İmgeleme Teknikleri- Parayı Bollukla Hayatınıza Çekin

Neyi görüyorsanız onu alırsınız
İmgeleme işin sırrıdır. İmgeleme fikrinin sizi uçurmasını izin vermeyin. İmgeleme yapmak gereklidir çünkü zihin gücünüzü bu şekilde kullanırsınız
Zihninizde bir şeyi doğru bir şekilde görmeyi bilirseniz dünyanızda bunu gerçekleştirebilirsiniz. Daha önce bahsedildiği gibi daha yüksek bir boyuttaysanız zihninizde yarattığınız düşünceleriniz ya da imgeler hemen çevrenizde gerçekleşecektir. İmgeleme fikri insanları şaşırtır oysa bu kavram insan hayatında sürekli kullanımdadır.
Mesela; teknik bir ressam bir evi tasarlarken neye benzemesini istiyorsa onu hayal etmek zorundadır. O zaman bu tip bir imgeleme “ezoterik” görülmez.
Zihniniz düşüncelerinize itaat eder ve arzunuzu gerçekleştirir. Zihninizin aynı parçası tüm fiziksel fonksiyonlarınızın sorumluluğunu alarak kozmosla ve etrafınızdaki enerji alanlarıyla nasıl iletişim kuracağını bilir. Zihin gözünüzle bir şey gördüğünüzde (imgelemenizle) yüksek benliğiniz işe koyulacak ve bunu sizin için gerçekleştirecektir. Zihniniz zihin gözünüzde neyi tuttuğunuza dayanarak düşüncelerini oluşturur. Yani acil durumlar, aksilikler ve sorunlar olabilir. Hepsi imgelemeyle çözülebilir ama becerinizi yaşamınızın tek bir aşamasında kullanmak isteyeceğinizi anlayacaksınız. Ben çok önemli şeyler için kullanırım diğer şeyleri “akışa” bırakırım. Araba kullanırken tüm yeşil ışıkların yandığını imgelemekle vakit kaybetmem…bunlar önemli değil. Sizinde yapmanız gereken bu; neyin önemli olduğunu bulun ve bilginizi bundan yana kullanın.

************************************************


 Daha fazla yaratım aracı ve bilgi için kitaplarımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?



Kontrol Sende - Çekim Yasası ve Bilinçaltı Dönüşüm Rehberi Kitabı - 2019 - 2 nci Baskı


 KONTROL SENDE
İzin Ver GELSİN, İzin Ver OLSUN
Çekim yasası ve Bilinçaltı Kayıt Dönüşüm Rehberi

Düzenlemiş İkinci Baskı


************************************************


Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabı


Daha İyi Bir yaşam için

BİLİNÇLİ YARATMA SANATI


******************************

Kitapları Temin İçin : cekimyasasi@hotmail.com

Tel/Whatsapp : 0 553 06 00 464

www.halissahiner.com



***********************************************
Teknikler üzerinde iyileşene kadar tek bir kişi üzerinde odaklanmak en iyisi olacaktır. Biraz pratikle, başka bir sürü insan üzerinde de kolayca etki sahibi olabilirsiniz. Kitaptaki teknikler pratik yapar ve kullanırsanız işe yarar. Çalışmaya başladığınızda pratik yapana kadar imgeleme yeteneğinizin sınırlı olduğunu fark edeceksiniz. Sesleri imgelemede zorlanabilirsiniz. Etkili imgeleme için sessiz bir yerde olmalısınız. Çevreniz sessiz olmalı. İmgelemeyi öğrenmeye başlamanın en iyisi ışıkların olmamasıdır. İlk başta yapmanız gereken tek şey gözlerinizi kapatmaktır. Neticede, gözlerinizi açık tutabilirsiniz (kalabalık yerlerde) ve imgeleme beceriniz gün ışığında da gelişecektir.
Çevrenizde dağınıklık olmamalı, rüzgar esmemeli, yüksek ses ve diğer bölücü şeyler olmamalı.
Unutmayın imgeleme üzerine olan bu bölüm önemlidir önce bundan başlayın ve bunu uygulayın.
Her gün en az üç kez ve her seferinde 15 dakika olmak üzere imgeleme üzerinde çalışmalısınız. Oturarak imgeleme yapmak daha iyidir. Uzanırken fazla rahatlayarak uyuyabilirsiniz. Ayrıca dik olacağınız için imgeleme yaparken iç realitenizde dikey konumda olmak imgelemeniz açısından daha iyi sonuç verecektir. Özel bir pozisyona gerek yok. Sadece oturun.
İstenen kişi veya olay üzerine imgeleme yaparken zihninizde gerçekten oluyormuş imgesini yaratın. İlk başta zor gelecektir. Ama etkilerini yaşayacaksınız. İmgeleme üzerindeki becerim o kadar gelişti ki gözlerim açıkken bile zihnimde 3. boyut dünyasındaki şeyler kadar gerçekçiymiş gibi şeyleri görebilirim. Başkalarının göremediği sadece kendimin görebildiği bu dünyada kendi imgelerimi yaratarak eğlenirdim. Bunu hayatımı şekillendirmek için kullanabileceğimi bilmiyordum. Etkilerini gördüğümde ise çok şey değişti.
Zihninizde durumları gerçekten oluyormuş gibi imgelemek aşağıdaki noktaları hesaba katarak pratik gerektirir. İmgelemeye başladığınızda kendiniz olayın bizzat içinde olun. Kendini bir filmde izliyormuş gibi uzaktan izlemeyin. İmgelerken bir aynaya bakmadığınızın sürece yüzünüzü görmeyin. Tıpkı günlük yaşamın içindeymişçesine hayal etmelisiniz. Sokakta kendinizi yürürken imgeliyorsanız yüzünüzü, başınızı ve sırtınızı göremezsiniz…aşağıya bakarak bacaklarınızı, kollarınızı ve tıpkı “gerçek” yaşamda olduğu gibi göğsünüzü görebilirsiniz.
Küçük bir pratikle başlayın. Gözlerinizi kapatın ve geçmişteki bir anınızı zihninizde canlandırın. Detaylar konusunda endişelenmeyin. Pratikle netleşir. Şu anda gitmeyi istediğiniz yerleri imgelemeye çalışın. Bir yerde çalışıyorsanız iş yerinizde olduğunuzu imgeleyin.
Başlangıçta fiziksel gözlerinizle imgeyi gerçekten göremezsiniz. Zihninizde, hayal gücünüzde var olur. Fiziksel gözleriniz, göz kapaklarınızın içindeki “siyahlığı” görür. İmgeleme yeteneğiniz pratikle daha iyiye gider bu yüzden acele etmeyin. Gerçekten oluyormuş hissini yaşamanız gerektiğini unutmayın. İlk başta iyi olamayabilirsiniz ama zihninizi buna inanması için kandırabilirsiniz. Şöyle ki; yüzünüzdeki hafif bir sırıtışla zihninizi kandırın ve bu becerinin çok kolay olduğunu düşüncenizde belirtin. O kadar kolay ki gerçek dünyaymış gibi hayal edebilirsiniz. Geliştikçe yüzünüzdeki sırıtış doğal bir biçimde olacaktır çünkü bu harika yeteneğe sahip olmaktan büyük mutluluk duyacaksınız…aynı zamanda koku, dokunma, tatma ve hissetme gibi duyularınızı kullanarak da zihninizi kandırabilirsiniz. Güzel bir yerde olduğunuzu hayal ediyorsanız sadece görmekle yetinmeyin koklayın, dokunun, duyun, duygusal açıdan hissedin. % 100 gerçek olmayacaktır. Ama zihniniz yeterince çaba sarf edecektir. İş yerini hayal ediyorsanız hissedin duvarını masaları kapıları havayı koklayın fotokopi kokusunu koklayın iş yerinde olduğunuzu hissedin. Zihin gözünüzle bir şey yaptığınızı ya da bir yerde olduğunuzu yarattığınızda bilinçaltı zihniniz işe girişir. Ve yaşamınızdaki realiteyi şekillendirmeye başlar. Zihninizde patronunuzun sizi kovduğunu görürseniz, ertesi gün kovulmazsınız. Ama buna devam ederseniz er ya da geç başınızı derde sokarsınız.
Deli gibi imgeleme yapın, ilk 2 hafta sıkı tutun hedef belirleyip çalışın 2 haftalık pratikten sonra daha ileride olacaksınız 2 aydan sonra şu anda bulunduğunuzdan çok daha ileride olacaksınız. Kendinizi motive edemiyorsanız o zaman şansınız yok, bu satırları okumayı başkalarına bırakın.
Günde 3 kez 15’er dakika imgeleme öneriyorum. Daha fazla yaparsanız hızlı bir gelişme kaydedersiniz. Sizden yapmanızı istediğin ilk şey (tabi ki istediğinizi yapmakta özgürsünüz) imgelemedeki ilk 5 dakikanızı zihin gücüyle ayartmak için kullanın. Ya da bir nesne üzerine odaklanıp tüm duyularınızı kullanarak onu hatırlama üzerine olsun. Belki bir yanınızda bir köpeğin oturduğunu imgelenebilirsiniz. Ona uzanıp evcil hayvanınızmış gibi onu okşayabilirsiniz. Postunun kokusunu alabilirsiniz hatta köpekle yürüyüşe çıktığınızı bile hayal edebilirsiniz. Karşınızdaki masada bir portakal imgeleyebilirsiniz. Onu alır kabuklarını soyarsınız. Suyu yüzünüze sıçrayabilir ve sonra onu midenize indirebilirsiniz tabii çekirdeklerinin çıktığını hayal etmeyi unutmayın. Sonra da bir kedinin portakal kabuklarını kokladığını ve yüzünü ekşiterek koşturduğunu hayal edebilirsiniz. Bu kitabı hayalinizde canlandırabilir bir masanın üzerine koyup sayfalarınızı çevirdiğinizi hayal edebilirsiniz. Bu ilk 5 dakikalık süreçte neyi imgeleyeceğinizi size bağlı. Pratik insanların en çok yapmak istediği ama yapmaktan en çok kaçındığı şeydir. Bu nedenle, dışarıda sadece bir usta ve bir yığın vasat insan harika zihinsel yeteneklerden yoksundur.
İmgeleme pratiğinde daha iyi hissettikçe pasif imgelemekten ziyade aktif imgelemeye geçin. Portakal imgesini kullanmışsanız o zaman portakal kabuklarını sınıfınızdaki tahtaya fırlatın ya da portakalı bir arabanın tekerleğinin altına koyun ve suyunun fışkırdığını imgeleyin! Zihin gözünüz her seferinde daha yaratıcı olacaktır. En iyisi yaratıcılıktır ve bu konuda gerçekten iyi olmak için en önemli yoldur.
Neyi imgelediğinizin ve pratik seanslarının nasıl olduğunun kaydını mutlaka tutmalısınız. Ne üzerinde çalışabileceğinizin listesini yapın. Uzaktan kumandayla televizyonu açmak gibi alelade bir şey bile pratik seansında yaratıcı bir imgeleme olabilir. Hayalinizde kumandayı elinize alın, onu görün ve hissedin. Bir düğmesinin üzerinde ne yazdığını görün. Sonra aktif olun ve imgeyi değiştirin. Düğmenin üzerindeki kelimelerin farklı görünmesini sağlatın ses + düğmesi yerine kırmızı duvarlar yazdığını görün basın düğmeye etrafınızdaki duvarlar kırmızı olsun. Kanal düğmesi tuşunun üzerinde kelepçe yazısını görün. Düğmeye basın ellerinizin kelepçelendiğini hayal edin. Başka düğmeye basıp kelepçeleri açı, kelepçeleri ellerinizde hissedin, televizyona fırlatın, ekran çatlamasını duyun. İmgelem üzerinde çılgınca şeyler düşünün çünkü imgelemede ne kadar yaratıcı olursanız, zihin gücü becerilerinde o kadar hızlı ve kolay ilerleme kaydedersiniz.

