Kocaman Gülümseyin

Pek çok  kişi bir gülüşün  , kişiye  büyük bir itici güç verdiğini duymuştur.

Şu Küçük Testi Yapın: Kendinizi yenilmiş gibi hissetmeyi ve aynı zamanda büyükçe  gülümsemeyi deneyin.  Koca bir gülüş size güven duygusu verir. Koca bir gülüş Korkuyu yener, endişeyi kovar ve karamsarlığı alaşağı eder.

Gerçekten bir gülüş, hastalıklı duygularınızı tedavi etmekten fazlasını da yapar.

Eğer  karşımızdaki kişiye  kocaman ve içten gülümserseniz kişi size kızmayı sürdüremez.

Kocaman gülümserseniz, kendinizi mutlu günler gelmiş gibi  hissedersiniz. Ama kocaman gülümseyin. Yarı gelişmiş bir gülümseme tam bir garanti vermez. Dişleriniz  görünene dek gülümseyin. Bu tip  büyük bir gülümseme tam bir garantidir.

 Pek çok  kere duymuşuzdur.  ‘’ Evet , ama bir şeyden korktuğumda veya  bir şeye kızdığımda,  kendimi gülümseyebilecek gibi hissetmiyorum ‘’   
Elbette hissetmeyeceksiniz. Kimse hissetmez. İşin püf noktası kendimize ‘’ Gülümseyeceğim’’ diye emrivaki  yapmaktır.


Ve Gülümseyin…  Gülümsemenin Gücünden yararlanın.



Büyük  Düşünmenin Büyüsü

(Kitabından )

Şükrediyor Teşekkür Ediyorum.


Bu yeni günü bana bahşedilmiş bir armağan olarak görüyorum. Sağlığım  için  şükrediyor teşekkür ediyorum  …Şu anda günümü yaratmaya niyet ediyorum….
Ben kendime değer veriyorum.
Ben hayatıma değer veriyorum.
Benim her anım değerlidir ve ben her anıma değer katmayı seçiyorum.
Bugün, yüksek planda hayrıma olan olayların hafiflikle ve sevgiyle tezahür etmesine izin veriyorum.
Günüme sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla başlıyorum. (Hissedin.)



Hayatın tüm bolluk-bereketine, bilgeliğine ve sevgisine kendimi açıyorum.
Tüm canlılar için barış diliyorum. Tüm canlıların sonsuz huzuru yaşamalarını diliyorum.
Daha önce yaratmaya niyet ettiğim her şeyin mucizevi yollarla bana geldiğinin işaretlerini görmeye niyet ediyorum.
Hayatımda her şey olduğu gibi iyi, güzel ve tamdır!
Şükürler olsun…

Olsun o halde/Amin!

Kelimelerin Kişilik Gelişimine Etkisi

Yapılan araştırmalara göre 3 tür kelimeden bahsedilmektedir: Nötr kelimeler, zayıflatıcı kelimeler, güçlendirici kelimeler

Ederse insanı söz sultan eder;
Ne yumruktan ne kılıçtan iz kalır,
İnsan ölür arkasından söz kalır

Zihnimiz kelimelerden kuruludur İnsanlar kelimelerle hayal kurar ve kelimelerle düşünürler Kullandığımız kelimeler düşünce biçimimizi, bu düşünceler de bütün bir hayatımızı şekillendirirler Mutlu bir yaşantı sürmenin kaynağı güzel düşünmede, güzel düşünmenin de kaynağı güzel sözlerde yatmaktadır.

Etrafımızı bir inceleyin insanların çoğu hayatlarından memnun değillerdir Bunun sebebini günlük yaşantıda kullandığımız kelimelerde hiç aradık mı acaba Kullanılan kelimeleri şöyle bir inceleyelim ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız İnsanımız farkında olmadan çoğunlukla olumsuz duygular barındıran kelimeler kullanırlar

Çocukluğumuzdan beri toplum olarak bardağın boş tarafını görmeye alışmışız Nede olsa arabesk bir toplumun eseriyiz Bizden önce ki kuşak dinlediği zaman çiçeği bile solduran arabesk şarkılarla yetiştiler Arabesk şarkılar özünde umutsuzluğu, çaresizliği barındırır Ayrılık, kavuşamamak, ölüm, şiddet gibi sayamayacağım yüzlerce karmaşık duygular Acı çekmek artık bizim zevkimiz haline geldi

Yapılan araştırmalara göre 3 tür kelimeden bahsedilmektedir: Nötr kelimeler, zayıflatıcı kelimeler, güçlendirici kelimeler

Zayıflatıcı kelimeler ise olumsuz anlamlar, olumsuz duygular yüklüdür Bu tür kelimelerle çirkin ve kötülükleri tanımlarız ,duyduğumuz zaman nasıl bir ruh haline bürüneceğimizi siz tahmin edin


Ağızlarından küfrü, kötü sözü eksik etmeyen insanların bozuk ahlakı, kelimelerin insan psikolojisi üzerine etkisini gayet iyi açıklamaktadır Bu tür kelimeleri fazla kullananlar sevimsizleşir, zamanla istenmeyen nefret edilen insanlar halini alırlar

 Güçlendirici kelimeler olumlu duygu ve düşünce barındıran kelimelerdir Sevgi dostluk, başarı, aferin, güzel gibi kelimeler olumlu duygu barındıran kelimelerdir Bu tür kelimeleri her duyduğumuzda içimiz neşe ile dolar ve kendimizi daha güçlü hissederiz Biz güçlü ve neşeli olursak iletişim yönümüz daha güçlü ve etkili olur


Güzel konuşma insana saygınlık kazandırır Dil bizim dışarıya açılan kapımızdır İnsanların nasıl birisi olduğunu dil sayesinde öğreniriz Ziya Paşa’nın söylediği gibi: İnsan bir yere girdiğinde elbisesi ile karşılaşır Giderken de sözleri ile uğurlanır Kişiliğimizi kullandığımız kelimeler belirler Onun için konuşurken, düşünürken güzel şeyler düşünmeli, güzel şeyler söylemelidir

Ederse insanı söz sultan eder;
Ne yumruktan ne kılıçtan iz kalır,
İnsan ölür arkasından söz kalır


