John Demartini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Evren olduğu sekliyle muhteşemdir

 

Evren olduğu sekliyle muhteşemdir. Büyük organize tasarım onu öyle tasarla mistir. Bizler kimi zaman onun nasıl olması gerektiği ile ilgili hayallere kapılıp, o bizim hayallerimize uymadığı için kendimize eziyet ederiz. Bu bizim kendi yarattığımız, cehennemdir. Bence cehennem, gerçekçi olmayan beklentilerimiz gerçekleşmeyince kendimize çektirdiğimiz ıstıraptır. Şükran duygusundan uzaklaştığımızda kimi din adamlarının cehennem diye adlandırdığı şeyi yaşarız. Şükranla doluyken ise içsel cennetimize kavuşuruz. 



Birçok kişi tek taraflı hayallerinin, fantezilerinin esiri olur. Onlara esrar gibi bağımlı olurlar. Bir kere bağımlı olduktan sonra da, imkânsız hayalleri gerçekleşmediğinde kaçınılmaz olarak yoksunluk sendromu yaşamaya başlarlar. Bazı kültürlerde çok fazla uyuşturucu kullanılıyor oluşunun sebebi budur. Onlar acı olmadan zevke, üzüntü olmadan mutluluğa, kötülük olmadan iyiliğe sahip olmak istiyorlar. Bu tarz ortamlarda insanlar eğer böyle davranmazlarsa kendilerinde bir tuhaflık olduğunu düşünmeye koşullanıyorlar. Size hiçbir tuhaflık yok. Zıt kutupların dengesi ile sizler mükemmelsiniz. Kendinize sarılın, bağımlılık yanılsamasından kurtulun ve kendinize Şükür Etkisi konusunda ustalaşma fırsatı tanıyın.


İçimizden Doğan Güç - Şükür Etkisi

John DEMARTİNİ


  *****************************


Daha fazla kişisel gelişim konusunda bilgi ve  yaratım aracı için kitaplarımı satın alabilirsiniz 







Kontrol Sende - Çekim Yasası ve Bilinçaltı Dönüşüm Rehberi Kitabı - 2019 - 2 nci Baskı


 KONTROL SENDE
İzin Ver GELSİN, İzin Ver OLSUN
Çekim yasası ve Bilinçaltı Kayıt Dönüşüm Rehberi

Düzenlemiş İkinci Baskı
Sayfa : 312

************************************************


Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabı


Daha İyi Bir yaşam için

BİLİNÇLİ YARATMA SANATI


Sayfa : 256


******************************

Kitapları Temin İçin : cekimyasasi@hotmail.com

Tel/Whatsapp : 0 553 06 00 464

Bütün zenginlikler zihinde başlar.

 

Bütün zenginlikler zihinde başlar, servet parada değil düşüncededir.

- Robert Collier

 

Kendilerini küçümseyen insanlar, sürekli verip fedakârlık yapmak isterler, vermenin almaktan daha kutsal olduğunu düşünürler. Diğer insanların kendilerinden daha önemli olduğunu ve daha fazlasını hak ettiğini düşünür ve diğerleri için daha çok çalışırlar. Kendini beğenmiş kişiler ise verdiklerinden daha fazlasını almak isterler, o yüzden insanlar ölesiye çalıştırırlar.







Her iki tarz insan da dünyaya bir hizmette bulunur. Bence en tatmin edici yer orta noktadır, o noktada fazla ya da az verme değil, adil takas mevcuttur. Bir hizmet verirsiniz, karşılığında para alırsınız bu iş bu kadar basit ve nettir.

Ayağa kalkıp kendi kıymetimizi bilene dek hayatimiz bizden para alan insanları çekeriz. Kendi değerimizi anlamadıkça bize sadece alıcılar gelir. Aslında onlara teşekkür etmemiz gerekir çünkü bize, "Ben bundan daha fazlasına değerim" demeyi öğretiyorlar. Kendini takdir etmeyi öğrenmek ise bu denklemin ilk adımıdır. ikinci adımı ise paranın sana sadece onu takdir edersen geleceğini anlamaktır. Takdir etmezseniz, neden yaşamınıza gelsin ki?