Alıntıdır.

************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN



***********************************************

Bilinçaltı Anlamak ve Temizleme çalışmaları

Bilinçaltını anlamak için çalışma ilkelerini, bilinçaltı yasalarını ve bunları hazırlayan içsel dinamikleri bilmek gerekir.
Bilinçaltını bir bilgisayarın hard diski olarak düşünebiliriz. Ekranda görülenler sizin gerçeğiniz veya yaşantınızdır. Yani bilinçaltınızdaki olumlu, olumsuz inançlarınızın hayatımıza yansımalarıdır.
Nasıl bir bilgisayar programında direkt emir şeklinde komutlar veriliyor ise bilinçaltımız da komutlarımızı alır ve gerçekliğimize uyarlar.
Başaramayacağımıza inanıyorsak başaramayız. Değişeceğimize inanıyor isek değişiriz. Mali, malı şeklindeki ifadeler bilinçaltımızda mulaklık yaratır. Örneğin sigara içmemeliyim dedikçe sigara içmek isteriz. Çok yememeliyim dedikçe yemek isteriz. Size sakın kırmızı bir mercedes düşünmeyin veya şu an annenizi düşünmemelisiniz diyecek olursam her ikisi de akınıza gelecektir. Korkmayın diyecek olursam o ana kadar böyle bir duygu taşımasanız bile korkmaya başlarsınız. Bilinçaltımıza ne istediğimizden emin olarak, net ve şimdiki zaman üzerinden komutlar vermeliyiz. Geleceğe yönelik ifadeler istediklerimizin bir şekilde ötelenip, gerçekleşmesine engel olur.
“Aklınız neyi kabul edip inanıyorsa, onu gerçekleştirebilir” der. Napoleon Hill’
Evren yasalarla yönetilir. Bilinçaltlarımız da tıpkı evren gibi yasalarla yönetilir. Bilinçaltımızın yasası inanç yasasıdır. Bilinçli aklınızın kavrayıp, bilinçaltınızın inandığı şeyler gerçekleşir. Böylesine büyük bir güce sahip olduğumuzun çoğu zaman farkında değilizdir.
Bilincimizin gücünü bir fikri kavramak için, bilinçaltımızın gücünü ise sonuca ulaşmak için kullanırız. Birçok kişi bunun tersini yapar. Bilinçlerini neticeye ulaşmak için kullanırlar, bu da genellikle stres ve endişe yaratır. Bu durum bilinç gücümüzle, bilinç altı gücümüzün kullanımındaki farktır. Örneğin bir bayan danışanım içinde bulunduğu gerçekliği kendisinin yarattığına inanmıyordu. Evlenmek istiyordu ancak karşısına uygun kişinin çıkmamasından ve birlikteliklerinin kısa sürede bitmesinden yakınıyordu. Bilinç üstü seviyede bir hayat arkadaşı istiyordu ve kendince uygun standartları belirlemişti. Yaptığım çalışmalarda fark ettik ki ! bilinçaltı seviyede evliliğin özgürlüğünü kısıtlayacağı inancı, çevresinde gördüğü mutsuz evlilikler ve kendisinin de böyle olabileceği korkusu, karşısına daha iyi biri çıktığında evliliğinin bu birlikteliğine engel olacağı endişesi taşımaktaydı. Bu kadar yoğun bilinçaltı dinamikleri ile isteğine ulaşması mümkün değildi. Bir ipi düşünelim iki tarafından aynı anda iki kişi çekiyor. İpin gerilmesi gibi kişide gerginleşir.
Bilinçaltımız mıknatıs gibidir. Kendi inançlarını yansıtan şeyleri çeker. Bilinçaltımızda belli bir inanç varsa, bilinçaltımız bu inanca uygun titreşimler yaratır ve bunu yansıtan veya buna uyan olayları ve insanları kendine çeker. Buna son dönemlerde adı çokça duyulan çekim yasası denmektedir. Yerçekimi yasasının varlığının kesin olması gibi çekim yasasının varlığı da kesindir. Eğer bilinçaltınız yaşamınızın zor geçeceğine inanırsa, gerçekten yaşamınız zor olacaktır. Karşılaşacağınız olaylar ve insanlar hayatımızı zorlaştıracaktır. Eğer bilinçaltımız paranın zor kazanılacağına inanırsa, para zor kazanılır. Karşınıza çıkan fırsatlar para kazanmak için insan üstü çaba göstermeniz gerekenler olacaktır. Sizin gerçeğinizi yaratan inancın ne olduğuna siz karar veremezsiniz, bilinçaltınız verir.
İstemediğimiz bir durum karşısında bu durumu hazırlayan içsel sebepler ne olabilir ? Bu durum çoğu zaman bilinçaltı korkularımızın bir sonucudur.

