Kendini Tanımak

   "Kendini tanı” diyen Sokrates, yüzyıllar öncesinden evrensel bir öğütle sesleniyor günümüze ve hayatın anlamına ulaşmanın sırrını veriyor. Kendi içine yönelmeyen, kendini keşfetmeyen insan hayatını anlamlandıramaz. Kendini okumaya gayret eden bir birey, önce kendi varlığına ve daha sonra kendinden hareketle hayata bir anlam bulma yolunda ilerler.
   Kendini okumak, keşfetmek nedir? Kendi iç kaynaklarımızın; yani yeteneklerimizin, becerilerimizin, hislerimizin, duygularımızın, inançlarımızın, düşüncelerimizin zayıf ve güçlü yönlerimizin farkına varmaktır.
Nefsini bilen Rabbini bilir”, bilgelerin ise “kendini bil!.” Çağrıları kendi içsel kaynaklarımızın farkındalığını hatırlatır.
    İnsan doğru değerlere meyilli olarak yaratılmıştır: İnsanın potansiyelini keşfedip ortaya koyması, bu değerlerin yaşamında olmasıyla mümkündür. Bu değerler nelerdir? Sevgi, saygı, paylaşma, dayanışma, hoşgörü, empati, cesaret, içtenlik, iyi niyet, çalışkanlık, vefakarlık.  Bu değerlerle donatılmış insan, bazen yanlış değerlerin cazibesine de kapılabilmektedir. Kendini tanımaktan uzaklaşan ve yanlış arkadaşlıkların, geçici heveslerin rüzgarına tutulan insan, farkında olmadan kalbinde yanlış değerleri besler. Yaşamını anlamsızca tüketir.
    Hayatının her karesini anlamlandıran ve kendini okuyan bir insan, nitelikli bir yaşamın penceresini aralar. İşte böyle bir insanın yaşam zenginliğini düşünün!. Duygularını kontrol edebilen, kendini yönetebilen, içsel kaynaklarını yerinde kullanan bir birey olmanın hazzı…
    Kısaca insan hayatının güzelleşmesi de çirkinleşmesi de insanın elinde. Yanlış değerleri doğru olarak kabul edip ısrarla uygulayan bir insan, gerçekte yaşamını çirkinleştirmiştir.
    Silkinin!.. Doğru değerlerle mükemmel donatılmış bir varlık olduğunuzu unutmayın!. Çok özelsiniz. Çünkü sizin bir benzeriniz yok. O zaman başkası değil, kendiniz olun. Hayatınızın anlamını ve amacını keşfedin. Doğru değerlerin ısrarlı uygulayıcısı olarak hayata gülümseyelim. İyi insanlarla dost olup doğru değerleri yanımıza alalım. Kendimizi okumayı ve keşfetmeyi yaşam düstürü yapalım.
Yunus’un çağrısına kulak verelim: “İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.

Kendimize Öğütler

Hayatında her ne yapıyorsan şikayet etmeden, söylenmeden yapacaksın. Eğer hoşuna gitmiyorsa neden bunu yaşadığını kendine sormalısın. Değiştirmenin yoluna bakacaksın.

Karşılaştığın her olay, her durum senin hak edişinde yerini alıyordur. Biri sana hakaret etse bile bunun karşılığı senin içinde bir yerlerde. Ara ve... bul.

Kendini ifade etmekten kaçınmayacaksın. Kendini dogru, anlaşılır ve tam ifade etmeye özen göstermelisin. An’ da geri dönüp bakmamak adına bunu yapmalısın.

Ne yapıyorsan kendin için yapıyorsun. Diğeri ne yapıyorsa kendi için yapıyor. Diğerlerine kaptırdığın enerjini kendine kullan.

İçinde dengede kal; Çünkü iyi veya kötü, var veya yok, doğru veya yanlış… Fark etmez.

Kendi değerini ne hafife al ne de abart. Diğerlerinde nefret ettiğin, kınadığın, sevmediğin veya beğendiğin, imrendiğin her şey senin potansiyellerindir. Ne aşağıdasın ne yukarıda, buradasın. Unutma.

Hedeflerini belirle. Şayet olmazsa, bil ki yerine başka bir şey oluyordur.

Bir şey için sakın oldu, tamam, bitti deme. Sonrasında yanıldığını anlamak ister misin? Düşün.

Yaşadığın sürece “devamı” var. Başladığında biter, bittiğinde yeniden başlar..Döngünün içindesin.

Haksızlıklara tepkiliysen, haksızlığa uğrarsın. Buna izin ver. Haklılık ile haksızlık arasında fark olmadığını yaşayarak anlamak zorunda kalmamayı yeğle.

Ne yaşarsan yaşa..Duygular ve peşine düşünceler üretirsin..Esiri olma,özgürlüğü seç.

Kendi önemini iyi kavra..Yaşamın, senin birey olma fırsatındır. Değerlendir.

İnce bir çizgi üzerindesin. Meyillerini incele hem de detaylıca.

Gölgeler diyarındasın, her şey mümkün. Neyi ciddiye alırsan, senin gerçekliğine dönüşür. O sahte gerçeklik, senin enerjinden çalar. Kendinden çalmak ister misin?


SOPHIA

Her şey tek bir damla ile başlıyor..

Yürekde yaratılan tek bir damlacık sevgi, öfke, korku, huzur…. 

Tıpkı içinde elmaya ve elma ağacına ait tüm sırları saklayan bir zerrecik olan elma çekirdeğinin uygun ortam bulduğunda büyüyüp yeşerip, sonunda tekrar elmalar vermesi gibi, o damlacık da uygun ortamı bulduğunda büyüyor ...ve okyanusa dönüşüyor.. Sevgi ise sevgi okyanusu, öfke ise öfke okyanusu..