Borçlarınız İçin Şükran Duymak

 


Şimdiye kadar para kazanmak, takdir etmek, biriktirmek ve yatırım yapmak hakkında konuştuk, şimdi ise sıra daha çetrefilli bir konu olan "borç" konusuna geldi. Borçlarla başa çıkmanın özel bir metodu vardır, onu uyguladığınızda stresiniz sihirli bir şekilde ortadan kaybolur. Borç fikrini kafanızda yeniden şekillendirmeniz gerekir. Borçlu olduğunuz kişi ya da bankayı sizin yatırımcılarınız olarak düşünün ve size inanmış oldukları için şükran duyun. Belki onlar size sizin kendinize güvendiğinizden daha fazla güvendiler. Bu, şükran duygusunu hak etmiyor mu?



Bolluk, şükran duygusu ile ilgilidir. Yıllar evvel, Catherine Ponder'in yazdığı Bolluğun Dinamik Yasalar (The Dynamic Laws of Prosperity) isimli kitabı okumuştum. O kitaptan, her çek yazdığımda şükran duymayı öğrenmiştim. Eğer bir çek yazmaktaysam bu, çoktan bir ürün ya da hizmet almış olduğum anlamına gelmekteydi ve kendi deneyimlerim sonucunda, eğer şükran duyuyorsam o çeki yazmanın daha kolay olduğunu öğrendim. Çekin altına küçük bir teşekkür notu eklemek de güzel bir alışkanlıktır. Çeki alanlar büyük ihtimalle şaşırıp mutu olacaklardır. Belki onlar da aynı şeyi bir başkası için yaparlar, şükran duygusu bir domino etkisi yaratır. İşte buna Şükür Etkisi denir.

Şükran Duymak

 

 Gerçekler acı değildir, acı olan; gerçekler hakkındaki algımızdır.

- Anthony J. D'angelo


 Eğer her şeyi ve herkesi değiştirmeye çalışırsak, kendimize ve dünyaya karşı nasıl şükran duyabiliriz?

Tanrı hakkındaki beklentilerimizle ilgilidir ve kendi insani değerlerimizin dışında yaşayabileceğimiz fantezisidir.

Mekanik nesnelerin onlar kontrol eden fizik yasalarının ve kullanım amaçlarının dışına çıkabileceğine dair gerçekdışı beklentidir.

En büyük kesif; duyusal algılarımızı ve motor fonksiyonlarımızı değiştirebileceğimizi fark etmektir. Bu şekilde dünyayı algılama şeklimiz ve davranışlarımız değişir. Eğer hayatımızda olup biten şeyler bizi tatmin etmiyorsa, her zaman iki olasılık vardır. Hayatımız istediğimiz yönün aksine doğru gidiyormuş gibi görünürse, bize algımızı düzeltmemiz gerektiğine dair bir uyarı veriyordur. 





Amaçlarımızı evrensel yasalara ve değerlerimize göre belirlemek hayatimizin kontrolünü elimize alp kaderimizi kontrol edebilmek için yapılacak en akıllıca şeydir. Şundan eminim ki herkesin bir süper modele benzediği, bitmeyen bir balayı havasının estiği ve içinde hiç stres olmayan bir dünya ile ilgili kurduğumuz fanteziler bize mutluluk getirmeyecektir. Bu tarz fanteziler, bizim zihinsel acı ve depresyonumuzun ana sebebidir. Aslında ben mutluluk arayışımı çoktan bıraktım çünkü beni mutsuz etti.

Onun yerine Şükür Etkisinin gerçek ve dengeli gücünü tercih ediyorum.

En Sevdiğiniz Yalan Hangisi - 2

 Teksas’a kadar otostop çekerek gittim. Annemle babamın Teksas'taki evlerine döndüğümde, annemden bana bir sözlük almasını istedim. Okuyabilmeyi gerçekten çok çok istiyordum. İlk başlarda sadece bir iki kelime okuyabiliyordum. İlkönce hecelemeyi öğrenmem gerekti, sonra kelimelere geçtim. Sonra o kelimeler hakkında daha fazla şey öğrenebilmek için ansiklopedi okumaya başladım. Kendime olan güvenim hala çok düşüktü. Adım adım ilerlemem gerekiyordu.