60 Nefes Çalışması

   Nefes çalışmasına başlayanların her gün yapmasını tavsiye ettiğim bu çalışma çok amaçlı olarak birçok farklı konuda fayda sağlamaktadır. Bu çalışma öncelikle; doğru nefes alıp vermeyi kazandıran bir çalışma olarak değil, fizik bedene bilinçli zorluk hazırlayarak direnç kazandıran ve nefeste güçlenmeyi sağlayan bir çalışma olarak düşünülmelidir. 
   Çalışma, bir dakika içerisindeki 60 saniyede 60 nefes alma esasına dayanır. Bir saniyede alıp verilecek güçlü nefeslerin her biri derin ve hızlı olmalıdır. Başlarken ilk yirmi nefeste daha yavaş olmalı, fakat nefes alışverişlerinin bir birine bağlı ve hiç bekleme yapılmadan gerçekleştirilmesi gerekir. İkinci yirmi sayıda 40’lı sayılara yaklaşılırken nefes alışverişleri hızlandırılır. Son 20 nefeste iyice hızlanarak neşe ve coşku içinde çalışma sonlandırılır.
    Nefes alışverişleri ağız iyice açılmış olarak, ağızdan ve burundan beraberce yapılmalı, alt ve üst solunum birlikte gerçekleştirilerek ciğer hacminin tamamı kullanılmalıdır..
   Nefes alışverişlerinin İlk yirmi sayında baş dönmesi başlar, kırklı sayılara doğru avuç içinde terleme, parmaklarda uyuşma görülür. Çalışmanın sonuna doğru iç sıkıntısı, çalışmayı bitirme isteği ve duygu kontrolünde zorlanma görülebilir. Çalışma bittikten sonra ağlama hissi, gülme ve aşırı sinirlilik ortaya çıkabilir. Sağlıklı bir insanda çalışma bittikten 15 saniye sonra tüm geçici rahatsızlıkların sonlanması gerekir. Çalışmayı bir süre yaparak dayanıklılık arttığında da bu geçici rahatsızlıklarda ortadan kalmaya başlar. Geçici rahatsızlıklar kısa zamanda iyileşmiyor ve uzun süre devam ediyorsa öncelikle alyuvar sayısında düşüklük ve böbreklerde yavaş çalışma sorunları akla gelmeli ve iyileştirmek için üzerinde durulmalıdır.
     Çalışma bittikten 15 saniye sonra tüm beden gevşer, düşüncede sessizlik ve sakinlik ortaya çıkar. Saf bilinç/saf tanıklık durumu denilen bu ruh halinde tam bir denge durumu vardır. Her şeye eşit uzaklıkta, ön yargısız, akışa izin verilen bir dinginlik durumu gözlenir. Bu durum farkındalık öğretilerinin hiçlik veya boşluk diye tanımladığı durumdur. Mutluluk ve huzur hissi vardır. 
    60 nefes çalışması, sempatik sinir sisteminin uyarılarak harekete geçirilmesini, sol beynin uyarılmasını sağladığı için uyanıklık, farkındalık artımı ve beta zihin seviyesi sağlar. Dikkat ve konsantrasyon artırır. Çalışmadan hemen sonra parasempatik sistem aktive olarak derin düşünce, yaratıcı zekâ ve tüm potansiyelleri kullanabilme kazancı oluşur.
    Çalışma her yerde ve har zaman yapılabilmesine rağmen sabah uykudan uyanıldığında gerçekleştirilirse çok hızlı uyanmak, kendine gelmek ve güne iyi bir başlangıç yapmak mümkün olabilir.
    Bu çalışma tüm heyecan kontrolsüzlükleri, konsantrasyon eksikliği, duygu bozuklukları, panik atak, anksiyete, depresyon ve polar bozukluklar gibi psikolojik sorunlarda etkindir. Her türlü nefes sorununu gidermek için kullanılır. Özellikle nefes çalışmalarına başlayanların karbondioksit toleransını artırmaları ve kan PH’ı üzerinde dengeleme sağlamaları açısından çok önemli bir çalışmadır. İstenilen performansa ulaşmak için günde üç kere değişik zamanlarda yapılması önerilir.  
     Çalışmanın farklı bir getirisi de tüm hormonları ve beyin kimyasını fabrika ayarlarına geri döndürerek orijinal ayarlarına çekmesidir.
    Bu uygulama her yerde her zaman yapılabilmesine karşın, geçici refleks kaybı yaratabileceği için araba veya iş makinesi kullanırken yapılmamalıdır.
 Mustafa Kartal
mkartalll@yahoo.com


************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN



***********************************************

Meleğim, Annem

Annemin meleğim olduğunu fark etmem çok uzun zaman önce değildi. Düşünsene seni her koşul ve durumda seven, her zaman senin için yapabileceği her şeyi yapabilecek olan, sürekli senin mutluluğunu isteyen başka bir varlık var mıdır bu dünyada? Üstüne üstlük bedenlenen...

Anne senin tesadüfen bir araya geldiğin bir ruh değil, tümüyle senin hayat amacına uygun, seçtiğin bir ruhtur. Belki yazdığım çok iddialı geldi, belki saçma buldun ya da son zamanlarda keşfettiğin bir şeydi. Belki ondan kızıyorsundur ona, hala hayat amacını keşfedip yola koyulmadığın için. Bazen onu çok sevip bazen nefret ediyorsundur, nefreti hissetme suçluluğuyla...

Anne rolü çok cesurca seçilen bir rol, daha önceki anlaşmanızda bu sefer ben anne olayım, sen kızım, oğlum ol. Bazı senaryolarda ben seni bırakıp gideyim, sen daha hızlı geliş, büyü, öğren, bazısında hep yanında olayım, benden özgürleşmek sana kendini buldursun.

Anneyle çocuğu arasındaki bağı anlatmaya sanırım sayfalar yetmez. Dünyanın neresine gitsen seni bulur, şefkatini hep hissettirir. Acınla canı acır, sevincinle sevinir. Annem ben yeni bilgiler öğrendikçe ve geliştikçe aynı bilgileri bana yansıtmaya başladı, mucize gibi. Asıl kuantumu o uyguluyor gibi geliyor bana. Geçen ay yanına gitmek için yola düştüğümde saçma bir sebep yüzünden uçağı kaçırdım, bir sonraki uçak için saatlerce havaalanında kalmam gerekti. Annemi aradım kullandığı bir cümle günümü aydınlattı; akşam eve geldiğinde bana sarıldığın anı düşün ve hisset... Sonucu düşle diyor yani kuantumu uyguluyor, müthiş.