Sözünü bilen kişinin yüzünü ak ede bir söz;
Sözünü pişir diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı;
Söz ola agula aşı, bal ile yağ ede bir söz
Kişi ile söz demini, demeye sözün kemini;
Bu cihan cehennemini, düzelte bir güzel söz Yunus emre

Dil içimizin aynasıdır Her ne kadar yüzü insanın karakteri hakkında bilgi verse de asıl ölçü konuşmasıdır Kullanılan kelimelerin içinde barındırdıkları anlam yükleridir

Bunun yanında seçilen üslupta çok önemlidir Sevgi dolu bir insanın üslubu ve seçtiği kelimeler ile acımasız, zalim bir insanın üslubu farklıdır Birisinin seçtiği kelimeler insanlar arasındaki bağı güçlendirip birleştirirken diğeri insanlar arasında nifak tohumları ekip ayrılıklara sebep olmaktadır

Güzel şeyler düşünelim Birbirimizin kalbini kıracak kötü sözleri, hakaretleri bir kenara bırakalım Hayatımızı güzel sözler üzerine yeniden inşa edelim Geleceğimiz olan çocuklarımıza mümkün olduğu kadar, onların psikolojisini bozacak, kötü sözler söylemekten uzak duralım Akıllı bir insana kırk defa deli dersen insan kendini deli hisseder

Nice ebeveynler tanıyorum, en ufak bir olumsuzluk karşısında çocuklara etmedikleri hakaret ve söylemedikleri kötü söz kalmıyor Çocuklarımız bu kelimeleri ne kadar çok duyarsa o oranda kanıksıyor Kendini değersiz bir birey olarak görmeye başlıyor Ve aptal olmayan çocuklarda aptallaşmaya başlıyor

Güzel söz insan değer verildiğinin ölçüsüdür Kendisine değer verilen, sevgi ortamında yetişen bireyler daha sağlıklı kişilik geliştirirler Sevginin olduğu yerde kalp kırıcı, kötü sözleri kesinlikle bulamazsınız İnsanın kendisi ile diğer insanlar arasındaki muhabbet ortamı pekiştikçe sağlam dostlukların temeli atılır Güzel düşünenler, güzel konuşanlar her yerde aranan, özlenen zatı muhteremler olurlar.

Pozitif Enerji Yaymanın 11 Sırrı

1-    Gülümseyin: Gülmek sizi ve çevrenizdekileri pozitif bir moda sokar. Kötü hissediyor bile olsanız 30 saniyeliğine de olsa gülümsemeyi deneyin ve yaratacağı farkı görün.
2-    İltifatlarınız samimi olsun: İltifat ve komplimanlarınızda içten olun, abartıya kaçmayın. Kişinin görünümü ya da herkesçe bilinen özellikleri yerine pek bilinmeyen yönlerini öğrenin. Mesela soul müziğe olan ilgisini… Ve iltifat edecekseniz bunun hakkında güzel şeyler söyleyerek takdirinizi sunun.
3-    Sarılın: Sarılmak da gülmek gibi basit ama etkisi büyük sihirli davranışlardandır. Yakınlık ve samimiyet derecesine göre sarılmaktan, kucaklaşmaktan çekinmeyin.
4-    Cesaretlendirin: Dünyada cesaret kırıcı yeterince şey var zaten. Haberler, gazeteler, konu-komşu, eş-dost kötü haberler verip durmuyorlar mı? Yüksek potansiyeli olan çok kişi, sırf cesaret kırıcı şeylerden dolayı başarısızlığa uğramakta. Bu nedenle çevrenizdeki kişilere destek olun, cesaretlerini kırmayın, hayallerine saygı duyun.
5-    Pozitif duygular geliştirin: Duygular bulaşıcıdır. Pozitif düşünceyi bulaştırmak için de pozitif ve iyimser yaklaşım geliştirin. Gülümsemek yanında yaşama değer verin, olumlu hatıralarınızı hatırlayın, gündeminizde onlar olsun. Böylece pozitif duygu ve düşünceye doğru sıçrayış gerçekleştirirsiniz.

Kaderini sev, belki seninki en iyisidir.......



Kaderini sev, belki seninki en iyisidir.......
Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye."Ol" der Tanrı.
Güneş oluverir.Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.Bulut olmak ister. "Ol" der Tanrı. Bulut olur.Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.

Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da "Ol" der Tanrı.
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Herşey karşısında eğilir.Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Ordan esen burdan eser, kaya banamısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
Sırtında bir acı ile uyanır....
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır...

Aldığımız nefes bir mucizedir

Aldığımız nefes bir mucizedir, verdiğimiz nefes bir mucizedir. Yaşadığımız her an nefes aldığımız her an bir mucizedir.


