Hedef, Rüya, Hayal ve Fantezi

 

Eğer hayallerinize karşı takıntılı olursanız bu takıntı ileride pişmanlık duyacağınız şeyleri size çekebilir. Oysaki sizinle dalga geçerlerken olanı biteni sakin ve berrak bir şekilde değerlendirip duygusal tepkilerden uzak durabilirseniz eğer bu sizin hayalinize inancınızın sağlam olduğunu ve kendinizi hayalinizin gerçekleştiği noktada gördüğünüzü gösterir. 




Öte yandan, sizinle dalga geçip alay ettiklerinde kendinizi kırılmış hissederek savunmaya geçerseniz, o zaman hayallerinize takıntılı derecede bağlanmışsınız demektir. Belki de kurduğunuz hayal çok fazla abartılıdır, bu durumda onu tekrar gözden geçirerek daha mütevazi bir hale getirmeniz faydalı olabilir. Her iki durum da sizi geliştirir.

Hayallerimize odaklanarak geçirmediğimiz her anı şüphe ve sorunlara odaklanarak geçiririz. Çiçeklere odaklanmadığımız her anı dikenlere odaklanarak geçiririz. Dâhiler kendi kalplerinin çiçeklerine odaklanır ve deneyimlerinden buketler derlerler. Dehasını uyandıramamış sıradan insanlar ise dikenlere, şüphelere ve korkuya odaklanırlar ve dikkatleri dağılır.

Hayallerimizin Peşinden Gitmek

 

Hayatınız boyunca her zaman korkularla karşılaşacaksınız.

Korku, geliştiğiniz ve kendinizi sınadığınız anlamına gelir. Ben her gün çeşitli korkularla yüzleşiyorum fakat korkunun bir yalan, alta yatan gizli düzenin üstünü örten dengesiz bir algı olduğunu biliyorum. Onu tanıyorum, onunla yüzleşiyorum ve arkamda bırakıyorum. Ondan sonra da ışığımı açıyorum.






“Hoşlanıp hoşlanmamayı bir kenara bırakın. Sadece yapılması gerekeni yapın. Bu, mutluluk vermeyebilir fakat sizi yüceltir."

- George Bernard Shaw

Bir keresinde, hayatta en çok istediği şey yaşamın kaynağını bulmak olan bir biyofizik öğretmenim olmuştu. Birkaç sene evvel ona tekrar rastladım. Bir in restoranına gidip birlikte yemek yedik. Ona isimden, araştırmalarımdan ve yaşamın kaynağı hakkındaki düşüncelerimden bahsettim. Onunla düşüncelerimi paylaştığımda gözleri doldu, ne diyeceğini bilemedi.

Hayatınızın kalitesini sorduğunuz soruların kalitesi belirler

 

Her seviye sizi bir sonraki seviyeye taşımak için gerekli bütün dersleri içerir. Çaresiz durumda olduğunu düşündüğünüz kişileri kurtarmaya çalıştığınızda, onlara gelişmek için ihtiyaç duydukları yaşam deneyimlerinden mahrum edersiniz. Onlar da davranışlarını değiştirerek yaşamlarını dönüştürme kapasitesine sahiptirler fakat o an bunun farkında olmayabilirler.

 


Hepimiz iki taraflı varlıklarız. Depresyon ve aşağılık kompleksi yaşayan birisi aynı zamanda coşkusunu ve kibrini baskılıyordur. Kendini küçük gören kişiyi kurtarmaya çalışırsanız, eninde sonunda kibirli tarafı ortaya çıkıp sizi ısıracaktır. Bu nankörlük değildir; bu evrenin size, zaten mükemmel olan bir dengeyi düzeltmek için hayatınızı ve kaynaklarınızı harcamamanız gerektiği ile ilgili verdiği bir derstir.

 Geçen sene, eski bir arkadaşım bana telefon edip ona borç verip veremeyeceğimi sordu. Veremeyeceğimi söyledim.

 "Fakat neden? Senin çok paran var." dedi.

 

Yaşamda Dengede Olmak

 

Yetişkinlikteki hayallerimizin ve özlemlerimizin kaynağı çoğunlukla çocuklukta yaşanan yoksunluklardır.