Son zamanlarda da yapmak istediğim bir işle ilgili ben senin meleklerle konuştum, hallediyorlar diyor :) Bu aralar benim de meleklerimle görüşmelerim sıklaşmıştı. Nasıl derin bir hissediş aramızdaki, tarifi mümkün değil.

Canından bir canın varoluşu, o canı taşımak, beslemek, büyütmek hani derler ya anne olmadan anlaşılmaz diye, bizimki de böyle. Anlamak yerine hissedebiliriz belki ne kadar olabilirse.

Bazen annelerini kaybetmişþ kişilerle çalışıyorum. Bazen hastalıktan bazen yaşlılıktan sebep ne olursa olsun her ruh gidiş zamanını kendisi belirliyor. Bunun anlaşılması zor biliyorum, bazısı diyor ki yapacak çok işi vardı, hayata çok bağlıydı... Ruhun tamamlanmışlığını biz bilemiyoruz, o belirliyor.

Genellikle bu çalışmalarda öncelikle bir buluşma gerçekleşiyor ve harika gözyaşları, belki söylenememiş, yarım kalmış sözler, belki özlem ifadesi her ne ise içeride kalan, yarım kalan, hepsi açığa çıkıyor.

Anlaşılması en zor olan da gitmiş olsa da buradan, her zaman onunla bağlantı kurulabileceği. Bu noktada zihninizin şalterini kapatın lütfen, ruhunuzla algılayın durumu. İstediğiniz zaman onunla konuşabilir, iletişim kurabilir, desteğini alabilirsiniz. O her zaman yanınızdadır, tıpkı tanrı gibi.

Bazen düşünüyorum sen gittiğinde ben ne yaparım diye, hepimizde olduğu gibi benim de boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor. Bu yüzden aramızda hiçbir şey yarım kalmasın, tamamlayalım istiyorum, sanırım yine mümkün olmayan bir şeyi istiyorum.

Bir erkek danışanım 1 yaşından itibaren hiç görmemiş annesini, “Hiç bilmiyorumki varlığını bundan sonra olsa ne olacak” diyor. İlşkilerinde anlayamadığı hep aynı döngüyü yaşıyor, hiçbir kadını tam anlamıyla hayatına almıyor ve sebebini bilmediği bir şekilde tam bağlanacağı ve ilişkiye güven duyacağı sırada sorun çıkmaya, kızmaya başlıyor. Onun hayatının dönüşümü derin affedişle ve hayatına anne enerjisini almasıyla mümkün olabildi.

Bu noktada fiziksel görüşmeden bahsetmiyorum, hissederek, düşünerek sürekli görüşüyoruz birbirimizle zaten. Hangi ilişkiyi iyileştirmek istiyorsanız arzu ettiğiniz haliyle görün birbirinizi, duymak istediklerinizi söyleyin, sevgi verin, sevgiyle şifalandırın, bugüne kadar sevgisiz bir şifalanmaya tanık olmadım, olabileceğine de inanmıyorum.

Bir kadın danışanım hayatı boyunca annesinin onayı peşinde koşturduğunun ve annesinin kendisini hiç beğenmediğinden şikayetçi. Peşinde koştuğumuz her şey bizden uzaklaşıyor, enerji yasası… Evrene verdiğimiz mesaj; benim peşinde koştuğum bende yok, ben buna layık değilim. Kendi onayını vererek başladık işe, sen kendini onayla diye annen sürekli olarak içsel mesaj veriyor aslında, derin dönüşüm …

Annem İstanbul’a dönerken “yine gidiyorsun ama amacın ve hayalin için gidiyorsun biliyorum kalbim, ruhum hep seninle ve seni destekliyorum” dedi. Bunu tüm anneler söyler ve bu nasıl muazzam bir güç verir insana, bilirsiniz. Eğer hiç söylemedi diyorsan bil ki sen duymayı seçmemiş olabilirsin. Annenin güç veren sözleri, sıcacık sevgisi, şefkati, desteği hep seninle olsun ve öyledir.

Bu sayımızda melek çocuklarımızın ve melek annelerimizin güzel günlerini tüm kalbimle kutluyorum, sevgiyle.

Holotropik Nefes Teknikleri

   Bu özel teknikler bütünlüğü oluşturan veya başka manada dengeleyici nefes teknikleri olarak bilinmektedir Bilinç'in, hızlı solunum, uyarıcı müzik ve belirli kas gerici hareketlerle değiştirilmesidir. Ani ortaya çıkan ruhsal fenomenler ya da holotropik şuur halleri amaçlanır. Bu arada vucut kimyası çok hızlı değişir ve birçok konuda orijinal forma dönüş yaşanır.

   Holotropik nefes çalışmaları hızlı ve derin nefes alışlarla kana, alışık olduğu seviyenin üzerinde yüksek oranda oksijen yüklemeyi esas alır. Bu çalışmaların eğitmen eşliğinde ve kontrol altında yapılması gerektiğinden fazla açılmadan kendi düzenlediğim ve yeni başlayanlara uyguladığım, bir egzersizi bu konuda örnek olması için anlatayım.

   Önce yavaş ve sakin derin diyafram nefes alışverişleri ile kişi çalışmaya motive edilir, ortama alıştırılır ve dengelenmesi sağlanır. Nefes alışlar gittikçe tempo kazandırılarak hızlandırılır. Bu ön bir hazırlık aşamasıdır. Mümkünse çoşku yaratması için sert ritimli bir müzik açılır. Birkaç saniyelik bekleme süresinden sonra dudaklarınızın yirmi santim önünde imajine edilen muma doğum günü pastasının üflenerek söndürülmesi kuvvetinde, her seferinde ciğerlerin enaz üçte birinin boşalması temin edilecek şekilde, saniyede 2 kere ortalamasıyla üflenmeye başlanır. Üfleme sert ve kesik olmalıdır. Nefes alış verişinde konsantrasyon sadece nefes vermeye odaklıdır. Nefes alışlar dikkate alınmaz.

************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN


***********************************************
   Çalışmayı daha da kuvvetlendirmek için; üç kısa, bir uzun üfleme peryodu çalışmanın etkisini yükseltir. Bu peryodu önce yedi kere, daha sonra ondört kere seri nefeslerle aralıksız uygulamak gerekir. Dikkat edilmesi gereken ritmde hızlanma eğiliminin önüne geçilmesidir. Bu çalışma son derece normal ilerlerse yirmibirli periyot denenebilir. Muhtemelen ilk çalışmalarda daha yedili periyotlarda iken bile baş dönmesi ve halsizlik görülebilir. Bu oluştuğunda baş dönmesi geçene kadar çalışmaya ara vermek gerekir. Mide bulanması, ağza safra gelişi ve yüzde sararma olursa çalışmayı daha uygun bir zamana tehir etmek gerekir.

   Bu çalışma herşey yolunda gittiğinde yirmibirli periyotların üç tur tekrarıyla tamamlanır. Yaklaşık yarım saati bulan bu çalışmanın günde en az iki kere tekrarlanması uygundur.

   Normalde ağızdan ve burundan beraberce nefes alıp verilir. Çalışma esnasında baş dönmesi ve mide bulanması oluştuğunda fren yapmak anlamında sadece burundan nefes alıp verilmeye geçilir. Çalışma devam edereken kendini iyi hissetmeye başladığında tekrar ağız nefesi de devreye sokularak ağız ve burundan beraberce nefes alışverişlere devam edilir.