Ve bu okyanus öylesi yayılıyor ki, aslında benden ayrı olmayan tüm dünyayı da etkiliyor, dünyaya yayılıyor.. Tek bir damla tüm dünyayı etkiliyor. Ben fark etmesemde bu böyle. Tıpkı bir kelebek etkisi gibi.. Yürekde yaratılan tek bir damla, özünde ne taşıyorsa, tüm dünyayı onun ile etkiliyor..

Bizim “gerçek yaratıcılığımız” bence en basiti ile bu.. Yüreğimizde yarattığımız sadece tek bir damla .. Ve o damlanın tüm dünyayı kendince bir yolla etkileyişi.. Büyümesi benim o yaratım sırasındaki enerjime bağlı, daha sonrasında kendisi için bulabildiği uygun ortamlara..

Yüreği hepten sevgi olmuş bir varlıkta, öfkenin besleneceği hiç bir ortam/enerji yok.. Yüreğinde sevgiyi hiç yeşertemeyen birisi için de sevgi damlasını taşıyabilecek güç yok..

Ben ne kadar dengede isem, hep aynı tip damlalar yaratıyorum ve yarattıklarımın etkisi katlanarak artıyor. Ve ben dengede isem, benim yarattığım damlalarla uyum içinde olmayan diğerlerini besleyecek enerji de üretmiyorum. Dolayısı ile onlar beni etkileyemedikleri gibi, benden beslenerek büyüme şansları da olmuyor..

Seçimim yüreğimin ışığının dengede ve huzurlu olarak hep sevgiyi yaratması
… Dengede kalmak ve dünyanın ihtiyaç duyduğu enerjileri taşıyacak damlaları yaratabilmek..

Bir bardak saf su hayal edin… milyonlarca molekül içerir. Çok küçük bir damla yoğun bir tatlandırıcının bardağın içine damladığını düşünün. Tatlı bir suyunuzun olması pek fazla zaman almaz! Bu tıpkı karanlıkta küçük bir ışık yaktığınızda olanla aynı şeydir. Çünkü karanlık, çok geniş bir alanda dahi, bir ışık yakıldığında artık var olamaz. Şöyle diyebilirsiniz, milyonlarca karanlığınız olabilir, ancak tek bir ışık ile, ortamı ışık ile tatlandırdınız.

Özgür olabilmek konusu, aslında her birimize sorumluluklar da yüklemekte. Öyle ki, bir birey olarak duygu, düşünce ve davranışlarımızın sorumluluğunu almamız gerekir. Yüreğimizde yarattığımız her bir damlanın sorumluluğunu almamız gerekir.

Dışımızda bizden başka bir şey yok.. İçimizde olan her ne ise dışımızda da o var. Bu durumda, sadece kendi duygu, düşünce ve davranışlarımızdan değil, çevremizdeki herkesin, yaşadığımız ortamda bulunan herşeyin duygu, düşünce, davranış ve oluşlarından da biz sorumluyuz. Çünkü olan her ne varsa benim içimde olduğu için orada oluyor..

Düşünce, yaratıcılığın ilk boyutudur

Sabahları uyandığınızda hayatı bir gülümsemeyle selamlayın ve yüksek sesle şöyle deyin: "Bugün insanlarda ve hayatta iyi olan herşeyi görmeye niyet ediyorum. Bugün bolluğu görmeye niyet ediyorum."

Yürekten inanırsanız olmayacak şey yoktur.

Doğru dua, yalvarma duası değil, şükran duası olmalıdır.

İstediğiniz şeye layık olduğunuzu düşünürseniz, olur.

Mantıksal olarak ne olmadığınızı bilmeden ne olduğunuzu bilemezsiniz. Olmadığınızı bildiğiniz şeylerle ne olduğunuzu tanımlayabilirsiniz. Olmak için önce olmamalısınız.

Kendimin hangi parçası bu felaketten deneyim kazanmak istiyor? 

Varlığımın hangi boyutu, bu deneyimi kazanmak için felaketi kendine çekti?

Bir başkasının seçtiği yolu yargılama. Başarıyı kıskanma, başarısızlığa acıma. Çünkü kayıtlarındaki başarının ve başarısızlığın ne olduğunu bilemezsin.

Her olay bir armağandır ve her deneyimde bir hazine gizlidir.

Sizin dışınızda bir şeyin yada birilerinin size bir şeyler “yaptığı” fikrini taşıdığınız sürece bir şeyler yapabilme gücünüzden de kendinizi mahkum edersiniz. Ancak “ben yaptım” dediğinizde değiştirme gücünü kendinizde bulabilirsiniz.

Bir şeyi değiştirmek için ilk adım, onun olmasını sizin seçtiğinizi kabul etmektir.

Herhangi bir şeyi yapmak için tek bir neden var: evrene kim olduğunuzu göstermek.

Kim ve ne olduğunuza karar veren sizsiniz ve kim olmak istediğinize de…

Etki-tepki, neden-sonuç

Aradığın şeyi iç görü getirecektir. Mümkün olduğunca çok içine dön. İçe dönmezsen boşluğun artar.

Olamayacağın hiçbir şey yok, yapamayacağın hiçbir şey yok, sahip olamayacağın hiçbir şey yok.

Başkalarının seçimini gözleyin, yargılamadan. Seçimlerinin o an onlar için mükemmel olduğunu düşünün. Özellikle suçlamayın. Arzunun bağımlılık olmamasına dikkat et.

Bu savaşı kaybetmeniz mümkün değil. Tesadüf yoktur.
Hayat, sizin olacağını düşündüğünüzden başka bir şeyi size göstermez.
Düşünceleriniz oluşumu yaratıyor.

Birinci yasa, ne hayal ediyorsan o olabilir, yapabilir ve sahip olabilirsin. İkinci yasa, korktuğunu kendine çekersin.