Genellikle çocuklukta hastalık yasayanlar ileride şifacı ya da atlet olurlar.

Çocukken sevilmemiş olanlar tüm ömürlerini sevmek ve sevilmek peşinde geçirirler. Değersiz hissettirilenler önemli isler yaparak kendilerini kanıtlamaya, fakirlik çekenler zengin olmaya çalışırlar.

Boşluğu doldurmaya çalışırız, bizler "bizde eksik olduğunu" düşündüğümüz şeyi aramaya programlanmışızdır.



O zaman farkında olmasam da, yaşadığım öğrenme zorluğu ve disleksi hastalığı benim özgür olmamı sağlamıştı ve o sayede hayatıma şekil veren pek çok olağanüstü insanla tanıştım.

Bana neyi yapamayacağım söylenirse onu yapmak için büyük bir arzu geliştirdim. Hiçbir zaman okuma-yazma öğrenemeyeceğimi ve iletişim kuramayacağımı söylemişlerdi, oysa bugün senenin 300 günü seyahat ederek tam da bunu yapıyorum.

Dalga Etkisi

 

İnsanlar genellikle dünya üzerinde önemli bir etki yaratmak için birey olarak sahip oldukları gücü hafife alırlar. Yine de amacınız doğrultusunda hareket ettiğinizde, muhtemelen Dünya üzerindeki her insana ulaşana kadar mesajınızı yaymaya, vizyonunuz aracılığıyla insanlara hizmet etmeye ve onların ilgisini çekmeye devam etmek için güçlü bir istek duyacaksınız. İlham aldığınız amacınızdan etkilenen hemen bir destekçi grubunuz olabilir. Ve bu bireylerin hayatlarında yarattığınız güçlü farkı fark ettikten sonra, muhtemelen devam etmek ve ürününüzün, hizmetinizin veya fikrinizin başka kimlere fayda sağlayabileceğini veya hizmet edebileceğini öğrenmek için daha da büyük bir etki yaratmak isteyeceksiniz.






Mümkün olan en büyük etkiyi yaratmak için, görevinizi en yakın etki alanınızdan tüm gezegene genişletmeye devam edeceksiniz. Yaptığınız her şeyin insanları nasıl etkilediğini ve sevdiğiniz şeyi yaparak, yaptığınız işi severek ve bunu yapmak için finansal olarak ödüllendirilerek yaşam kalitelerini nasıl artırdığınızı gözlemlemek ve takip etmek sizin için akıllıca olacaktır. Hizmetiniz ne kadar büyürse, o kadar çok kişiye ulaşır ve ilham verirseniz, zihniniz ve kalbiniz o kadar çok açılır.

Kahramanınızın Gücü


 

Güney Afrika'daki seminerlerimden birinde, iç kahramanının özelliklerine sahip olma sürecinde olan 17 yaşındaki bir katılımcı vardı. Görüyorsunuz, katılımcılardan kahramanlarını belirlemelerini ve en takdire şayan özelliklerinin bir listesini yapmalarını istemiştim. Daha sonra, bu niteliklere zaten nerede sahip olduklarını bulmaları ve bunları kendi yaşamlarında nasıl ifade ettiklerinin benzersiz yollarını not etmeleri gerekiyordu.



Genç adam düşünme sürecini tamamladığında, Bir şey kaçırmıyorsun, bunu görebiliyor musun? - sadece öyle olduğunu düşündün.” diye sorarak bir fikre ulaşıp ulaşmadığını öğrenmek istedim.

Başını salladı ve biraz öksürmeye başladı. Hiçbir şeyi kaçırmadığınızı fark ettiğinizde olan budur. Bunu keşfettiğinizde, herkesi ve her şeyi kendiniz yaptığınız ölçüde tüm benliğiniz olursunuz. Hiçbir şey eksik!

İçindeki Kahramanı Keşfetmek

 

Bildiğiniz gibi, yüksek değerlerinizi destekleyen insanları fark ettiğinizde, onları zihninizde yükseltme eğilimindesiniz. Bunu yaptığınızda, bu bireyler, onlarla gerçekten tanışmış olsanız da olmasanız da yaşamınızda yer ve zaman işgal etmeye başlarlar. Onlar sizin kahramanlarınız olabilir ve kendi değerleriniz yerine onların değerlerine göre yaşamaya çalışarak onlara eylemleriniz üzerinde yetki verebilirsiniz.