    Holotropik nefes çalışmaları mutlaka bir eğitmen eşliğinde kontrol altında yapılmalı mümkün olduğunca kendi başına denenmemelidir. Çalışma belli bir trans yaratabilme ihtimali taşıdığından en azından ilk zamanlarda çalışmayı gözlemliyen veya yöneten birine ihtiyaç vardır.

    Çalışma esnasında, sonrasında veya çalışmaya devam edilen günlerin bir zamanında, muhtemelen uykuda aniden vucutta bacaklardan başlayan ve bütün vucuda geçecek olan bir vibrasyon oluşacaktır. Ve yaklaşık birkaç dakika sürecektir. Bu sağılmanın başladığı anlamını taşır. Bunun arkasından bilinçaltını meşgul eden semptomlar açığa çıkabilir. Örneğin yüz ağlamaklı bir hal alabilir, Yada anlamsız bir kahkahalarla gülme, yada neferetle bakan bir yüz ortaya çıkabilir.

    Kişinin bu ortaya çıkacak oluşumlara karşı eğitimli ve beklenti içinde olması gerekirki, sağılım başladığında endişe ve korku yerini, tam bir teslimiyete ve akışa bırakabilsin.

Bilinçaltı Kayıtlarını Değiştirme- İçsel Temizlik

Bizi hayatımızda yönlendiren en önemli noktamızın bilinçaltı kayıtlarımız olduğunu biliyorsunuzdur. Şimdi artık olumsuz bilinçaltı kayıtlarımızı temizleme ve yerlerine olumlu kayıtları koyma zamanı geldi. Bilinçaltı kayıtlarımız çoğunlukla bizim çocukluğumuzda oluşur. İlköğretim çağlarında yaşadığımız olaylar ve deneyimler çok önemlidir. Özellikle Anneden, babadan ve okulda öğretmenler ve arkadaşlarımızdan aldığımız kayıtlar çok önemli. Orada oluşan tüm kayıtlar bizi hayat boyu yönlendirir. Bu bilinçaltı kayıtları ilerleyen hayatımızda karşımıza ego olarak çıkar. Hayatınıza göz attığınızda nerede bir direnç gösterdiğiniz yer nerede yargıladığınız yer varsa egonuz devrededir.


Bilinçaltını bir bilgisayarın hard diski olarak düşünebiliriz. Ekranda görülenler sizin gerçeğiniz veya yaşantınızdır. Yani bilinçaltınızdaki olumlu, olumsuz inançlarınızın hayatımıza yansımalarıdır. Nasıl bir bilgisayar programında direkt emir şeklinde komutlar veriliyor ise bilinçaltımız da komutlarımızı alır ve gerçekliğimize uyarlar.



Dusuncenin Gucu

    Düşünmenin kolay bir şey olduğunu  zannediyoruz, oysa bilinçli düşünme ve düşünceyi yönlendirme hiç de göründüğü gibi kolay değildir.Bu yazımda düşünce gücünü ve onu yönlendirmeyi aktarmak istiyorum.
     Düşüncenin işleyiş biçimini anlamak için bazı temel prensipleri bilmek gerekir. Etrafımızda gördüğümüz her şey bir enerjidir, yani fiziksel evren değişik titreşim frekanslarından oluşmuş bir enerjidir.Enerji farklı hızlarda titreşir, bu yüzden de inceden yoğuna farklı niteliklere ve çeşitlere sahiptir.Düşünce,nispeten ince, hafif ve bundan dolayı da çok hızlı ve kolayca değişebilen bir enerji seklidir.
    Madde ise nispeten yoğun ve bu yüzden de ağır hareket eden ve ağır değişim gösteren bir enerji seklidir.Madde de kendi içinde büyük çeşitlilik ve farklılık gösterir.Tum enerji şekilleri birbirleriyle karşılıklı ilişki içindedir ve birbirlerini etkileyebilirler.Enerji manyetiktir, belirli bir niteliğe ya da titreşime sahip enerji, kendisine benzer nitelik ve titreşime sahip enerjiyi çekme eğilimindedir.Düşünce ve duygular da manyetik enerjiye sahiptir; bunun sonucu olarak benzer yapıdaki enerjileri kendilerine çekerler.Gunluk yaşantımızdaki arkadaş ve sevgi ilişkilerinde de bunu yaşarız ve olumlu sinyaller hissettiğimiz insanlarla ilişkilere gireriz.Etrafımızda gördüğümüz tüm fiziksel evren başlangıçta bir düşünceydi.Sekil,fikri takip eder. Bir seyi yaratırken, önce onun bir düşünce seklinde yaratırız.Dusunce gibi hafif, devingen ve hızlı değişen enerji, maddeye dönüştüğünde ağır, durağan bir forma dönüşür. Fikirlerimizi gerçekleştirmek için doğrudan fiziksel bir eylemde bulunmadığımız zaman bile ayni prensipler geçerlidir. Sadece bir düşünceyi ya da fikri alıp onu zihnimizde tutmak bile bir enerjidir ve bu enerji bu sekli kendine çekip onu maddi düzlemde yaratmaya girişecektir. 
    Bir ressamın tablosunu çizmeden önce onu kafasında yaratması veya bir mühendisin bilgisayar programı yazmadan önce onu kafasında canlandırması gereklidir. Elimize aldığımız bir bardağın bile yıllar önce bir insanin kafasındaki düşünce olduğunu her zaman hatırlamak sanırım iyi olacaktır.


     Düşünceler, radyasyon gibi bir merkezden çıkarak yayılır ve çekim gücüne sahiptir.
      Bu, evrene ne gönderirseniz size geri yansıyacağı prensibidir. "Ne ekerseniz,onu biçersiniz" özdeyişi de bu prensibi içerir.Hayatta en cok düşündüğümüz,en güçlü biçimde inandığımız,en derinden beklediğimiz ve/veya hayalimizde en canli sekilde canlandırdığımız şeyleri kendimize cekeriz. Eğer temelde olumlu yaklaşımlara sahipsek, hayattan zevk, mutluluk ve doyum bekliyor ve bunların düşlerini kuruyorsak,bu olumlu beklentilerimize uyacak kişileri,durumlari ve olayları yaratir ve kendimize cekeriz. Böylece kurdugumuz düşlere ne kadar pozitif enerji yüklersek, o düş yaşantımızda o kadar cabuk ve yogun bir biçimde gerçekleşmeye baslar. Enerjinin degisim sureci sadece olumlu düşünce aracıyla olmaz, yaratici düşünce gücünü kullanmayı bilmek gereklidir. İnsan yaşamının düşünceler ile değiştiğine inanırsa bunu hayatinin her anına yansıtarak kullanmaya calisir. 
     Korkularımızı,olumsuzluklarimizi, kıskançlıklarımızı kısaca insanlığımızin kotu yönlerini yenmeyi başarırsak düşleyebileceğimiz en güzel yaşantı bizleri bekleyecektir.Düşüncelerimizi nasıl , ne şekilde daha iyi yönlendirebilecegimize dair pek cok kitap ve düşünce sistemi bulunmaktadir. Bunları okumak elbette bize bir seyler katar ama düşüncemizi arıtmayı başarmak icin en güçlü araç özümüzden gelen istek ve ışıktır. İnsanoğlu su anda beyninin %12'sinden fazlasını kullanamıyor. Fakat gelen her yeni nesil ile beyin kapasitesinin daha fazlasını kullanma yetisine sahip oluyor. En ilginc ve sırrı çözülememiş organımız olan beynimizdeki arta kalan %88 beyin hücresinin ne ise yaradığını hic merak
ettiniz mi?Beyin kapasitemizi kullanmayı arttırıyoruz, peki aslında cok eskiden beyin kapasitemizi cok daha iyi kullandığımızı hic düşündünüz mü?
    Belki o ise yaramadığını düşündugumuz atalarımızdan kalan mirasımızın kilitleri bir gun açılacak ve eski yetilerimize kavuşacağız. Belki su anda hayal ettiğimiz pek cok sey o zaman eyleme ve maddeye dönüşecek.
     Kapasitemizin artmasıyla birlikte enerji formları üzerinde daha etkili olduğumuzu ve yaratıcılık gücümüzün sınırsız olduğunu düşünün (Düşünün, düşünün ki olsun).
    Sizce insanoğlu bugünkü yaşantısıyla bunu hak ediyor mu? Düşüncelerini iyiye kullanmak yerine sapkınlıklara kullandığı surece bence bunu hak etmiyor. Size bir küre veriyorlar ve 'Dile benden ne dilersen' diye soruyorlar.
      Nelerin istendiğine bir bakin, sonra da kendimize de su soruyu soralım 'Biz ne isterdik'?Güç ve kuvvet iyi kişilerin elinde olduğu zaman iyiye kullanılır, düşünce de öyledir. Küre bize bunu hatırlattı, daha bu kuvvete sahip olacak kapasiteye ulaşmadığımızı ve önümüzde gitmemiz gereken cok yolumuz olduğunu hatırlattı. Biz, bize verilen en güzel küreye bile iyi davranmayı bilmiyoruz. Evrenin en guzel kürelerinden biri olan yerküremizi kendi ellerimizle olduruyoruz.
Düşüncelerimiz iyiye, güzele yönelemiyor ve bunun acısını her gun daha fazla hissederek yaşıyoruz. Filmin sonunda 'Küre ' insanlığı terk ederek uzaklaşıyor, tıpkı üzerinde yaşamayı doğru dürüst başaramadığımız yerküremizin bizden uzaklaşması gibi. Düşünce gücünün neden ve ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Aslında söylenecek cok soz var ama mutlaka birileri benden önce söylemiştir.