Korktuğun şeyi deneyimlemen gerekir.
Değer ve inançlarınızı tek tek inceleyin, gözden geçirin.

Düşünce, yaratıcılığın ilk boyutudur. Sonra söz gelir. Söz yaratıcıdır ve yaratıcı enerjiyi evrene gönderir. Söz düşünceden daha dinamiktir. Sonra da aksiyon gelir.

Sözcükler de tıpkı düşünceler gibi enerjiye sahiptir. Hiçbir konuşma boş değildir

Otomatik Olumsuz Düşünce

Her düşünceye mutlaka bir ’’DUYGU’’ eşlik eder.

Düşünceyle ilgili oluşan duygu pozitifse kişi mutlu olur, haz alır. Hissedilen duygu negatifse kişi acı çeker, mutsuz olur.

İnsanı mutsuz eden her duygu olumsuzdur.

Bunaltı, sıkıntı, içdaralması, korku, acı, keder, hüzün, mutsuzluk, çaresizlik, yetersizliktir.

Değersizlik, önemsizlik, öfke, şiddet, kıskançlık, haset ve yenilmişlik gibi olumsuzluk içeren duygularından birini veya bir kaçını hissetmek kişinin duygu öncesindeki düşünceleriyle yakından ilgilidir.

İnsan zihni aynı andaiki  işlem yapamaz ve iki şeyi aynı anda düşünemez. İradeyle neyi düşüneceğini belirler. Trenin makasta ne tarafa gideceğini belirlemek gibidir. A-yolu pozitif B-yolu negatiftir.

Otomatik Olumsuz Düşünce geliştirdiyseniz, her şey  hep negatif gidecektir. Kötü düşünce negatif duygu, negatif duygu negatif davranış yaratır ve bu şekilde depresyon başlar.

Olumsuz Otomatik düşüncelerin etkisi altında bulunanlar, kendilerini bunaltıya sokacak en kötü ihtimalleri sıralarlar. Ellerinde bu düşünceleri için hiçbir delil yoktur. Denenmemiş, sonucu gözlenmemiş ve doğrulanmamış bilgi kaynaklarıyla kişi kendine cehennem hayatı yaşatır. Problem çözücü olarak bakmazlar. Birçoğu O.O.D.S nin ( Olumsuz otomatik düşünce sistemi) yarattığı problemlerin varlığını dahi anlayamaz, algıladıkları şeyinde çözümü için uğraşmazlar. Rahatsızlığın devamında bazıları, ilgi ve alaka odaklı çıkarları olduğunu sandıklarından ve yaşadıkları bunaltının(O.O.D.S.nin) çözüme ulaşması halinde sorunun oluşmasında kendi sorumlulukları olduğunun ortaya çıkacağı korkusundan ötürü çözüm de aramaz.

Yaşam muhteşem güzellikte manzarası olan sahil boyundaki yolda seyretmek gibidir.

Yolun sonundaki gideceğiniz yere varmak zorunda olduğunuz için, lanetler okuyarak ve zorunuza giderek yola çıkarsanız!

Yola çıktığınız aracınız daha önce hiç kullanmadığınız için, durduğu yerde başkaları tarafından taş atılarak, çizilerek, tekmelenerek, kirletilerek, çarpılarak deforme edilmişse!

Yakınlarınızın, çevrenizin kullandıklarını sandığınız araçlarında nasıl davrandıklarını gözlemleyerek araç kullandığınızı sanmışsanız!

Telaşla, acemilikle, taklitçilikle, korkuyla, öfkeyle kat ettiğiniz yoldaki güzellikleri görmeniz bir tarafa, ızdırap içerisinde-kazalar belalar sizin başınıza yağdığından,seyahatinizin bir an önce bitmesini istersiniz. Bir yerlerde ters giden bir şeyler olup ta mola verdiğinizde, derin nefes alın ve  olumsuz otomatik düşüncelerinizin yeteneklerinizi nasılda kısıtladığını farkına varın.

Kendilerine acıyan, kendilerini hayatın haksızlıklarına uğramış iyi insanlar olarak görenler, başlarına gelenleri hak etmediklerini düşünenler,  hiçbir zaman yürekten savaş verip hayata katılamayacaklardır. Kendilerine karşı acımasız davranıp dünyanın adaletsizliğinden kendilerini sorumlu tutanlar ve yaptıkları işlerde yalnızca kötülük görenler yaşamış sayılmayacaklardır.

En kutsal emanetiniz yaşamınız! Yaşamınızı ayaklar altına almayınız.

İyi düşünürken kötü hissetmeniz imkânsızdır. Duygularınıza dikkat edin ve olumsuz hislere sahipseniz hemen fark edip olumlu düşünce ile değiştirin. Kendinize başkalarının SİZE davranmasını istediğiniz gibi davranın. Kendinizi sevip sayın, kendi kendinizi MUTLU etmeye zaman ayırın. İnsan düşündüğü şey olur.
Psk. Özdemir Nayman

Stresle İyi Geçinmek

Hayatımız büyük bir koşturmaca içerisinde geçiyor. Bir çoğumuz gün içinde bir çok şeyle meşgul olup, hep bir şeyleri yetiştirme, bir şeylere yetişme telaşı içerinde yaşıyoruz. Yapılması gereken işler, uyulması gereken kurallar, yetiştirilmesi gereken ödevler… tüm bunlar günlük yaşam içerisinde bizi strese sokan şeyler.......
Stres.... Bu “korkunç” kavram son yıllarda en çok kullandığımız, en çok duyduğumuz şeylerden biri. Google arama motorunda stres yazıp arama yaptığınızda 5.030.000 sonuç ile karşılaşıyorsunuz. Dile kolay, beş milyon.