Bahsettiğim gibi, ne zaman kendinizi başka birinin değerleriyle hizalasanız, içsel ahlaki ikilemler yaşamaya başlarsınız ve genellikle odaklanmak için dış motivasyona ihtiyaç duyarsınız (çünkü kendi en yüksek değerlerinize karşı çıkmaya çalışıyorsunuz). Ayrıca günlük konuşmanızda “yapmak zorundayım”, “yapmam gerekiyor”, “yapmam lazım” veya “yapmalıyım” gibi daha fazla emir kipi kullandığınızı da duyabilirsiniz. Hayatınıza bir başkasının değerlerini enjekte ettiğinizde, kim olduğunuz için nankör olduğunuzu unutmayın. Aşağılık hissetmek ve kendinizi küçültmek, sizi ilham aldığınız kaderinizden daha da uzaklaştırır.

Kendi Kaderinizi Yaşamak

 

"Bir şey, insanın ruhunu ateşlediğinde, imkânsızlıklar ortadan kalkar." - JEAN DE LA FONTAINE

 

Bir kaç yıl önce, Quebec’teyken Dönüştüren Deneyim programımı takiben, yedi günlük Yaşadığım Kehanet seminer programını yürüttüm. Sevdiğiniz işi yapmanız ve bundan iyi gelir sağlamanız konusundan bahsederken, öğrencilerimden biri bunu kendi hayatına nasıl uygulayabileceğini anlamak konusunda zorlandı.





Bana, "Dr. Demartini, ne yapmayı sevdiğimi biliyorum ama geçimimi bundan nasıl sağlayacağımı bilmiyorum. Dans etmeyi seviyorum. Ama kim bana bunun için para verecek ki?" dedi.

Hafif kilolu ama kendisiyle barışık bir kadındı. Ona baktığımda dans etme düşüncesinin bile onu heyecanlandırdığını kolaylıkla gördüm. "Dans etmeyi seviyorum" dediğinde yüzünün nasıl aydınlandığını gördüm ve bu değerini gerçekleştirmesinin bir yolu olduğuna emindim.

Ona, "Neden kimsenin para vermeyeceğini düşünüyorsunuz?" diye sordum.

Suçluluk Duygusu ile Baş Etmek

 

Ne yapmış ya da yapmamış olursanız olun, siz sevilmeye layıksınız. Bu herkes için doğrudur, ancak çoğumuz suçluluğumuzun değerlilik algımızı gölgelemesine izin veririz. Sonuçta suçluluk, geçmişte zevkten çok acıya, kazançtan çok kayba, olumluluktan çok olumsuzluğa ya da kendinize veya başkasına yarardan çok zarara neden olduğunuz varsayımıdır (gerçeklere dayanması gerekmez). Yaptığınız veya yapmadığınız bir şey için kendinizi kötü hissettiğinizde, duygusal bagaj biriktirirsiniz ve seveceğiniz şeyi hak ettiğinize inanmaktan kendinizi alıkoyarsınız.



Suçluluk, gerçek ya da hayali geçmiş eylemleri telafi etmek için (para, zaman, enerji vb.) vermeye devam ettiğiniz özgecil bir varlık durumunda sizi bağlı tutabilir. Borçlu olduğunuzu düşündüğünüz insanlara ödenemez bir borcu ödemeye son verebilirsiniz.

Kendimizi Desteklemek

Yaşamımızda eylemlerin psikolojik kökenlerine baktığımızda, üç şey görünür:

·     Hayatımız üzerinde hâkimiyet sahibi olmak,

·     Sevmek, sevilmek, ait olmak,

·     Benliğimizi değerli görmek.








Davranışlarımız aslında, hayatımızda bunlara sahip olmamıza hizmet eder. Buradaki kritik şeyse bunları nasıl elde edeceğimize dair inançlarımız ve onları elde etme yolları konusundaki şablonlarımızdır.

Doğru referans ve destekleyici düşünce ile kolaylıkla elde edebileceğimiz şeyleri, yanlış düşünce ve referanslarla kendimizden çok uzağa konumlandırabiliyoruz.