Ne yapmam gerektiğini tam olarak bilmiyor, "Yapmak istiyorum" ile "Yapabilir miyim bilmiyorum" arasında gidip geliyordum.





Annem bana öğrenme yolculuğumda çok yardımcı oluyordu. Günde otuz kelime öğreniyordum ve o da bana bu kelimelerin anlamını soruyordu. Her gün ona bir liste veriyordum, o da benden onların ne anlama geldiklerini anlatmamı istiyordu.

Konuşabilmek, okuyabilmek ve iletişim kurabilmek müthiş bir duyguydu. Sürekli sözlük ile beraber yasamaya başlamıştım.

Onunla yatıyor, onunla kalkıyordum. Onunla beraber kelimeleri okuyup cümleler kurmaya başladım. Ayni zamanda annemin bana zaman ayırıp yardım ediyor olmasına da şükran duyuyordum. Okumaya Ask oldum, olağanüstü güzel bir şeydi.

En Sevdiğiniz Yalan Hangisi? - 1

 

 Her insan, kendi görüş sahasının sınırlarını, dünyanın sınırları olarak kabul eder.

- Arthur Schopenhauer

 

Pek çok kişi Şükür Etkisini uyandırmak yerine kendileri için sınırlayınca birtakım yalanlar üretmeyi seçer. "Benim kapasitem, bu kadar hatırlamaya, bu kadar hızlı okumaya, bu kadar öğrenmeye, bu kadar yapmaya yetiyor" diyerek kendilerini kandırırlar. Bu tarz bir yalan, kişilerin kendileri ile ilgili düşük bir algılarının olduğunun göstergesidir. Küçük bir çocukken ben de kendimi bir yalana inandırmıştım. Benim hikâyem, ben yedi yaşındayken ilkokul öğretmenimin aileme benim okuma ve yazma konusunda kısıtlılığım olduğunu söylemesi ile başladı.





O zamanlarda onun dediklerine inandım çünkü bir alternatifim olduğunu bilmiyordum. Sadece yedi yasındaydım ve benim gözümde o, ne dediğini bilen bir otorite simgesiydi.

O günden sonra bana, akademik açıdan başarılı olamayacak çok da zeki olmayan bir çocuk gözüyle bakılmaya başlandı.

Bana, öğrenme kapasitem yetersiz olduğu için enerjimi spora yönlendirmemin daha akıllıca olacağını söylediler. Bu olaydan on yıl sonra, büyük bir efor ve kararlılıkla bir kitabı bastan sona okuyabildiğimi gördüm ve bu durum beni gözyaşlarına boğdu.

Benim Kutum Seninkinden Daha Güzel

 

  Biraz da kutulardan bahsedelim. Bunun ruhaniyetle ne alakası var diyebilirsiniz. Çoğumuz, düşüncelerimizi ve maalesef ruhani prototiplerimizi küçük kutularımızın içinde depoluyoruz.

Sizlerle bir hikâye paylaşayım.

Seminerlerimden birinde bir kadın yanıma gelip “Benim kocam hiç ruhani değil" dedi.

"Ne demek istiyorsunuz?" diye sordum.

"Tanrıya inanmıyor ve kiliseye gitmiyor" diye yanıtladı.

"Sizce o bir ateist mi? Tanrı’yı. İnkâr mı ediyor?" dedim.

"Evet."



"Peki, size bir şey soracağım. Ruhani olmak sizin için ne anlam ifade ediyor? Size ruhaniyet nedir?"

“Bence Tanrıya inanmaktır. Buna mecburuz."

"Mecburiyet. " dedim.

"Genellikle kişiye dışardan dikte edilen bir şeyi ifade eder. Bu fikre nereden kapıldınız ?"

"Sanırım bunu bana öğrettiler."

Gerçek Değeriniz Nedir?