       Sevgi ışığınız aydınlığınız olsun.

    "Düşündüğünüz bildiğimizden cok daha az.Bildiğimiz sevdiğimizden cok daha az. Sevdiğimiz var olandan cok daha az. Böylece, gerçekte olduğumuzdan cok daha az kendimiziz." Evren sevgi düşüncesi ile yaratıldı, onu sevgi ile koruyacak olanlar da kendi kendisi olmayı başaran insanlardır.
Işık ve sevgiyle kalın ...
Düşünekalın...

(Dr. Levent Bilgin)

************************************************

KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN


***********************************************

AYA YORGİ YOLLARINDA

     Her yıl 23 Nisan günü Büyükada iskelesi dolar taşar. Çoğunluğu kadınların oluşturduğu bu telaşlı kalabalık, vapurdan iner inmez paytonlara atlar ve adanın tepesindeki Aya Yorgi kilisesinin yolunu tutar. Müslümanı, genci Yahudi’si, Rum’u, okumuşu, cahili; plikler, bezler, mumlar ve küçük anahtarlar ve dahi sayamadığımız daha bir sürü şeyle ceplerini, çantalarını doldurmuş olarak. Yol yokuş ve diktir. Hava iyiyse ne ala, yok iyi değilse sorun değil beis yok. Azim ve inançla yola koyulur.
     Kimi çıplak ayakla taşlı yolları tırmanır, dudağında dualar, kimileri elindeki iplik makarası aça aça ilerler. Yol boyunca satıcılar çoktan tezgâhlarını açmışlardır. Bazıları mum satar.    Rengârenk beyaz mum alırsan sağlığa iyi gelir, mavi çocuk içindir, yok eğer mor renkliyse hayırlı bir kısmet, sarı tez zamanda iş bulmak içindir.
    Yolda omuz omuza sıkışık bir biçimde ilerlerken geçen yıllar hangi dileklerinin nasıl oluverdiğini birbirine anlatır kadınlar. Zaten bir yıl boyunca bu günü beklemiştir herkes. Öyle inanmışlardır ki isteklerinin gerçekleşeceğine, telaş ve sevinçleri de bundadır zaten.
     Kuyruk metrelerce uzar gider. İplikler ağaçlara dolanarak kiliseye kadar kopmamasına dikkat edilerek hiç konuşulmadan yürünür. Bin bir zahmetle kiliseye varılınca mumlar dikilir anahtarlar çevrilir. Artık görev tamamlanmıştır. Akşama doğru yorgun ama mutlu bir şekilde vapurlara doluşulur ve evlerin yolu tutulur.
     Ne bu Allah aşkına! Bu çağda, bu akıl ve bilim çağında ne yapıyor bu insanlar diyebilirsiniz?
    Yahu bu tutum yeni değil ki insanlık var olalı beri var. Heykellerden, mezarlardan, taşlardan, ağaçlardan medet umma yeni değil ki!
     Daha yeni Buda’nın binlerce heykeli çıkarıldı toprak altından. Binlercesi de toprak üstünde devasa büyüklükte olanlardan, elle sığacak kadar küçük olanlara kadar. Hâlbuki adamcağız ölmeden önce öğrencilerine tembih etmiş, “sakın ben öldükten sonra heykellerimi yapmayın!” demiş. Başına geleceğini biliyor. Daha doğrusu insanı çok iyi tanıyor.
   Çünkü insan düşünmeyi sevmez.
   Çünkü insan aklını kullanmaktan korkar.
   Çünkü insan kendini aciz, çaresiz ve zayıf görmekten hoşlanır.
   Yeter ki emaneti kullanmasın.
   Oysa eğer iş bulamıyorsan, ya çalışmak istemiyorsun, ya o işi yapmak istemiyorsun.
   Yani sen bunu seçiyorsun.
   Ama seçtiğinin farkında değilsin.
   Sonra da gidip ağaçlara iplik sarıyorsun.
   Aşkını bulamadıysan, sevgiyi tehlikeli bir şey olarak görüyorsun. Ya aldatılmaktan korkuyorsun, ya terk edilmekten, ya da sevdiğinin ölmesinden.
    Yani bunu sen seçiyorsun.
    Ama seçtiğinin farkında değilsin.
    Hep parasal sorunlar yaşıyorsan, ya geçmişte ( geçmiş hayatların da olabilir) birilerine haksızlık etmişsindir, ya paranın pis, zararlı bir şey olduğuna inanıyorsun.
    Yani parasızlığı sen seçiyorsun.
   Ama bunun farkında değilsin.
   Sonra da gidip türbeye çaput bağlıyorsun.
    Kendine hakaret ediyorsun farkında değilsin. Emaneti kullanmıyorsun farkında değilsin.
    Haa peki  çaput bağlayarak, mum dikerek dileği gerçek olanlara ne diyeceğiz? Var çünkü böyleleri de. İşte bu kısım çok önemli. Bu da kuantum düşünce biçimi dediğimiz işin bir parçası. Yani herhangi bir hedefi bilinçaltının işbirliğini de katmayı istiyorsanız. Bazı sembolik motifler kullanmanız iyi sonuçlar verebilir. Burada bazı etkenler devreye girer.
1-  Birincisi şöyle şöyle yaparsam bu dileğim gerçek olacak diye inanmış olmanız çok önemli.
2-  İkincisi bu işlem biraz zorlu ve zahmetli olması, sizin bu işi ne kadar istiyor olduğunuzun bir göstergesi. Çıplak ayakla bir tepeyi tırmanmak, kısa süreli konuşma ve yeme oruçları falan.
3-  Üçüncüsü bu iş için belli tarihleri beklemek de önemli. Her ayın birinde, Nisanın yirmi üçünde gibi.
4-  Bu işin topluca yapılması da önemli.
5-  Son olarak isteğinizi net olarak ifade etmiş oluyorsunuz. Çünkü genelde insanlar hem pek bir şey istemezler ( ama istiyormuş gibi yaparlar) hem de isteklerini net ve pozitif bir biçimde ifade etmezler. Mesela “Allah kimseye muhtaç etmesi!” derler, ama zenginliği seçiyorum demezler.