Zihnimizi Doğru Yönlendirmek

Yaşamımızda çoğu zaman, bir şeyler istediğimizi söyleriz. Aynı zamanda da bol bol ona nasıl sahip olamadığımızın mazeretlerini sıralarız.

Sanırız ki ona nasıl sahip olamadığımızı ne kadar çok konuşursak ya da nasıl sahip olamadığımızın hikâyesini anlatırsak istediklerimize ulaşabiliriz.



Bir şeyi istediğimizi anlatırken ona nasıl sahip olamayacağımız konusunda mazeretlerle birlikte anlatıyorsak aslında o şeyi gerçekten istemiyoruzdur. Yaptığımız şey, egomuzu yatıştırmaktır. İstek ve arzumuza sahip olamamanın acısı ile baş edebilmek için zihnimizi rahatlatıcı bir durum yaratmaktır.

Bir şey isteyen olmazsak bir amacımız olmazsa bu realitede kendimizi gereksiz, değersiz ve yetersiz hissederiz. Aynı zamanda bu, kendimizi kötü hissettirir. Bu durumdan kaçınmak amacıyla zihnimize, onu yatıştırmak için peşinde olacağı bir şeyler vererek onu yatıştırma yoluna gideriz. Zihnimizin, ilgileneceği bir meşguliyet yaratırız.

Var Enerjisinden İstemek

 

Yaşamımızda istek ve arzularımızın gerçekleşmesini engelleyen durumlardan biri de yoksunluk enerjisiyle istemektir.

Yoksunluk enerjisini yaratan şey; arzu ettiğimiz şeyi isterken aynı zamanda, buna sahip olmayacağımız korkusu içinde olmaktır. Bu durumdayken, istek ve arzumuzun gerçekleşmeme ihtimali, gerçekleşme ihtimaline göre daha yüksektir.




Yaşamımızda ne zaman bir yoksunluk hissediyorsak, bunun tek sebebi, bir yerde veya bir şekilde bizde eksik olarak algıladığımız bu şeyi başka birinden almaya çalışmamızdandır.

Yoksunluk enerjisi içeren duygusal açlıklarımız tarafından yönetilen isteklerimiz, bizi tatmin olmak için aramakta olduklarımızın maddi ve dokunulabilir şeyler olduğuna - para, araba, ev, kariyer - inanmaya yönlendirir.

İsteklerimizin Olma Şeklini Kontrol Etmeye Çalışmak

          

 Yaşamımızda yeni bir şeyler isteriz ama bunun için farklı bir şey yapmak yerine, sürekli aynı şeyleri yapmaya devam ederiz. Eğer hayatımızda yeni bir şeylerin ortaya çıkmasını istiyorsak rutinimizi değiştirmemiz gerekir. Her gün yaptığımız şeyleri yaparak farklı bir şey ortaya çıkmasını beklemek, hayalperestlikten öteye geçmez.


Bir diğer konu da isteğimizin nasıl ortaya  çıkacağını kontrol etmeye çalışmaktır. Onun, beklediğimiz şekilde görünmesini isteriz. Eğer olaylar, beklediğimiz şekilde olmuyorsa bir şeylerin yanlış gittiğini ve isteğimizin olmayacağını düşünürüz. Bu durum, isteğimizin sabote edilmesine neden olur.

Bir şeyin ortaya çıkmasının birçok yolu vardır. Amerika’ya gitmek istiyorsanız bunu, batıya doğru giderek de yapabilirsiniz, doğuya giderek de yapabilirsiniz. Kullandığınız araç, doğuya doğru gittiğinde panikleyip onu batıya döndürmeye çalışırsanız ya da ondan inip ısrarla batıya giden araç ararsanız; büyük ihtimalle Amerika’ya  ulaşma işi ya hayal olacaktır ya da çok geç gerçekleşecektir.

İstek Ve Arzularımıza Sahip Olma Yolundaki Engelleyicileri Temizlemek

 


İstek ve arzularımıza sahip olma yolundaki en büyük engelleyicilerden biri, o isteğe sahip olma sürecinde karşılaşacaklarımız ve yapmamız gerekenlerle ilgili olumsuz fikirlerimizdir. O süreçte yapmaktan kaçındığımız şeyler, çoğunlukla da bizim sandığımız kadar kötü değildir.