 

Kendinize gereken değeri vermediğiniz sürece başkaları da size değer vermezler. Çevrenizdeki dünya içinizdeki dünyanın bir yansımasıdır. Varlığınıza, yaptıklarınıza ve sahip olduklarınıza daha yüksek bir değer biçtiğinizde, dış dünyadaki değeriniz de artacaktır.

 


Bir aktör olduğunuzu farz edelim, ücretinizin x dolar olduğuna karar veriyorsunuz ve birisi size bu ücretin onda birini teklif ediyor. Eğer teklifi kabul ederseniz, değerinizin kendi düşündüğünüzün onda biri olduğunu da kabul etmiş olursunuz. Piyasadaki değerinizi de düşürürsünüz. Oysa size düşük bir teklifle geldiklerinde, "Hayır, benim ücretim şu kadardır" derseniz değerinizi korursunuz. Kendinizi, kibirli bir şekilde değerlendirmenizden bahsetmiyorum, tam dengede olan hakiki benliğinizle koyduğunuz değerden söz ediyorum. O zaman hakkaniyetli bir takas söz konusu olur ve değeriniz artar. Aksi takdirde kendinizi değersiz hissedersiniz.

 


"Onlara ne kadar istediğimi söylüyorum. Onlar da ödüyorlar. Bu kadar basit."

- Harrison Ford

 

Olmak, Yapmak ve Sahip Olmak

 

Bir amacı yerine getirmek üzere burada bulunuyorsunuz. Amacınızın üç öğesi var: olmak, yapmak ve sahip olmak. Hayatınızda neler yapmayı istediğinizi bilmeniz gerektiği gibi nelere sahip olmak istediğinizi ve ne olmak istediğinizi de bilmeniz gerekir. Bunları bilip belirtmezseniz, evren size alakasız şeyler verecektir. Yabancı bir ülkeye girerken üzerinizde taşıdıklarınızı beyan edersiniz, bedeninize girince de yaşamdan ne beklediğinizi beyan etmeniz gerekir. Ne kadar çok şey beyan eder ve isterseniz o kadar çok şeye sahip olursunuz.

 

Bana ne iş yaptığınızı ve nelere sahip olduğunuzu söylerseniz sizinle ilgili çok şey söyleyebilirim. Eğer çok sayıda müşteriniz, büyük bir işletmeniz, servetiniz, kaynağınız varsa ve çok iş yapıyorsanız size "birisi" gözüyle bakılır. Hiçbir şey yapmıyorsanız ve hiçbir şeyiniz yoksa size "hiç kimse" muamelesi yapılır. Birisi çok büyük kaynaklara sahip olup, büyük işler yaparak dünyada bir fark yaratırsa herkes ona gıptayla bakar.

 




Dönüştüren Deneyim'e katılanlardan bazıları, “Ben bunları böyle değerlendirmiyorum. İnsanların kim olduklarını yaptıkları şeyle değerlendirmem. İnsanları etiketlemem" derler. Oysa yanlarında çok şey başarmış birisi durunca kendilerini yetersiz hissettikleri gözle dahi görülür. Bir multimilyarder ya da olağanüstü derecede güzel ya da zeki birisi odaya girince gözümüz korkar. Bizim doğamız hayatımızın her alanında gelişmek ve bilincimizi genişletmek üzerine kurulmuştur. Bunu yapmayan herkes ilahi amacını yerine getirmiyor, dolayısıyla kendine zarar veriyor demektir.

 

Kim Olmayı Seçerseniz O Olursunuz

 

Bir keresinde, Teksas'ta yapılan bir diş hekimliği konferansında konuşmacıydım. Konferansın konusu Temporomandibular eklem bozukluklarıydı. O zamanlar Teksas Kayropraktik Üniversitesi'nde genç bir öğrenciydim, diş hekimlerine konuşma yapıyor olmamın sebebi ise konu üzerinde çok çalışmış olmamdı.

 Konferansa geldiğimde oturabileceğim tek boş yerin diş hemşirelerinin yanı olduğunu gördüm. Yanımda getirdiğim portatif sunum masasını gören bir hemşire, "Konferansta bir şey mi yapacaksın?" diye sordu.