Aldığımız nefes bir mucizedir, verdiğimiz nefes bir mucizedir. Yaşadığımız her an nefes aldığımız her an bir mucizedir. Bunu söylediğiniz herkes evet, doğru der. Balıklar, kuşlar, böcekler hayatı sorgulamazlar, öfke duymazlar, yargılamazlar, hiç bir şeyi yok etmeyi düşünmezler, hatta evet düşünmedikleri için zihinlerine, yüreklerine başka fısıltılar dolmadığı için sen insan gibi hayata, dünyaya negatif bir etki bırakmazlar. Çöp üretmezler, kirletmezler, ihtiyacından çok almayı, sömürmeyi bilmezler… Onlar sadece yaşadıkları ana bakarlar. İnsan? Düzinelerce kitap devirir. Konuşur, düşünür (!) Tüm dinleri, ruhsal öğretileri altüst eder, toplantılara katılır, deneyimlerine anlam vermeye çalışır, televizyon izler, gazete okur, araştırır, inceler, binlerce ses…. zihin sürekli didikler, gıdıklar, yargılar, tartar, karşılaştırır, ölçer biçer, kullandığı yüzde bilmem kaçlık kapasiteyi az biraz doldurunca sınırsız kaynaktan bir damla öğrenince, hissedince nirvanaya ulaştım sanır içten içe. Kendisine söylenenleri, öğrendiklerini uygulamaya ve anlatmaya başlar. Hep olumlu olmaya çabalar, öyle algılamaya çalışır, tüm kitaplarda yazan o değil mi? Aslında en büyük tuzağa düşülmüştür. Olan şey hükmetmeye çalışmak, güç elde etmeye çalışmak, saygınlık hayranlık uyandırmaya çalışmak ve daha bunların pek çok yavrusudur. Bir gün bir şey olur ve gerçekten dürüstçe içine bakabiliyorsa dışarıdan gelen her şeyin yapıştırma olduğunu hiç bir şeyin onu değiştirmediğini sadece suyun üstünde akıntı olduğunu alt tabakanın hala aynı koyulukta, karanlıkta kaldığını görür. Ya da tam tersine bazı insan da; sorumsuzca, düşünmeden, aramadan, hissetmeden yaşamaya, sadece bir robot gibi gün doldurmaya, önce nafakasını çıkartmaya sonra kefen parasını biriktirmeye bakar yada nerede akşam orada sabah dünyanın nimetlerini sömürmeye çalışır gittiği yere kadar. Yine bir şeyler eksik, ya da fazla. Hani insan bok böceğinden daha üstündü? Peki yanlış olan nedir, insan? İçinde dürüst kalmış gerçek olan asıl İnsan sessiz çığlıklar atar. bir şey yanlış. ben buradayım, içinde Peki yanlış nerede? Neden sana ulaşamıyor gerçek anlamda ya da aslında sen neden duyamıyorsun? Aldığımız nefes bir mucizedir, verdiğimiz nefes bir mucizedir. Yaşadığımız her an nefes aldığımız her an bir mucizedir. Ama her an yaşadığı mucizenin gerçekten farkına varamaz insan. Sadece aldığı verdiği nefesin bile bir mucize olduğunu fark etmez. Şükretmez. Gerçek anlamda şükür? Aslında yaptığı asıl şeyin maddi yada manevi fark etmez; zihninin en ince kıvrımlarında nasıl daha çok alacağını öğrenmek olduğunu fark etmez ya da fark etmek istemez. Oysa insanın asıl doğası sevgi dir. Sevgiye giden yol ise vermek ve şükretmek ten geçer. Ama hiçbir şey istemeden, umut etmeden. Yeryüzüne sevgi titreşimleri vermediğiniz taktirde aldığınız her nefese ihanet ediyorsunuzdur. 


Sevgiyle kalın

Mutluluk Üzerine Küçük Bir Ders

Kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastladı.

Dilenciye “Dile benden ne dilersen” dedi.
Dilenci güldü ve;
“Sanki dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz” diye yanıtladı.


Kral dilencinin bu sözlerinden çok alındı ve dilencinin istediğini yerine getireceği konusunda ısrar
etmeye başladı:

“Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim” dedi.

“Sen söyle hele; ne istiyorsun?”

Dilenci “Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım”dedi.

Dilenci sıradan bir dilenci değildi. Kralın ilk yaşantısında öğretmeni olmuştu ve ona şu sözü vermişti:

“Bundan sonraki yaşantında tekrar karşına çıkıp seni uyaracağım.”

Kral bu olayı çoktan unutmuştu. Bu yüzden ısrar ediyordu:

“Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir kralım” dedi.

“Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz.”

Bunun üzerine dilenci, çanağını uzatıp,
“Şu çanağı herhangi bir şeyle doldurabilir misin?” diye sordu.

Hayatta Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları

Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu ! Bil ki tuttuğun yolda bir çok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır.
Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolunun her yolcusu rastlayabilir.Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı çok sever…..
Müsaade et de sana evvela, yolunu bekleyen düşmanları ve rastlayacağın tehlikeleri göstereyim.

1. MUVAFFAKİYETİN İLK DÜŞMANI TEMBELLİKTİR.
Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tenbelliktir. Burada sana tenbelliği tarif edecek değilim…Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki, tenbellik insanın karşısına çıkıp ta mertçe savaşan bir düşman değildir. Bilakis eski peri hikayelerindeki gibi, şekilden şekile girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeğe çalışan bir NAMERTTİR. Tehlikesinin büyüklüğü de buradan gelmektedir. HAYATTA MUVAFFAK OLMA YOLUNUN TEHLİKELERİ VE DÜŞMANLARI
Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu ! Bil ki tuttuğun yolda bir çok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır.
Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolunun her yolcusu rastlayabilir.Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı çok sever…..
Müsaade et de sana evvela, yolunu bekleyen düşmanları ve rastlayacağın tehlikeleri göstereyim.

Sen Sevgisin


Sen Sevgisin Sevgi, nesneye bağımlı değildir. Senin Özneliğinin ışımasıdır; ruhunun ışımasıdır.Ve ışıma ne kadar enginse ruhun da o kadar büyüktür. Sevginin kanatları ne kadar geniş açılırsa , varlığının göğü de o kadar büyüktür. 


Şimdi soruyorsun " Sizi sevmeye muktedirmiyim?" yine aynı yanılsama. Sadece" SEVGİ OLMAYA MUKTEDİRMİYİM " diye sor.

Benim mevcudiyetim karşısındayken beni sevmeyi düşünmene gerek yok. Aksi takdirde her zaman ki yanılsamalarının dışına çıkmamış olursun.Burada sadece sevgi olmayı öğrenmelisin. Elbette senin sevgin bana da ulaşacaktır; başkalarına da ulaşacaktır. O seni çevreleyen , her tarafa yayılan titreşim olacaktır. Ve şayet pek çok insan basit bir şekilde sevgilerini , şarkılarını, mutluluklarını yayarlarsa burası bir tapınağa dönüşür.Bir tapınak yapmanın başka bir yolu yoktur. O zaman tüm alan yeni bir enerji ile dolar. Ve kimse yolunu şaşırmaz,çünkü bu kadar çok insanın sevgisi üzerine yağıyor.Her bir kimsenin üzerine pek çok insanın sevgisi yağıyor. Hayat Sevginin çiçek açması için bir fırsattan başka bir şey değildir. Eğer canlıysan son nefesinde bile fırsat oradadır. Tüm hayatın boyunca kaçırmış olabilirsin: Sadece son nefes, yeryüzündeki son nefes: EğerSevgi olabilirsen hiç bir şeyi kaçırmamışsındır.Çünkü tek bir sevgi anı sevginin bütün sonsuzluğuna eşittir.OSHO

Sen Sevginin Işığısın

Bugüne yeniden dogan sana, merhaba ..

sen sevginin ışığısın..

herkes bizlerin istediği gibi değil, olması gerektikleri gibidir.

yargılarımız ve yargılarımız.