Peki gerçekten çok mu kötüdür bu stres? Bize çok büyük sıkıntılar yaşatan bu şey gerçekte nedir? Hayatımıza kim kimler sokmuştur? Bu “düşmana” karşı ne yapabiliriz? Hiç sordunuz mu bu soruları kendinize? Şimdi bunlara verilen yanıtlarla yeniden bir gözden geçirelim kendimizi.

Stres kötü bir şey midir?

Hayır. Stres her zaman kötü değildir. Stres iyidir. İnsanın hedefine odaklanmasını ve hep ayık kalmasını sağlar. Bilinci açar. Hafızayı kuvvetlendirir. Tüm sinir sistemimizi aktif hale getirir. Daha hızlı düşünmemizi sağlar. Çözüm üretmemizi ve engelleri aşmamızı sağlar. Bu nedenle olgunlaştırır bizi. Olgunlaştıkça rahatlar ve eskiden bie büyük görünen sorunların ne kadar basit olduğunu fark ettirir. Olgunlaştıkça stres yaratacak durum ve ya durumları kendi kararlarımızla bizim seçmemizi sağlar. Hayata karşı güçlendirir bizi. Özgüvenimizi çoğaltır. Tüm bunları stres sayesinde kazanırız.
İyidir de diğer tüm iyi şeyler gibi fazlası zarar verir.

Nedir stres?

Stres vücudumuzun içsel ve ya dışsal uyaranlara verdiği bir tepkidir. Doğal bir süreçtir. Okul değişikliği, şehir değişikliği, terfi, gibi birçok değişikliği dışsal stres kaynakları olarak sayabiliriz. İçsel kaynaklar ise yaşadığımız fiziksel ve ruhsal sıkıntılardır. Birey bu tür durumlarla karşı karşıya geldiğinde farklı davranışlar sergileyebilir. Bunlar karşısında duyulan sıkıntıyı aşan birey bir üst seviyeye geçer ki, rahatlama seviyesi diyebiliriz. Rahatlama ile birey daha biraz daha olgunlaşmış ve özgüvenini daha da arttırmış bir bireydir, artık. Bu da beraberinde yeni değişikliklere yelken açma aşamasını getirir. Ve döngü yeniden başlamıştır. Değişim oluşmaya başlamış haliyle stres yeniden ve farklı bir düzeyde ortaya çıkmıştır. Bu döngü hayatın doğal döngüsüdür. Değişim ve gelişim stres sayesinde meydana gelir. Bununla beraber her türlü ( iyi ve ya kötü yönde) değişim stresin kaynağıdır da.

Hayatımıza kimler sokmuştur?


Hayatın doğal bir döngüsü olarak tanımladığımız stresi kimse hayatımıza sokmaz. Ama biz günlük yaşamımızı sürdürürken nasıl herhangi biri pankreasımızdan bahsetmeyinceye kadar aklımıza pankreasımız gelmezse, stres de belki bu kadar üzerine düşülüp dillendirilmeseydi aklımızda, başımızda ve ya ruhumuzda olmayacaktı, kim bilir. Dünyanın farklı bölgelerinde hala ilkel kabile hayatı sürdüren birçok toplulukta doğum sancısının olmadığını bulgulayan bilim adamları çok ilginçtir ki bu kabilelerin dillerinde de doğum sancısı ile ilgili ve ya onu çağrıştıracak her hangi bir kavrama da rastlamamışlardır. Bizim stresi bu kadar dillendirdikten ve onun ne menem kötü bir şey olduğunu sürekli ifade ettikten sonra halimizin çoğu sınavda içler acısı olmasının nedeni de bu olsa gerek değil midir?

Strese karşı ne yapabiliriz?

Ben ona karşı bir şey yapma taraftarı değilim şahsen. Ona karşı olmak yerine onu ve hayatımızdaki önemi kabullenip onunla beraber yaşamadan yanayım. Doğallığını kabullendiğimiz, bizi geliştireceğini bildiğimiz bir şeye “karşı bir şey yapmak” ne kadar doğru olabilir ki? Onun yerine ve kabullendikten sonra, hayatımıza daha farklı şeyler katarak yaşamımızı değiştirmek daha rahat bir yaşantıya kavuşmak için yeterli olacaktır. Küçük, ufak değişikliklerden bahsediyorum. Gün içinde küçük çaplı egzersizler, hep yapmayı istediğimiz hobimize başlamak, problem çözme yeteneklerimizi geliştirmek ( kişisel gelişimimiz için bir çok kurslar düzenlenmekte), doğru nefes almayı öğrenmek ve uygulamak ve ya günde 5 - 10 dakikanızı kendi içsel dünyanızda geçirmek ( tabi bunun için de oto hipnozu öğrenmek ) olabilir. Bunlardan size en uygun olanı seçerek yaşamınızın değişim merkezini harekete geçirmiş olursunuz.

Psk.Dan. İzzet Zülküf Çelik

Hayatın Altın Kuralları

—Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşman gerekmez. Bak, aynı zamanda da baktığını gören ol.

—Geldiğin zaman boşluk dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.

