Allah İle Aldatmak- Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk - 1

  ARAPLAR

Arapları ifade için Kuran’da a’rabî (Arap) veya arab sözcüklerinin çoğulu olan ‘a’rab’ kelimesi kullanılmaktadır.

Kur’an, Arapları ifadede başka bir sözcük kullanmamakta ve Arapları çok olumsuz sıfatlarla anmaktadır. Sonraki Arap dilcileri, Kuran’ın bu tavrını etkisiz kılmak için olacak, a’rab ve a’rabi sözcükleriyle tanıtılan Arapların bâdiye Arapları, yani Arapların köylü tipleri olduğu yolunda bir söylenti geliştirmişlerdir.

Allah, kötülüğü köylülüğe bağlamaktan münezzehtir. Doğrusu şu ki, Kuran’ın Araplarla ilgili söylemlerinin yarattığı sıkıntıya bir tepki olarak geliştirdiği anlaşılan bu yaklaşım kaş yaparken göz çıkarmıştır. Ne yazık ki bu tavır, Arap dili sözlüklerinin bir çoğunda yer almaktadır. (Örnek olarak bkz. İbn Manzur; Lisanu’l Arab, arb maddesi)

Sonraki dönemlerin bu söylemi esas alınırsa, “Kuran’da, şehirli Araplar hangi sözcükle ifade edilmiştir?” sorusu sorulu ve tabiî cevapsız kalır.

İşin gerçeğini, Kuran dilinin aşılmamış ustası Isfahanlı Râgıb söylemiştir: Ona göre, Kuran’da kullanılan a’rab sözcüğü Arap ırk ve insanını tümden ifade eden sözcüktür. Şöyle diyor:

“Arab, İbrahim’in oğlu İsmail’in zürriyetinin adıdır. A’rab kelimesi de, esasında bu arab kelimesinin çoğuludur.”
(Râgıb, el-Müfredat, arb. Maddesi)

Eckhart Tolle - Kabullenmek & Teslim Olmak

Yapabildiğiniz her seferinde, kendi içinize bir "bakın," bunu içsel ile dışsal arasında, o sıradaki dışsal koşullarınız -bulunduğunuz yer, birlikte olduğunuz kişi, ya da yaptığınız şey- ile duygularınız ve hisleriniz arasında bilinçsiz olarak çatışma yaratıp yaratmadığınızı görmek için yapın. Olana içsel olarak karşı koymanın ne kadar acı verici olduğunu hissedebiliyor musunuz?
Bunu fark ettiğinizde, şimdi bu boş, bu nafile çatışmayı, bu içsel savaş halini bırakmakta özgür olduğunuzu da fark edersiniz.
er o andaki içsel realitenizi dile getirecek olsaydınız, her gün ne kadar sık olarak "Bulunduğum yerde olmak istemiyorum" demek zorunda olurdunuz? Bulunduğunuz yerde -sıkışık trafikte, iş yerinizde, havaalanındaki bekleme salonunda, birlikte olduğunuz kişilerle- olmak istemediğinizde, bu nasıl bir his verir?
Kuşkusuz, bazı yerleri terk etmek iyi olur -ve bazen bu sizin için yapılması en uygun şey olabilir.
Ancak, birçok durumda, çekip gitmek bir seçenek değildir. Tüm o durumlarda, "Ben burada olmak istemiyorum" yaklaşımı sadece yararsız değil, aynı zamanda işlevsizdir de. Bu sizi ve diğerlerini mutsuz kılar.
"Her nereye giderseniz, oradasınızdır" diye bir söz vardır. Bir başka deyişle: Siz buradasınız. Daima.
Bunu kabullenmek o kadar zor mudur?
Her duyusal algıyı ve deneyimi zihinsel olarak nitelendirip etiketlemeniz gerçekten gerekiyor mu?
Yaşamla -durumlarla ve insanlarla neredeyse sürekli çatışma halinde olduğunuz- tepkisel bir hoşlanıyorum/hoşlanmıyorum ilişkisi içinde olmanız gerçekten gerekiyor mu? Yoksa bu, sadece, kurtulabileceğiniz köklü bir zihinsel alışkanlık mı? Herhangi bir şey yapmadan, bu anın olduğu gibi olmasına izin vererek kurtulabileceğiniz bir alışkanlık...