çocukluğumuzdan beri, büyürken bizimle birlikte büyüyen ve gürbüzleşen yargılarımız.

yargı sistemimiz öylesine gelişmiştir ki, etrafımızda ne olursa olsun,
aklımıza ilk gelen düşünce yargılarımızdır.

yargılarla dolu günlerimize bir göz atarsak;

"babam da bağırmadan konuşamaz",
"annem de laftan anlamaz, sürekli dırdır eder",
"bu kadın ne kadar çirkin, makyaj yapsa ne olur ki",
"şu adama bak, o boyla o arabaya hiç yakışmış mı?",
"bu adamın doğru bir iş yaptığı yok".

bu örneklere siz daha binlercesini ekleyebilirsiniz.
biri size "kahve mi, çay mı içersiniz?" diye sorduğunda, cevap kahve de olabilir çay da.

bunun nedeni sadece tercih etmenizdir. hiç çilek niye kırmızıdır diye sorgular mısınız?
yaptığınız sadece çileğin lezzetini düşünmektir.

kişileri ve olayları oldukları gibi kabullendiğinizde de hayatınız lezzetlenir.
değiştirmeye uğraşmayın. başaramazsınız.

işin sonunda, siz mutsuz ve huzursuz olursunuz. bunca yargılama içinde, kendinizi unutuyorsunuz
ve sadece bir yargı makinesi haline geliyorsunuz.

herkes bizlerin istediği gibi değil, kendi istedikleri gibidirler.

yaydığımız frekansa uygun olanlar bizimle hayat yolunda dansa devam eder,
uymayanlar ise farklı yollarda.

evrensel aşk tadında kaldıgımız sürece etrafımızdakiler ve içinde soludugumuz olaylar bu frekansda seyredecektir

kendinize aşk ile bakın..

Binmediğim hiçbir otobüs

Binmediğim hiçbir otobüs
Seni İçimden Terk Ediyorum ! beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde
gittikçe azalıyor hayat
neyi erken yaşadıysam
hep ona geç kalıyorum
...
sana göçüyorum her sonbahar
yolların çıkmıyor aşkıma
unuttuğun yağmurların adı saklımda
seni içimden terk ediyorum

susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum

ne unutacak kadar nefret ettin
ne hatırlayacak kadar sevdin
yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin
biliyorum
beni hep bulmamak için aradın
yanılgımdın
yandığımdın
yangındın

sensizliğe yenilmek
sana yenilmekten zor olsa da
ardımda bir sürü belkiler bırakarak
seni içimden terk ediyorum

şimdi
içimizde öldürülecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
tamamlayamadık bizi
elimden tutmadın yalnızlığımın
saçlarımı da uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
al geri veriyorum
kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
sana bensizliği terk ediyorum

yarime uzanmayan bütün dallarım kırılsın demiştin
aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi

ne tuhaf değil mi
içimi acıtanda sendin
acımı dindirecek olanda
ya öldür beni dedim
ya da git benden
içi bulanık bir sevdanın ucunda seni kaybettim

aldırmadın aldırmalarıma
bir gecede yakıp yarini
şafaklara sattın ihanetini
külüme basanlar bile utandı yaptığından

işte soluk bir ömrün
son nefesi
benden
içimden
terk ediyorum

Gül Bahçesi

Bir gezginin yolu günün birinde bir bahçeye düsmüs. O bahçede yalnizgül yetisirmis. Birbirinden narin ve zarif güller. O güller kadar zarif ve latif bir hatun kapi onünde duruyormus. GEZGIN hatuna hayranlik ve saygi ile yaklasip kendisini takdim etmis. Ve hatundan adini bagislamasini istemis.