—Her duyduğuna inanma, elindekinin hepsini harcama ve istediğin kadar uyuma.
—Seni seviyorum derken inanarak söyle.
—Özür dilerken karşındakinin gözlerinin içine bak.
—İlk görüşte aşka inan.
—Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kal.
—Asla başkalarının hayalleri ile dalga geçme.
—Derinden ve inançla sev.
—Kırılabilirsin belki ama başka türlü de hayatını tam anlamıyla yaşayamazsın.
—Anlaşmazlıklarda dürüstçe savaş.
—İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp, onlar hakkında karar verme.
—İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.
—İnsanlara beklediğinden fazlasını ver ve bu işi yaparken kibar ol.
—Yavaş konuş ama hızlı düşün.
—Şunu daima hatırla ki, büyük aşk veya büyük yatırım daima büyük risk taşır.
—Eğer kaybedersen aklını da kaybetme.
—Üç S yi unutma:
      Sevgi - herkese,
     Saygı - kendine, başkalarına,
     Sorumluluk - Tüm hareketlerin için.
—Eğer hata yaptığını fark edersen, hemen onu düzeltmeye bak, bile bile devam etme.
—Konuşmayı sevdiğin biriyle evlen. Yaşın ilerledikçe sohbet her şeyden fazla önem kazanacaktır.
—Anneni sev, say, ara.
—Şunu bil ki, bazen sessiz kalmak en iyi cevaptır.
—Sevdiklerinle tartışırken, o anı önemse, geçmişi kurcalama.
—Satır aralarını da oku, bilgilerini paylaş.
—Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlılık korkudan kurtarır.
—Dua et. Büyük güç verir.
—Düşün. Daha da büyük güç verir.
—Bazen istediğin bir şeyin olmaması senin için bir şanstır.
—En iyi ilişkin, birbirinize olan sevginiz, birbirinize ihtiyacınızdan fazla olduğu zaman olacaktır.
—Şunu bil ki; karakterin senin kaderindir.
—Sınırsızca sev, her gönülde çiçek olacağına, bir gönülde buket ol.
—Sevgi için kollarını kapalı tutma, sonra kendinden başka tutacak şey bulamazsın.
—İçinden ne geliyorsa yap. Doğal ol.
—Mutluluk, sorunsuz bir yaşam değil, onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir.
—Gülmek için mutluluğu bekleme, sonra tebessüm bile edemezsin...

Bilinç ve Bilinçaltı

Birçoğumuzun düşündüğünün aksine bir insanın dileklerine kavuşmasını sağlayan şey inandığı şey değildir. Bilinçaltımız zihnimizdeki düşünceye karşılık verdiğinde dileklerimiz gerçek olur.

...Hayatımızın ilk günlerinden itibaren bize aşılanan düşünce, inanç ve eğilimler hala bizimle birlikte ve hayatımızı yönlendirip etkilemeye devam ediyor.


Zihnimizin nasıl çalıştığına bakarsak, onun aslında iki bölüme sahip olduğunu görürüz:

Bilinçli zihnimiz (Rasyonel), ve bilinçaltı zihnimiz. (İrrasyonel)

Bizim bilinçli zihnimizle düşünüp alışkanlık haline getirdiğimiz her şey bilinçaltı zihnimize yerleşir. Bilinçaltımız kendisine iletilenleri bir müddet sonra hiçbir muhakeme yapmadan, tartışmadan doğru olarak kabul eder ve düşüncelerimizin doğasına bağlı olarak yaratmaya başlar.

Onu iyi ya da kötü tohumları kabul eden bir toprak gibi düşünürsek, bilinçaltımıza ancak iyi tohumlar ektiğimizde verim alabiliriz.

Bilinçaltımıza hangi düşünceleri ve inançları kabul ettirirsek, bunları dışarıda olaylar, durumlar ve koşullar olarak yaşarız. İçeriye ne yazarsak dışarıda onu yaşarız.


Gün boyu olumsuz, yıkıcı ve kötü düşünürsek, bu düşünceler yıkıcı duygular ortaya çıkarır.

Şu anda kendinizle ilgili düşüncelerinizi ve duygularınızı varlığınızın her parçası size ifade eder. Kendinizi kötü hissettiğinizde düşüncelerinizi gözlemlerseniz olumsuz düşünceler içinde olduğunuzu farkedeceksiniz. İyi şeyler düşünürken kendinizi kötü hissetmeniz imkansızdır.


Canlılığınız, hayata bağlılığınız, maddi durumunuz, dostlarınız, arkadaşlarınız, ilişkiniz kendinizle ilgili düşüncelerinizi mükemmel şekilde yansıtır.

Öfke, korku, kıskançlık, nefret gibi duygular bilinçaltımıza işleyen zehirlerdir. Bilinçaltınıza hayat dolu, sevgi dolu düşünceler iletin ve oraya yerleşen olumsuz kalıpları silin. Düşünceleriniz yapıcı ve sevgi dolu olduğunda, doğru cevabı almanız kaçınılmazdır.

Başarısızlığın üstesinden gelmek için yapacağınız şey, bilinçaltınızın isteğinizi kabul etmesini sağlamaktır. Siz bunun gerçekliğini kabul ederseniz “Zihin Yasası” size karşılık verecektir.

Ne zaman bilinçaltınızı sizin için bir şey yapmaya zorlamak isterseniz sonuç başarısızlık olur. Bilinçaltınız zihinsel zorlamalarınıza tepki vermez.
İnancınızın ve bilinçli zihninizin kabul ettiklerine olumlu tepki verir. İsteklerinize ve dilekleriniz için yaptığınız olumlamalara yürekten inanın. Yaptığınız olumlamayı bir müddet sonra bilinçli zihninizle reddederek çürütmeyin.


Olumlama öyle olduğunu söylemektir. Yaptığınız olumlamalarda tek bir konuya odaklanın
İstekleriniz ve hedefleriniz konusunda net olun, bilinçaltınıza karışık mesajlar göndermeyin.

Bütün olumlama cümlelerinizi olmuş gibi hayal ederek “şimdiki zamanda” hazırlayın.

Uyumadan önce olumsuz düşüncelerden kaçının, olumlamalarınızı yaparak ve arzularınızın gerçekleştiğini tekrar tekrar hayal ederek uykuya dalın.

Uykuya geçiş sırasında bilinçli zihnimiz büyük ölçüde geri çekilip, bilinçaltımız ortaya çıktığı için olumlarınızı ve imgelemelerinizi bu saatlerde yapın.