 "Evet, bir konuşma yapacağım" dedim.

 "Ne hakkında konuşacaksın? Sen doktor musun?" "Hayır, henüz tıp öğrencisiyim."

 Bazı hemşireler bana şaşkınlıkla baktılar, belli ki onların kafalarındaki doktor imajına uymuyordum. Yaşım ve genç görünüşüm onlarda kuşku uyandırmıştı. Algılarımız ne kadar da yanıltıcı olabiliyor değil mi?

 

Hedeflerimiz Önündeki En Büyük Engel

 

Bu dünyada bir amacınız var. Ruhunuzun sesini dinlediğinizde o amacınız berraklaşır.


Hiç, bir seminere katılıp birçok yeni yetenek edindiğiniz oldu mu? Peki orada öğrendiklerinizin ne kadarını uyguladınız? Bildikleriniz ve uyguladıklarınız her zaman eşit değildir. Amacınıza ulaşmak için gereken her şeyi öğrenebilirsiniz fakat nedenleriniz yeterince büyük değilse, gerekeni yapmak için harekete geçmezsiniz. Nedeniniz yeterince büyükse bir şeyler öğrenince hemen onu uygulamaya başlarsınız. Yani anlamlı bir nedeniniz yoksa pek bir şey başaramazsınız.

 




İnsanlar bana, “John, 29 sene boyunca hedefine nasıl odaklanabildin?" diye sorarlar. Onlara "Sebebim çok büyük olduğu için bunu başarabildim" derim. Bizi motive edip yolumuza devam etmemizi sağlayan şey budur.

 

Hayatınızı Etkileyen Yedi Korku - 3 (7)

 Yedinci Korku: Otorite

Pek çok insan, bazı "otorite"lerin inanç sistemine uygun yaşamamaktan korkar. Bu otorite, akademik otorite, ebeveyn otoritesi, profesyonel otorite vb. yargı ve cezadan korktuğunuz herhangi bir kurum olabilse de, oldukça sık olarak dini bir kurum biçimini alır onların ahlakına, etiğine ve diğer kurallarına uymayacağından korkabilirsin, bu yüzden birisinin bunun "yanlış" olduğunu düşünmesinden korktuğun için gerçekten sevdiğin şeyin peşinden gitmekten kendini alıkoyarsın.



Delphi Kahini, "Kendini bil, kendin ol ve kendini sev!" Acaba hepimiz kendimize karşı dürüst olsaydık ne olurdu? Bu kitap boyunca ve özellikle liderlik ve sosyal hazineleriniz hakkındaki bölümde, seçtiğiniz otorite figürlerinin geçerliliğini yeniden inceleyecek ve kendi en yüksek otoriteniz olmak için adım atacaksınız. Tüm hazinelerinizi sevgiyle kullanmak ve kullanmak için kullandığınızda neler yapabileceğinizi ve olabileceğinizi hayal edin!

Korkuları Dengeyle Kaldırın

Korkuyu, duyularınız veya hayal gücünüz yoluyla, birinden veya kendinizden kazançtan çok kayıp, olumludan çok olumsuz, zevkten çok acı deneyimleyeceğiniz varsayımı olarak tanımlayalım! Ne zaman korksan, bir yanın olmadan diğerinin olabileceğini sanırsın. Bu şekilde korku bir yanılsamadır. Gerçek şu ki hayat her durumda size iki taraf da sunar.

Hayatınızı Etkileyen Yedi Korku - 2 (4-6)

 

Dördüncü Korku: Kıtlık

Hayatlarında ne yapmayı seveceklerini bildikleri halde bunu yapmaya cesaret edemeyen insanlardan her zaman duydukları bir bahane, hayallerinin peşinden giderlerse para kaybedebilecekleri veya yeterince para kazanamayacaklarıdır. Deneyimlerime göre, sevdiğiniz şeyi yapmak ve yaptığınız şeyi sevmek, zenginlik oluşturmanın en güçlü yollarıdır. Kendinize karşı çalışmadığınız sürece gerçekten başarısız olamayacağınıza inanıyorum. Değerleriniz, hayalleriniz ve hayattaki gerçek hizmet hedefleriniz konusunda netseniz, başaracaksınız. Buna, mali hazinelerinizle ilgili bölümde öğreneceğiniz gibi, parayla elde edilen başarılar da dâhildir. Dahası, her şeyi bilmediğinizi söylemeye ve biraz yardım almaya istekli olmanız, başarılarınızı hızlandıracak ve sevdiğiniz hayalin peşinden koştuğunuz için size hak ettiğiniz ödülleri getirecektir.