HATUN: Bana SEVGI derler.
GEZGIN: Sevgi hatun burada yalniz mi oturuyorsunuz?
SEVGI: Hayir esimle beraber oturuyoruz. Ona iLIM derler. Su anda bahçede çalisiyor. Bikmaz yorulmaz bir kisidir, benden bile bikmadi:)
GEZGIN: Bahçeyi dolasmama izin var mi?
SEVGI: Hay hay...lütfen ayakkabilarinizi çikarin da SAYGI dedigimiz su mesleri giyiniz. Onlar öylece konusurken ilim çikagelmis. Bahçeyi birlikte dolasmaya baslamislar.
SEVGI önde ILIM ve GEZGIN arkada yürüyorlarmis. Her gülün bir adi varmis.
MUTLULUK, HOSGÖRÜ, SABIR, KANAAT, Adalet, IRADE, SEFKAT, MERHAMET, AKIL, HIKMET, KUDRET, SAMIMIYET, TEVAZU, FAZILET VE........
Bu kadar çesitte ve bu kadar yogunlukta güzellik bu kadar bakim ve özen, böylesine bir düzen karsisinda heyecanlanan ve hayrete düsen gezgin bahçivan ILIM efendiye sormus:
GEZGIN: Siz hangi gülün hangi isimde oldugunu bazen karistiriyor musunuz?
ILIM: Bazen sasirdigim oluyorsa da, SEVGI hemen yardimima kosuyor, bana dogru ismi hatirlatiyor.
GEZGIN: Güllerin erip eristigi bu topragin bir özelligi var mi?
iLIM: Özelligi olup olmadigini bilmiyorum.
Bu topragi bize VEFA adinda bir dostumuz getirir.
VEFA dostumuzun dedigine göre, örnegin; MERHAMETLI bir insan görünce, ondan olusan topragi bize getirir, biz de onu MERHAMET gülünün altina serpiveririz veya SEFKATLI bir insan görünce ondan olusan topragi bize getirir, biz de o topragi SEFKAT gülünün altina sereriz ve bu böyle devam edip gider.
GEZGIN: Güllere asi yapiliyor mu?
ILIM: Elbette, HAYAL gülüne GERÇEK'i asiladik; ÜMIT gülü olustu.
IMAN gülüne HIZMET'i asiladik; TESLIMIYET gülü olustu.
HIKMET gülüne AKIL 'i asiladik; IRADE gülü olustu.
Bu asilari sürekli yapmak zorundayiz.
Örnegin; o muhtesem ADALET gülüne KUDRET gülünü asilamazsak,
ADALET hemen sararıp soluyor. Aciz kaliyor. KUDRET gülüne ADALET'I
asilamazsak,
KUDRET gülünün topraginda ZULÜM böcekleri üreyiveriyor.
GEZGIN: Bu asilari siz mi yapiyorsunuz?
ILIM: Çelikleri ben hazirliyorum, ama asiyi koyup kovusturan esim
SEVGIdir.
O ILHAM kalemini eline alir, asilanacak varligin AKIL perdesini yumusak yumuşak aralar, böylece o varligin gönlüne ulasir, oraya asi çeligini bir güzel yerlestirir. Sonra da olusan bütün kader sicimi ile tatli tatli sarar. Bütün bu isleri, bu asamalari her seferinde ayni zevk ve heyecan içinde seyrederim. Sanki o anda Allah  yanimizdaymis gibi...
GEZGIN: Tercih ettiginiz güller var mi?
ILIM: Aslinda yok. Fakat esim SEVGI; HOSGÖRÜ için 'o benim beş duyumdur.' der.
SAMIMIYET için, 'o benim AhlakIMDIR' der.
TEVAZU için, 'o benim EDEBIM dir' der, ama ÜMIT'e fazlaca düskün galiba...
Zira ÜMIT için 'o benim kanimdir' der durur...
Bir kaç Gün sonra gezgin bir kasabaya varmis. Bir kahvehaneye girmis.
Burasi oldukça tenha imis. Kuytu bir kösede bir kisi oturuyor ve çay
içiyormus. Gezgin bu zata yaklasmis, yanina oturmus, kendisini takdim  etmis, adını bağışlamasını dilemis....
O zat demis ki: ADEM: Bana ADEM derler.
Gezgin basindan geçenleri; gül bahçesini, iki soylu bahçivani, konusmalari anlatmis. Adem dinlemis.
Sonunda demis ki: O bahçeye INSANLIGIN OLGUNLUK BAHÇESI derler,
insanligin kemal bahcesi de derler...

(Bana gore de adı HUZUR ebedii saddet bahcesi...)

Sadece olumlu düşünmek yeterli değildir

Hepimizin rüyaları vardır, değil mi? Hepimiz; ailemizde, arkadaşlarımızda ya da diğer kişilerde belirgin bir yolla şu ya da bu şekilde fark yaratabilen, özel insanlar olduğumuza inanmak isteriz. Yaşamımızın herhangi bir anında, gerçekten neleri istediğimiz ve neleri hak ettiğimiz konusunda bir fikrimiz olmuştur.

Bununla birlikte çoğumuz yaşamın güçlükleriyle karşılaşınca, rüyalarımızı unuturuz. Özlemlerimizin geleceğimizi şekillendirmedeki gücünü unutarak, onları bir kenara bırakırız. Güven ve ümidimizi kaybederiz. Yaşamda herşeyi değiştirecek gücün, içimizde uyuyor olduğunu hatırlamayız. Bugünden başlayarak, bu gücü uyandırabilir ve rüyalarınızı yaşama geçirebilirsiniz.

Olumlu düşünme, şüphesiz önemli bir başlangıçtır. Elbette nelerin ne kadar yanlış olduğu yerine, nelerin nasıl çözümleneceği üzerinde durmalısınız. Ancak tek başına olumlu düşünce, yaşamımızı değiştirmek için yeterli değildir. Nasıl düşündüğünüzü, nasıl hissettiğinizi ve yaşadığınız her gün yaptığınızı değiştirmek için, bazı stratejilere ve adım adım neler yapacağınızı gösteren planlara sahip olmanız gerekir.

Yaşamınızda bazı şeyleri değiştirmek ya da geliştirmek istiyorsunuz değil mi? Değiştirmek istediğiniz şeyleri iki grupta toplayabiliriz; ya hislerimizi (daha fazla güven duymak, korkularımızı yenmek, mutlu olmak, geçmişte olanlar için kendimizi daha iyi hissetmek gibi) ya da eylemlerimizi (sigarayı, içkiyi, ertelemeyi bırakma gibi farklı şeyleri) değiştirmek isteriz. Asıl sorun; herkesin bu değişiklikleri yapmak istemesine rağmen, çok az kişinin bunların nasıl yapılacağını bilmesi ve sonsuza kadar sürdürebilmesidir. Bunun için bazı temel teknikleri kullanarak, yaşamınızın kalitesini denetlemeye ve değiştirmeye başlayabilirsiniz.

Şu anda bu sürecin sizin lehinize çalışması için gerekli olan tek şey, değişimin mümkün olduğuna inanmakla işe başlamaktır. Geçmiş önemli değildir. Geçmişte işe yaramayan hiçbir şeyin, bugün yapacaklarınızla herhangi bir şekilde ilgisi yoktur. Şu anda yapacaklarınız, geleceğinizi şekillendirecektir. Hemen şimdi kendi kendinizin dostu olmalısınız. Olanlar için kendinizi yıpratmak yerine, derhal sorunlarınızın çözümü üzerinde yoğunlaşmalısınız.

YILGINLIK HİSLERİNİZİ TERSİNE ÇEVİREBİLİRSİNİZYaşamda sık sık, gerçekten kontrol edemeyeceğimiz olaylar olur. Çalıştığımız şirket küçülür ve işten çıkarılabiliriz. Eşimiz bizi terk edebilir. Aile fertlerinden biri hasta olabilir ya da ölüme çok yaklaşabilir. Bu gibi durumlarda artık yapabileceğimiz hiçbir şeyin olmadığı hissine kapılabiliriz.