Unutmayın, siz uyurken bilinçaltınız uyumuyor ve çalışmaya devam ediyor. Bilinçaltınıza olumlu düşünceler gönderin, bırakın siz uyurken o çalışmaya devam etsin.

Sevgiyle kalın.

Her Şey İlk Adımla Başlar

Doğru telkin doğru titreşimleri beraberinde getirir
Yapmanız gereken değişimi istemek

Her şey ,ilk adımı atmakla başlar...
Hayatını şifalandırabilirsin
Düşüncelerin doğası gereği titreşimler yayar
Ve doğal olarak çekim gücü vardır
Ne düşünürsen osun
Biran dur ve hemen şu soruyu sor
Ne düşünüyordun?
Hayatın ve düşüncelerin işleyişini daha fazla anladıkça
Hayatın daha iyi olucak

İlk önce yapman gereken 2 şey var

Enerjini doğru kullan ve düşünce biçimini değiştir

Düşünce gücünün yapıcı gücünden yararlanmak için yapmanız gereken sadece enerji blokajlarınızı kaldırıp (reiki ile ) bilinçaltınıza doğru mesajları vermektir.

Manyetik enerjiniz tüm bedeninizi adeta bir zırh, bir fanus gibi saracak ve içsel gücünüzün dıştan gelen negatif enerjilerle yıpranmasına engel olacaktır.
Sözleriniz çok daha etkili olacak ve insanları etkileme kabiliyetiniz büyük bir oranda artacaktır.
Bu enerjiyi kullanmayı ve düşüncenizi yönetmeyi bir kez öğrendiğinizde
Kendinizi çocuk bahçesinde oynayan mutlu bir çocuk gibi hissedeceksiniz

0-6 yaş çocuklarını izlediğimiz de hareketlerine baktığımızda hayata karşı korkusuzdurlar
Yapmak istediklerinin karşısında hiçbir engel yoktur düşünür ister uygularlarlar onları engelleyen ne olabilirdi ki zaten J

Düşündüklerinin anında olacağını bilirler
Henüz biz yetişkinlerin kendilerine koydukları engelleri hayatlarına çekmemişlerdir…
Her şey ilk adımı atmakla başlar.
Hayatını şifalandırabilirsin.

Sevgiyle kalın.
Enerji tadında.

 

Doğru Bakış Açısı

İnsan olarak hayatta acı ve tatlı pek çok olayla karşılaşırız. Yol arkadaşlarımız tarafından terk edilebilir hastalanabilir mal varlığımızı yitirebilir sevdiklerimiz bize kapılarını kapatabilir v.s
Genelde bu gibi durumlarda insanlar çok çabuk sinirlenip üzülürler hayata ve olaylara karşı bakış açıların...da bir değişme oluşur. Hatta aynı hareketleri olayları onlar da karşılarındakine yapmaya kalkarlar. Bu da insanın nefsi karşısındaki acizliğini gösterir. Nefsine yenik düşmeyen insanlar ise bu olayları sabırla karşılayarak bu durumları olumlu şekilde nasıl değerlendirebileceklerini düşünürler.
Hayatta en kötü şeylerde en çirkin işlerde bile bir güzellik vardır. Yolda giderken Mevlana’ya yanında bulunanlar ın köpek leşinden tiksinmeleri karşısında Mevlananın : "Ne güzel dişleri var" demesi gibi. Yeter ki insan olumlu yönden bakmayı bilsin.
İnsan çerçevesini küçük dar bir alanla sınırlı tutarsa bakış açısı da o derece küçük olur. "Sürekli güneş var" diye ekinlerinin kuruyacağını düşünüp güneşe söylenenler "Yağmur yağıyor işçiler çalışamayacak" diyen patronlar "Sel gelip motorlar arızalansın da para kazanayım" diye bekleyen elektrikçiler verilenler karşısında cüzi bir miktar parası alınacak diye düşünenler "Verdiğim yemek zayi oldu" diye oturup üzülenler yol arkadaşı kendisine bir şey dedi diye kızıp gidenler... İşte bunlar bakış açıları dar olaylar karşısında tamamen aciz nefislerine yenik düşmüş ve küçük kabuklarının içinden çıkamayan insanlardır. Kendilerine belirli bir çember çizmiş ve bu çember içerisinden çıkmamak için direnmektedirler.
Bir de bu olayların tersine bakalım isterseniz. Yağmurun ve güneşin faydalarını bilen ve buna şükreden patronlar sel karşısında insanların mağduriyetlerini düşünen bir elektrikçi "Yaptığım yemek güzel olmadı" diyerek sebebini araştıran ve daha güzelini yapmaya çalışan bir aşçı "Birlikte yürüdüğüm kişi bana neden böyle söyledi ?" diye düşünen ve bundan ders çıkaran Müslüman... Evet bakın bir anda nasıl da degişiyor insanın bakış açısı. Yeter ki o çemberi geniş tutarak olaylara doğru yerden bakabilelim.
Bir insanla sorun yaşadığınızı düşünün bir an için. Ve bu kişi ilk etapta öyle bir tepki veriyor ki olayların gelişimini öyle bir değerlendiriyor ki sormayın. Bu değerlendirme esnasında kelimelere öyle bir anlam kazandırıyor ki nefsi bir bakış açısı ile acı olan gerçeğin üzerini gelin gibi giyindiriyor. Ve haksız olduğunu bile bile geçmişte sizinle olan uzun vadedeki birlikteliğini bir anda ters yönde değerlendiriyor. Halbuki birliktelik fedakarlık ister birliktelik bakış açınızın dar olmamasını gerektirir. Arada sorun olarak görülen şeylerin aslında bir hiç olduğunu ve arkadaşını yarı yolda bırakmanın acısını ancak ondan uzaklaşınca anlar. Gemiyi en son kaptanın terkedeceğini biliyoruz ama tayfaların da yolculardan önce kendilerini kurtarma çabalarına anlam olumlu bir anlam veremeyiz. Bütün tayfaların kaptana yardım ettiğini düşünürsek bunun adına "Gemisini kurtaran kaptan ve tayfalar" deriz.
Her insanın bu şekilde olumlu düşündüğünü varsayacak olursak kişiler arasında hiçbir sorun kalmayacaktır. Ve bu durumda ister insanlara karşı olsun ister hayattaki diğer olumsuzluklara karşı olsun ilginç bir sevgi duymaya başlarsınız. Bu şekilde bir hareket karşıdaki kişide de değişmelere sebep olacak ve onun olumlu adımlar atmasına vesile olacaktır.