  Kaynak: R. Sanal Gunseli

Çekim Yasasının Sırrı


     Çekim yasası ile ilgilenmem yaklaşık 4 sene öncesine dayanıyor. Çekim yasası maceram “The Secret” kitabını okumamla başladı. Hedefim aslında bir çok insanla aynıydı. Maddi anlamda kendimi daha iyi duruma getirmekti. Bu nedenle  konu ile ilgili çalışmalara başladım ama hep bir yerlerde bir şeyler eksik kalıyordu. Bunu da okumuş olduğum bir çok kitap ve makale sonrasında keşfettim.
     Gerçekten çekim yasasına inanan kişiler için başaramayacakları bir şey olmadığını biliyorum ve buna kesinlikle inanıyorum. Tabi ki işin sırrı nasıl isteyeceğinizi bilmekten geçiyor.
 Bir şeyi elde etmenin adımlarını kısaca göz atalım;
   1.  Ne istediğinizi bilmek ve tanımlamak
   2.  Tüm olumsuz ve sınırlayıcı inançları temizlemek
   3.  İstediğinize sahip olmanın, onu yapmanın ya da o olmanın nasıl bir şey olacağını hissetmek
  4.  İçgüdülerinize göre hareket ederken akışına bırakmak ve sonuçların kendilerini ifade etmelerine izin vermek.
   Yukarıdaki adımları gerektiği gibi uygulayabilirsen kesinlikle istediğini elde edeceğinize eminim.

Konrolleri Bırakmak

    Gelişen dünyamızda sorun yaşamaya devam ettiğimiz en önemli şey kontrol etme isteğimizdir. Kendimizi ve çevremizdekileri kontrol etmek istiyoruz. Birçoğumuz kontrollerin farkında bile değiliz. Üzerimizdeki kontrollerin farkına varıp  özgürleştirebilirsek, diğerleri üzerindeki kontrollerimizi de bırakmayı deneyebiliriz. 
    Düşüncelerimizi kontrol etmeye çalışıyoruz. Kötü düşüncelere sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Kötü bir insan olmanın korku ve endişesini taşıyoruz. Bu şekilde dengelerimizi bozan kontrollü bir yargıya sahip oluyoruz. Pozitif düşünmek, hayırlı düşünmek gibi kavramlar yaratıyoruz. “Olumsuz düşünceye sahip olamam, ben sadece iyi olanlara sahip olabilirim, bunun için İyi şeyler düşünmeliyim” diyoruz. 
     “Negatif sözler söyleyemem, sonra negatif  büyür, pozitifi ele geçirir” gibi şeyler söylüyoruz. Karanlık sözcüğünü bile söylemememiz gerektiğini düşünüyoruz ve bu sebepten bu kelimeyi bile kontrol ediyoruz. Aslında yaptığımız şey kendimizi sınırlamak ve üzerimizden akan enerjinin akışını kesmek oluyor.
     Bakışlarımızı, jest ve mimiklerimizi, nasıl görüntü verdiğimizi kontrol etmeye çalışıyoruz.  Kendimize çeki düzen verirken, giyinip kuşanırken hep kontrol ediyoruz.  Kendimizce beğenmediğimiz taraflarımızı saklayarak, kamufle ederek, içimizi dışımızdan farklı göstererek gelecek eleştirilere karşı kendimizi kontrol ediyoruz. Şimdi, bir an için kontrolleri bırakalım. Aynada gördüğümüz yüzümüz yerine, kendi gerçek benliğinize samimi bir bakış atalım. Gerçekten kim olduğunuzu görmeye çalışalım. Bazılarımız kontrol edip şöyle diyecek "Ben kendimi iyi hissetmek için güzelmişim gibi davranmak zorundayım” Bazıları da “Hiç de güzel değilim” diyecek. Buradan anlayacağız ki biz kendimizi kontrol ediyoruz. Biz önce yargılıyor, sonra yargımıza inanıyor ve yapışıp kalıyoruz. O yargıda bize yapışıp kalıyor. Nasıl göründüğümüzü kontrol ederek üzerimizde yeni kontroller oluşturuyoruz. Kontrolleri bile kontrol ediyoruz. Bir sabah kontrol etmeden özgürce istediğiniz gibi giyinin, nasıl giyineceğinizi kontrol etmeden, yargıları dikkate almadan, sadece olmak istediğiniz gibi. Ama kendimize izin vermeyeceğinizi göreceksiniz. Çünkü kontrolleri de kontrol ediyoruz.
     Ruhsallığımızı ve inançlarımızı kontrol etmeye çalışıyoruz. Varlığımızı bir seviyeye kadar geliştirdik ama şimdi de neyin doğru, neyin yanlış olduğu hakkında yeni kontroller oluşturuyoruz. Spiritüel inançlarınız sadece belirli şeyleri yapabileceğiniz noktasında kontroller oluşturmaya çalışıyorsa bunları da bırakmamız gerekiyor. O zaman bunu yıkmak adına bilerek kötü bir şey yapmalı, karşı kutbu deneyimleyerek ezberleri bozmaya çalışmalıyız.
     Kendi bolluğumuzla ilgili tüm şeyleri kontrol ediyoruz. Bolluğumuzu kontrol ederken şöyle diyoruz, "kazanabildiğim sadece bu kadar. Bu kadarına hakkım var. Sadece bu kadarına değerim" gibi yargılarla varlığımızı, tüm potansiyellerimizi ve bereketimizi kontrol ediyoruz. Fazlasıyla zengin olmak nasıl olurdu bir hayal edelim! Ama bunu yine de kontrol edeceğiz. Bir yandan istiyoruz, diğer yandan yine kontrol ederek sınırlıyoruz. Kişisel gelişim  öğretilerinde, ahlak, din ve felsefe konularında eğitim verenlerin para kazanmalarını ve gelir elde etmelerini kontrol ediyoruz. Onların kazançlarının ne olması ve olmaması konusunda kontroller oluşturuyor ve yargılıyoruz. Ama bu kontrollerin aslında kendi bereketimizi kontrol etmek, kendi imkânlarımızı sınırlamak ve bolluğumuzu kapatmak anlamına geldiğini hiç düşünmüyoruz.  
    Şu anda gerçeklik dünyamızda kendimize yüklediğimiz bir sürü kontrol var. En ilginçlerinden biriside, kendimize kızmamız için bile izin vermiyor oluşumuz. Erdemli bir insan olduğunuzu söyleyerek kızmamak gerektiğini düşünüyoruz. Tanrı kızmaz, diyoruz. Oysaki Tanrı kızar. Tanrı bunu bizde bedenlenerek üzerimizde deneyimler. Tanrının kızması bunun diğer insanlara zarar verecek biçimde gelişmesini gerektirmiyor. 
     Nazik konuşmaya çalışarak kontrol etmeye çalışıyoruz. Ve “bunu sevgi adına yapıyorum” diyoruz. Ama bu sevgi değil, kendimizi boğuyoruz, çevremizdeki diğer insanları boğuyoruz. “Tüm kontrolleri kaldırırsam birini dövebilirim. İstemediğim şeyleri söyleyerek canını acıtabilirim” diyoruz. Dürüst ve açık olmak yerine kontrol etmeyi tercih ediyoruz.
    Diyoruz ki,” kontrolü elden bırakırsam buzdolabında ve yiyecek dolabında ne varsa mideye indiririm. Kontrol etmem gerekiyor, çünkü bunu yapmazsam şişmanlayacağım. Çikolatalar, kekler, pastalar, şarap ve diğer içkiler için kendimi kontrol etmek zorundayım. Toplumda saygı kazanmam için toplumun kabul ettiği gibi görünmem gerekiyor, topluluk içinde gürültü çıkartmamak için kendimi kontrol etmek zorundayım” diyoruz.