Belki de bir iş bulabilmek ya da sadece kendinizi daha mutlu hissedebilmek için, bildiğiniz her şeyi denemiş olabilirsiniz. Hiçbir şey işe yaramamış gibi gözükebilir. Elimizden gelenin en iyisini yaparak, yeni bir yaklaşımı denediğimizde hala amacımıza ulaşamamışsak, genellikle bunları tekrar denemeyiz. Niçin? Çünkü hepimiz acıdan kaçmak isteriz! Hiç kimse Başarısızlığı tekrar yaşamak istemez. Hiç kimse sadece hayal kırıklığına uğramak için, bütünüyle kendisini vermez. Genellikle bu hayal kırıklığı deneyimlerinden sonra, tekrar denemekten vazgeçeriz! Böylece hiçbir şeyin işe yaramayacağına inandığımız noktaya geliriz.

Halbuki yanılıyorsunuz. Her şeyi yapabilirsiniz! Bugün, algılama ve eylemlerinizi değiştirerek yaşamınızdaki herhangi bir şeyi değiştirebilirsiniz.

Yaşamınızı tersine çevirmede ilk adım, bir şey yapamayacağınız ya da çaresiz olduğunuza ilişkin inancınızdan kurtulmaktır. Bunu nasıl yapabilirsiniz? Genellikle insanlar geçmişte denediklerini, fakat başaramadıklarını söylemektedirler. Yaşamım boyunca geçmiş geleceğiniz değildir ifadesini sık sık kullandığımı hatırlatmak isterim. Dün ne yaptığınız önemli değildir, şimdi ne yaptığınız önemlidir. Bugün yapacaklarınız üzerine yoğunlaşırsanız, her şey daha iyi olacaktır.

Mesaj basittir. Amaçlarınızın peşinde giderken, sabırla ve esneklik duygusunu kaybetmeden, yoğun ve sürekli eylemde bulunur ve çözüm yoktur duygusunu bir kenara bırakırsanız; eninde sonunda istediğinizi elde edersiniz. Derhal, küçük bile olsalar, bugün yapabileceğiniz eylemler üzerinde yoğunlaşmalısınız.

KARAR VERMEK Daha önce yaşamınızın herhangi bir kısmını değiştirebilecek güce sahip olduğunuzu söylemiştim. Peki, o nerededir? Onunla nasıl anlaşacağız? Hepimiz yeni sonuçlara ulaşmak için yeni eylemler yapmak zorunda olduğumuzu biliyoruz, fakat hepimiz eylemlerimize bir kararın babalık yaptığını anlamak zorundayız; kararın gücü, değişimin gücüdür. Tekrar belirtmeliyim ki, yaşamımızdaki olayları her zaman kontrol edemeyiz, fakat bu olaylarla ilgili olarak ne düşüneceğimizi, neye inanacağımızı, ne hissedeceğimizi ve ne yapacağımızı kontrol edebiliriz. Yaşamımızın her anında kendi kendimizi kabul etsek de, etmesek de; yeni seçimlerimizin, yeni eylemlerimizin ve yeni sonuçlarımızın nedeninin sadece bir ya da iki karara bağlı olduğunu hatırlamalıyız. SONUÇTA GELECEĞİMİZİ; YAŞAM KOŞULLARIMIZ DEĞİL, VERDİĞİMİZ KARARLAR BELİRLER.

 Anthony Robbins
 Bir Dosttan PUSULALAR

İç Duygularımızı Gözlemlemek

    Kendinizi gözlemleyerek zihinsel – duygusal halinizi izlemeyi bir alışkanlık haline getirin.’’Ben şu anda huzurlu muyum? ’ sorusu kendinize sık sık sorabileceğiniz iyi bir sorudur. Ya da , ‘’ Şu anda içimde ne oluyor?'' diye  sorabilirsiniz. İçinizde ne olduğuyla, en azından dışarıda ne olduğuyla ilgilendiğiniz kadar ilgilenin. Eğer içinizi yoluna koyarsanız, dışarısıda yoluna girecektir.  Esas realite içinizde, ikincil realite dışınızdadır. Ama bu soruları hemen yanıtlamayın. Dikkatinizi içinize yöneltin. İçinize bir bakın.. Zihniniz ne tür düşünceler üretiyor. Ne hissediyorsunuz.  Dikkatinizi bedeninize yöneltin. Bedeninizde bir gerilim hissediyormusunuz?  Bir kez düşük düzeyde bir huzursuzluk, geri planda bir cızırtı bulunduğunu saptadığınızda , şimdiyi yadsıyarak, yaşamdan nasıl kaçtığınızı, ona  nasıl direndiğinizi ya da onu nasıl yadsıdığınızı görmeye çalışın. İnsanların şimdiki an’a  bilinçsizce direnmelerinin bir çok yolu vardır.  Size birkaç örnek vereceğim.

     Uygulamayla, sizin  kendinizi  gözlemleme, içsel halinizi izleme  gücünüz keskinleşecektir.

     Yaptığınız  şeyi yaptığınız için  içerliyor musunuz?  Bu sizin  işiniz olabilir, ya  da siz bir şeyi yapmayı kabul etmişinizdir  ve onu yapmaktasınızdır, ama bir yanınız ona içerlemekte ve direnmektedir. Size yakın bir insana karşı  açığa vurulmamış bir içerleme taşıyor musunuz ? Bundan dolayı yaydığınız enerjinin çok zararlı etkileri olduğunun, onunla hem kendinizi , hem de çevrenizdekileri kirlettiğinizin farkında  mısınız ? İçinize iyice bir bakın. İçinizde  içerlemenin, gönülsüzlüğün en ufak bir kırıntısı var mı ? Eğer varsa, onu hem zihinsel hem de duygusal düzeyde gözlemleyin. Zihniniz bu durumla ilgili nasıl düşünceler üretiyor ? Sonra duyguya bakın, bedeniniz bu düşünceler hangi duyguyla tepki gösteriyor ?Duyguyu hissedin. O hoş bir his mi, yoksa nahoş bir his mi veriyor?  O içinizde bulunmasını  gerçekten seçeceğiniz bir enerjimi?   Siz bir seçime sahipmisiniz?