Zorluklarla Mücadelede Etkili 9 Adım

Hayat zıtlıkların bir arada yaşandığı tiyatro sahnesi gibidir. Bu sahnede oyun kimi zaman kolaylık, genişlik ve sevinç içinde kimi zaman da zorluk, hüzün ve darlık içinde oynanır.

Oyuncular hep kolay olanı oynamak ister, ama hayat sahnesi buna müsaade etmez. Çünkü bu oyunun ayrılmaz bir parçası da zorluklardır. Hayat oy...ununun, zorluk lu sahnelerini kolay oynayabilmek için zorluklarla mücadelede etkili olan dokuz adımı sizlerle paylaşıyoruz:

1. Kendi gücünü keşfetme: Zorlukları yenmede ve engelleri aşmada asıl güç, kişinin kendisinde saklıdır. Bu gücün farkına varmayanlar hayatta başarılı olamazlar. Kendi gücünün farkına varamayanlar, kendinden dahi korkan cesaretsiz kişilerdir. Böyle kimseler asla başarılı olamazlar ve insanların en mutsuzlarını çoğunlukla bu tipler oluşturur.

2. Korkusuzca ilerleme: İnsanın kendisini yersiz kaygı ve kuşkuların esiri olmaktan kurtarması başarı için ön koşuldur.

3. Zorlukların değerli olduğunu düşünme: Hayat sonsuz zorluklarla mücadeleden ibarettir. Mücadeleden yıldığınız an yaşamanız biter. İnsana her türlü zorlukla mücadele etme gücünün verildiği unutulmamalıdır.

4. Bilgi ile gücünü arttırma: Zorluklara karşı en etkili silah bilgidir. Bilgi, hayat mücadelesinde bizim, en büyük, en sağlam silahımızdır. Bu kalkanı terk ettiğimiz gün derhal yenilir ve yok oluruz!

5. Zamanında karar verme, işleri zamanında yapma: Gecikmiş karar kaybettirir. Yerinde ve zamanında karar vermeyen bir kişi, karşılaştığı fırsatların beklediği fırsatlar olduğunun farkına varamaz. Hayatında bir daha bekli de karşılaşamayacağı önemli fırsatları kaçırır. Bir düşünür şöyle der: "Zor işler zamanında yapmamız gerekip de yapamadığımız kolay işlerin birikmesi ile oluşur."

6. Her şeye rağmen sabretme: Zorluklarla mücadelede en iyi zırh sabırdır. Bu zırhı kuşanmış insanın aşamayacağı engel yoktur. Zirveye ulaşmış bütün insanların görünmez zırhının sabır olduğunu unutmayın.

7. Bir bilene sor prensibi: Zorlukları yenmenin birçok yolu vardır. En kestirme olanı ise, bir bilene sorma prensibidir.

8. Yaşadıklarından ders alma: Yaşadıkları sıkıntıları doğru anlayan ve onlardan ders çıkaran kimseler, aynı zorlukları ve benzer sıkıntıları bir daha yaşamazlar.

9. Ümidini devamlı canlı tutmak: Gecenin ardından gündüz nasıl doğuyorsa, unutulmamalıdır ki her zorluğun ardından pek çok güzellikler ve kolaylıklar vardır

 

Mutluluk Gönülden Vermektir

Bir gezgin, dağ bayır gezerken bir akarsuyun içinde değerli bir taş bulur. Ertesi gün yolda bir adamla karşılaşır. Adam çok açtır. Gezgin torbasındaki yiyeceği karşılaştığı bu kişiyle paylaştırır. Ama erzak çantasını açarken adamın gözü çantadaki değerli taşa ilişir. Gezginden bu değerli taşı kendisine vermesini ister.......... 

Gezgin hiç duraksamadan değerli taşı adama uzatır.

Adam başına konan talih kuşundan memnun, aceleyle oradan uzaklaşır. Artık kendisine ömür boyu maddi güvence sağlayacak değerli taşın sahibidir. Bir kaç gün sonra gezgin, arkasından koşarak kendisine yaklaşan adamı görür. Adam nefes nefese değerli taşı gezgine uzatır.

"Senden ayrıldıktan sonra uzun uzun düşündüm.
Bu taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Ama onu sana geri vermek senden daha değerli bir şey almak istiyorum. Bu taşı bana rahatlıkla vermeni sağlayan o içindeki şey her ne ise ondan istiyorum"


Sahip olduğun maddi şeyleri vermek, vermenin en kolay yoludur. Ama burada bile takılı kalan ne çok insan var. Gerçek vermek, kişinin kendinden, özünden vermesidir.

Emerson''un dediği gibi: "Yüzükler ve mücevherler armağan değildir. Gerçek armağanı veremediğin için dilenen özürdür. Gerçek armağan kendinden bir parçayı verebilmektir."

Dünyaya sahip olduğunun en iyisini ver, en iyi sana geri gelecektir. Kendinin en iyisini vermeye bugün başla.

Sevdiklerine zamanını ver, dikkatini ver, ilgini ver, bilgini ver, pozitif bakış açını ver, onlara değer ver.