Beşinci Korku: Toplumun Yargıları


İnsanları durduran bir başka korku da çevrelerindeki dünya tarafından reddedilme korkusudur. Avukat olan bir beyefendi, nereye giderse gitsin, eğer hayallerinin peşinden giderlerse, endişe, alay ve reddedilme onlu takip ediyordu ve o, ailesinin istediği her şeyi yapmıştı. Hukuk fakültesini baştan sona kat etmiş, bir işyerine girmiş -ve sonra bir platoya ulaşmıştı. Bir avukat olarak hiçbir zaman gerçekten gelişmemişti. İnsanların algılanan engelleri aşmalarına ve hayatları hakkında netleşmelerine yardımcı olan "Dönüştüren Deneyim" adlı programıma geldiğinde ağlamaya başladı. Bu, poker suratını korumak için eğitilmiş bir adamdı, ama kendi ruhunun gerçeğiyle yüzleşiyordu ve bu onu ağlattı.

Hayatınızı Etkileyen Yedi Korku - 1 (1-3)

 

İçinizin derinliklerinde, ne kadar parlak olduğunuzu zaten biliyorsunuz. Ve bunu şu anda tam olarak fark edemeyebilmenizin nedeni, parlaklığınızı karartan bir korkunun olmasıdır. Belki daha önce hayatta yedi temel korku olduğunu duymuşsunuzdur; yedi gizli hazinemizin mükemmel bir tamamlayıcısı. Nelson Mandela, Mucizeler Kursu'ndaki açıklamalarının yorumunda, gücümüzden korktuğumuzu söyledi. Küçüklüğümüzden korkmuyoruz, büyüklüğümüzden korkuyoruz. Çok doğru! Bazen bu yedi korkunun bizi hayallerimizin ve vizyonlarımızın peşinden gitmekten alıkoymasına izin veririz.



Onlara çarptığınızda; sahip olduğunuz en büyük hazine olan kendi ihtişamınızın peşinden gitmeniz için sizi özgür kılmak için onların üzerinizdeki baskılarını etkisiz hale getirmenize yardımcı olması için bu kitabı kullanın.

İlk Korku: Entelektüel Eksiklikler

İnsanların gerçekte kim olduklarını, tüm hazinelerini ortaya çıkarmalarını engelleyen bir korku, yeterince akıllı olmadıklarına dair altta yatan bir endişedir. Hayallerini gerçekleştirecek akademik dereceye, bilgiye, zihinsel veya hafıza kapasitesine sahip olmadıklarına inanıyorlar.

Yardımcı Olmak

 

İnsanlara yardım etme niyetiyle, aslında onların düşük öz-değerlerini destekler, onurlarını çalar ve kendi hayalleri için sorumluluk almalarını engellersiniz. Onları kurtarmayı bıraktığınızda, ya uyanırlar ve motive olurlar ya da o dersi öğrenmeye hazır olan bir sonraki kişiye göbek bağlarını takarlar. Her iki durumda da dersler alınır.






Kurtarmak çok baştan çıkarıcıdır. Pek çok insan, Bunu bedava yaparsam bir şekilde ödüllendirileceğimi düşünüyor ve bu bir efsane. Bedava bir şey vermeye çalıştığınızda, beleşçileri çekersiniz. Değerinizi kabul etmediğiniz ve hizmetlerinize bir ücret koymadığınız sürece, sevdiğiniz şeyi alamazsınız. Özgür iradenizi kullanarak "Evet, ben de biraz para ya da başarma duygusu için varım" ya da her neyse, o parçanızı sevin, yoksa evren onu size vermez. Bu, size ne istediğini söylemeyen bir arkadaşınıza doğum günü hediyesi vermeye çalışmak gibi bir şey. 