Eckhart Tolle - Şimdi

Yüzeysel olarak bakıldığında, şimdiki an sadece birçok andan biri olarak görünür. Yaşamınızın her bir günü farklı şeylerin vuku bulduğu binlerce andan oluşur görünür. Ancak, daha derin bir biçimde baktığınızda, daima tek bir an vardır, öyle değil mi? Yaşam ebediyen "bu an" değil midir?
Bu bir an -Şimdi- ondan asla kaçamayacağınız tek şeydir, yaşamınızdaki tek değişmez ve sürekli etkendir. Her ne olursa olsun, yaşamınız ne kadar çok değişirse değişsin, bir şey kesindir: Bu daima
Şimdi'dir.
Şimdi'den hiçbir kaçış yoksa o zaman neden onu hoş karşılamamak, onunla dost olmamak?
Siz şimdiki an ile dost olduğunuzda, her nerede bulunursanız bulunun, kendinizi rahat hissedersiniz.
Şimdi' de kendinizi rahat hissetmediğinizde ise, her nereye giderseniz gidin, huzursuzluğu ve rahatsızlığı birlikte götürürsünüz.
Şimdiki an olduğu gibidir. Daima. Onun olmasına izin verebilir misiniz?
Yaşamın geçmiş, şimdi ve gelecek diye bölünmesi zihin-ürünüdür ve sonuçta illüzyonidir. Geçmiş ve gelecek düşünce formlarıdır, zihinsel soyutlamalardır. Geçmiş ancak Şimdi hatırlanabilir. Sızın hatırladığınız, Şimdi' de vuku bulmuş olan bir olaydır ve onu yine Şimdi hatırlarsınız. Gelecek de, geldiğinde, Şimdi'dir. Böylece gerçek olan tek şey, daima var olan tek şey Şimdi'dir.
Dikkatinizi Şimdi'ye vermek yaşamınızda gereken şeyi yadsımak değildir. O neyin en önemli, neyin birincil olduğunun farkında olmaktır. O zaman ikincil olan şeyle çok kolayca başa çıkabilirsiniz. Bu, "Ben artık hiçbir şeyle uğraşmayacağım, çünkü sadece Şimdi vardır," demek değildir. Hayır. Önce neyin birincil olduğunu bulun ve Şimdi'yi düşmanınız değil, dostunuz kılın. Onu kabul ve tasdik edin, onurlandırın. Şimdi yaşamınızın temeli ve birincil odağı olduğunda, yaşamınız kolayca gelişir.
Bulaşıkları yıkamak, bir iş stratejisi hazırlamak, bir geziyi plânlamak -hangisi daha önemlidir:
Yapmak mı, yoksa yapma yoluyla erişmek istediğiniz sonuç mu?
Önemli olan bu an mıdır, yoksa gelecekteki bir an mı?

Eckhart Tolle - Egosal Benlik

Zihin sürekli olarak sadece düşünce besini değil, kimliğinin, benlik duygusunun besinini de arar. İşte ego böyle var olur ve sürekli olarak kendisini tekrar yaratır.

 Siz kendi haklımızda düşündüğünüzde ya da konuştuğunuzda, "Ben" dediğinizde, genellikle sözünü ettiğiniz şey "ben ve benim öyküm" dür. Bu sizin sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeylerin, korkularınızın ve arzularınızın "ben"idir, asla uzun sürek tatmin olmayan "ben" dir. O, geçmiş tarafından koşullandırılmış olan ve doyumunu gelecekte bulmaya çalışan, zihin-ürünü bir benlik duygusudur.
Bu "ben"in geçici olduğunu, suyun yüzeyindeki bir dalga gibi geçici bir oluşum olduğunu görebiliyor musunuz?
Bunu gören kimdir? Fiziksel ve psikolojik formunuzun geçiciliğinin farkında olan kimdir? Ben'im. Bu geçmiş ve gelecek ile hiçbir ilgisi olmayan daha derin "Ben" dir.
Her gün dikkatinizin çoğunu alan sorunlu yaşam durumunuzla ilişkili tüm korku ve isteklerden geriye ne kalacaktır? Mezar taşınızda, doğum tarihiniz ile ölüm tarihiniz arasındaki üç-beş santim uzunluğunda bir tire.