Yüreğindeki armağanları ver, sevgini, anlayışını, neşeni, şefkatini ver, affediciliğini ver.

Zihnindeki armağanları ver, rüyalarını, fikirlerini, yaratıcılığını, yeteneklerini sun dünyaya...

 

Papatya ve Kelebek

Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.
Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.

Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış.
Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. içinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş.
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.

"Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş, "ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten."

Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.

Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış.
Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da
kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini.
Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.

Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve; "Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü
sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."

Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum"
diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.

İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, Sonra da dökülmeye başlamış.  Her düşen yaprakta papatya, "seviyormuş" diye geçirmiş içinden.

İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:
"Seviyor mu, sevmiyor mu?"...

 

Hayat Bizim Çabamızla Güzelleşir

Her şey zıddı ile bilinir...

Acı olmazsa tatlı,

Kötü olmazsa iyi,
...
Çirkin olmazsa güzel,

Ölüm olmazsa yaşam,

Yokluk olmazsa varlık,

Hastalık olmazsa sağlık,

Çileler ve hüzünler olmazsa mutluluk,

Nasıl bilinebilir!

Çoğu zaman herkesin hayattan nefret ettiği anlar olmuştur.

Bazen ölsem de kurtulsam dediğimiz anlar...

İşte böyle bir anda Azrail kapımızı çalsa ve ruhunu almaya geldim dese,

Kaçımız buyur içeri deriz.

Biraz önce bıktım artık yaşamak istemiyorum diyorduk,

Ama Azrail'e de kapıyı açmak istemiyoruz.

Demek ki her şeye rağmen yaşamak istiyoruz...


Hayat standardı bizlerden daha zor olanları düşüneceğiz, bizlerden iyileri değil.

İsyan etmek, bağırıp çağırmak, birilerinin hayatına bakıp sürekli imrenmek

Veya kıskançlık krizlerine girmek çözüm değil!

Hayatın renklerini biz aramalıyız.

Hayat hep siyah-beyaz renklerden oluşuyor ve başka renk göremiyorsak,

Siyah ve beyazında bir renk olduğunu kabul edip bu iki renkle mutlu olmaya çalışmalıyız.

Güzel görme, güzellikler bulma adına çabalarımız olmalı!

Değiştiremediğimiz şeyler içinde üzülmemeli ve ruhumuza eziyet etmemeliyiz.

Kader defterinde bizim için uygun görülen hayatı;

Kabul ederek,

Küsmeden, Onunla barışık yaşayarak,

Geçmişe hayıflanmadan,

Yapamadıklarımızı ve keşkelerimizi bir yana bırakarak,

Umudunuzu kaybetmeden,

Mevcut hayattan mutluluğu nasıl sağabilirimin hesabının yaparak,

Hayat yolunun bundan sonraki kısmında güzellikler de, engellerde olabileceğini düşünerek,

Neden ve niçin'lerle boğuşmadan,

Hayattan çok şey beklemeden, beklentilerimizi abartmadan,

Hayatın ellerini bırakmadan (nasıl olsa o bizi bir gün bırakacak acele etme)

Bir kere dünyaya geldiğimizin, bir defa yaşama hakkımızın olduğunun,

Başka şans tanınmayacağının bilinci ile:

Kabulleneceğiz!

Yaşayacağız!

Güzelleştireceğiz

Seveceğiz!

 

Hayatın Altın Kuralları

—Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşman gerekmez. Bak, aynı zamanda da baktığını gören ol.

—Geldiğin zaman boşluk dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.

—Her duyduğuna inanma, elindekinin hepsini harcama ve istediğin kadar uyuma.

—Seni seviyorum derken inanarak söyle.

—Özür dilerken karşındakinin gözlerinin içine bak.

—İlk görüşte aşka inan.

—Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kal.

—Asla başkalarının hayalleri ile dalga geçme.

—Derinden ve inançla sev.

—Kırılabilirsin belki ama başka türlü de hayatını tam anlamıyla yaşayamazsın.

—Anlaşmazlıklarda dürüstçe savaş.

—İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp, onlar hakkında karar verme.

—İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.

—İnsanlara beklediğinden fazlasını ver ve bu işi yaparken kibar ol.

—Yavaş konuş ama hızlı düşün.

—Şunu daima hatırla ki, büyük aşk veya büyük yatırım daima büyük risk taşır.

—Eğer kaybedersen aklını da kaybetme.

—Üç S yi unutma:
Sevgi - herkese,
Saygı - kendine, başkalarına,
Sorumluluk - Tüm hareketlerin için.

—Eğer hata yaptığını fark edersen, hemen onu düzeltmeye bak, bile bile devam etme.

—Konuşmayı sevdiğin biriyle evlen. Yaşın ilerledikçe sohbet her şeyden fazla önem kazanacaktır.

—Anneni sev, say, ara.

—Şunu bil ki, bazen sessiz kalmak en iyi cevaptır.

—Sevdiklerinle tartışırken, o anı önemse, geçmişi kurcalama.

—Satır aralarını da oku, bilgilerini paylaş.

—Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlılık korkudan kurtarır.

—Dua et. Büyük güç verir.

—Düşün. Daha da büyük güç verir.

—Bazen istediğin bir şeyin olmaması senin için bir şanstır.

—En iyi ilişkin, birbirinize olan sevginiz, birbirinize ihtiyacınızdan fazla olduğu zaman olacaktır.

—Şunu bil ki; karakterin senin kaderindir.

—Sınırsızca sev, her gönülde çiçek olacağına, bir gönülde buket ol.

—Sevgi için kollarını kapalı tutma, sonra kendinden başka tutacak şey bulamazsın.

—İçinden ne geliyorsa yap. Doğal ol.

—Mutluluk, sorunsuz bir yaşam değil, onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir.

—Gülmek için mutluluğu bekleme, sonra tebessüm bile edemezsin...