Bu kontroller nedir biliyor musunuz?
   
Enerjinin kısıtlanmasıdır. Enerjinin sınırlanmasıdır. Kontroller aslında tam anlamıyla gelişmemizi yavaşlatıyorlar, bizi hapsediyorlar. Bu içsel varlığımızın kendi yolunu bulamamasının sonucu olarak kendi kimliğine tutunmasıdır. Eski anlayışlarımız karşısında , yeni anlayışlar oluşturamadığımız için benlik kendini korumaya çalışıyor, hepsi bu. Bu yazıdan etkilenseniz ve kontrol etmemek noktasında karar verseniz bile yinede kendimizi kontrol edebiliriz.  “Bir ya da iki kontrolü bırakıyormuş gibi yapıp bir deneyeyim, Ama kontrollerimin tamamını bırakacak olursam kendimi aptal yerine koymuş olabilirim. Sonra kim bilir yaşantım ne olur? Başkaları buna ne der?” diyerek sınırlar koyabiliriz. Buna şimdiden hazırlıklı olmak gerekiyor. Çünkü onlar söyleyecekler, hem de korktuğumuz ve duymak istemediğimiz şeyleri söyleyecekler ama onların söyleyeceklerinin hiç bir önemi yok.
    Kendimize izin verdiğimiz zaman, her şey değişebilir. Gerçek değişimlere hazır mıyız? Kendinize tümüyle güvenmeye hazır mıyız?  İşte bütün mesele bu. Sahip olduğunuz sembolik kontrolleri ve gerçek kontrolleri bırakabilecek kadar bütüne ve kendimize güveniyor muyuz? Kontrolleri bırakabilir miyiz?
    Şimdi, tüm bunlar için savaşmamız gerektiğini söyleyerek söyle diyeceğiz. Belli şeyleri yapmak içinde, yine kontrollere sahip olmam gerekiyor. Bunlardan kurtulmak için gerçekten kontrollere ihtiyacınız var mı?  Örneğin “arabamı kullanırken kontrol etmem gerekiyor” diyoruz. Düşünün bakalım siz arabanızı aşırı dikkat verdiğiniz ve çarpmamaya dikkat ettiğiniz zaman mı, yoksa rahat ve her şeye izin verdiğiniz zaman mı daha iyi ve sağlıklı kullanıyorsunuz. Ayrıca kontrol gerekiyor mu? 
       Ama görüyoruz ki, kontroller, inanç sistemleri, gelenekler, toplum psikolojisi bizi etkilemiş. Peki onlarla ilgili ne yapmalıyız? Onları severiz, onları kutsarız, izin veririz, bırakırız ve giderler. Yani onları salıvermemiz gerekiyor. Her şeyi kontrol etmediğimiz, kontrol etmek için enerji harcamadığımız bir yaşam acaba nasıl olurdu?  Birçoğumuz toplu bilincin ötesine geçmeye kabul verdik. Yükselmeye çalışıyoruz. Ama şimdi kontrolleri bırakmamız gerekiyor ki oluşturduğumuz kalitemiz ortaya çıksın. Şapka düşsün kel görünsün. Bunun için kendimizi kandırmaktan ve olduğumuzdan fazlasını göstermekten vazgeçmemiz gerekiyor.
    Hem duyularımızı kontrol ediyoruz. Hem de akışa bırakmak, yargılamamak, ummamak, beklememek ve neticeye bağlamamak gerektiğini bildiğimizi söylüyoruz. Kontrolleri bırakmak gerektiğini bilsek bile en uygunsuz zamanlarda kontroller oluşturmaya ve akışa karşı kürek çekmeye devam ediyoruz. Oysaki ışığı ve aydınlığı düşündüğümüz bir çalışmaya adanmışlığımızla ilgili kontroller oluşturuyoruz. “Sadece iyi düşünmeliyiz, çünkü kötü düşünecek olursak kesinlikle dünyaya zarar vereceğiz ve doğal yaşamı engelleyeceğiz” gibi bir varsayımla kontrol oluşturuyoruz. Oysaki uzun zamandır böyle düşünmemize rağmen dünya hâlâ sağlam ve beklenildiği gibi kıyamet gelmiyor.
    Paramızı o denli kontrol ediyoruz ki bu bize acı veriyor. Paranın her şeye bedel olduğuna inanıyoruz. Kasamıza, cebimize ve çek defterimize bakıp kontrol ediyor ve her bir kuruşu hesap etmek ve dengeli bir bütçe oluşturmak gerektiğini zannediyoruz. Neyi paylaşırsak onu çoğaltacağımızı, kontrolü elden bıraktığınız da hayal bile edemeyeceğiniz yollardan bize geri geleceğini bildiğimiz halde yorucu, kısıtlayıcı, doğal olmayan ve uygunsuz para kontrolünden vazgeçemiyoruz. Birkaç doları alıp yere atarsak ne olur? Cüzdanımız da tuttuğumuz paraları dökmekten, saçmaktan korkuyoruz.  Para enerjisinin bizi terk edeceğini sanıyoruz? Ekonomi ile ilgili bilgimiz olmadığını, finansal pazarlara ait ilgimiz olmadığını düşünüyoruz ve şu anki işimizi ve ya gelir akışımızı kaybettiğimizde her şeyin sonu gelecek zannediyor, kont roller ve kısıtlamalar koyuyor, bunlara sahip çıkıyor ve kabul veriyoruz! Belki de para kazanmak yeniden akışa sokulacak en kolay şeyler den biridir ve biz bunu hiç düşünmüyoruz.
     Her türlü kontrolü bırakmamız gerekiyor. Belli bir fiziksel özüre sahip olduğumuzu söyleyen kontrolü de bırakacağız. Kendimizin saf hale dönmemize izin vereceğiz. Bunların tamamının bizi götüreceği yer kontrollerin salınması, hikâyenin salıverilmesidir. Her bir kontrolümüzü  kutsamanın, özgür ve açık olmasını istemenin bizi götüreceği yer hepinizin üzerinde konuşacağı, yazacağı ve diğerlerine öğreteceği bir şeydir. Bu eş zamanlı yaşamdır.
   Geçmişte enerjimizi maddede tutmak çok zordu. Buraya kadar gelebilmek için kontrol oluşturduk, çünkü oluşturmamız gerekiyordu.  Bu yüzden bizi burada tutacak, dünyada oluşumuzu kolaylaştıracak bir sürü kontroller oluşturduk. Yaşamımızı bu kontrollerin üzerine kurduk. Şimdi onları salıvermek zamanıdır. Artık bilinçli olarak kontrolleri elden bırakalım. Kontrolsüz, kısıtlamasız, her şeyin akışta olduğu bir hali isteyelim Daha fazlasını oluşturabilmek ve diğer potansiyellerimizi aktive edebilmek için kendimize ve diğerlerine izin vermek tüm kontrollerimizi sonlandırmak zorundayız. Varlığımızın tümüyle burada, şimdide ve aynı zamanda tüm olasılıklarda var olabilmesi için artık o kontrollere ihtiyacımız yok. Kontroller bitti.

Kaynak : Mustafa Kartal