Echart Tolle - Farkındalık


Siz düşünceleriniz değilsiniz: Siz düşüncelerinizin gerisindeki Mutlak Bilinçsiniz.
Düşünceler çoğu zaman negatif ve acı vericidir. Gelecekten beklentilerimiz vardır, gelecekten bazen korkarız. Şu anda bir şeylerden şikayet ederiz. Geçmişte yaptıklarımız bizi rahatsız eder. Tüm bu düşünceler egomuz tarafından üretilir fakat gerçek kimliğimiz egomuz değildir. Egonun ürettiği düşünceleri objektif bir şekilde gözlemleyip o düşünceler girdabına kapılmama çabası bizi ruhani hürriyete götüren ilk adımdır.
· Sadece şimdiki anın gerçekliği vardır.
· Şimdiki ana direnmeyin sadece kabul edin.
· Acılara bağımlı olmayın.
 Gerçeği arama, sadece görüşlerine sıkı sıkıya tutunmaktan vazgeç. Bu ne demektir? Kendinizi zihinle tanımlamaktan vazgeçin demektir. Bunu yaptığınızda zihnin ötesinde kalan gerçek kimliğiniz zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Ego biçimseldir, ilişkide bulunduğunuz kişilerle sizin aranızda şekilsel farklılıklar bulur ve eşit değilsinizdir der. Sadece varlık boyutundayken eşit olursunuz ve ancak kendi içinizdeki biçimi olmayan boyuta ulaştığınız zaman ilişkinizde gerçek sevgiden söz edebilirsiniz. İçinizdeki varlık bir diğerinin içindeki kendini tanır. Sevgi, kendinizi başka birinde görmektir. O zaman karşınızdaki kişinin "başkalığı" sadece insan boyutundaki bir illüzyon olarak kendini gösterir.
Egodan kurtulmak için gereken tek şey, onun farkında olmaktır, çünkü farkındalık ve ego bir arada olamaz. Farkındalık, şimdiki anın içinde gizli olan güçtür. Ancak şimdide var olabilirsiniz, geçmişte ya da yarında değil.

Ne Yaparsam Yapayım.



Ne yaparsam yapayım gördüklerim hiçbir zaman değişmeyecek ; Ta ki gördüklerimin başına benim gördüklerimi yaşayıncaya dek. İstediğin kadar samimi ol istediğin kadar insancıl tarafınla yanaş, yaklaş;  insanlara, karakterlere, mevkiye ve en yüksek kişiye.
Senden almak istediğini verinceye dek ; savaşacaktır, sataşacaktır; hatta hiç yapmadıklarını yapıp diz çökecektir karşında. İstediğini alıncaya dek. İstediğin kadar bilgi sahibi ol, istediğin kadar bilgisiz.
Bir gün sana verilen mutluluğu, rahatlığı, huzuru, ihtişamı almak için biri gelip keyfini ayaklarının altından halı gibi çekecektir.

İstediğin kadar vaaz ver, başını döndür pırıltılı kutularla, ümitlendir hayallerini, yaşandığı zaman anlarsın hiç bitmeyecek gibi gelir bazen, tablonun renklerini oluşturursun gözlerinle ve hiçbir zaman bitmeyeceğini gözlerini kapayınca anlarsın.
Bir çok Tv kanalları, yapılan reklamlar, dağıtılan broşürler, filimler, diziler hep bir mesaj verir ; Kürsüye çıkan vaazlar verir. En iyi rolünü oynayan  en çok insanı tarafına çekendir. Hiçbir zaman bitmeyecek sanılır; Çeşit çeşit kıyafetler dizilir karşımıza. Etrafımızda pervane gibi döner durur. Bir kıyafet alırsın kendine , çoğu zaman bir kostümdür ; gün be gün , an be an kokteyl den partiye oradan toplantıya, kumar partilerine , kahve içmeye derken sinema ve spora ardından yatağa girerken bile hep değiştirirsin kıyafetini. Bir kostüm olduğunu bilmeden ; içindeki canavarı terbiye etmeden ; sürekli değişimi gösterirsin sahnende. İçinde yananları görmeden.
Daha ne kadar ve her gün yenilenebilir ruhlar ; daha ne kadar her gün yeni bir gün uyanır insan.