Burada yapılacak en güzel şey; soru sormaktır.

Arzu ettiğim her şeyi bana verecek neyi olmuyorum?

Eğer gerçekten arzu ettiğim şeye sahip olmayı seçseydim, şimdiye kadar yapmadığım neyi yapardım? Olmadığım neyi olurdum? Seçmediğim neyi seçerdim?

Beni, bütün bunları yapmaktan, olmaktan veya seçmekten alıkoyan şey nedir?

Alan Açıcı Yaratım Soruları

 

Sadece aşağıdaki soruları günlük olarak kendimize sorduğumuzda ve yarattığı enerjiyi takip ettiğimizde, yaşamımızda çok kısa sürede birçok değişiklik yaratabiliriz.

Bugün kendimize hangi soruları sorsaydık, yaşamımızda farklı olasılıkların kapısını açardık?

Bugün kim olsaydık, hangi enerji olsaydık, yaşamımızdaki her şey kolaylaşırdı?


                                      

Bugün kendimizle ilgili hangi düşünceleri besleseydik, harika açılımlar yaşardık?

Kendimizle ilgili neyi duymak, hoşumuza giderdi?

Neyi yapabilen olarak etiketlenmek hoşumuza giderdi?

Bunların gerçekleşmesi için kendimle ilgili hangi düşünceleri yapabilirim, ne olabilirim, neye layığım, neyi hak ediyorum formatında yeniden çerçeveleyip değiştirebilirim?

Mücadele Ederek Elde Etmek

Yaşamımızda yaptığımız şeylerden biri, bir şeyi olmak, yapmak veya sahip olmak ve bunların nasıl olması gerektiğiyle ilgili şablon ve tanımlara sahip olmak ve onlardan işlevsel olmaktır.

Olmak veya sahip olmak istediğimiz şeyle aramızdaki en büyük engel, çoğunlukla o şeyle ve onun elde edilmesiyle ilgili tanımlarımız ve nasıl elde edileceğiyle ilgili şablonlarımızdır.









Değersizlik inancına sahip olan insanlar, fiziksel olarak kendilerini değerli yapacak şeyleri elde etme peşinde koşarlar. Çoğunlukla o şeyi zor elde etmenin, onu değerli yapacağını düşünürler.

İnsanlar, değerleri önce nesneler üreterek, sonra bu nesnelerle aralarına mesafe koyarak, sonra da bu mesafeyi aşmak için çaba göstererek yaratırlar. Maddi dünyada değerler, insanların nesnelerle aralarındaki mesafeye göre belirlenir.

Yapabilen Olmayı Seçmek

Geçenlerde, bir grupla yaratım hakkında konuşurken, katılımcılardan biri bana, “Hayatın gerçekleri var. Benim gelirim belli ve bu nedenle de ömür boyu, istediğim milyon liralık villaya ve lüks arabaya sahip olamam.” dedi. Bu düşünceyi, o kadar güzel sahiplenmiş ve o kadar güzel savunuyordu ki, ona farklı alternatifler gösterip her “yapabilirsin, olabilirsin” dediğimde, o, benim sunduğum şeylerin yanlış olduğunu ve onları nasıl yapamayacağını bana ispat etmek için yeni mazeretler öne sürüyordu.




En sonunda ona şunu söyledim; “Bir dakika, ben sana yapabilme ve olabilme yollarını göstermeye çalıştıkça sen onları çürütmeye çalışıyorsun. İstediğin şey nedir? Sahip olmak mı? Yoksa nasıl sahip olamadığının hikâyesi mi? Bu düşüncelere sahip olmak, hayatında ne yaratır? Bu, bir şey yapamadığın ve yaratamadığın durumu yaratır. Yaratmak istediğin şey, bu mu? Neden enerjini bu düşünceyi, kendine inandırmak için harcıyorsun ki? Enerjini, nasıl yaratabileceğin üzerine yoğunlaştırsan ne yaratırsın? Kendine, nasıl yaratabileceğini anlatsan kim olurdun?”