Özgür İrade veya Serbest Yükleyiciler

 

Bir kiropraktör olarak uygulamaya ilk başladığımda, çok idealist ve fedakârdım. "Ben sadece şifa için iyileştirmek istiyorum. Para kaba ve önemsizdir.” diye düşündüm. Bunu o kadar çok seviyorum ki, hiçbir şey için yapmazdım. Olgunlaşmamış inanç sistemim, gerçek bir şifacı olarak bedavaya çalışmam gerektiğini söyledi ve aynen öyle oldu. Hiçbir şey için verme arzum, hiçbir şey için almayı arzulayan pek çok insanı cezbetti ve yavaş yavaş borç ve strese girdim. Hizmetlerimin karşılığını ödeyemeyen veya ödemek istemeyen, hizmetimi karşılıksız vermem gerektiğini düşünen ve ardından aynı arkadaşları öneren insanları bu kadar güçlü bir şekilde kendime çekmem inanılmazdı. Onlar, "Peki, sen bir şifacısın. Gücümüz yetse de gücümüz yetmese de bize yardım etmen gerekmiyor mu?" der gibiydiler.





Birçok kişi ücretsiz hizmet almak için bir dizi hikâye ve bahane ile doktor doktor dolaşmaktadır. Profesyonel okuldan yeni mezun olmuş ve henüz öz-değer geliştirmemiş yeni pratisyenleri hedef alacak kadar akıllılar ve bunu yapana kadar bu hastalar üzerlerine basıp geçiyor. Doktor "Bu kadar yeter. Bunlar benim ücretim" dediği anda yeni bir doktora giderler. Parazitler mi? Hayır, onlar öğretmen! Doktorlara öz-değerlerini yükseltmeyi öğretiyorlar. Sağlık mesleği seminerlerinde bundan ne zaman bahsetsem, doktorların hepsi gülmeye başlıyor çünkü bunu kendileri de yaşamış. Aynı şey her meslekte olur ta ki maliye çırakları uyanana kadar.

İnancın Gücü

 

Neye inandığınız ve kendinize ne söylediğiniz, başınıza gelecekler ve nasıl bir hayat süreceğiniz üzerinde muazzam bir etkiye sahiptir. Kendi kaderinin yaratıcısısın. Her düşüncenle hayatının senaryosunu yazıyorsun. Kendinize ne kadar çok saygı ve sevgi beslerseniz, hayatınız o kadar büyük ve finansal olarak daha fazla ödüllendirilecektir.





Bir dahi olmanın, yüksek bir IQ'ya sahip olmak veya hatta bir üniversite diplomasına sahip olmak anlamına gelmediğini anlayın. Bunlar sadece ikincil özelliklerdir ve doyumu ya da bilgeliği garanti etmezler. Olumlamamın ne anlama geldiğini nihayet anlamam uzun yıllara dayanan bir deneyim gerektirdi: Bir dahi olmak, ruhunuzun, içsel varlığınızın sesini dinlemek ve onun aydınlanmış rehberliğini takip etmek demektir. Tek gereken bu, çünkü o ses sizi tanıyor ve verdiği mesajlardan biri de sizin büyüklüğe layık olduğunuzdur. Zenginliğe layık hissetmiyorsanız, zenginliği tezahür ettirmenin ve elde tutmanın daha da zor olduğunu göreceksiniz. Ama gerçekten değerli olduğunuzu ve olmayı, yapmayı ve dünyanın sunduğu en büyük armağanlara sahip olmayı hak ettiğinizi bildiğinizde, sizi hiçbir şey durduramaz. Hayat bir akıl oyunudur ve öz-değer, en güçlü zihnin ve ilham veren yaşamın anahtarıdır. Kim olduğunuzu sandığınız, ne olacağınızı ve ne alacağınızı belirler.

