iki kuvvetin birbirine
karşı ters yönde çalıştığını söylese da daha sonra bu konuda fikrini değiştirip
birlikte çalıştıklarını uzun vadede beraberinde gerilimde bir azalma meydana
getirdiğine karar verdi. Tüm davranışlar ruhsal gerilimdeki bu azalmayı
hedefliyordu.
Genelde Freud, yaşayan organizmaların daima
bir istikrar ve denge elde etmek yöneldiğini savunan biyoloji bilimin bakış
açısına bağlı kalsa da ruhsal çalışmalarda her zaman hazzın her zaman bir
gerilim giderilmesi sonucu olmadığını gördü.
Doruk noktasına giden yolda yaşananların hazzı uzattığı sonucuna vardı.
Doruk noktasına giden yolda yaşananların hazzı uzattığı sonucuna vardı.
Örneğin ön sevişmenin sevişmeden alınan
hazzı artırdığı gibi. Aslında bu durum hedefe ulaşmaktan ziyade hedefe
yaptığımız yolculuğun bize keyif vermesidir. Hedefe ulaştığımızdaki haz belki
birkaç saniyelik beki bir kaç dakikalıkken o yolda yapmış olunan yolculuk
hedefe ulaştığında alınan haz miktarını artırıyordu.
Aslında tüm bu durum yaşanan her şeyin
zihinsel olarak algılamamızdan kaynaklanıyor. Ve bu durumu da duyularımızla yaparız.
Beş duyumuzla. Evet yaşam tamamen bunun üzerine kurulu. Örneğin Bir yemek
yediğinizde ne yerseniz yiyin sonuçta o yemek midenizde kimyasal işleme tabi
tutularak vücudun ihtiyacı olan protein, karbonhidrat, yağ şeker vb. tüm
şeylere dönüşüp emilecektir. Sonuçta mideye giren şeyin hepsi aynı işleme tabi
tutulup ihtiyacımız olan şeyler alındıktan sonra en sonunda ilk durumdakinden
farklı bir şekilde dışarıya çıkacaktır. Ancak yemeği yemeden önce o yemeğin
görüntüsü bize ayrı haz verirken, tadı farklı, kokusu bir haz verir. Ve bu
kişiden kişiye değişir.
Bir başka konu sahip olduğumuzu
düşündüğümüz şeylerdir. Aslında biz hiçbir şeye sahip değiliz. Bu dünyadaki her
şey yaratıcının olup biz burada bir süreliğine kullanma hakkına sahibiz.
Öldüğümüzde her şey burada kalmaktadır.