Anahtar da Biziz, Kilit de Biziz

 

 Herkesin bilinçaltındaki kendine özeldir. Yüzeyde görünen şeyler, çoğunlukla doğru değildir.

Bilinçli yanımız, bizi rahatsız eden durumla ilgili bize mantıklı bir cevap verse de bilinçaltımızdaki gerçek düşüncemizin farkında olmadıkça sorun yaşadığımız konular çözümlenemez.







Bir çalışma esnasında, paranın hangi duyguyu hatırlattığını sorduğumda; katılımcı “güç” cevabını verdi.

Bunun üzerine ben de; “Güç senin için ne anlam ifade ediyor?  Geçmişindeki hangi olayla bağlantısı var?” diye sorup ona geçmişine doğru küçük bir yolculuk yaptırdım.

Bedel Biçmek

 Yaşamımızda yaptığımız şeylerden biri de bir şeyler yaratmayı ya da bir şeylere sahip olmayı bir bedele veya paraya bağlı kılmaktır. Böylelikle ona sahip olan olarak aslında, kendimizi değerli kılmaya çalışırız.

Bedelini ödeyerek aldığınız bir şey üzerinde, çok rahat bir şekilde hak sahibi olduğunuzu iddia edebilirsiniz. Ve bu size, bu dünyada farklı bir konum sahibi olma şansı yaratabilir.



Bu durumun, hayatımıza olumlu yönde katkısı olduğu gibi aynı zamanda negatif yönde de etkisi olmaktadır. Olayı aşırı kontrol etme haline getirdiğimizde ise kolaylıkla elde edebileceğimiz şeyi, elde edemez hale geliriz. Bedelini ödemediğimiz şeyi, kabul etmekte zorlanırız. Onu sahiplenemeyiz.

Kolay şekilde elde ettiğimiz şeyi, sanki elimizi yakıyormuş gibi hemen elimizden çıkarmaya çalışırız.

Fantezilerimizin Ötesine Geçmek

  İstek ve arzularımızı elde etmeye çalışırken yaptığımız şeylerden biri de kendimize ne söylediğimizin ve ne yaptığımızın ve bunları yaparken de aslında ne aradığımızın ve ne elde etmek istediğimizin farkında olmamaktır.


Geçen gün biriyle konuşurken bana geçmişinde platonik yakınlık hissettiği birinden bahsetti. O kişinin, şimdiye kadar rastladığı kişiler içinde en düzgünü olduğunu ama onun farklı birini tercih edip evlendiğini anlattı. “Onun gibi düzgün birine bir daha rastlamadım. Düzgün erkek yok varsa da çok az ve beni bulmuyor. Okul biter bitmez birinin beni bulmasını ve benimle evlenmesini istiyordum.“ dedi. 


Kendisine şunları sordum;

"Kendine bu fantezileri anlatırken kim oluyorsun?

Biri seni tercih etmediğinde kim oluyorsun?

İstediğin tarzda biri olmadığını kendine söylediğinde kim oluyorsun?

Bu fantezini anlatırken nasıl bir enerjide oluyorsun?

Bağımlı İlişki Yaratmak


Geçen biriyle sohbet ederken ‘insanların, onun sevgi olduğunu görmediklerini’ söyledi. Kendisine şunu sordum; “Kimin, senin sevgi olduğunu görmesini istiyorsun? Senin sevgi olduğunu kimin fark etmesini istiyorsun?”

Babamın” diye cevap verdi.

Ben de ona tekrar; “Babanın senin sevgi olmanı görmesi için ne gerekir?

Baban, senin sevgi olduğunu görüp anlarsa ne yapmasını, nasıl davranmasını bekliyorsun?







Baban, senin istediğin şekilde davranırsa hayatında neyin ortaya çıkmasını bekliyorsun?”

Bu birçoğumuzun sergilediği davranış biçimidir. Birçok insan, diğer insanlarla irtibatı devam ettirebilmek ya da onlardan istediklerini alabilmek için mutsuz olmayı veya mutsuz rolünü oynamayı seçiyorlar.

Ait Olmak

 

Yaşamımız boyunca kendimizi güvende hissetmek için bir aileye, bir gruba, bir yere veya bir şeye ait hissetmeye çalışırız.  Ait olmak, toplumsal yaşamın bir gereğidir.