Amacını Biliyorsun

 

Neredeyse her gün ne yapmayı seveceklerini bilmediklerini söyleyen insanlarla çalışıyorum ama bunun doğru olmadığını gördüm. Onlara, "Kalbinizde tam olarak ne yapmak istediğinizi biliyorsunuz, ancak kafanızdaki korkular ve suçluluk duygusu bunu kabul etmenizi engelliyor" diyorum. Sonra, vizyonlarını felç eden korkular olmadan sevecekleri şeye yaklaşabilmeleri için onu parçalara ayırırım. En bariz sorularla başlarım: "Kaliteli yemek yemeyi sever miydin? "

"Tabii ki."


"Harika, bunu bir yere yaz. Yapmayı seveceğini söylemesi gülünç derecede kolay olan başka ne var?"

"Pekâlâ, seyahat etmeyi çok isterim."

Seveceklerini bildikleri şeyi inşa ediyorum ve ortaya çıkmasına izin veriyorum: "Zengin olmak ister miydin? Ne kadar zengin? Nereye ve ne zaman seyahat etmek isterdin? Dünyada bir fark yaratmak ister miydin? Yazmayı, resim yapmayı, konuşmayı, inşa etmeyi veya öğretmeyi sever miydiniz? Size en çok ne ilham verirdi? İnsanlarla çalışmak ister miydiniz? Tüm bu kriterleri bir araya getirdiğimizde olasılıklar nelerdir?" 

Hedef, Rüya, Hayal ve Fantezi

 

Eğer hayallerinize karşı takıntılı olursanız bu takıntı ileride pişmanlık duyacağınız şeyleri size çekebilir. Oysaki sizinle dalga geçerlerken olanı biteni sakin ve berrak bir şekilde değerlendirip duygusal tepkilerden uzak durabilirseniz eğer bu sizin hayalinize inancınızın sağlam olduğunu ve kendinizi hayalinizin gerçekleştiği noktada gördüğünüzü gösterir. 




Öte yandan, sizinle dalga geçip alay ettiklerinde kendinizi kırılmış hissederek savunmaya geçerseniz, o zaman hayallerinize takıntılı derecede bağlanmışsınız demektir. Belki de kurduğunuz hayal çok fazla abartılıdır, bu durumda onu tekrar gözden geçirerek daha mütevazi bir hale getirmeniz faydalı olabilir. Her iki durum da sizi geliştirir.

Hayallerimize odaklanarak geçirmediğimiz her anı şüphe ve sorunlara odaklanarak geçiririz. Çiçeklere odaklanmadığımız her anı dikenlere odaklanarak geçiririz. Dâhiler kendi kalplerinin çiçeklerine odaklanır ve deneyimlerinden buketler derlerler. Dehasını uyandıramamış sıradan insanlar ise dikenlere, şüphelere ve korkuya odaklanırlar ve dikkatleri dağılır.

Hayallerimizin Peşinden Gitmek

 

Hayatınız boyunca her zaman korkularla karşılaşacaksınız.

Korku, geliştiğiniz ve kendinizi sınadığınız anlamına gelir. Ben her gün çeşitli korkularla yüzleşiyorum fakat korkunun bir yalan, alta yatan gizli düzenin üstünü örten dengesiz bir algı olduğunu biliyorum. Onu tanıyorum, onunla yüzleşiyorum ve arkamda bırakıyorum. Ondan sonra da ışığımı açıyorum.






“Hoşlanıp hoşlanmamayı bir kenara bırakın. Sadece yapılması gerekeni yapın. Bu, mutluluk vermeyebilir fakat sizi yüceltir."

- George Bernard Shaw

Bir keresinde, hayatta en çok istediği şey yaşamın kaynağını bulmak olan bir biyofizik öğretmenim olmuştu. Birkaç sene evvel ona tekrar rastladım. Bir in restoranına gidip birlikte yemek yedik. Ona isimden, araştırmalarımdan ve yaşamın kaynağı hakkındaki düşüncelerimden bahsettim. Onunla düşüncelerimi paylaştığımda gözleri doldu, ne diyeceğini bilemedi.