Saf Sevgi Özdedir



Son zamanlarda kendimce içine çekilmiş, hayat yolculuğun da doğruları nasıl seçebilirim ? Doğru karar verdiğimi nasıl anlayabilirim? Ve doğrular gerçek mi yoksa bizim yarattığımız şeyler mi doğru?   Nedir doğru?  Sorgulayarak, araştırarak köşeme çekildim.  Birazda münzeviyim ;
Şehrin gürültüsünden uzaklaşarak, yaşadığımız ilişkileri iş-aile-eş-çocuk bir bütün olarak görerek odaklanmaya, gözlemlemeye koyuldum. Pek iç  açıcı değildi bu güne kadar gördüklerim en azından beni tatmin etmiyordu özel bir şey olmalıydı , değerli ve hiç bitmeyecek bir şey olmalıydı.
Okuduklarımı aktarmak istiyorum;
Yaşam nasıl sorunlu olabilir? o bir boşluktur, onun içi kalabalık değildir, kalabalık olan senin zihnindir ve yaşam daima boşluğun dansına eşlik eder. Onun içinde sevginin evi vardır ve insanlar bu boşlukta kurulmuş olan sevgi evini ona kattığı anlamlar ile şekillendirir. ‘ Ben üzgünüm ‘  dendiğinde ona enerjini katmış olursun, ona can verirsin, onu farkında olmadan beslemişsindir. Ve beslediğin her ne ise büyümeye başlar. Aşk beslersen Aşk büyür, Korku beslersen Korku büyüyecektir.  Hiçbir sorun ciddiyet taşımaz , o saf haldedir, o sadece mevcut enerjisi ile gelir, o tarafsız durumdadır;  yoğunluğu ne fazladır ne de azdır. Ve onu yoğunlaştıran senin bakış açındır. Onu ne kadar büyütürsen o kadar sorunlu hal alır. Ona kattığın yoğunluğu azaltırsan , o önce bir portakal büyüklüğünde olabilir, sonra onu bir fındık kadar küçültebilirsin ve onu sonunda toz parçaları haline getirerek üflersen kaybolacaktır.
Ve her şeyin içinde mutlak sevgi vardır. Sevginin içinde var olmadığı hiçbir şey yoktur , o her duygunun , her olayın ve her anın içinde mutlaka vardır. Ve o derinlerdedir. 
İyi yahut kötü, olumlu yada olumsuz durum, duygu nasıl olursa olsun, geçecektir, bu yaşamanın gerçeğidir, senin bir şey yapmana gerek yoktur; yaşam böyle işler. Sahte olan zamanın içinde tezahür eder ve zamanın içinde kaybolur. Zihnin içinde tutunduğun her gerçek dışıdır, önce bunu idrak et. Yaşamın akışında her şey mevcuttur bunu kabullendiğinde içindeki Sevgi tomurcuğu filizlenmeye başlar. Sen, bugün sahip olduğun inançların ve kendi doğruların ile yaşamı kendine zindan ettiysen bir yerlerde yanlışlık vardı. Doğrular ve inançlar hakikati gösteren işaretler olabilir; fakat hakikatin kendisi değildir, onlar sana toplum tarafından empoze edilmiştir ve artık değiştirme zamanın gelmiştir.

Çekim Yasasını İlişkilerde Uygulamak - 2

1.   Zamanda yolculuk.

Bir adamla tanıştınız. Belki arkadaşınız tanıştırdı., belki internette tanıştınız ve buluşma ayarlandı. Belki daha önceden tanıyordunuz ve ilk defa aranızda bir şeyler olma ihtimali başladı.
İlk gece hazırlanmaya başladınız. Ruj sürüldü. Saç yaptırıldı. En güzel elbise giyildi. En iyi huylar yanınıza alındı. En yapmacık gülüşler onlarda hazır. Aaa  dur dur listeyi unutmayın.
Adamla buluştunuz ve güzel ortamda güzel bir yemek yemeğe başladınız. Aklınız nerde zannediyorsunuz.
Belki büyük kısmı yemekte, adamda vs. ama bir o kadar büyük kısmı da bu adamın nasıl koca olacağında. Hiç inkâr etmeyin listeniz varsa, karşılaştırmalar başlamış demektir.