Bir aileye, bir gruba, bir arkadaşa veya yere ait hissetmek bizi rahatlatırken, eğer dengeyi kaçırırsak bağımlılık ortaya çıkar.

Dolayısıyla ait olma karşılığında ödün vermek zorunda kalabilir ve istemediğimiz şeyleri yapmaya mecbur hissedebiliriz.






Çocukluk döneminde, sınırlar yeterince bilinip korunamadığı için bu durum daha yıkıcı olabilmektedir.

Bundan kurtulmak veya ötesine geçmek için farkında olmamız gereken şey; hepimizin yaratıcı tarafından yaratılan muhteşem varlıklar olduğumuz gerçeğidir.

Bir yere ait olsak da olmasak da yaratıcının bize verdiği yaşam güvencesine sahibiz.

İhtiyacımız olan araç ise kendimize doğru soruları sormaktır. 

Kendimizi Desteklemek - Bilinçli Yaratma Sanatı Kitrabından

 

Yaşamımızda eylemlerin psikolojik kökenlerine baktığımızda, üç şey görünür:

·     Hayatımız üzerinde hâkimiyet sahibi olmak,

·     Sevmek, sevilmek, ait olmak,

·     Benliğimizi değerli görmek.

Davranışlarımız aslında, hayatımızda bunlara sahip olmamıza hizmet eder. Buradaki kritik şeyse bunları nasıl elde edeceğimize dair inançlarımız ve onları elde etme yolları konusundaki şablonlarımızdır.




Doğru referans ve destekleyici düşünce ile kolaylıkla elde edebileceğimiz şeyleri, yanlış düşünce ve referanslarla kendimizden çok uzağa konumlandırabiliyoruz.

Özgüven sahibi olmak, hayatımız üzerindeki hâkimiyetimiz için en önemli etkendir. Bir şey için yapamam veya olamam tutumunda olduğumuzda o şeyin yapılma ve olma ihtimali sıfırlanırken yapabilirim veya olabilirim dediğimizde ise o şeyin yapılabilme yolunda, birçok seçenek ortaya çıkmaktadır.

Ne İstediğimizden Emin Olmak

 

İstediğimizi söylediğimiz şeylere sahip olmaya gerçekten ne kadar gönüllüyüz?

Ne istediğimizden emin miyiz?

İnsanlar, yaşamlarında ne yaratmak veya neye sahip olmak istediklerinden çoğunlukla emin değildir. Bir şeyler istediklerini söylerler ama ne yaratmak istedikleriyle ilgili bir fikirleri, arzuları veya çabaları yoktur.  




Birisi sohbet ederken; “Bir iş yerine sahip olduğu, arabası olduğu, kendisi ve çocukları güzel giyindiği için insanların onu zengin sandıklarından bahsetti. İnsanların onu bu şekilde görmesine rağmen işin aslının öyle olmadığını, kendisinin yeterli paraya sahip olmadığını ve borç içinde olduğunu ve iş yerinde ciddi görünmek için sürekli olarak asık suratlı davrandığını.” söyledi.

Kendi Önümüzden Çekilmek

 

Yaşamımızı zorlaştıran kişi, çoğunlukla kendimizden başkası değildir. Bunun farkında olmadığımız sürece, kısır bir döngünün esiri olarak kalırız.

Zihinsel bir dünyada yaşıyoruz. Yaptığımız şeyleri, bir duygu ya da hissi hissetmek için yapıyoruz. Aynı şekilde istek ve arzularımızı gerçekleştirmenin sonucunda da bir duygu ya da hissi elde etmek vardır. Çoğunlukla da bu duygu ve his, çocukluğumuzda eksikliğini hissettiğimiz bir duygu ve his oluyor. Peşinde koştuğumuz şeylerin sonucunda elde edeceğimiz duygunun farkında olmadığımızda; bu, bizi bazen uzun bir zamanı boşa harcama durumuyla karşı karşıya getirebiliyor.