    Belki siz aldatıldınız, sömürüldünüz, belki meşgul olduğunuz faaliyet sıkıcı, usandırıcıdır, belki size yakın olan biri sahtekardır, sinir bozucudur ya da bilinçsizdir, ama  tüm bunlar konu dışıdır. Bu durumla ilgili düşüncelerinizin ve duygularınızın geçerli bir nedeninin olup olmaması,  sizin haklı olup olmamanız hiç fark etmez. Gerçek, sizin olana direnmenizdir. Siz şimdiki an’ı bir hasım, bir düşman haline getirmektesinizdir. İçsel ve dışsal olan arasında mutsuzluk ve çatışma yaratmaktasınızdır. Sizin  mutsuzluğunuz sadece içsel varlığınızı ve çevrenizdekileri değil, aynı zamanda ayrılmaz bir parçası olduğunuz ortak insan  psişesini kirletmektedir. Gezegenin kirlenmesi, sadece içsel psişik bir kirlenmenin- milyonlarca bilinçsiz bireyin içsel alanının sorumluluğunu üstlenmemesinin-dışsal bir yansımasıdır.

    Bu durumda , ya yaptığınız her şeyi yapmayı bırakın, ilgili kişiyle konuşup ne hissettiğinizi tam olarak ifade edin, ya da zihninizin bu durum çerçevesinde yarattığı, ve  sahte  bir benlik duygusunu güçlendirmekten başka  bir amaca hizmet etmeyen olumsuzluğu bırakın.  Onun boşunalığını, yararsızlığını görüp kabul etmek önemlidir.  Olumsuzluk bir durumla başa çıkmanın asla en iyi, en uygun yolu değildir. Aslında, çoğu durumda o  sizin içinde eli kolu bağlı, sıkışmış bir halde tutar, gerçek  değişimi engeller. Olumsuz enerjiyle yapılan herhangi bir şey onun tarafından kirletilecek ve zamanla daha fazla acıya, daha fazla mutsuzluğa neden olacaktır. Dahası her olumsuz iç hali bulaşıcıdır. Mutsuzluk fiziksel bir hastalıktan daha kolayca yayılır.



Kendinizi gözlemleyerek zihinsel – duygusal halinizi izlemeyi bir alışkanlık haline getirin.’’Ben şu anda huzurlu muyum? ’ sorusu kendinize sık sık sorabileceğiniz iyi bir sorudur. Ya da , ‘’ Şu anda içimde ne oluyor?'' diye  sorabilirsiniz. İçinizde ne olduğuyla, en azından dışarıda ne olduğuyla ilgilendiğiniz kadar ilgilenin. Eğer içinizi yoluna koyarsanız, dışarısıda yoluna girecektir.  Esas realite içinizde, ikincil realite dışınızdadır. Ama bu soruları hemen yanıtlamayın. Dikkatinizi içinize yöneltin. İçinize bir bakın.. Zihniniz ne tür düşünceler üretiyor. Ne hissediyorsunuz.  Dikkatinizi bedeninize yöneltin. Bedeninizde bir gerilim hissediyormusunuz?  Bir kez düşük düzeyde bir huzursuzluk, geri planda bir cızırtı bulunduğunu saptadığınızda , şimdiyi yadsıyarak, yaşamdan nasıl kaçtığınızı, ona  nasıl direndiğinizi ya da onu nasıl yadsıdığınızı görmeye çalışın. İnsanların şimdiki an’a  bilinçsizce direnmelerinin bir çok yolu vardır.  Size birkaç örnek vereceğim.



     Uygulamayla, sizin  kendinizi  gözlemleme, içsel halinizi izleme  gücünüz keskinleşecektir.



     Yaptığınız  şeyi yaptığınız için  içerliyor musunuz?  Bu sizin  işiniz olabilir, ya  da siz bir şeyi yapmayı kabul etmişinizdir  ve onu yapmaktasınızdır, ama bir yanınız ona içerlemekte ve direnmektedir. Size yakın bir insana karşı  açığa vurulmamış bir içerleme taşıyor musunuz ? Bundan dolayı yaydığınız enerjinin çok zararlı etkileri olduğunun, onunla hem kendinizi , hem de çevrenizdekileri kirlettiğinizin farkında  mısınız ? İçinize iyice bir bakın. İçinizde  içerlemenin, gönülsüzlüğün en ufak bir kırıntısı var mı ? Eğer varsa, onu hem zihinsel hem de duygusal düzeyde gözlemleyin. Zihniniz bu durumla ilgili nasıl düşünceler üretiyor ? Sonra duyguya bakın, bedeniniz bu düşünceler hangi duyguyla tepki gösteriyor ?Duyguyu hissedin. O hoş bir his mi, yoksa nahoş bir his mi veriyor?  O içinizde bulunmasını  gerçekten seçeceğiniz bir enerjimi?   Siz bir seçime sahipmisiniz?



    Belki siz aldatıldınız, sömürüldünüz, belki meşgul olduğunuz faaliyet sıkıcı, usandırıcıdır, belki size yakın olan biri sahtekardır, sinir bozucudur ya da bilinçsizdir, ama  tüm bunlar konu dışıdır. Bu durumla ilgili düşüncelerinizin ve duygularınızın geçerli bir nedeninin olup olmaması,  sizin haklı olup olmamanız hiç fark etmez. Gerçek, sizin olana direnmenizdir. Siz şimdiki an’ı bir hasım, bir düşman haline getirmektesinizdir. İçsel ve dışsal olan arasında mutsuzluk ve çatışma yaratmaktasınızdır. Sizin  mutsuzluğunuz sadece içsel varlığınızı ve çevrenizdekileri değil, aynı zamanda ayrılmaz bir parçası olduğunuz ortak insan  psişesini kirletmektedir. Gezegenin kirlenmesi, sadece içsel psişik bir kirlenmenin- milyonlarca bilinçsiz bireyin içsel alanının sorumluluğunu üstlenmemesinin-dışsal bir yansımasıdır.