Şuna benzer sahneler olmaya başlayacaktır. Siz istemeseniz bile.
Aaa bak annesinden bahsederken umursamaz davrandı. Dur bakim, benim annemle ilgili bir maddem vardı? Hah “annemle iyi anlaşsın.” maddesi. Aaa yok yok istemem. Adam kendi annesinden bahsederken bile kendi gözleri parlamıyorsa benim annemi hiç iplemez bu. Zaten Aykut’un ilk kitabını okudum, bu adamın çok kötü ego kodları var annesiyle ilgili canım belli.
Adam belki size işinden bahsederken, son derece heyecanlı bir şekilde hayalleri olduğundan falan bahsetti, ama hayalleri işiyle alakalı değil di.
-   Aaa bu şimdi işi gücü bırakır ayol. Birde başıma kalacak. Üstüme iyilik sağlık. Benim listemde bulunan koca, kendine ve bana bakabilmeli. Ay yok yok.

Çekim Yasasını İlişkilerde Uygulamak - 1


Son günlerde ilişikler konusunda ne yapacaklarını soran pek çok mail aldım. Aslında hepsi bir birinin benzeri sorunlar. Sadece bakış açısı olarak kendimizi belirlediğimiz kalıplara uygun şekilsellik üzerine odaklamış durumdayız. Başka bir yöne bakamıyoruz veya başka bir çözümlere ve seçeneklere sahip olabileceğimizin farkında değiliz.
Yarattığımız ilişkiyi kendi seçimlerimizle yarattığımız halde, bakış açımızla ve düşüncelerimizle yarattığımız kısır döngüsü içinde sıkışmış durumdayız.
Bu konuda düşüncelerimi aktarmadan önce bu konuda yazılmış en güzel yazılardan birisi olan Aykut Oğut’un üzerinde ayna olan kitabındaki bir bölümü paylaşmak istiyorum.

  


Dünyanın birçok yerinde bulundum ve uzun süreler yaşadım, size yemin ediyorum daha Türkiye kadar evlenme meraklısı bir ülke görmedim. Lafım kızlarımıza.
Ne zaman birine niye ille evlilik desem, şuna benzer cevaplar alıyorum.
-          Ee yaşım geldi.
-          Ee yaşım geçti.
-          Arkadaşlarımın arasında bir tek ben bekar kaldım.
-          Artık güvende olmak istiyorum.
-          Annemle babamla oturmaktan sıkıldım artık.
-          Bu oğlanı kaçırmak istemiyorum.

Akışa Bırakmak.

Maddi konularda egoyu ikna çalışmları yapıyordum. Bu konuda yazı yazmak için başlangıç yaptım ama yazıyı bitiremedim. Yazının devamını yazmak içimden gelmiyordu ve bende bunun için kendimi zorlamadım ve akışına bıraktım. Çünkü bu durum bana aslında şunu hatırlattı, eğer yazıyı böyle yazarsam eksik bir şeyler olacak, deneyimlemem gereken bir şeyler daha var, onu ya da onları deneyimledikten sonra yazı tam olarak amacına uygun yazılabilecekti.
Bende olayı akışına bıraktım ve kendimle ilgili çalışmalara devam ettim. Bir olay üzerine arkadaşımla konuşurken çekimser olduğumu fark ettim. İşle ilgili bir konuydu bu ve normalde o konuda yazılı bir kural olmasına ve hak olarak verilmesine rağmen uygulamada amirler tarafından bu konunun gündeme getirilmesi pek hoş karşılanmıyordu. Ya da biz öyle değerlendiriyorduk. Sonuçta hakkımız olduğunu düşündüğümüz şeyi uygulamada istemek zorunda olmaktan rahatsız olduğum bir durumdu. Çok önemli olmamakla birlikte gündeme getirildiğinde üst kademe tarafından hoş karşılanmayacağını düşündüğümüz kalıplaşmış bir durumdu.

Bununla ilgili temizlik çalışması yapmaya karar verdim. Yaptığım çalışmalar sonrasında bu olumsuz duygunun farklı ayaklarını temizledikten sonra kafamda bir şimşek çaktı. Aslında burada ki en büyük problem bizim o duruma yapmış olduğumuz tanımın içindeydi.
Hak Etmek ya da Hak Etmemek. Hayatımızın her alanında etkili olan bir konuydu. Bizim tüm yaşamımızda kendimizi kafese kapatmamıza neden olabilecek güçte olan kelimelerdi.