Diş hekimliğinde okuyan biriyle birkaç kez sohbet ettik. İlk konuştuğumuzda, okulu bitirme konusunda sıkıntısı vardı. Değersizlik ve yetersizlik duyguları nedeniyle diş hekimi olmayı alıp kabul edemediği için okulu bitirmeye içsel bir direnç gösteriyordu. Bu yüzden okulda, kendini yeteneksiz olarak etiketlemek için oldukça çaba sarf ediyordu. Aynı zamanda, kendini haklı kılmak için yaptığı işlerde yetersiz olduğunu ve sürekli hata yaptığını kendisine telkin ediyordu. Aslında yaptığı tüm işlerde hatalı olması mümkün değildi. Öyle olsaydı, ne Diş Hekimliği Fakültesi’ni kazanır ne de alt sınıflarını geçebilirdi. İlk konuşmamızda, oradaki yanlış düşünce kalıpları üzerinde çalışarak, okuldan mezun olmasını sağladık.

Soru Sormayı Anlamak

 

Soru; bir şey öğrenmek için birine yöneltilen ve karşılık gerektiren söz veya yazı, sualdir.

Düşüncelerimizi yönetmek ve sınırlamalarımızın dışına çıkıp olasılıkları hayatımıza davet etmek için soru sormak bize çok yardımcı olacaktır.

Ancak soruyu nasıl kullanacağımız bu konuda çok önemlidir. Soru sormayı bilinçli yapmak, hedeflerimize odaklanmamızı kolaylaştırır.

Bilmediğimiz şeyleri öğrenmenin en güzel yolu, soru sormaktır.



Sorular, hedeflenen amaca göre farklı form ve içeriklere sahip olabilir.

Kitap boyunca, iki farklı soru formuyla karşılaşacaksınız. Birincisi, hemen cevap verilmesi beklenen sorular, ikinci tür ise hemen cevap alınması beklenmeyen sorular.

Sorularla ilgili farkında olunması gereken ilk konu; soruların tek bir doğru cevabının olmadığıdır. Geçmişten gelen alışkanlığımızdan dolayı bir soruyla karşılaştığımızda en doğru, mantıklı ve genel kabul görecek cevabı bulup vermeye çalışırız.

Yaratım Nedir?

 

Yaratım, istek ve arzularımızın fiziksel yaşamda tezahür etmesi; yani kendini göstermesi ve ortaya çıkmasıdır.

Evrendeki her şey enerjiden oluşmuştur. Herhangi bir konuda istek ve arzu içeren bir durum olduğunda, evrendeki enerjiler hareket etmeye başlar ve istek ve arzumuzun oluşmasını sağlayacak şekilde tepkimeye girer ve birleşirler. İstek ve arzumuzun fiziksel yansımasının bir şekilde yaşamımızda ortaya çıkmasını sağlarlar. Önemli olan, bu durum gerçekleşene kadar istek ve arzumuzu destekleyecek düşünce yapısında kalmamızdır.






Bu, evrensel yasa olan çekim yasasının çalışma biçimidir.

Evrendeki her şeyin kaynağı olan bir yaratıcı vardır. Bizim yaptığımız şey, yaratıcının evrende kurduğu yaratım modeli üzerinden, istek ve arzularımızın fiziksel dünyada ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bilinçli olarak, yaratıcının yaratım prensiplerini kullanarak, kendi yaşamımızı şekillendirmektir.

İstediğimiz Kişiyi, Hayatımıza Çekebilir miyiz?

 

Birçok insan, bunun peşinde. Bu mümkün mü? Hem mümkün hem de değil.

Çekim yasası ile yaydığınız enerjiye uygun nesneleri hayatınıza kolayca çekerken, konu insan olduğunda, olay biraz daha farklı bir boyutta gelişiyor. Bizim kendi enerjimiz olduğu gibi karşımızdaki insanda değişken bir enerjiye sahiptir. Eğer o kişinin enerjisi ile kendi enerjimiz uyumlu değilse bizim alanımıza yaklaşamayacaktır.






Bizim bu konuda yaptığımız en büyük hata, enerjiye değil, kişiye odaklanmamızdır. Burada, göz ardı edilmemesi gereken bir faktör, devreye giriyor.

İnsanların özgür iradesi.

İnsanların özgür iradesi onların enerjilerini yönlendiren ana etkendir.

Hayat bir seçimler sürecidir.