    Bu durumda , ya yaptığınız her şeyi yapmayı bırakın, ilgili kişiyle konuşup ne hissettiğinizi tam olarak ifade edin, ya da zihninizin bu durum çerçevesinde yarattığı, ve  sahte  bir benlik duygusunu güçlendirmekten başka  bir amaca hizmet etmeyen olumsuzluğu bırakın.  Onun boşunalığını, yararsızlığını görüp kabul etmek önemlidir.  Olumsuzluk bir durumla başa çıkmanın asla en iyi, en uygun yolu değildir. Aslında, çoğu durumda o  sizin içinde eli kolu bağlı, sıkışmış bir halde tutar, gerçek  değişimi engeller. Olumsuz enerjiyle yapılan herhangi bir şey onun tarafından kirletilecek ve zamanla daha fazla acıya, daha fazla mutsuzluğa neden olacaktır. Dahası her olumsuz iç hali bulaşıcıdır. Mutsuzluk fiziksel bir hastalıktan daha kolayca yayılır.

 Kendinizi gözlemleyerek zihinsel – duygusal halinizi izlemeyi bir alışkanlık haline getirin.’’Ben şu anda huzurlu muyum? ’ sorusu kendinize sık sık sorabileceğiniz iyi bir sorudur. Ya da , ‘’ Şu anda içimde ne oluyor?'' diye  sorabilirsiniz. İçinizde ne olduğuyla, en azından dışarıda ne olduğuyla ilgilendiğiniz kadar ilgilenin. Eğer içinizi yoluna koyarsanız, dışarısıda yoluna girecektir.  Esas realite içinizde, ikincil realite dışınızdadır. Ama bu soruları hemen yanıtlamayın. Dikkatinizi içinize yöneltin. İçinize bir bakın.. Zihniniz ne tür düşünceler üretiyor. Ne hissediyorsunuz.  Dikkatinizi bedeninize yöneltin. Bedeninizde bir gerilim hissediyormusunuz?  Bir kez düşük düzeyde bir huzursuzluk, geri planda bir cızırtı bulunduğunu saptadığınızda , şimdiyi yadsıyarak, yaşamdan nasıl kaçtığınızı, ona  nasıl direndiğinizi ya da onu nasıl yadsıdığınızı görmeye çalışın. İnsanların şimdiki an’a  bilinçsizce direnmelerinin bir çok yolu vardır.  Size birkaç örnek vereceğim.



     Uygulamayla, sizin  kendinizi  gözlemleme, içsel halinizi izleme  gücünüz keskinleşecektir.



     Yaptığınız  şeyi yaptığınız için  içerliyor musunuz?  Bu sizin  işiniz olabilir, ya  da siz bir şeyi yapmayı kabul etmişinizdir  ve onu yapmaktasınızdır, ama bir yanınız ona içerlemekte ve direnmektedir. Size yakın bir insana karşı  açığa vurulmamış bir içerleme taşıyor musunuz ? Bundan dolayı yaydığınız enerjinin çok zararlı etkileri olduğunun, onunla hem kendinizi , hem de çevrenizdekileri kirlettiğinizin farkında  mısınız ? İçinize iyice bir bakın. İçinizde  içerlemenin, gönülsüzlüğün en ufak bir kırıntısı var mı ? Eğer varsa, onu hem zihinsel hem de duygusal düzeyde gözlemleyin. Zihniniz bu durumla ilgili nasıl düşünceler üretiyor ? Sonra duyguya bakın, bedeniniz bu düşünceler hangi duyguyla tepki gösteriyor ?Duyguyu hissedin. O hoş bir his mi, yoksa nahoş bir his mi veriyor?  O içinizde bulunmasını  gerçekten seçeceğiniz bir enerjimi?   Siz bir seçime sahipmisiniz?



    Belki siz aldatıldınız, sömürüldünüz, belki meşgul olduğunuz faaliyet sıkıcı, usandırıcıdır, belki size yakın olan biri sahtekardır, sinir bozucudur ya da bilinçsizdir, ama  tüm bunlar konu dışıdır. Bu durumla ilgili düşüncelerinizin ve duygularınızın geçerli bir nedeninin olup olmaması,  sizin haklı olup olmamanız hiç fark etmez. Gerçek, sizin olana direnmenizdir. Siz şimdiki an’ı bir hasım, bir düşman haline getirmektesinizdir. İçsel ve dışsal olan arasında mutsuzluk ve çatışma yaratmaktasınızdır. Sizin  mutsuzluğunuz sadece içsel varlığınızı ve çevrenizdekileri değil, aynı zamanda ayrılmaz bir parçası olduğunuz ortak insan  psişesini kirletmektedir. Gezegenin kirlenmesi, sadece içsel psişik bir kirlenmenin- milyonlarca bilinçsiz bireyin içsel alanının sorumluluğunu üstlenmemesinin-dışsal bir yansımasıdır.

    Bu durumda , ya yaptığınız her şeyi yapmayı bırakın, ilgili kişiyle konuşup ne hissettiğinizi tam olarak ifade edin, ya da zihninizin bu durum çerçevesinde yarattığı, ve  sahte  bir benlik duygusunu güçlendirmekten başka  bir amaca hizmet etmeyen olumsuzluğu bırakın.  Onun boşunalığını, yararsızlığını görüp kabul etmek önemlidir.  Olumsuzluk bir durumla başa çıkmanın asla en iyi, en uygun yolu değildir. Aslında, çoğu durumda o  sizin içinde eli kolu bağlı, sıkışmış bir halde tutar, gerçek  değişimi engeller. Olumsuz enerjiyle yapılan herhangi bir şey onun tarafından kirletilecek ve zamanla daha fazla acıya, daha fazla mutsuzluğa neden olacaktır. Dahası her olumsuz iç hali bulaşıcıdır. Mutsuzluk fiziksel bir hastalıktan daha kolayca yayılır.

    Siz dünyayı kirletiyormusunuz, yoksa kirliliği temizliyor musunuz?  Siz , tıpkı gezegenden  sorumlu olduğunuz gibi, içsel alanınızdan da sorumlusunuz ; bundan,  başka kimse sorumlu değildir. İçiniz nasılsa  dışarısı da öyledir: Eğer insanlar içsel kirliliği temizlerlerse, dışsal kirlilik  yaratmayı da bırakacaklardır.

Aklın kimyası ile aşkın kimyası

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler.

Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!


Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Şems-i Tebriz